Nasrallah: "Biz Kerbela'dan Ders Alıyoruz"
Gündem, 31 Ocak 2015 17:57Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, İsrail?in Kunaytra?daki saldırısında hayatını kaybeden Hizbullah askerlerini anma töreninde bir konuşma yaptı.
Bölgedeki tüm halklar ve devletler, en azından 1948’den beri İsrail adlı gasıp bir kanserden dolayı acı çekiyor. Bu kanser tümörü, bu terörist devlet, saldırgan rejim, fesadın, istikbarın ve zorbalığın sembolüdür.
İsrail onlarca yıl böyleydi; ama geçtiğimiz yıllarda bundan çok daha kötü davranmaya ve daha saldırgan olmaya başladı. Geçtiğimiz aylarda ve geçen yıl yaşanan olaylardan söz etmek istiyorum.
İsrail kimsenin kendisini engelleyemeyeceğini düşünüyor
Filistin’de toprakları ve kutsalları işgal etmekle kalmadı, Batı Şeria’da 3 yerleşimciyi bulma bahanesiyle canının istediği her şeyi yaptı ve Gazze’ye 52 gün süren yıkıcı bir savaş başlattı. Orada en vahşi cinayetleri işledi.
Gazze’yi abluka altında tutuyor, mukaddesata saldırıyor, Mescid-i Aksa’yı ciddi bir şekilde tehdit ediyor, binlerce Filistinliyi çok zorlu şartlar altında zindanlarda tutuyor. Filistin halkının en temel haklarını görmezden geliyor.
Suriye’de, onlarca yıldır Golan’ı işgali altında tutmakla kalmıyor, şu anki savaştan en çirkin şekilde yararlanıyor. Suriye’deki savaşı açıkça körüklüyor, tekfirci terörist grupları Suriye’yi ve Suriye ordusunu yok etmeleri için destekliyor.
Herkesin gözünün önünde Suriye topraklarını, Suriye askeri üslerini bombalıyor. Çeşitli bahanelerle Suriye topraklarını havadan bombardıman ediyor.
Lübnan’da Şeba Çiftlikler’ni işgali altında tutmakla kalmıyor, bizim bazı Lübnanlıların kutsal saydığı 1701 sayılı kararı tanımıyor.
Lübnan hükümetinin değil, BM’nin ya da Direniş’in raporlarına bakın İsrail’in binlerce hava, kara ve deniz sahası ihlali var. Canı bombalamak istediği zaman Ceata’da yaptığı gibi bombalıyor, suikast yapıyor. Bu yüzden de Lübnan sürekli olarak tehlike sınırında bulunuyor.
İsrail istediği herkesi, bölgedeki tüm devletleri, orduları ve halkları tehdit edebileceğini düşünüyor. Gece gündüz, istediği zaman her yere saldırabileceğini düşünüyor. Stediği her şeyi yapabileceğini, hiçbir sorunla karşılaşmayacağını, onu engelleyebilecek hiçbir şeyin olmadığını düşünüyor.
Arap ülkeleri diye bir şey mevcut değil
Bölgedeki durum İsrail’in lehine. Bugünkü savaş, özelliklede bölge ülkelerinin ordularının ve Direniş güçlerinin meşgul olması, Arap ve İslam kamuoyundaki derin parçalanmışlık, fitneler, musibetler ve Arap ülkelerinin sahneden tamamen çekilmesi, izin verirseniz şöyle diyeyim Arap Birliği adı verilen (şeyin olmaması İsrail’in işini kolaylaştırıyor) Arap Birliği sahneden çekilmiş değil, o zaten yok. Bu, yeni fark ettiğimiz bir şey değil.
Biz ona hiçbir zaman umut bağlamadık. Ama şu an her zamankinden çok daha fazla emin olundu ki, Filistin, Lübnan, Suriye halklarına, bölge halklarına söylüyorum: Arap ülkeleri diye bir şey mevcut değil.
Maalesef Arap Birliği diye bir şey yok. Bazıları abartarak Arap mevcut değil diyorlar; hayır Arap var; Ama Arap Birliği yok. Eğer olsaydı Filistin, Lübnan, Suriye ve Arap olan komşu ülkelerdeki sorunlarla mücadele ederdi. Onlar bu bölgenin evlatları, bu bölgenin halklarıdır. Evet olmayan işte bu Araplardır.
Ne Arap arası, ne Arap silahı, ne Arap Birliği, ne Arap Birliği var. Arap kararları bağımsız değil. Onlar zaten yoklar, onlar varlığı olmayan şeyleri savunuyorlar. Bağımsız resmi Arap kararı nerede?
