Özgündüz: Bugüne Kadar Neyi Beklediniz?
Zeynebiye, 28 Aralık 2013 21:58Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, Halkalı Zeynebiye Camii'nde kılınan Cuma Namazı'nda, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Şeytana Karşı El Birliği Yapmalıyız
Musibet aylarının sonuna gelindiğini belirten Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, önemli olanın, bu ayda Hüseynî mesajın doğru algılanması olduğunu vurguladı. "Bu ayın da sonuna yaklaştık, bu aylardan çıktıktan sonra, neyin musibetiydi, o musibeti çeken Peygamber hanedanını andık, yasını tuttuk da, anladık mı? Ne içindi o musibet? Haram işler yapılmasın, haram lokma yiyilmesin, kimse kimseye zulmetmesin, kimse kimsenin hakkını yemesin, kimse kimseye eziyet etmesin, barış dolu, huzur dolu bir dünya oluşsun, bunun içindi.
Ama biz o barışı, o sulhu, o sefayı ihlal edersek, Allah'ın haram kıldıklarına helal gibi davranırsak, farzlarını terketme konusunda pervasız davranırsak, o musibetlere ihanet, o çekilen musibetleri heba etmiş oluruz. Bu noktada da kendimize çeki-düzen vermeliyiz, birbirimize destek olmalıyız, şeytana karşı el birliği yapmalıyız. Şeytanın tuzaklarına karşı birbirimizi uyarıp, kolundan tutmalıyız."
Bugüne Kadar Neden Sustunuz?
Gündemdeki rüşvet ve yolsuzluk konularına da değinen Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, yüzbinlerce şehit verilerek kazanılan devletin, bütün milletin ortak değeri olduğunu belirterek, kimsenin bunu kendi malı gibi görmemesi gerektiğini söyledi.
"Memlekette bir takım olağan üstü şeyler cereyan ediyor. Paramız yaklaşık yüzde onbeş civarında değer kaybetti. Bir ara bir anayasa kitapçığı atıldı, yok atmadı, yuvarladı, kaydırdı hesabına bir gecede yüzde elli fakirleştik.
Şimdi iki-üç gün içerisinde durduk yere yüzde onbeş fakirleştik. Durduk yere, hiçbir ticaret yapmadan. Bu vatandaşın suçu günahı nedir ki? Ne yaptı ki? Ticaret mi yaptı yüzde onbeş fakirleşti? O yattı yatağında, sabah kalktı, yüzde onbeş fakirleşmiş.
Ne için kavga ediyorlar? Seninki az oldu, benim payım biraz daha çok olsun, seninki biraz daha az olsun, başka ne kavgasıdır, siz bana söyler misiniz? Kimin kadrosu ne kadar olsun hesabına.
O taraftanda işte, memlekette, güya bir rüşvet falan varmış, güya derken yokmuş demek istemiyorum, yanlış anlaşılmasın, bu yeni bir şey değil ki. Bu kadrolaşma, bilmem başka meseleler ortaya gelmeseydi, müesseseler kapatılacak-kapatılmayacak tartışması ortaya gelmeseydi, size dokunmasaydı, yine de bunları ortaya çıkarır mıydınız? Bu yüzmilyar dolarları aşan rüşvet, yolsuzluk, Ermenistan gibi otuzdan fazla, Azerbaycan gibi on-onbeş ülkenin bütçesi demektir, böyle bir yolsuzluk İstanbul'dan yapılırsa, bu memleketin vay haline. Allah göstermesin, muhakkak böyle olmuştur diyemiyorum ama, basına sızdırılan belge, bilgiler bunu gösteriyor. Yüzmilyar dolar!
Peki siz şimdiye kadar buna göz neden yumdunuz? Birden bire, bir gecede olmadı ki bunlar. Yapan taraf, niye yapıyorsunuz, susan taraf niye susuyorsunuz? Şimdi sana dokundu diye sen susmuyorsun, bunu ben anlayamıyorum.
