Alevi Açılımı Üzerine Düşünceler
Analiz, 02 Temmuz 2013 05:58Alevi Vakıfları Federasyonu Başkanı Doğan Bermek, II. Alevi Açılımı'nı değerlendirdi:
Birkaç gündür medyanın gündeminde hayli yer işgal eden, “II. Alevi Açılımı” üzerinde bu yazının yazıldığı 29 Haziran günü bir şeyler söylemek gerçekten çok güç. Kurumsal ve sosyal sorumlulukları olan bireylerden birisi olarak, erken karar vererek yorumlar yapmanın, peşin hükümler ile değerlendirmeler yapmanın doğru olmadığı kanısındayım. Henüz hükümet kanadından , herhangi bir somut teklif, öneri ya da çözüm taslağı görmeden, basında çıkan dedikodu veya spekülasyon niteliğindeki haberler ya da varsayımlar üzerinde akıl yürütmek, belki de hiç gündeme gelmeyecek olasılıklar üzerinde yorum yapmak, böyle bir dönemde sadece akılları daha fazla karıştırmaya yarayacaktır.
Bu aşamada olsa olsa bazı dilekleri dile getirmek uygun olabilir.
Benim ilk dileğim artık siyaset adamlarının, toplumda ve özellikle Alevilerde, beklentiler ya da rahatsızlıklar yaratacak açıklamalardan vazgeçmeleridir. 1970’lerden bu yana siyaset adamları Alevilere değişik yer ve zamanlarda bir çok söz verdi, ya da umut ve beklenti yarattı ama bunların hemen hemen hiç biri gerçekleşmedi, ya da pek azı yaşam buldu. Siyasetçilerin akıllarına geldikçe Alevi sorunlarına dönük olumlu sözler söyleyip, sonradan bu söylediklerinin altını dolduramamalarından bıkmış ve bezmiş bir Alevi toplumu var. Bundan daha da ötesi ve şaşırtıcı olan bir başka sorun ise, toplumumuzun Alevi olmayan kesiminde, bu tür söz pazarlarının açıldığı dönemlerde üzerinde konuşulan konuların halledildiğini, Alevilerin o sadece üzerinde konuşulan söylenen hakları aldığını da düşünenlerin olması. Bir de halk deyimi ile “Pirenin deve yapılması.” . Bazen o kadar abartılı konuşmalara şahit olduk ki, “ Acaba bir şeyler oluyor da, bizim mi haberimiz yok ?” diye kendimizi sorguladık. Örneğin Avrupa Birliği bakanı Sn. Egemen Bağış’ın yabancıların da bulunduğu birkaç toplantıda, hükümetin Alevilere bakışını anlattığı zamanlar, adeta gidip kendisinden özür dilemek geldi içimden. Sn. Bağış, Cumhurbaşkanının Tunceli’de Cem Evi ziyaretini bir abartıyor, Alevilere Cumhuriyet tarihinde hiç bu kadar sıcak bakılmamış olduğunu öyle inandırıcı bir dille anlatıyor, Diyanetin Alevi klasiklerinden birkaç tanesini yeniden basmasını bir ballandırıyor ki, konuşmalarını dinleyenler hükümet üyelerinin Cem evlerinden çıkmadığını, kütüphaneler dolusu Alevi külliyatının yoğun ve çok kapsamlı bir çalışma ile güncellenmekte olduğunu, nerede ise bu hükümetin Aleviler için bulunmaz bir şans olduğunu düşünüyor. Kısaca, gerçekler ile konuşulanların birbirini doğrulaması gerekiyor. Bu dönemde hepimizin, tabii özellikle de siyasetçilerimizin değerlendirme ve yorumlarımızı gerçek, somut, elle tutulabilen sonuçlar ya da resmen tartışmaya açılmış, açıklanmış, şekillenmiş öneriler üzerinde yapmamız gerektiği kanısındayım.