Evet İsrail’le savaşılacağı zaman yok; ama Arap ülkelerinin içinde savaş olduğu zaman; Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de, Libya’da ya da bugünlerde Sina’da savaş ve çatışma olduğu zaman Arap parası, Arap silahı, Arap medyası hazır oluyor.
Bu yeni bir şey değil. Geçen yıl Gazze’ye yönelik zalim savaş olduğu zaman, Arap parasının, Arap silahının, Arap medyasının, Arap Birliği’nin olmadığına tanık olduk.
BU, geçtiğimiz haftalarda yaşanan olaylarda yaşadığımız durumdur. Bölgede olaylar cereyan ediyor, Filistin ve Lübnan direnişleri, Direniş Ekseni, bölgede İran ve Suriye bunlarla karşı karşıya kalıyor. BU dost ve düşman şartlarında Kunaytra’da suikast operasyonu gerçekleşti.
Kunaytra’da yapılan bir suikasttı
18 Ocak 2015 Pazar, öğlen saatlerinden biraz önce İsrail helikopterleri bizim 7 kardeşimizi taşıyan sivil bir aracı hedef aldı ve hepsinin şehit olmasına neden oldu. Onlar, Kunaytra bölgesinde incelemeler yapıyordu. O anda suikast operasyonu ve suikast operasyonunun perde arkası açığa çıktı.
İsraillilerin söylediklerinden, basına sızdırdıklarından anlaşılıyor ki bu karar güvenlik kabinesi veya başbakanın özel kadrosu tarafından alındı. Bu kararın sonucun öneminden ve hassasiyetinden dolayı muhalefet partisi liderlerine bildirildiği de söyleniyor.
Yani düşman durumu incelemiş, istihbaratı toplamış, tehdit değerlendiresini yapmış ve suikast operasyonunun uygulanmasına karar vermiştir. Kunaytra’da olan şey bir suikasttır. U, son derece açık ve ortadadır. Bu durum, bu konuda yapılacak her türlü tartışmaya son veriyor.
Gerçek şudur ki İsrail karar vermiş ve bu grubu hedef almıştır, belli olmayan şey bu kararın ne zaman alındığıdır. Kararın zamanı belli değil; ama bu karar Siyonist düşmenın en üst düzeyinde alınmıştır.
Kendilerinin söylediği üzere muhalefet liderlerine haber verilmiş ve bunun uygulanma zamanı beklenmiştir. O zaman da Pazar günüdür. Biz, gündüzün ortasında açıkça yapılan bir suikastla karşı karlıyayız. Bu, Şehit Abbas Musevi ve ailesine yönelik güney Lübnan’da yapılan suikastın aynısıdır.
İsrail suikastı üstlenmedi
İsrail, Kunaytra suikastını üstlenmedi. Şu ana kadar remi olarak üstlendi mi bilmiyorum. Çünkü “İsrail’in gerçekleştirdiği sanılan operasyon” ya da “İsrail’in yapmakla suçlandığı operasyon” diye söyleniyor.
İsrail, muhtemelen Hizbullah’ın bu operasyonu ilan etmeyeceğini, gizleyeceğini düşünüyordu. Çünkü Hizbullah onları Kunaytra’da İsrail’in öldürdüğünü söyleyince kendi taraftarları ve halkı karşısında oyunun kuralları gereği kendini çok zor bir duruma sokmuş olacaktı; (İsraillilere göre)çünkü Hizbullah Suriye’de şiddetli bir savaşın içerisindeydi ve orada da oldukça yıpranmıştı.
Biz, bizim hakkımızda yazılan şeylere bakıyoruz. Muhtemelen İsrail Hizbullah’ın “biz Suriye’de şehitler verdik, bunlar da Suriye’deki diğer şehitlerimiz gibidir” diyeceğini düşündü.
Suriye’deki şehitlerimizle iftihar ediyoruz
Bizim Suriye’de şehitler verdiğimiz kimse için gizli değildir. Biz onlarla iftihar ediyoruz, onlar sayesinde başımız dik. Biz onları Direniş’in, Suriye’deki Kudüs yolunun şehitleri olarak görüyoruz. İsrail bizim bu şehitlerimizi de Suriye’deki diğer şehitler gibi göstererek kendimizi oyunun kuralları bakımından rahat bir pozisyona alacağımızı düşündü.
İsrail için sürpriz olan ilk şey Hizbullah’ın bunu yarım saat içerisinde bir bildiri yayımlayarak “Hizbullah savaşçılarından bir grup Kunaytra’da İsrail helikopterlerinin saldırısı sonucu şehit olmuştur, şehitlerimizin isimlerini açıklayacağız” şeklinde açıklama yapması oldu.
