Katar?ın "İhvan" İlgisi
Analiz, 10 Şubat 2013 18:29Arap dünyası uzmanı Sultan Sooud Al Qassemi, Al-Monitor için yazdığı yazıda Katar?ın İhvan?la olan ilişkilerini ve diğer körfez ülkelerinin tutumunu analiz etti.
Arap Körfez ülkeleri belki kamuoyu önünde deklare etmiyor ancak bölgede İslami güçlerin yükselişiyle birlikte bu ülkeler arasındaki bölünme giderek belirginleşiyor.
Katar, bir yandan Arap dünyasında Müslüman Kardeşler formundaki yeni İslami iktidarları içtenlikle onaylar ve desteklerken S. Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ise onlara en hafif tabiriyle şüpheyle yaklaşıyor.
Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi üyesi ülkeler içerisinde daha önce dış ilişkilerle ilgili olarak anlaşmazlıklar yaşanmış da olsa (örneğin bazı ülkelerin İran’la diğerlerinin görmek istediğinden çok daha güçlü ilişkilere sahip olması gibi) bir üye ülkenin başka bir üyenin kendi hükümetinin altını oyduğunu söylediği bir hareketle yakın müttefik olması ilk kez rastlanan bir şey.
Katar’ın Müslüman Kardeşler’le olan bağlantısı çatallı ve çok yönlü görünüyor. Medya önünde Katar, ülkenin en başarılı kar amaçlı olmayan kurumu el-Cezire’yi Müslüman Kardeşler’in emrine verdi ve bu kanalı önde gelen Ortadoğu uzmanı Alain Gresh’in ifadesiyle “İhvan’ın avukatlığı”na soyunan bir medya organına çevirdi.
Kanal, “tarafsızlığı” nedeniyle İhvan tarafından defalarca övgüye layık görüldü. Katar’ın etkili başbakanı, kendilerinin hiçbir şekilde Mısır’ın iflas etmesine izin vermeyeceklerini kaydetti.
Doha önceden 5 milyar dolarlık bir meblağı, finansal yükümlülüklerini yerine getirmesi ve Mısır’ın para birimi Cüneyh’n daha fazla değer kaybetmesinin önüne geçmek için Mısır’a transfer etmiş bulunuyor.
El Ahram gazetesinin haberine göre bu yardıma karşılık olarak Mısır’ın yeni hükümeti, Katar’a, Suriye muhalefetine “teknik destek”, Katar vatandaşı birinin Arap Birliği Sekreterliği’nin rotasyonlu bir şekilde başına geçmesi için desteği ve “farklı bölgesel ve uluslararası forumlarda Arap grubu adına Katar adaylarının desteklenmesi” de dahil, bir çok olanda güvence vermiş bulunuyor.
Mısır ayrıca, Katar yatırımlarının yabancı mülkiyeti düzenleyen kanunlardan istisna ederek Katar’a ilave hediyeler de vermiş durumda.
Suudilerin endişesi
Suudi Arabistan da yardımlarında oldukça cömert davrandı, -Krallık Mısır’a 4 milyar dolar yardım yaptı- ancak yine de Müslüman Kardeşler’den farklı düşünüyor.
Suudi şüpheciliği temel olarak iki meselede ortaya çıkıyor. İhvan’ın Saddam Hüseyin’in 1990’deki Kuveyt işgaline ilişkin tutumu, Suudi Arabistan ve birçok Körfez ülkesi tarafından saldırının onaylanması olarak algılandı.
Bu, Kuveyt’in Müslüman Kardeşler’e neden mesafeli davrandığını da gösteriyor. Yaklaşık 300 milyar Dolar civarında bir servete sahip olduğu tahmin edilen Petrol zengini Körfez ülkesi, İhvan iktidara geldiğinden bu yana Mısır’a dişe dokunur bir yardım vaadinde bulunmadı.
Yine de hiçbir Körfez ülkesi yetkilisi kamuya açık olarak bu hoşnutsuzluğu, Suudi Prens ailesi üyesi ve İçişleri Bakanı Nayif’in döneminde açıkça ifade ettiği şekilde dile getirmedi.
