Kâbe'de Kutlu Doğum
Ehl-i Beyt, 11 Nisan 2017 06:22Bugün Emirel Mumin'in İmam Ali (a.s.)'ın Kâbe'de dünyaya gelişi ve çocukluk dönemi
Mukaddes Meryem mucizevî bir şekilde hamile oldu doğum sancısı geldiğinde Allah tebarek ve teala kendisine doğum yapması için Beyt-ul Mukaddesi terk etmesi ilham etti. Ama işin ilginçliğine bakın! Ne hikmetse, Allah tebarek ve teala halkı neye hazırlayacaksa Eset kızı Fatıma da hamile, doğum sancısı geldiğinde Allah’ın evine Beytullah-il Harama gelmesi kendisine ilham oluyor. Peygamber efendimizin amcası ve Yezit bin ma’keb de durmuş bakıyorlar. Esat kızı Fatıma Allah’ın evinin yanında durarak şöyle dedi: Allah’ım ben sana ve senin indirdiklerine inanıyorum, ben senin kulunum bu doğumu bana kolaylaştır. Diyorlar ki bir baktık evin duvarı yarıldı ve Fatıma içeriye girdi. Biz yaklaşınca duvar eski vaziyetini aldı, kapıya gittik her ne kadar zorladıksa açılmadı. Üç gün sonra aynı yerden duvar yarıldı Fatıma kucağındaki çocuk ile dışarıya çıktı. Doğumunda kendisine melekler yardım etti ve cennetten gelen yiyecekleri yedi.
Hz. Peygamber (s.a.a) ile Ebu Talip oğlu Hz. Ali (a.s) arasındaki ilişki yakın akrabalık bağı ile sınırlı değildir. Bu ilişki son derece derin fikrî ve duygusal bir ilişki olarak kendisini gösterir. Hz. Ali'nin annesi Fatıma bint-i Esed, Kâbe'nin içinde doğurduğu oğlunu kucağına alarak Kâbe'den çıktığında karşılaştığı ilk kişi Hz. Peygamber (s.a.a) oldu.[1] Hz. Peygamber bu karşılama sırasında Hz. Ali'yi annesinin kucağından alarak bağrına bastı.[2] Bu olay Peygamber'in ona yönelik ilgisinin ve ona dönük özel yetiştirme sürecinin başlangıcı idi.
Bu yeni doğan bebek, anne-babası ile amcasının oğlu olan Hz. Peygamber'in (s.a.a) kucaklarında büyüdü. Hz. Peygamber O sık sık amcasının evine giderdi. Hz. Hatice (r.a) ile evlendikten sonra bile bu gidip gelmeler aynı sıklıkta devam etti. Hz. Peygamber ona, başka hiç kimseye göstermediği üstün bir duygu ve özen seli ile yaklaşıyordu. Uyanıkken ona okşayıcı sözler söyler, onu göğsünde taşır ve uyutmak için beşiğini sallardı. Uzun yıllar boyunca devam eden bu ilgi, herkesin dikkatini çeken bu büyük şefkat Hz. Ali'nin davranışlarında ve zihnî yapısında etkilerini göstermekten geri kalmadı. Hatta onun diline ve sözlerine bariz belirtilerle yansıdı. Nitekim Hz. Ali (a.s), Hz. Peygamber (s.a.a) ile arasındaki sıkı yakınlığı şöyle ifade ediyor:
Resulullah'a (s.a.a) ne kadar yakın olduğumu, onun katında nasıl bir mertebeye ulaştığımı bilirsiniz. Çocuktum henüz, o beni bağrına basardı. Yatağına alırdı. Vücudunu bana sürer, beni koklardı. Lokmayı çiğner, ağzıma verir, yedirirdi. Ne bir yalan söylediğimi duymuştur, ne bir kötülük ettiğimi görmüştür . Ben de her an, devenin yavrusu nasıl anasının ardından giderse, onun ardından giderdim. O her gün bana huylarından birini belletir, ona uymamı buyururdu. [3]
Hz. Peygamber (s.a.a) ile Ebu Talip oğlu Hz. Ali (a.s) arasındaki ilişki yakın akrabalık bağı ile sınırlı değildir. Bu ilişki son derece derin fikrî ve duygusal bir ilişki olarak kendisini gösterir. Hz. Ali'nin annesi Fatıma bint-i Esed, Kâbe'nin içinde doğurduğu oğlunu kucağına alarak Kâbe'den çıktığında karşılaştığı ilk kişi Hz. Peygamber (s.a.a) oldu.[1] Hz. Peygamber bu karşılama sırasında Hz. Ali'yi annesinin kucağından alarak bağrına bastı.[2] Bu olay Peygamber'in ona yönelik ilgisinin ve ona dönük özel yetiştirme sürecinin başlangıcı idi.
