Iğdır Ehlibeyt Alimleri Derneğinden Erdoğan'a Yanıt
Ehl-i Beyt, 14 Mart 2014 06:02Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 12 Mart 2014 tarihinde Kanal 24 adlı televizyon kurumunda yaptığı açıklamalarda Fetullah Gülen Cemaatini kastederek kullandığı; "Bunların bir defa 3 tane önemli hasleti var, takiye var, yalan var, iftira var, üçünün neticesi fitne var, fesat var, bunlar Şiayı geçmiş vaziyette. Şia bunların eline su dökemez.?
Sözleri bizleri bir kez daha derinden yaralamış ve açıklama yapma zaruretinin doğmasına sebep olmuştur.
“Bir kez daha..” diyoruz çünkü biz Şialar AKP iktidarında tarihimizde hiç olmayan kadar hakaret, aşağılama ve ötekileştirmeye maruz kalmaktayız. Sonu nere varacak şaşkınız.
Şu ne demektir Allah aşkına: “...bunlar Şiayı geçmiş vaziyette. Şia bunların eline su dökemez.” Bunun izahı tarafımızdan şöyle anlaşılmaktadır: “Yani Şialar takiyeci, yalancı, iftiracı; üçünün neticesi olarak fesatçı ancak; Cemaat öyle işler yapmakta ki onları da geçmiş, onlardan da aşağı…” Biz Şiiler bu ülkenin asli unsuru olduğumuzu, bu ülkenin toprak bütünlüğünü, bayrak saygınlığını, bölünmez toplumsal barışını savunduğumuzu her açıklamamızda dile getirmişiz. Dolayısı ile bizden kaynaklı saydığımız örnekler noktasında aksi bir tek durum dahi örnek olarak gösterilemez.
Yalan, fitne, fesat ibarelerini şia ile özdeşleştiren toplumsal algıda her şia’nın yalancı fitneci olarak lanse edilmesini sağlayan başbakanın bu beyanatları ile kirli ve mezhepçi zihniyetini ortaya konmuş; kendisi Şia inancına hakaret etmiş ve Türk Ceza Kanunu'nun 216.maddesinde tarif edilen ''Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama'' suçunu işlemiştir.
Bizler, Iğdır Ehlibeyt âlimleri derneği olarak şunu diyoruz ki :” AKP hükümetinin özellikle son birkaç yılında hak etmediğimiz birçok ayrımcı politikalara maruz kalan halkımızın, bu son olayda da sükûnetini de muhafaza ederek kendisine yönelik iftiraları muhatabına iade edecektir. Biz Şialar vatandaşlık bilincimizi hiçbir tahrik ile kaybetmeyeceğimiz gibi inanç bilincimizi de 1400 yıldır yaşanılan tüm baskılara, zulümlere, işkencelere, iftiralara rağmen terk etmeyen bir gelenekten geliyoruz. İnancımızdan kaynaklı uğradığımız iftiralara son olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ifadeleri de eklenmiş oldu. Umarız yapılan bu hayati hatadan dönülür, özür dilenilir.
Seçimlerin yaklaştığı, üstünlük savaşlarının yaşandığı; ahlakın, izan’ın ötelendiği bu günlerde yaşanan tartışmalarda Şialara yönelik hakaretlerin ülkemiz birlik ve bütünlüğüne, insan haklarına büyük darbe vurduğunu belirtirken halkımızın kendi inançlarına yönelik bu iftiraları sükûnetle ele almasını arzuluyoruz. Onlar şunu biliyorlar ki yolları hak, referansları hak, önderleri haktır...
Seçimler halkın irade yerleridir, Başbakanın seçimlere endeksli yaptığı bu konuşmasının karşılığını kırılan, incinen halkımız sandıkta verecektir. Ayrıca bir basın bültenine sığmayacak denli kapsamlı olması hasebiyle kısaca bir “takiye” bilgisini de halkımızın huzuruna sunuyoruz.