O, 2002 yılında şöyle diyordu: “En ufak bir tereddüde yer bırakmaksızın şunu söyleyebilirim ki sorunlarımızın tamamı, Müslüman Kardeşler’den kaynaklanıyor.” Suudiler, Müslüman Kardeşler’i Nasır’ın etkin olduğu bölgelerde takibata uğradıkları dönemde onlara sığınacak yer sağladığı halde, daha sonradan Krallığa ihanet ettiğini belirterek onları suçladı. Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Müslüman Kardeşler’e yönelik sıkı karşıtlığı, İhvan’ın BAE’de bir İslam Devleti kuracağı yönündeki iddialarından kaynaklanıyor.
Müslüman Kardeşler’e kamuya açık tutum ve açıklamalarında iyi davranıyor gibi gözükse de Suudi Arabistan, özellikle bu harekete her zaman muhalif oldu.
Suriye muhalefetinin şekillenmesi sürecinde bizzat bulunan bir kaynaktan edindiğim bilgiye göre, Suudi Arabistan, muhalefet içerisinde İhvan’dan herhangi bir ismin bu mahfillerde bulunmasına şiddetle karşı çıkmakta.
Suudilerin mali yardımı ilişkileri nispeten sıcak tutması, bu çok önemli bir Arap ülkesini İran nüfuz alanına kaymasına engel olma amacıyla yapılmış bir manevra olarak okunabilir.
BAE, Müslüman Kardeşler’e ve kendi bölgesinde bu grubun gerçekleştirdiğini iddia ettiği etkinliklerine karşı en sert tutumu sürdüren ülke konumunda.
Müslüman Kardeşler üyesi olmakla suçladığı düzinelerce insanı tutukluyor, bunların bir kısmı kendi vatandaşıyken son dönemlerde tutuklananların çoğu ise vatandaş bile değil.
Geriye bakıldığında BAE, Mısır’a yardımda bulunan ilk ülkelerden biri. 2011 başlarında küçük işler ve ev projeleri kapsamında bu ülkeye 3 milyar Dolarlık bir para transferi gerçekleştireceğini vaat etmişti. Bununla birlikte bu para transferi hiçbir zaman gerçekleşmedi, bunun giderek kötüye giden ilişkiler nedeniyle olduğunda şüphe yok.
Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar karşıt uçlarda
BAE ve Katar, Mısır konusunda son iki yıldır birbirine ters tutum takınıyorlar. Mısır, özellikle Mübarek döneminde BAE’nin kararlı bir müttefikiyken Katar’la olan ilişkileri soğuktu.
Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesinin ardından Katar, bölgede İhvan’ın en yakın dostu haline geldi. Katar’ın devrimden önce Mısır’daki yatırımlarıyla ilgili duruma gelince bunun 260 milyon dolar civarında olduğu tahmin ediliyor.
Diğer yandan Mısır’daki BAE yatırımlarının belki de bütün ülkelerden daha fazla olduğu ve rakamın 12 milyar olduğu belirtiliyor. Dikkat çekici olan şu ki Katar, Mısır’da önümüzdeki dönem yatırım planlarının 18 milyar dolar olacağını açıkladı.
5 Mart 2012 tarihinde el-Cezire’nin yayımladığı bir şov programında İhvan Vaizi Yusuf el-Karadavi, Suriyelilerin BAE’den sınır dışı edilmesi nedeniyle Allah’ın gazabına uğrayacağını söyledi.
Ertesi gün Katar Emiri Abu Dabi’yi ziyaret ederek Katar’ın Körfez’deki komşularıyla olan iyi ilişkileri konusunda yeni güvenceler verdi. Bu bölüm el-Cezire ekranlarında hiçbir şekilde yer almadı, bunu sadece Youtube’da görmek mümkün.
Karadavi, Nasır döneminde Katar’a göç eden ve burada örgütün bir şubesini kuran Müslüman Kardeşler üyeleri arasında bulunuyor.
