Şii Soykırımını Kabul Etme Zamanı
Ehl-i Beyt, 21 Nisan 2017 06:26Birkaç gün önce, Suriye?nin Fua ve Kefraya kasabalarının sakinlerini taşıyan otobüslere bir intihar bombacısı tarafından saldırı düzenlendi. Saldırıya uğrayanlar, Fua ve Kefraya sakinlerinin isyancıların kontrolündeki kasabalardan çıkıp hükümet kontrolündeki bölgeye girmesine izin veren bir takas anlaşmasının parçasıydı. Yanarak can veren 126 kişiden 80?i çocuktu.
Walaa Chahine
Huffington Post
Birkaç gün önce, Suriye'nin Fua ve Kefraya kasabalarının sakinlerini taşıyan otobüslere bir intihar bombacısı tarafından saldırı düzenlendi. Saldırıya uğrayanlar, Fua ve Kefraya sakinlerinin isyancıların kontrolündeki kasabalardan çıkıp hükümet kontrolündeki bölgeye girmesine izin veren bir takas anlaşmasının parçasıydı. Yanarak can veren 126 kişiden 80'i çocuktu.
Her ne kadar El Kaide ve IŞİD saldırıyı üstlenmese de, bu örgütler bu kasabaların sakinlerini daha önce de hedef almıştı. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi bu otobüslerin özel olarak hedef alındığını ifade etti ve geçmişteki kanıtlar, özellikle saldırıya uğrayanların Şii köylerinden gelen Şii erkekler, kadınlar ve çocuklar olması sebebiyle bunun muhtemel olduğunu gösteriyor.
Bu kurbanların Şii Müslümanlar olduğunu belirtmek, Müslümanları bölmek için değil, bir mezhep mensuplarının hedef alınarak öldürüldüğü gerçeğine ışık tutmak için önemlidir. Ne yazık ki ana akım medya bu saldırıları gerçek niteliğiyle, yani bir azınlık grubuna karşı gerçekleşen kasıtlı öldürme fiilleri olarak kabul etmiyor. Şii soykırımından bahis açmak tabudur, Şiilere yönelen herhangi bir cinayeti kabul etmek tabudur. Pek çok medya kuruluşu, hatta yıllardır temel olarak Suriye'deki savaşa odaklanan El Cezire bile, sanki bu ayrım saldırının önemini azaltacakmış gibi, kurbanların Şii olduğundan bahsetmekten hicap etti. Bu, seçici insanlıktır.
Haber kuruluşlarının yüksek maaşlı gazetecilerinden sosyal medya aktivistlerine kadar herkes, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad sivillere zehirli gaz atmakla suçlandığında büyük bir hızla Suriye'deki kurbanları kabul etti ve değişim istedi. Hatta Donald Trump yanıt olarak Suriye'yi bombaladı. Geçtiğimiz Cumartesi günü konvoyun bombalanması, son bir yıl içinde Suriye'de bir seferde gerçekleşen en yüksek ölü ve yaralı sayısına yol açtığı halde, bu kurbanlara aynı şekilde ilgi gösterilmedi. Çünkü bunu yapmak siyasi açıdan zarar verici olacaktı.
Dünyanın oynadığı karanlık satranç oyununda, Şii Müslümanlar kötülük tarafında. Bazı nedenlerden ötürü medya, Şii Müslümanlara yapılan soykırımı vurgulamanın İran'la aynı çizgiye gelmek, dolayısıyla da Beşar Esad'la aynı çizgiye gelmek anlamına geleceğini düşünüyor. Gerçeğin hasıraltı edilmesine izin veriyor, siyasi geri tepme korkusuyla milyonların hedef alınarak öldürüldüğünü görmezden geliyorlar.