Saygılarımızla...
Takiyye, dinî, manevî veya dünyevî zararları önlemek için kişinin muhalifler karşısında imanını veya inancını gizlemesi demektir. Bu anlamda takiyye, her Müslümanın şer’î görevlerinden biridir ve bunun kökü Kur’ân’a dayanmaktadır.
KUR’ÂN AÇISINDAN TAKİYYE
Kur’ân-ı Kerim’in birçok ayetinde takiyye konusuna değinilmiştir ki, biz burada onlardan bazısına yer vereceğiz:
“Müminler, müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah ile hiçbir ilişkisi kalmaz. Ancak kafirlerden gelecek bir tehlikeye karşı (takiyye ederek) onlardan korunmanız icap ediyorsa, o başka.”[1]
Bu ayet, açık bir şekilde müminlerin kâfirleri dost edinmelerinin caiz olmadığını, ancak can korkusu ve tehlikeleri önleme söz konusu olduğu zaman zahirde onlara dostluk izharında bulunabileceklerini ifade etmektedir.
“Kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr ederse -kalbi iman ile dolu olduğu hâlde (inkâra) zorlanan başka-. Fakat kim kalbini kâfirliğe açarsa, Allah katından bir gazap onlaradır ve onlar için büyük bir azap vardır.”[2]
Müfessirler, mezkur ayetin nüzul sebebiyle ilgili olarak şöyle demişlerdir:
“Bir gün Ammar b. Yasir, anne ve babasıyla birlikte kâfirlerin eline düştüler. Kâfirler, onlardan İslâmdan el çekmelerini istediler ve onları küfür ve şirke zorladılar. Ammar’ın dışındakiler, Allah’ın birliğine ve Hz. Peygamber’in risaletine tanıklıkta bulundular. Bu yüzden onlardan bazıları şehit edildi, bazıları da İslâm düşmanları tarafından işkenceye tâbi tutuldu.
Fakat Ammar, kalbî isteğine rağmen takiyye edip, kâfirlerin dediği şeyleri dile getirdi ve serbest bırakıldı. Allah Resulü’nün (sav) yanına vardığında dile getirdiği sözlerden dolayı endişeye kapılıp üzüldü. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), ona teselli verdi ve mezkur ayet de bu konuyla ilgili olarak nazil oldu.”[3]
Bu ayetten ve müfessirlerin sözlerinden; canı korumak, maddî ve manevî zararların önüne geçmek için Hz. Peygamber’in zamanında da kalbî inancın gizli tutulduğu ve İslâm’ın buna rıza gösterdiği anlaşılmaktadır.
Bütün bu söylenenlerden şu sonuçlar elde edilmektedir:
1- Takiyye, Kur’ân kökenli bir ilkedir ve ashabın davranışları, Hz. Peygamber’in (sav) de bu davranışları teyit etmesi, takkiyenin caiz olduğu ve İslâm’ın ilk yıllarında gerçekleştiğini göstermektedir.
2- Şia’nın takiyye yapmasının sebebi, Şiîleri acımasızca katleden ve Şia mezhebini yok etmekle tehdit eden zulüm fırtınaları idi.
3- Takiyye, Şiîlere mahsus bir şey değildir; diğer Müslümanlar arasında da mevcuttur.
4- Takiyye, Müslümanların canlarının korunmasını amaçladığı için, sadece kâfirlerin ve müşriklerin karşısında değil, karşı konulamayan veya kendisi ile mücadele etme şartları oluşmayan her zalimin karşısında yararlanılacak bir ilkedir.
1- Âl-i İmrân, 28
2- 2- Nahl, 106
3- 3- Celâluddin Suyutî, ed-Dürr’ül-Mensûr, c.4, s.131, Beyrut.
Iğdır Ehlibeyt Alimleri Derneği
Ehl-i Beyt, 14 Mart 2014 06:02
Yorumlar (0)