1999 yılında İhvan’ın Katar’daki şubesi faaliyetlerini durdurma kararı aldı ve 2003 yılında bu karar bütünüyle hayata geçirildi. Aynı yıl, Abu Dabi Prensliğiyle önde gelen Müslüman Kardeşler yetkilileri arasında peş peşe toplantılar düzenlendi ve benzeri bir anlaşmanın BAE’de de hayata geçirilmesi umudu dillendirildi.
Anlaşmaya göre BAE’deki İhvan şubesini temsil eden ve 1970 yılında kurulmuş olan el-Islah hareketi, siyasi faaliyetlerden uzak kalmak ve merkezdeki Mürşid’e olan bağlılığına son vermek şartıyla faaliyetlerine devam edebilecekti.
Müslüman Kardeşler’in başkan yardımcısına göre örgütün üyeleri, BAE silahlı kuvvetleri içerisinde teşkilatlanmasına son vermeyi ve 2003 yılında Katar’da yaptığı gibi merkeze olan bağlılığını nihayete erdirmeyi kabul etti; ancak siyasi faaliyetleri durdurma konusunda herhangi bir şey söylenmedi.
İhvan’la BAE arasındaki ilişkiler, bazı nedenlerden dolayı Katar’da başarılı olan ancak BAE’de başarılı olamayan bu anlaşmanın taraflarca askıya alınmasından sonra bir daha hiç yenilenmedi.
Katar’ın çıkarları
Katar-BAE-Mısır üçgeni farklı aşamalar geçirdi. 20 yüzyılın ortasında BAE’nin ikinci büyük Prensliği olan Dubai, Katar’a en yakın olan Körfez ülkesiydi.
İki ülke arasındaki yakın ilişkiler, ortak para biriminin kullanılması ve sağlam ekonomik bağlara dönüştü.
Mısır’la iyi ilişkilere sahip olan babanın yerinden edildiği Katar’da 1996’da yaşanan darbenin ardından, Doha ile Kahire arasındaki ilişkiler bozuldu.
Bir süre sonra Katar, ilişkilerin rahatlamaya başladığı 2008 yılına kadar Suudi ve Mısırlı muhalifleri içinde barındıran el-Cezire kanalını kurdu. İlginç bir şekilde Mübarek, Katar’a yıllar sonra ilk ziyaretini, devrilmeden sadece iki ay önce, Kasım 2010 yılında gerçekleştirdi.
Suudiler ve BAE, Katar’ın İran’la olan bağlarından oldukça endişeliydi. Bu ülkeler Katar, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ı Körfez İşbirliği Konseyi’ne katılmak üzere 2007’de ülkesine davet ettiğinde çok şaşırdılar.
Böylelikle Ahmedinejad, bu davete karşılık veren ilk İranlı lider olacaktı. Katar’ın İran’la ilişkileri yumuşatma girişimleri dünyanın en büyük gaz rezervlerine sahip olma özelliğine sahip iki ülke olmaları bakımından anlaşılamaz olarak görülüyordu.
Anlaşılamayan şey, Katar’ın, komşu Körfez ülkeleriyle olan ilişkilerini riske atma pahasına Müslüman Kardeşler’le sürdürdüğü sarsılmaz ilişkileriydi.
Katarlı bir araştırmacı, ülkesinin aktif rolünü, Katar Emiri’nin, “kendisi için bir meşruiyet arayışı”na bağlıyor. Bu tespit, daha sonra Princeton tarafından yayınlanacak olan akademik bir araştırmada da belirtildiği gibi Katar’ın Müslüman Kardeşler’i küresel ve bölgesel nüfuzunu potansiyel olarak artırma konusunda bir zemin olarak görmesi şeklinde de ifadesini bulmakta.
BAE, Mısır’ın yeni liderine yabancılaşırken Katar da Mısır halkına yabancılaştı. Orta ve uzun vadede nasıl bir strateji takip edeceği de açık değil.
Katar belki BAE’de ciddi manada bir etkinlik kazanmış olabilir belki; ama aynı şeyi Suudi Arabistan için söylemek oldukça zor.