Bu aşamada Alevilerin beklentilerini bir kez daha tekrar edebiliriz:
Alevi kesim olarak bazen çok kanlı, bazen çok büyük acılarla dolu, bazen büyük, akıl dışı, vicdan dışı dışlanmalar, ötekileştirmeler ve ayrımcılıklar ile süregelen son 30 – 40 yıllık süreçte Aleviler hiçbir zaman, hiçbir iktidar veya siyasi partiden, ya da yerel yöneticiden, eşit vatandaşlık hakları dışında bir talepte bulunmadılar. Kendilerine yönelik özel bir hak, farklı bir uygulama talep eden hiçbir Alevi kurumu ya da topluluğu olmadı, ya da ben kendi hesabıma böyle bir olay ile karşılaşmadım. Bugün de Alevi toplumu, bu onurlu duruşunu sürdürmektedir. Aleviler kendileri için ne istiyorlar ise, bu ülkede yaşayan, bu ülkenin vatandaşı olan tüm inanç sahipleri için aynı hakları ısrarla istemektedir. Kısaca Aleviler, ülkemizde temel insan hakları ve Din ve Vicdan Özgürlüğü esaslarına dayalı, ayırımsız, eşitlikçi ve anlaşılabilir, yasal hakların tanınmasını ve bu hakların yasalar ile güvence altına alınmasını talep etmektedir.
Aleviler, devlet bütçesinden inançlara destek verilmesine devam edilecek ise;
- Desteğin tüm inançlar için oransal olarak, eşit koşullarda sağlanmasının,
- İmar planları, arsa tahsisleri, aydınlatma giderleri gibi idari olanaklardan tüm inanç merkezlerinin eşit olarak yararlanmasının,
- Din ve Ahlak dersleri müfredatlarının yansız ve her inançtan eşit uzaklıkta olmasının,
- Tüm inanç gruplarına (İmam-Hatip’ler gibi) din adamı yetiştirme olanaklarının sağlanmasının,
- Tüm inanç hizmetlilerinin eşit sosyal güvencelere kavuşturulmalarının,
- Fonlar, dış temsilcilikler, TRT yayınları gibi devlet olanaklarından tüm inançların eşit koşullarda yararlanmasının,
vazgeçilmez önemde olduğu kanaatindedir.
Sonuç olarak, başbakan hükümet üyelerinden bu konuda bir çalışma yapmalarını istediğine göre, çalışmayı yapacak ekibin hangi yöntemlerle çalışacağını önümüzdeki günlerde belirleyeceğini sanıyorum. Daha önceki ALEVİ AÇILIMI çalışmalarını yürüten Sn. Faruk Çelik şimdi Sosyal Güvenlik Bakanı , yine o çalışmaların koordinatörü olan Doç. Dr. Necdet Subaşı ise Diyanet İşleri Başkanlığı Strateji Geliştirme Dairesi başkanı. Ben kendi hesabıma, Sn. Çelik’in o çalışmalarda çok dikkatli bir gözlemci olarak önemli bir bilgi birikimine sahip olduğu, çalışmalara katılanlar ile insani bir diyalogu başarı ile kurduğuna şahit oldum. Önümüzdeki dönemde işlerin nasıl gelişeceğini ise zaman gösterecek.
Belki ülkemiz siyasetçilerinin son 50-60 yıldır sık sık düştükleri bir yanılgıyı, bu aşamada yüksek sesle tekrar hatırlatmakta yarar olabilir; Siyasetçilerimizin büyük bir çoğunluğu, 50’lerden bu yana çok sıkça kendilerine yakın olan Alevi kişi veya gruplar oluşturarak ve bu grupları destekleyerek kendilerine yakın bir Alevi kesim oluşturmaya çalıştılar. Bu gayretlerin çok değişik biçimlerde şekillendiği dönemler de oldu. Devlet eli ile dernekler, vakıflar kurdurmaktan, seçimlerde listelerine göstermelik Alevi adaylar koymaya, bazı nüfuzlu kişilerin desteğini kazanmak için devletin olanaklarını kullanmaya, adeta çarşıda koyun alıp satar gibi Alevi oyları için pazarlıklar açmaya, seçilmiş veya öne çıkmış, kendini topluma kabul ettirmiş kişilere maddi ya da sosyal imkanlar öneren pazarlıklara kadar akla gelen gelmeyen bir çok yol denendi. Bütün bu denemelerden kimlerin ne yararlar sağladığını biz elbette bilemeyiz, ama Aleviler ve Alevilik üzerinde bu yollardan vesayet kurmayı deneyenlerin ellerinde pek de somut bir şey kaldığını sanmıyorum. Muhakkak ki, denenecek yeni ve değişik yollar da vardır. Denemesi de serbesttir, mutlaka deneyenler de olacaktır ve belki de bu gün de bu tür yöntemlere başvurulmaktadır.