Bu yeni doğan bebek, anne-babası ile amcasının oğlu olan Hz. Peygamber'in (s.a.a) kucaklarında büyüdü. Hz. Peygamber O sık sık amcasının evine giderdi. Hz. Hatice (r.a) ile evlendikten sonra bile bu gidip gelmeler aynı sıklıkta devam etti. Hz. Peygamber ona, başka hiç kimseye göstermediği üstün bir duygu ve özen seli ile yaklaşıyordu. Uyanıkken ona okşayıcı sözler söyler, onu göğsünde taşır ve uyutmak için beşiğini sallardı. Uzun yıllar boyunca devam eden bu ilgi, herkesin dikkatini çeken bu büyük şefkat Hz. Ali'nin davranışlarında ve zihnî yapısında etkilerini göstermekten geri kalmadı. Hatta onun diline ve sözlerine bariz belirtilerle yansıdı. Nitekim Hz. Ali (a.s), Hz. Peygamber (s.a.a) ile arasındaki sıkı yakınlığı şöyle ifade ediyor:
Resulullah'a (s.a.a) ne kadar yakın olduğumu, onun katında nasıl bir mertebeye ulaştığımı bilirsiniz. Çocuktum henüz, o beni bağrına basardı. Yatağına alırdı. Vücudunu bana sürer, beni koklardı. Lokmayı çiğner, ağzıma verir, yedirirdi. Ne bir yalan söylediğimi duymuştur, ne bir kötülük ettiğimi görmüştür . Ben de her an, devenin yavrusu nasıl anasının ardından giderse, onun ardından giderdim. O her gün bana huylarından birini belletir, ona uymamı buyururdu. [3]
Kureyş kabilesi bir dönem şiddetli bir ekonomik sıkıntıya düşmüştü. Bu bunalım sırasında Hz. Peygamber (s.a.a) hemen amcaları Abbas'a ve Hamza'ya Ebu Talib'e bu sıkıntılı döneminde yardım ve destek olmalarını önerdi. Bu öneri üzerine Abbas Talib'i, Hamza Cafer'i yanına alırken, Ebu Talip Akil'in kendi yanında kalmasını istedi. Hz. Peygamber (s.a.a) de yanına Ali'yi (a.s) aldı ve onlara şöyle dedi: Ben yüce Allah'ın size vermeyip benim için sizin üzerinize seçtiği kişiyi, yani Ali'yi seçtim.[4]
Böylece Hz. Ali (a.s), amcasının oğlu Muhammed'in (s.a.a) evine taşınarak onun gözetimine girdi. Kişiliği bu evde keskin hatlarıyla belirmeye başladı. Ömrünün son anlarına kadar da Peygamber'den hiç ayrılmadı. Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) verdiği önem ekonomik bunalım dönemi ile sınırlı kalmadı. Bu da bize Hz. Peygamber'in başka bir şeyi amaçladığını gösterir. Hz. Peygamber (s.a.a) onu kendi gözetiminde önünde eğiterek özel yükümlülükleri için bir şekilde hazırlamak istiyordu. Bu yetişmişlik sayesinde Hz. Ali (a.s) Son Peygamber'in şeriatını korumaya ilişkin büyük bir ilâhî fonksiyonu gerçekleştirme imkânını elde edecekti. O ilâhî fonksiyon ki, yüce Allah onun için yaratıklarının en hayırlısı ve kullarının en seçkinini görevlendirmişti.