Biz ilk gün isimleri açıkladık, bunlar aziz General Muhammed Ali Allahdadi ile birlikte 7 kişiydi. Biz şehitlerimizi gizlemedik, gizlemeyiz. Bunu dosta, düşmana, Lübnanlılara, bizi sevenlere veya kınayanlara, herkese söylüyorum. Biz 50 şehit de versek 50’sinin de isimlerini açıklarız. Biz onlarla iftihar ediyoruz.
Biz şehitlerimizin isimlerini açıkladık ve bence bu İsrail açısından bir sürpriz oldu ve katilleri şaşkına çevirdi. Hizbullah şeffaf, açık ve istikrarlı bir tutum sergiledi. Hizbullah ne yapacağını biliyordu; ama katil, neler olacağını bilmiyordu.
Kunaytra saldırısı neden yapıldı
Diğer bir önemli mesele Kunaytra suikastının sebebi nedir? İsrailliler analistleri aracılığıyla birtakım sebepler açıkladılar. Bunların hepsinin kökeni aynı. Bir ara dediler ki bu grup hedef alındı çünkü onlar Golan’da operasyon yapacaklardı.
Halbuki onar Golan sınırına 6 kilometre mesafede bulunuyorlardı. Onlarla Golan sınırı arasında da Nusra Cephesi’nin militanları vardı. İsrailliler bu gençlerin gelip İsrail’e karşı eylem yapacağını söylediler. Onlar ayrıca bu gençlerin gelecekte bu bölgede yapılacak operasyonun zeminini yaratmak için geldiklerini, oraya bir füze üssü kurmak için geldiklerini söylediler. Özetle tüm sebepler tek bir mesele hakkındaydı o da Golan’daki Direniş. Bu mesele başlı başına bir kouşma konusu ve şu an ona vakit yok.
Söyledikleri özetle şöyle: Direniş’in altyapısı, zemini ve Direniş’in oluşmakta olduğu ile ilgiliydi ve bunların hedef alınması gerekiyordu. Ben yorum yapmıyorum, onların dediklerini söylüyorum. Burada herkese şu soruyu soruyorum: Suriye halkına, Suriye devletinden önce Suriyeli muhaliflere, Lübnan halkına ve Filistin halkına…
Netanyahu Nusra Cephesi’ni destekliyor
Filistin halkı bizim ortağımızdır, biz de kanda, musibette, acıda, tasada, kıvançta, mutlulukta ve zaferde onların ortağıyız.
Ben tüm bölge halklarından şu soru üzerinde düşünmelerini istiyorum: Bugün Golan bölgesinde İsrail sınırından Suriye ordu güçlerinin bulunduğu yere kadar kimler bulunuyor? Burası Suriye toprakları içerisinde 6-7 kilometrelik bir alan ve orada Nusra Cephesi bulunuyor.
Orada binlerce Nusra militanı tanka, topa, rokete, her türlü silaha, tanksavara, patlayıcı maddelere, askeri üslere ve mevzilere sahipler. Nusra Cephesi kim? İzin verirseniz hatırlatayım. El Kaide’nin Suriye kolu.
El Kaide BM’nin, ABD’nin, Batılı ülkelerin ve Avrupa’nın terör örgütleri listesinde. Uluslararası alanda ve Arap dünyasında terörist olarak görülen el-Kaide’nin Suriye kolunun Golan sınırında geniş çaplı bir varlığı söz konusu.
Benyamin Netanyahu’nun bundan hiçbir endişesi yok. Kendini bir stratejik analist olarak sunan Moşe Yaalon bu kişilerin varlığından hiç kaygı duymuyor. İsrailliler onların varlığından kaygı duymak bir yana, tam tersine Nusra Cephesi’nin bu bölgede bulunmasını destekliyor. Onlara hava desteği sunuyor.
Sınırlarını onların yaralılarına açıyor, yaralılarını İsrail hastanelerinde tedavi ettiriyor. Netanyahu bu yaralıları bizzat ziyaret etti. İsrailliler bu militanların orada bulunmasından hiç kaygı duymuyor; ama 2 sivil araçtaki 7 kişiden kaygı duyuyor! Kaldı ki bu kişiler roketler ve bomalar taşımıyordu, sadece kişisel silahları vardı.
Siz unutsanız da biz Filistin halkını unutmadık
İşte bu, bizim Arap dünyasına, Arap halklarına ve tüm direniş gruplarına yönelttiğimiz bir sorudur. Kinler öyle bir noktaya ulaşmış ki İsraillileri unutmuşlar. Onlar Suriye, Irak ya da Mısır yönetimleri ile sorunları olduğunu ve İsrail’i unuttuklarını söylüyorlar. Ama biz İsrail’i asla unutmayacağız.