Biz Milletin Tarafındayız
Şimdi biz hangi taraftayız? Biz, hiçbir tarafta değiliz, biz ülkemizin tarafındayız, hakkın tarafındayız, haklının tarafındayız. Haklı kim? Haklı, millet. Millet neden bu musibetleri yaşıyor ki? Millet neden şimdi o durumda ki, İstiklal Savaşı verme durumuna geliyor? Allah göstermesin, biz istiklalimizi kazanalı bir asır oldu. Ne oldu ki bize, biz yeniden İstiklal Savaşı verme durumunda kaldık? Biz sanıyorduk ki, bir asırdır, 1920'lerden beri biz, artık istiklalimizi kazanmışız, garanti etmişiz, o Çanakkale'de yatan çeyrek milyon, ayak yalın yiğitlerimizle. Rahmetli şairimizin dediği gibi, Peygamberimizin avuç açtığı şehitlerimizin kanı ile, Bedir'in aslanlarını andıran o yiğitlerimizle biz istiklalimizi garanti ettiğimizi düşünüyorduk. Şimdi ne oldu ki, ülkemiz işgale mi uğradı, ne oldu şimdi biz istiklal savaşı vermek durumunda kalmak durumunda kalmışız? Ne oldu, önce bu soruyu cevaplayalım, ne oldu ki bize şimdi biz, istiklal savaşı vermek durumuna düşmüşüz? Gözümüz nelerle boyandı ki, ülke öyle işgal edilmiş ki biz şimdi istiklal savaşı vermek durumunda kalmışız? Bu soruların cevap bulması gerekir.
Bu ülke çok değerlidir, ben vatanımı, milletimi seviyorum, bu doğrudur, ama ben ırkçı falan değilim. Asırlarca göğsünü salibi güçlere karşı siper etmiş bir millet, İslam'ın bekçiliğini yapmış bir millet, yüzbin yüzbin istiklali için şehit vermiş bir millet, bize ne olmuş? Bu millet değerli bir millettir. Ben milletimi değerli görmekle ırkçı mı oldum? Ben millet derken, Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i ayırmadan diyorum, bu bayrağın altındaki herkesi diyorum, bu vatanda yaşayan herkesi diyorum, biz bir milletiz. Milletin vakarını, sabrını kimse zorlamasın, kimse de tek başına kendisini bu milletin sahibi gözüyle görmesin, bu ülke hakikaten çok değerlidir. İstanbul'u ben dünyada hiçbir şehir ile değişmem. Buna sahip çıkmak durumundayız. Ülkeye sahip çıkmak durumundayız.
Bunu biz, kurum, kural ve kuruluşlarımızla temin edeceğiz, koruyacağız. Devletimiz var şükür, Allah bizi devletsiz bırakmasın. Allah bizi ordusuz, bayraksız bırakmasın. Bunları bulmuşuz, maaş veriyoruz, para veriyoruz, kendimiz 800-900 liraya yetinip ama onlara 8 bin lira, 10 bin lira veriyoruz ki vatanı korusunlar. Oy verip de oralara çıkarıyoruz ki, ülkeyi yönetsinler. Doğru yönetmeleri lazım.
Allah ülkemi yönetenlere iman, izan ihsan etsin. Onları yanlış yapması bizim hayrımıza değil, onların yanlışı bütün bir memlekete mal oluyor. Milletçe bize mal oluyor. Türkiye zarar görse, İslam dünyası zarar görür. Türkiye bağımsızlığını yitirse, İslam dünyası bağımsızlığını yitirir.
Memleketin yanlış yönetilmesi, bizim hayrımıza değil ki, Allah etsin, yanlış yapsınlar da, siyaseten kaybetsinler diyelim, kardeşim, memleket kaybediyor. Allah etsin, ülkeyi yönetenler, ülkede iktidarda bulunanlar hiç yanlış yapmasın, hep doğru yapsın, ülke bundan fayda görsün. Millet kalkınsın, ülke kalkınsın, düşmanlar meyus olsun, bizim arzumuz, duamız budur. Şimdiki gerilim, umuyorum ki en doğru şekilde, yanlışları izale ederek düzeltilsin.