İşte böylece yüce Allah, Hz. Ali'nin (a.s) çocukluğunun ilk döneminden itibaren Hz. Peygamber'in (s.a.a) kanatları altında yaşamasının ortamını hazırladı. Bu ortamda, O Hz. Peygamber'in sevgisinden, şefkatinden nasiplenecek, güzel ahlâkının ve yüksek meziyetlerinin örneklerini kişiliğine aktaracaktı. Hz. Peygamber (s.a.a) de ona sevdiği bir oğluymuş gibi davrandı. O, Hz. Peygamber'in (s.a.a) etrafında cereyan eden bütün gaybî gelişmeleri onunla birlikte yaşadı. Çünkü gün boyu tüm hallerinde ondan hiç ayrılmıyordu.[5]
Hz. Ali'nin (a.s) hayatı ile ilgili olarak tarihin önümüze koyduğu bilgiler, gerek peygamberlik öncesinde, gerek peygamberlik döneminde Hz. Peygamber'denin elinden gerek peygamberliği öncesinde, gerek peygamberliği döneminde aldığı ilâhî misyona hazırlık eğitiminin, sırf ona yönelik olan psikolojik ve duygusal olgunlaştırma temrininin çapını derinliğine ve güçlü bir şekilde gözümüz önünde canlandırmaktadır. O hazırlayıcı eğitim ki, onun Hz. Ali'yi (a.s) Hz. Peygamber'den (s.a.a) sonra siyasî merciiyete lâyık olmanın ötesinde fikrî ve ilmî merciiyete lâyık konumda olduğunu ispatlamaktadır.
--------------------------------
[1]- Hâkim Nişaburî şöyle der: Fatıma bint-i Esed'in Emirü'l-Müminin Ali b. Ebu Talib'i Kâbe'nin içinde doğurdunu ifade eden rivayetlerin sayısı oldukça fazladır. el-Müstedrek Ala's-Sahihayn, c.3, s.483
[2]- el-Fusulu'l-Muhimme, İbn-i Sabbağ, s.13
[3]- Nehcü'l-Belâğa, 192. hutbe, Kasıa hutbesi.
[4]- Mekatilu't-Talibiyyin, s.36; el-Kâmil Fi't-Tarih, c.1, s.37
[5]- Nehcü'l-Belâğa, 192. hutbe; Şerh-u Nehci'l-Belâga, İbn-i Ebi'l-Hadid, c.4, s.315
__________________
Ehli sünnet ve Şia’nın sahih kaynak kitapları esasına göre, Emiru’l Mümin’in Ali b. Ebu Talip (aleyhi selam) amu’l Fil yılının 30. Yılından sonra 13 Recep’te Mekke de Allah’ın evi Kâbe’de dünyaya geldi.
Kâbe’nin Hz. Ali’nin (aleyhi selam) değerli annesi için yarıldığı yere şimdilerde “Müstecar” denmektedir ve “Rukn-u Yemani”ye yapışık vaziyettedir.
O günden bu yana 1440 yıl geçmektedir, bu zamana kadar Kâbe defalarca onarılmış ve hatta yeniden yapılmıştır, ama her defasında onarım ve yeniden yapılmasından sonra ve hatta taşlarının değiştirilmesine rağmen yine de yarılan yer her defasında açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Ehli sünnet ve Şia’nın sahih kaynak kitapları esasına göre, Emiru’l Mümin’in Ali b. Ebu Talip (aleyhi selam) amu’l Fil yılının 30. Yılından sonra 13 Recep’te Mekke de Allah’ın evi Kâbe’de dünyaya geldi.