Siz Filistin halkını unutmuş olabilirsiniz; biz Filistin halkını unutmadık ve asla unutmayacağız. Bizim kültürümüz, babalarımızın, evlatlarımızın torunlarımızın kültürü bu olacak. Bizim evlatlarımız şehit kanları ile bu meseleyi vurguladı, gelecekte de sıra torunlarımıza gelecek ve onlar da kendi kanları ile bunu vurgulayacak. Bu büyük soruya cevabınız nedir?
Kunaytra saldırısından sonra İsrail ve bölgedeki dostlarının beklentisi, Hizbullah’ın meşgul olması, sıkıntıya girmesi ve ne yapacağını bilememesiydi. Bu suikastla ilgili çok yönlü değerlendirmeler yapıldı.
Şehit aileleriyle birlikte ben de ağlıyorum ama…
Bu bahsi bir cümleyle kapatıyorum. Duygularımı samimiyetle sizinle paylaşıyorum. Meclisteki birçok kardeşimiz dostlarıyla yaptıkları görüşmelerde bunu söz konusu ettiler. Kunaytra saldırısında acı veren insani bir boyut var. Biz de bu acıyı yaşıyoruz, şehit aileleri de üzülüyorlar ve ağlıyorlar, ben de ağlıyorum. Ben ağlamıyorum demiyorum bunda bir sorun yok. Ben medya ve psikolojik savaştan dolayı ağlamıyorum; ama gün oluyor kameralardan uzakta ben de diğerleri gibi ağlıyorum; çünkü ben de diğer babalar gibi bir babayım.
Dolayısıyla insani açıdan biz de üzüldük, acı çektik, çünkü sevdiklerimizi kaybettik. Ama insani boyutun dışında meydana gelen her musibette hayır, bereket, olumlu noktalar ve ilahi lütuflardan başka bir şey görmüyoruz.
İsrail şunu bilsin ki biz böyle düşünüyoruz. Biz her meselede insani boyutun dışında Direniş ve bölge çizgisinde her şeyde kendimiz için Allah’ın iyiliğinden, hayrından, bereketinden ve lütfundan başka bir şey görmüyoruz.
Biz Kerbela’dan ders alıyoruz
Biz burada da Kerbela’dan ders alıyoruz. Kerbela daima birçok anamlar ve değerler taşır. Burada da Hz. Zeyneb’den ders alıyoruz. Abdullah bin Ziyad, elleri bağlı bir esir olarak ona kinaye ve kınama ifadesiyle “Allah kardeşine ne yaptı gördün mü? Allah sizi perişan ve kurban etti” diye sorduğunda Hz. Zeyneb ona ne cevap verdi? “Allah ne yaparsa güzel yapar, güzellikten başka bir şey görmedim. Allah onlara şehadeti takdir etti, onlar kendi yerine gitti. Annen yasını tutsun ey Mercane’nin oğlu, Allah sizin hakkınızda hüküm verecek ” İşte bizim kültürümüz budur.
Burada cesaret, kararlılık, irade ve şecaat görüyoruz. Biz Kunaytra cinayetinde, diğer cinayetlerde, çatışmalarda sevdiklerimizi kaybettiğimiz için üzüntü duyuyoruz; ama Hz. Zeyneb’in dediği gibi “Güzellikten başka bir şey görmedik” diyoruz. 7 kardeşimize Allah şehadeti nasip etti ve onar kendi yerlerine gittiler. Bizimle düşman arasında dünya ve ahiret bulunuyor.
Suikastı ve şehitlerimizin isimlerini açıkladıktan hemen sonra dost da düşman da tarafsızlar da tahminlerde ve öngörülerde bulunmaya çalıştı. Burada temel soru şuydu: Acaba Hizbullah cevap verecek mi susacak mı? Eğer cevap verecekse nerede, ne zaman ve nasıl verecek? Bunlar ilk günden dördüncü güne kadar söz konusu edildi. Biz Çarşamba günü bu sorulara cevap verdik.
İsrail yaptığını üstlenmedi, biz üstlendik
Çarşamba gününe kadar bu mesele söz konusuydu; ama meselenin büyüğü İsrail’deydi. Lübnan’da ve bölgede birçok tahmin söz konusuydu. Bazıları gerçekçi bir şekilde sevgi veya nefretten uzak durarak tahlil yaptı. Bazıları sevgi ve ilgi ile bazıları ise kin ve nefretle tahliller yaptılar. Nihayet sona erdi ve büyük soruya da cevap verilmiş oldu.