Bu Ülkenin Sahibi Millettir, Şahıslar Değil
Bir taraf, bir tarafa diyor ki, sen rüşvet alıp kaçtın. Peki kardeş, bizde bu memlekette yaşıyoruz. İmtihanlarda ülke çapında ikinci olmasına rağmen neden hakettiği atamayı alamıyor, kimden icazet alması gerekir? Bunları da biz görüyoruz. Bu adilce midir? Hakedenin kazanması gerekir değil mi? Birilerine biat etmesi gerekmiyor ki. Adaletin gereği herkesin hakettiği yerde olmasıdır. Hakettiğini alabilmesidir. Alabiliyor mu? Aldırmayan kim? Kadrolaşma derken, senin babanın oğlu değil ki, birileri bir makamda oturacak diye sen niye kendini ateşe atıyorsun, diğerinin hakkını yediriyorsun? Peki bunun hesabını ruz-i mahşerde nasıl vereceksin? Seninle olmayan düşman, seninle olan dost mu? Bu mantık, faşizan bir anlayış değil mi? Hukuk, kanun, adalet, vicdan, neyi gerektiriyorsa öyle davranılması lazım. Kanuna değil, ferde bağlılıkla ülke yönetilemez. Ülkenin yüzde yüzü birisin bağlanmayacağına göre, ülkede huzur kaçar. Ne zaman ki herkes, bizim paramızla verilen maaşlarla çalışan personel, herkese eşit hizmet verip, herkese aynı mesafede durursa, o zaman bu ülkede huzur olur. Yoksa, falancının emrettiği tarafa herkes gidecek, ona göre ses çıkaracak, benim maaş verdiğim, benim başıma bela olacak, o zaman bu ülkede huzur kalmaz.
Ülkenin külfetlerinin ben daha ağır tarafını çekeceğim, çünkü ben nimetlerinden yararlanamıyorum, ağır işler de benim boynuma. Nimeti paylaşmaya gelince, filancıya biat eden Yezid, böyle bir din-mezhep var mı? Benim oğluma bir memuriyet, bir öğretmenlik çok görülecek, sen bakanlığı az göreceksin kendine. Benim çocuğuma bir memurluğu, bir çöpçülüğü çok görürse, çöpçü çocuklarımız da belediyeden atıldı yahu! Böyle bir adalet var mı? Ya da diğer dairelerinden tasfiye ediliyor, neden? Suç işlemişse atın hapse. Bu ülkeyi sömürüp yüz milyar yüz milyar bizim çocuklarımız yemişse, idam sehpasını kurun, ben ipini çekeceğim. Yani bir çöpçülüğü bile çok görüyorsun yahu insaf edin. Kimin hangi tarafını diyeyim?
Devlet yönetmek, evet, partiyken herkes kendi partisinin sloganını atar, takım tutar gibi. Tribündeyken, herkes kendi takımını destekler, ama düdük alıp, başa geçip, hakem ve hakim durumuna geldiniz mi, adil, tarafsız olmak durumundasınız. Peygamber böyle davranıyordu. İmamlarımız böyle davranıyordu. Siz kendinizden din mi çıkardınız? Bu ülke, sizin dedenizin mülkü değil ki, hele gidin o şehitlerin baş taşını bir okuyun, yalnızca sizin dedeniz midir orada yatan? Bu ülkeyi kim diyor ki, sadece falancının yoldaşlarına peşkeş edilecek? Hangi hakla? Benimle olanın hakkı var bu ülkeyi yemeye, benden olmayana hiçbir şey, bütün haklardan mahrum edilecek. Bu hangi vicdan, hangi hak, hangi hukukla olur?
Allah iman, izan, adalet ihsan etsin. Bu millete yakışan şey bağımsızlıktır, özgürlüktür. Allah hiçbir zaman bu milletin, her kesimiyle diyorum, bu bayrağın altında yaşayan bu milletin özgürlüğünü, bağımsızlığını elinden almasın. Kula kul etmesin. Birliğini, dirliğini bozmasın, haram lokma için bu milleti gerip, birbirine düşürenlerin gafletinden, ihanetinden Allah bu ülkeyi korusun.
Zeynebiye, 28 Aralık 2013 21:58
Yorumlar (0)