Keşmir Sorunu Yeniden Alevleniyor mu?
Analiz, 07 Aralık 2013 06:30Hindistan?ın Keşmir eyaleti, son günlerde yeniden Hint ve dünya medya organlarının ilgi odağı oldu. Hindistan ve Pakistan tarafından saldırgan açıklamalar yapılıyor.
Bu açıklamaların hangi kısmının seçimler öncesi etki amacını taşıdığını, hangi kısmının ise iki eski rakibin uzun vadeli politik hedeflerini yansıttığı şimdilik hiç belli değil. Belli olan tek şey, iki nükleer devlet arasındaki savaşın ne galibi, ne de mağlubu olacak. Sadece her iki taraftan da milyonlarca can kaybı ve ekonomideki total çöküş yaşanacak. Konuyla ilgili analalist ve yorumcular şunları söylüyor:
Her şey, Hindistan’ın muhalefetteki Bharatiya Janata Partisi’nin (BCP) başbakan adayı Narendra Modi’nin, Keşmir Eyaleti’ne özel bir statü tanıyan Anayasa’nın 370. maddesinin gözden geçirilmesini teklif etmesiyle başladı. 1947 yılında dönemin Keşmir Başbakanı Şeyh Muhammed Abdullah ve Hindistan Başbakanı arasında yapılan anlaşmayla geçici olarak Anayasa’ya dahil edilen bu madde, eyalete savunma, dış politika, finans ve iletişim hariç tüm konularda geniş özerklik garantiliyor. bu maddenin alınması hususunda anlaşmaya varılmıştı. BCP, uzun zamandır Keşmir’in özel statüsüne karşı. Bu statünün, birliğin temelini sarstığını savunuyor. Modi’nin Keşmir’i “ayrı eyalet”ten (separate state) “süper eyalete” dönüştürme çağrısı, partisinin 2014 ilkbaharındaki genel seçimlerde kazanması durumunda hangi politikayı izleyeceğini açık bir şekilde gösteriyor.
“Narendra Modi’nin bu çağrısı, Hindistan’ın Müslümanların çoğunluk oluşturduğu tek eyaleti olan Keşmir’in şimdiki başbakanı ve şeyh Muhammed Abdullah’ın torunu Ömer Abdullah’ın sert tepkisine yol açtı. İki gün önce Pakistan Başbakanı Navaz Şerif de aynı konuda bir açıklama yaptı. Bunu bir rastlantı olarak görmek doğru olmaz. Şerif, Keşmir’in dördüncü Hindistan-Pakistan savaşını tutuşturacak kıvılcım olabileceğini söyledi.”
Bu açıklama Hindistan’ın dikkatini çekti. Hindistan Başbakanı Manmohan Singh, buna karşılık olarak, en azından kendisi sağ kaldığı müddetçe, Pakistan’ın hiçbir zaman Hindistan’ı yenemeyeceğini söyledi ("There is no scope of Pakistan winning any such war in my lifetime").
“Hindu” gazetesinin, dün Pakistan’ın askeri doktrininden savaş durumunda orantısız güç (disproportionate responses) kullanımına ilişkin yaptığı bir alıntıyla verdiği haberi, yangına yakıt etkisini yaptı.
Navaz Şerif’in açıklaması ve Hint medyasının ele geçirdiği Pakistan askeri doktrininin ayrıntılarına gelince şu husus hesaba alınmalı. Gerçekten de Hindistan ve Pakistan, iki ayrı ve bağımsız ülke olarak yaşadıkları 66 yılda, ikisi Keşmir yüzünden üç kez tam kapsamlı savaş yaşadı. Fakat bu savaşların, her iki tarafın henüz nükleer silaha sahip olmadığı koşullarda yapıldığını hatırlamak prensipte önemli. Rus uzman, 1998 yılından sonra durumun kökten değiştiğini söyledi:
“Durum, en kötü senaryoya göre gelişirse konvansiyonel silahların kullanılacağı bir savaşta Pakistan’ın hiçbir şansı olmadığı açık. Zira iki ülkenin askeri ve ekonomik potansiyelleri kıyaslanmayacak kadar farklı. Fakat Pakistan, egemen bir devlet olarak varlığı için gerçek bir tehdidin oluşması durumunda nükleer silah kullanacağını gizlemiyor. Bu, sadece Pakistan’ı değil Hindistan’ı da hayatta kalma şansından mahrum bırakıyor. En azından nüfusun ve ekonomik potansiyelin büyük bir kısmını yok edecek.”
Benzer senaryo, 1998 yılı nükleer denemelerden hemen sonra uzmanlar tarafından ele alınmıştı ve herhangi bir teselli verici sonuç ortaya çıkmamıştı. En kötüsü, ilk bakışta bölgesel olarak görünen bu savaş, dünyanın diğer ülkelerini de içine çekilebilir. Çin Pakistan’ın yardımına koşacak, ABD de tarafsız kalamayacak. Dünya toplumu, uzlaşma formülünü hazırlayıncaya kadar savaş yangını tüm dünyayı saracak ve karşıtları barıştıracak ve barışacak kimse kalmayacak.
Bu koşullarda kalan tek yolun saldırgan açıklamalardan uzak durmak olduğunu belirten Boris Volhonskiy, Keşmir sorunu için tek çözüm yolunun, bir paradoks olarak, bu sorunu bir süreliğine unutmak olduğunu söyledi. Sadece, toprak sorununa bakmadan ekonomik ve insani alanlarda temasların geliştirilmesi güven ortamını oluşturur. Bu güven ortamı ise uzak gelecekte bu eskimiş sorunun çözümüne geri dönme olanağını verecek.
Analiz, 07 Aralık 2013 06:30
Yorumlar (0)