Burada önemli olan İsrail’in, Hizbullah’ın Kunaytra saldırısından sonra düştüğü duruma düşmüş olmasıydı. Sanılıyordu ki siz süper güçsünüz, tehdit ediyorsunuz, öldürüyorsunuz. Bu olay önceden belirlenmiş ve karar verilmiştir diye açıklardınız, tesadüfen olmuş diye değil.
İsrail’in buna yaklaşımı medya düzeyinde ve siyasi düzeyde şöyle oldu: Biri bizdik dedi, biri biz değildik dedi. Biri suçladı, diğeri suçlamadı. Şimdiye kadar İsrail bu olayı resmen üstlenmedi. Ama biz bu konuyu açıkladık. Bizdik dedik ve resmi bildiri yayımladık. Onlar bütün bu süre içerisinde tereddütte kaldılar.
Onların General Muhammed Allahdadi ile ilgili yaklaşımları neydi? Sürpriz oldu mu olmadı mı bilemiyorum. Bu grup içerisinde bir İranlı general vardı. Basında analistler çeşitli şeyler yazdılar. Resmi bir yetkili görüş açıklamadı, sadece analistler yazdılar. İsrail özellikle Golan ve kuzeyde alarm durumuna geçti. Kuzeye teçhizat ve birlik gönderildi. İstihbarat önlemleri yüzde yüz düzeyine çıktı.
İsrail teyakkuzun zirvesindeyken vuruldu
Pazardan çarşambaya kadar Lübnan sınırı alarm durumuna getirildi. Her şeye dikkat kesildiler, çiftçiler, askerler tanklar, araçlar, hatta yerleşimler bile gizlendi. Kendileri endişelenecek bir şey yok demelerine rağmen endişelendiler ve gizlendiler. Çeşitli ülkelere mesajlar gönderdiler.
Tehditlere ve korkutmalara başvurdular. Eğer Hizbullah bir şey yaparsa Suriye’yi Lübnan’ı şöyle yaparız böyle ederiz dediler. Bunları hem açıktan hem de kapalı ortamlarda söylediler. İsrail’de komutanların, generallerin, yerleşimcilerin, erlerin askerlerin hepsinin gözü Lübnan’da, Hizbullah’ın söyleyeceği bir sözde veya yapacağı hareketteydi. Elbette bu, şehitlerin kanının bereketi ve mücahitlerin ve onları destekleyenlerin iradesiydi.
Bazılarına göre ise herkes Hizbullah’ın başına üşüşecekti. İran temas kuracak nükleer müzakereler devam ediyor, bundan zarar gelebilir deyip Hizbullah’tan cevap vermemesini isteyecekti. Suriyeli liderler temas kurup şu an önceliğimiz cevap verilmemesidir diyecekti.
Asla böyle bir şey olmadı. Size şunu söyleyeyim ne İran ne Suriye ne de başka aziz dostlarımız bizim zilletimize asla razı olmazlar. Hiçbir dostumuz kanımız dökülürken bizim sessiz kalmamızı istemez.
Şeba operasyonu yeterliydi
Şeb operasyonu, İsrail’e ve dünyaya cinayet cevapsız kalmadı dememiz için yeterliydi. Biz bu operasyonla İsrail’e dedik ki siz insanları öldürdükten sonra evlerinize gidip mutlu ve kafanız rahat bir şekilde yaşayamazsınız. Çiftçileriniz rahatça çiftçilik yapamaz. Askerleriniz sınırda rahatça devriye gezemez. Siz adeta bir sinek öldürmüş olmanın rahatlığıyla güvenlik içinde yaşayamazsınız.
İsrail daha ilk anda Hizbullah’ın cevabı adlı bir gerçeklikle karşı karşıya olduğunu anladı. Sizler bütün bu süre boyunca İsraillilerin Hizbullah’ın cevap verip vermeyeceği üzerine konuştuklarını gördünüz. Onlar Hizbullah’ın vereceği en küçük cevaptan stratejik tesislerinin hedef alınmasına kadar her şeyi hesapladılar. Çünkü İsrail Direniş’in güçlü ve hazır olduğunu çok iyi biliyor.
Halk bize güveniyor ve siz diyorsanız doğrudur diyorlar. İsrail’le ilgili olarak bizim sözlerimize güvenmeleri ya da güvenmemeleri bahis konusu değil, asıl mesele İsrail, Hizbullah’ın cevap vermeye muktedir olduğuna dair verilere sahip. Bazen bunun casuslar sayesinde olduğunu söylüyorlar. İsrail için çalışan bu casuslar, İsrail’e karşı psikolojik savaşta yardımcı oluyorlar.
Dolayısıyla düşman, tüm bu ihtimallerin gerçekleşebileceğini ve Hizbullah’ın da bu seçeneklerden birini uygulayabileceğini biliyordu.