Görmezden gelinenler yalnızca Suriye'deki Şii Müslümanlar da değil. Gerçekte, Yemen halkından daha fazla görmezden gelinen kimse yoktur. Şiilerin öncülüğündeki bir hareket olan Husilerin isyanı, neredeyse Suriye'nin savaşta olduğu kadar uzun zamandır üzerlerine füzeler fırlatan Suudi Arabistan'ın tepkisiyle karşılaşıyor. Bu ülkede milyonlarca kişi yoksulluk çekiyor, 10 binden fazla kişi öldürüldü ve yüz binlerce kişi kıtlık koşullarına geldi. Yemen'de bir insani kriz yaşanıyor, ancak medyadan, milletvekillerinden, yahut Trump'tan aynı ilgiyi görmüyorlar, çünkü Yemen'e bir ABD müttefiki olan Suudi Arabistan saldırıyor. Burada da siyasi korku etkisini gösteriyor.
Aynısı, Şiilerin ülke Müslümanlarının çok küçük bir azınlığını teşkil ettiği Nijerya'daki durum için de söylenebilir. Geçen yıl Zaria kasabasında yüzlerce Şii, askerler tarafından canlı canlı yakıldı ve ardından toplu mezarlara atıldı. Nijerya Şii İslami hareketinin lideri İbrahim el-Zekzaki gaddarca işkencelerden geçti ve geçen yıl Nijerya hükümeti tarafından kaçırıldı. Akıbeti bilinmiyor.
Bahreyn'de hükümet, Şiileri temel yurttaşlık haklarından yoksun bırakmak suretiyle Sünni ve Şii halkı bölmeye devam ediyor. Şiiler, ülkedeki Müslümanların %70'ten fazlasını teşkil etmelerine rağmen Bahreyn'de çok sınırlı siyasi güce sahip. Kısa süre önce hükümet, kendilerine yöneltilen suçlamaları destekleyecek bir kanıtın olmamasına rağmen üç Şii'yi idam etti. Bunu ülkede düzenlenen kitlesel sokak protestoları izledi. Ülke, başka 47 kişiyle birlikte önde gelen bir Şii din adamı olan Şeyh Nimr el-Nimr'i idam ettiğinde dünya çapından gelen kınamalarla karşılaşan Suudi Arabistan'ın izinden gitti.
Bu ülkelerin işlediği bu tür fiilleri kınamak bir siyasi intihar değil, temel bir insani çabadır. Ortadoğu'daki IŞİD dinamiklerini anlamak isteyen birinin bile, bu örgütün baş hedefinin kimler olduğunu anlaması gerekir. Pakistan El Kaidesi'nin ilk günlerinden beri bu teröristlerin birinci hedefi Şii Müslümanlar olmuştur. El Kaide oradaki Şiileri hedef alırken, Saddam Hüseyin Şiileri toplu olarak öldürüyordu. Bugün hem Pakistan hem de Irak Şiileri, IŞİD tarafından en az ayda bir kez camilerde ve okullarda hedef alınıyor. Bunun görmezden gelinmesi, hepimizin Vehhabi teröristlerin saiklerini anlamamızı sağlayan önemli parçaları tablonun dışında bırakacaktır.
Şii soykırımını vurgulamanın, Sünni kurbanların daha az önemli olduğu anlamına gelmediğini akılda tutmak gerekir. Ancak bu kurbanlar Sünni oldukları için hedef alınmamaktadır; Şii Müslümanlar ise, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki Hıristiyanların çoğu gibi, inanç kimlikleri nedeniyle hedef alınıyor. Buna karşın onlar öldüğü zaman Eiffel Kulesi'nin ışıkları yakılmıyor, Facebook etiketleri güncellenmiyor ve uluslararası liderler BM'de acil toplantı yapmıyor.
Suriye, Pakistan, Yemen, Irak, Nijerya, Bahreyn yahut Suudi Arabistan'dan Şii kurbanlar görmezden geliniyor. İsimleri ana akım medyanın siyasi yangın çekincesiyle dokunmaya korktuğu bir dosyaya konulurken, gerçekte yanan ve unutulanlar Şiiler oluyor. Şimdi onlara bir ses vermenin vaktidir.
Çeviri: Selim Sezer
medyasafak.net
Ehl-i Beyt, 21 Nisan 2017 06:26
Yorumlar (0)
Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!