Bu hatırlatmadan sonra bizim sağdaki, soldaki, milliyetçi, ümmetçi, dinci, liberal tüm siyasetçilerimizden istediğimiz şunlardır: Somut bir sonuç elde etme olanağı olmadığı halde, sırf Alevilerin gönlünü almak, ya da onlara hoş görünmek için, Aleviler lehinde bir şeyler yapıyormuş gibi görünmekten lütfen dikkatle kaçınınız. İyi düşünülmemiş, iyi kurgulanmamış, iyi paylaşılmamış kararlar veya öneriler ile toplumumuzu yormayınız. Siyasetçilerin görünen ve görünmeyen amaçları ve davranışları arasındaki bağlar, bugün eskisinden çok daha çabuk ortaya çıkıyor ve yaşadığımız dünyada gerçekleri örtmek her gün biraz daha zorlaşıyor. Kendi gerçekleriniz ile toplumun gerçekliklerinin bağdaşabileceği alanlarda samimiyetle çözümler üretmeye çalışınız. Her konuda anlaşmak, ya da çözüm mümkün olmasa da, anlaşılan konularda gerçek bir anlaşma sağlansın ve samimiyetle uygulansın istiyoruz. Halk deyimi ile bir süre sonra altından Çapanoğlu‘nun çıkacağı pazarlıklara, para veya maddi olanakları göstererek Alevi toplumun sesini kısmaya, ya da susturmaya çalışmanın başarılı bir yol olacağına ben inanmıyorum. Geçmiş 60 yılın deneyimleri de bu gerçeği defalarca kanıtladı. Çözüm samimiyet ister. Çözüm önerileri, geçerli, tutarlı, kalıcı olmaz ise mutlaka yolun bir yerinde tıkanıklık yaşanır ve her tıkanıklık bu topluma bir öncekinden daha pahalıya mal olmaktadır.
Türkiye’deki tüm inanç grupları, birbirine çok benzer sorunlar yaşamaktadır. İnanç eksenli toplumsal sorunlara çözüm aranırken, Alevi sorunları diye konuları çok özelleştirerek, yeni toplumsal gerilimlere ve sürtüşmelere yol açabilecek yaklaşımlardan kaçınılması, inanç konularının siyasetin etkilerinden ya da beklentilerinden bağımsız olarak irdelenmesi gerektiğine inanıyorum. Bu çalışmalarda İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ, DİN ve VİCDAN ÖZGÜRLÜKLERİ sorunlarına temel insan hakları bağlamında kalıcı çözümler aramak, hem ülkemizi demokratikleşme yolunda ileriye taşıyacak, hem de batı dünyası ve AB ile ilişkilerde çok önemli olumlu değişimlere yol açacaktır.
Aleviler bu vatanda, Sünni-Hanefi, Süryani, Hıristiyan, Yahudi veya Sünni-Şafi tüm vatandaşlarımızın eşit haklara sahip olmasını istiyorlar. Aleviler, bu topraklarda, inançlı veya inançsız, hiçbir vatandaşımızdan fazlası veya eksiği olmayan bir yaşamı paylaşmak ve sürdürmek istiyorlar.
4 ve 5 Temmuz 2013 tarihlerinde, Erzincan’da AVF tarafından düzenlenmiş olan Alevi İnanç Önderleri ve Kurum Yöneticileri toplantılarımızda, gelişmelerin daha etraflıca değerlendirileceğini de bilgilerinize sunarken, ülkemizde barış ve huzura katkıda bulunanların, 72 millete bir göz ile bakmayı başarabilenlerin hizmetlerinin kabulünü diliyorum.
Analiz, 02 Temmuz 2013 05:58
Yorumlar (0)