Operasyon planlaması
Şunu size açıkça söyleyeyim ki biz Kunaytra saldırısının ilk saatinde toplantı düzenleyip durum değerlendirmesi yaptık. Biz ilk saatten itibaren açık davrandık. Buna cevap verilmesi gerektiğini söyledik. Bu konuda hiçbir şüphe ve tereddüt içinde olmadık. Hatta bu konu yizde 1 oranında ble bizim aramızda tartışma konusu olmadı.
Düşman işlediği bu cinayetten dolayı cezalandırılacaktı. Siyonist rejimin saldırılarının sürmesi, yeni cinayetlerinin, üstünlüğünün ve katliamlarının engellenmesi gerekiyordu. Bu, en son hatta kadar gitmeyi gerekli kılan bir fedakarlık gerektiriyordu.
Biz operasyon bölgesini, niteliğini ve zamanını belirledik. Önümüzdeki seçenekler ortaya çıktı. Biz meseleyi büyük bir gizlilik içerisinde sürdürdük en açık bir şekilde planlamamızı yaptık ve operasyon adımını attık.
Planlamamız doğrultusunda bir dizi önlemler aldık. Bu, İsraillilerin Çarşamba gününden önce peşinde olduğu şeydi. İsrailliler, mermi ateşlenebileceği öngörülen herhangi bir yerden mermi ateşlenirse, mermiyi ateşleyen kişinin bu dünyada bir insanın tasavvur edebileceği en uzak noktaya gidebileceğini ve bu işi yapmaya kadir olduğunu anlamıştı.
Hizbullah’ın Şeba’daki benzersiz operasyonu, çarşamba günü sabah 11.30’da başladı ve Allah’a şükürler oldun ki her şey çok iyi gitti. Bizi düşündüğümüz, planladığımız ve zemin yarattığımız doğru ama işin sonucu Allah’ın takdirindedir. İşleri düzene koyan Allah’tır.
Benzersiz operasyon
Şeba operasyonunun en önemli özeliği, bunun İsraillilerin alarm ve hazırlığın zirvesinde olduğu bir sırada yapılmış olmasıdır. Çünkü İsrailliler Çarşamba gününden önce Hizbullah’ın cevap vereceğinden haberdardı. İsrailliler Pazar günüden itibaren Direniş’in Lübnan’da bir dizi tedbir aldığına şahitti.
Biz geniş çağlı önlemler almıştık, İsrailliler bu verilerden hareketle Hizbullah’ın cevap vermeye hazırlandığını fark etmiş ve Pazar günden itibaren alarm durumunu zirveye çıkarmışlardı. Ama Direniş, gündüz vakti ve teyakkuz zirvede olmasına rağmen bu benzersiz operasyonu gerçekleştirdi ve İsrail de bunu önleyemedi.
Operasyon bölgesinde çok sayıda gözetleme kulesi vardı. Bölge havadan izleniyordu ve bölge teknik istihbarat kontrolü altındaydı. Operasyon bölgesi son derece zorlu bir bölgeydi. Ama İsrail başlamasından itinceye kadar Direniş’in bu operasyonunu izlemekten aciz kaldı. İsrailliler operasyonu öğrendiklerinde Direniş’in gençleri operasyon bölgesinden dönmüştü.
Bu operasyon İsrail’e bir mesaj verdiği gibi dostlara da mesaj verdi. Halkın Direniş’e olan güveninin zedelenmesi için büyük çabalar gösteriliyor. Ama bu operasyon dostlara şu mesajı verdi ki bu Direniş sizindir ve düşman bile bu operasyonun son derece zekice, profesyonelce ve gizli yapıldığını kabul etti, işte bu sizin Direnişinizdir.
Kunaytra ve Şeba operasyonlarının benzerlikleri ve farkları
Bu operasyonun sonuçları şunlar oldu: Birinci olarak düşman bizi gündüzün ortasında öldürmüştü, biz de onları gündüzün ortasında öldürdük. Onlar bizim iki aracımızı vurdular, biz de onların iki aracından fazlasını vurduk. Biz şehitler verdik onlar da ölüler ve yaralılar verdiler. Elbette rakamlar konusunu nasıl halledeceğimize sonra karar veririz.
Bu operasyonlar arasındaki bir diğer benzerlik ikisinde de roket kullanılmasıydı. Biz operasyonumuzda mayın ve bomba kullanmadık. Aksine Direniş gençleri gündüz vakti omuzdan atılan roketlerle İsraillileri hedef aldı. Ama bunlar arasında iki fark da var.