Arap tarihçilerin yazdığına göre: Hz. Ali’nin (aleyhi selam) annesi “Fatıma binti Esed” (selamullah aleyha) doğum anı yaklaştığında sancıları artmış o da Kabe’nin yanına giderek şu şekilde bir münacatta bulunmuştu: “Allah’ım! Ben sana ve senin tarafından gönderilen tüm peygamberlere ve kitaplara inanıyorum ve bu binayı yapan ceddim İbrahim-i Halil peygamberin sözlerini tasdik ediyorum. İlahi! Bu binayı yapan ve karnımda olan bu çocuğun hürmeti hakkı için bu çocuğun doğumunu kolaylaştır.”
Bu duanın ardı sıra ansızın Kabe yarılmış ve Hz. Fatıma Kabe’nin içine girerek gözlerden kaybolmuştur. Daha sonra Kabe tekrar önceki haline gelmiştir. Halk endişelenmiş ve Kabe’nin kilitli olan kapısını açmak için uğraşmalarına rağmen açamamışlar, sonra bu işin için de başka bir işin olduğunu anlayarak olayın Allah tarafından gerçekleştirildiğinin farkına varmışlardır.
Kâbe’nin Hz. Ali’nin (aleyhi selam) değerli annesi için yarıldığı yere şimdilerde “Müstecar” denmektedir ve “Rukn-u Yemani”ye yapışık vaziyettedir.
O günden bu yana 1440 yıl geçmektedir, bu zamana kadar Kâbe defalarca onarılmış ve hatta yeniden yapılmıştır, ama her defasında onarım ve yeniden yapılmasından sonra ve hatta taşlarının değiştirilmesine rağmen yine de yarılan yer her defasında açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Kâbe’nin Hz. Ali’nin (aleyhi selam) değerli annesi için yarıldığı yere şimdilerde “Müstecar” denmektedir ve “Rukn-u Yemani”ye yapışık vaziyettedir.
O günden bu yana 1440 yıl geçmektedir, bu zamana kadar Kâbe defalarca onarılmış ve hatta yeniden yapılmıştır, ama her defasında onarım ve yeniden yapılmasından sonra ve hatta taşlarının değiştirilmesine rağmen yine de yarılan yer her defasında açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Ehli sünnet ve Şia’nın sahih kaynak kitapları esasına göre, Emiru’l Mümin’in Ali b. Ebu Talip (aleyhi selam) amu’l Fil yılının 30. Yılından sonra 13 Recep’te Mekke de Allah’ın evi Kâbe’de dünyaya geldi.
Arap tarihçilerin yazdığına göre: Hz. Ali’nin (aleyhi selam) annesi “Fatıma binti Esed” (selamullah aleyha) doğum anı yaklaştığında sancıları artmış o da Kabe’nin yanına giderek şu şekilde bir münacatta bulunmuştu: “Allah’ım! Ben sana ve senin tarafından gönderilen tüm peygamberlere ve kitaplara inanıyorum ve bu binayı yapan ceddim İbrahim-i Halil peygamberin sözlerini tasdik ediyorum. İlahi! Bu binayı yapan ve karnımda olan bu çocuğun hürmeti hakkı için bu çocuğun doğumunu kolaylaştır.”
Bu duanın ardı sıra ansızın Kabe yarılmış ve Hz. Fatıma Kabe’nin içine girerek gözlerden kaybolmuştur. Daha sonra Kabe tekrar önceki haline gelmiştir. Halk endişelenmiş ve Kabe’nin kilitli olan kapısını açmak için uğraşmalarına rağmen açamamışlar, sonra bu işin için de başka bir işin olduğunu anlayarak olayın Allah tarafından gerçekleştirildiğinin farkına varmışlardır.
Kâbe’nin Hz. Ali’nin (aleyhi selam) değerli annesi için yarıldığı yere şimdilerde “Müstecar” denmektedir ve “Rukn-u Yemani”ye yapışık vaziyettedir.
O günden bu yana 1440 yıl geçmektedir, bu zamana kadar Kâbe defalarca onarılmış ve hatta yeniden yapılmıştır, ama her defasında onarım ve yeniden yapılmasından sonra ve hatta taşlarının değiştirilmesine rağmen yine de yarılan yer her defasında açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Ehl-i Beyt, 11 Nisan 2017 06:22
Yorumlar (0)
Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!