Birinci fark şu ki onlar korkaklar, mert değiller. Ancak siperlerin, duvarların müstahkem yerlerin arkasından saldırıyorlar. Hileli yollarla saldırıyorlar. Ama Direniş’in adamları yiğitler ve ölümden korkmuyorlar ve yüz yüze saldırıyorlar.
İkinci fark ise İsrailliler yaptıkları operasyonun sorumluluğunu üstlenecek cesarete sahip değiller. Ama İslami Direniş 1 numaralı bildirisiyle bu operasyonu resmen ve doğrudan üstlendi. Bunun neticesinde İsrail’in payına başarısızlıktan ve pişmanlıktan başka bir şey düşmedi. Bu olay bizim için ise bir izzet ve zafer oldu. Bizim şehitlerimiz cennete gitti onların ölüleri cehenneme.
Burada Direniş güçlerinin şehit edilmesinden itibaren sorumluluk ve titizlikle çalışan Direniş güçlerine ve komutanlarına takdirlerimi ve teşekkürlerimi sunuyorum. Bu benzersiz operasyonla düşmanın kalbine korku salan kahraman mücahitlerin tertemiz ellerinden ve mübarek alınlarından öpüyorum.
İsrailliler liderlerinin aptalca değerlendirmesini izledi
Şimdi üç dört maddelik genel bir toparlama ve değerlendirme yapmak istiyorum.
Birincisi şu ki İsrailliler şu an ve geçen birkaç gün öncesinde siyasi ve askeri liderlerinin aptalca değerlendirmelerini izlediler. Tecrübeli ve iş bilir olması gereken bu Siyonist rejim şefleri yaptıkları durum değerlendirmesinin aptalca olduğunu ortaya koydular. Tüm değerlendirmeleri yanlıştı. Tüm öngörüleri de yanlıştı.
İsrailliler, kendi liderlerinin onları sahip oldukları her şeyi kaybedebilecekleri tehlikeli bir uçurumun kıyısına sürüklediğini izledi. Direniş güçlerine yönelik suikast, İsrail için tersine sonuçlar verdi. Gelecekte de İsrail için çok daha ters sonuçlar doğuracak.
İkincisi: İsrail ordusu ve bu rejimin tüm güvenlik sistemleri bu rejimin tüm imkanlarına rağmen Direniş’in iradesiyle ve sahadaki eylemleriyle baş etmekten acizdi. Bu, İsrail’in bir gerçeğidir. Biz bu İsrail’i 2000 yılında yendik. Biz bu İsrail’i 2006’da yendik, biz bu İsrail’i birkaç gün önce yendik. Bu İsrail örümcek yuvasından bile daha zayıftır.
Üçüncüsü: Lübnan Direnişi, sapasağlam, hazırlıklı, bilinçli, profesyonel ve hazır bir şekilde meydandadır.
Dördüncüsü: Tekfirci silahlı gruplar, özellikle de işgal altındaki Golan sınırında bulunanlar, İsrail’in doğal müttefikleridir. İslam bayrağı taşıyor olsalar da yeni bir Antuan Lehed (İsrail’in Lübnan’ı işgal ettiği yıllarda İsrail’le işbirliği yapan Güney Lübnan Ordusu adlı grubun komutanı) ordusudur.
Hizbulah’ın tutumu
Şimdi Hizbullah’ın tutumuna değiniyorum. Öncelikle Direniş’in durumu ve İsrail’le çatışmalar konusunda el-Meyadin televizyonunda söylediğim şeyleri vurguluyorum. Bunları burada yeniden tekrarlamaya gerek görmüyorum. Şimdi İsraillilere şunu söylüyorum: Kunaytra saldırısı ve Hizbullah’ın Şeba’daki cevabıyla bizi sınadınız bir daha sınamaya kakmayın.
Şu konuşmada dile getirdiğim ikinci bir önemli mesele de şudur: İsrailliler şunu iyi anlamalıdır ki Direniş akıllıdır, korkak değil. Akıllı ve hikmetli olmakla korkak olmak farklı şeylerdir. Direniş; kahraman, cesaretli güçlü ve akıllıdır, korkak değildir.
Eğer düşman Direniş’in korkak olduğunu ve savaştan korktuğunu sanıyorsa ben Şeba operasyonundan sonra burada Kunaytra şehitlerini anma merasiminde onlara şunu söylüyorum: İsrail şunu bilsin ki biz savaştan korkmuyoruz. İsrail’le savaştan asla çekinmiyoruz. Eğer savaş dayatılırs cevabını veririz ve Allah’ın izniyle de zaferi kazanırız.
Çarşambadan sonra bu en önemli mesajdır. Çünkü mesele sadece Şeba operasyonu değil. Bu operasyondan önce olanları ve sonra olacak olanları göz önünde tutmak gerekiyor. Tüm meseleler İsrail’in önünde, bu mesajı onların alması gerekiyor. Ben bunları psikolojik savaş olarak söylemiyorum, gerçekleri söylüyorum. Biz söylediğimizin doğruluğunu meydanlarda ispat ettik.
Savaş istemiyoruz ama savaştan korkumuz da yok
Direniş’i sevenlere de şunu söylüyorum. Bize savaş istiyor musunuz diye soracak olursanız diyeceğimiz şey şudur: Hayır savaş istemiyoruz. Bu, zayıflıktan değil, aklı, sevgiyi ve sorumluluğu esas almaktan dolayıdır. Bu bizim ülkemiz, bizim halkımız, bizim kentlerimiz ve köylerimizdir. Bunların iyiliğini düşünmemiz gerek.
Lübnan ve Filistin direnişleri bu anlamda savaş istemiyorlar. Direniş güçlerinin yeri burada değil başka yerdedir. Biz askeri açıdan hazırlıklı olmaya mecbur olduk. Çünkü karşımızda İsrail’in geniş çaplı saldırganlığından başka bir şey yoktu.
Biz savaş istemiyoruz; ama savaştan korkumuz da yoktur. Lübnanlılar bu ikisinin farkını iyi anlasınlar. İsrailliler de şunu çok iyi bilsinler ki biz savaştan korkmuyoruz. Biz savaş adalarıyız, biz zaferleri savaşlarla kazananlarız.
Artık çatışma kuralları diye bir şeye bağlı değiliz
Üçüncüsü: Biz bugün Kunaytra şehitleri ve bunun cevabının Şeba’da verilmesi konusunda şeffaf olacağız. Biz Lübnan İslami Direnişi olarak artık çatışma kuralları adı altında hiçbir şey kabul etmiyoruz. Şunu açıkça söylüyorum biz artık çatışma kuralları diye bir şey tanımıyoruz.
Saldırganlık ve suikast karşısında artık çatışma kuralları diye bir şey yok. Biz artık alanların ve yerlerin ayrılması diye bir şeyi tanımıyoruz. Bu bizim yasa, ahlaki ve beşeri bir hakkımızdır. Uluslar arası yasalara göre de saldırganlığa karşı koyarız. Bu saldırganlık her ne şekilde olursa olsun, nerede ve ne zaman olursa olsun biz de ona gerektiği her yer, zaman ve şekilde cevap veririz.
Dördüncüsü: İsrail, Şeba operasyonundan sonra bu operasyonun arkasında kim varsa bedelini ağır ödeyecektir dedi. Şimdi bu sözlerden İran, Suriye ya da Lübnan Direnişinin tehdit edildiği anlaşılabilir. Ama biz bu tehditlerden korkmuyoruz.
Ben İsrail’in bu tehdidinden İsrail’in bizimle askeri olarak karşı karşıya gelmekten kaçtığını anlıyorum. İsrail Şeba operasyonunu kimlerin yaptığını bulmaya ve bu operasyonu yapan gençlere bir şekilde suikast yapmaya çalışıyor.
Artık çatışma kurallarını tanımıyoruz
Bugünün mesajı şudur: Bugünden itibaren Hizbullah üyelerinden herhangi biri, herhangi bir Hizbullah geni suikasta uğrarsa bundan İsrail’i sorumlu tutacağız ve cevabını da vereceğiz. Bunu da uygun gördüğümüz bir zaman, mekan ve şekilde vermeyi kendi hakkımız olarak görüyoruz.
18 Ocak Pazar gününden bugüne kadar yaşadığımız tecrübe, zengin bir tecrübeydi. Bazı analistler, Şeba Çiftliklerinde yaşananlar “bir intikamdan büyük, bir savaştan ise küçüktü” dediler. Bu, son derece doğru bir söz.
Hizbullah’taki kardeşlerimiz istenen bir hikmetle, istenen bir ulusal sorumlulukla ve istenen bir yasal sorumlulukla hareket ettiler. Onlar yersiz coşku ve taassuplar içine girmediler. Şartları ve verileri iyi anladılar.
Her halükarda bize yolumuzu gösteren ve bize nihai zaferi müjdeleyen şehitlerdir. 1982’den beri biz sözlerimizi ve bildirilerimizi şöyle bitirirdik. Direniş yalnızca cevap veriyor, zaferi sağlayan şehitler kervanıdır. Şehitler kervanı şu ana kadar bize zaferler kazandırdı, gelecekte de daha fazla zafer kazandıracak.
Gündem, 31 Ocak 2015 17:57
Yorumlar (0)