Müslüman Kardeşler’in Mısır’ı için en büyük ödül, şüphesiz Suudi Arabistan’ın 637 milyar dolarlık devasa serveti.
Ayrıca İslam’ın üç kutsal beldesinden ikisi olan Mekke ve Medine’de 1.5 milyon civarında Mısırlı bulunmakta. Sonuç olarak ne Katar ne de BAE için, S. Arabistan’ın önemi, Mısır ya da Müslüman Kardeşler hükümetiyle karşılaştırılabilir değil.
Mısır’ın refahı
Zengin Körfez Prenslikleri arasında içten içe kaynayan anlaşmazlıklar arasında Mısır için en iyinin ne olduğu önemlidir.
Ülke, resmi olarak 4 milyon insanın işsizliği, giderek azalan turizm gelirleri, doktorların düşük gelirleri, bir milyona yakın sokak çocuğu, her sene yüzlerce insanın canına mal olan sefil altyapının yanı sıra eğitim, çevre, sosyal ve ekonomik sorunların içinde bulunduğu devasa bir sorunlar okyanusu içerisinde yüzmektedir.
Mısır ne kadar fazla dosta sahip olursa o kadar iyidir. Mısır’ın iflas etmesine izin vermeyecekleri yönündeki yaptığı açıklamayla Katar Başbakanı’nın ne kadar cömert ve haysiyetli davranması önemli değildir.
Mısır’ın borçları, Doha’nın cömertliğinin karşılayabileceği güçte değildir. Mısır’ın kamu borçları 224 milyar dolar tahmin edilirken Katar’ın hükümet fonu giderek arttığı halde en iyimser ifadeyle 136 milyar dolar civarındadır.
Mısır’ın Müslüman Kardeşleri neo-liberal ekonomik planlarını uygulayabilmek için yabancı finans yardımına ve bu yardımların hayata geçirilmesine ihtiyaç duymaktadır. Mısır, Sadece Katar, Suudi Arabistan ve BAE’den yardım değil aynı zamanda birçok sorununun üstesinden gelmesi için BAE’den aynı zamanda teknoloji transferi yapmasını da gerekli kılmaktadır.
Katar’ın Müslüman Kardeşler’le yakınlaşması, sadece Körfez’deki komşularının değil, aynı zamanda Mısır aydınlarının da öfkesini üzerine çekiyor.
Müslüman Kardeşler’in Körfez bölgesi ülkelerine yönelik verdiği tavizler ve tanıdığı imtiyazlara ilişkin haberlerin sızması (bunun yanı sıra Doha’daki Mısır büyükelçisine Katar Başbakanı’nın son ziyaretiyle ilgili bilgi vermeye ihtiyaç hissetmemesi türünden diplomatik bazı teamülleri bypass etmesi) Mısır’daki İslamcı olmayan politik grupların şimşeklerini üzerine çekmekten başka bir şey yapmıyor.
Katarlılar Mısır’a hakim olma girişimlerini inkar etmek zorunda kalırken, Mısırlıların en büyük gelir kaynaklarından biri olan Süveyş Kanalı’nı satın alacağı yönündeki suçlamaları da reddetmek zorunda kaldı.
Birinin sadece Mısırlı aktivistlerin ve entelektüellerin sosyal medya sayfalarını ziyaret etmesi, onların Katar’la Mısır arasında böylesine bir yakınlaşmaya ne kadar büyük tepki gösterdiklerini anlamaları için yeter de artar bile.
Bu durum Mısır medyasında da bol miktarda yer almakta. Yerel medya, Mısır sokaklarının Katar’la olan ilişkilere dair ne kadar memnuniyetsiz olduğuyla ilgili çok miktarda haber yayınlıyor. Süveyş Kanalı’nın Körfez ülkelerine satılması durumunda eski bir bakanın kendisini bir kuleden aşağıya atmakla tehdit etmesi gibi haberler de Mısır basınında yer alıyor.
Katar’ın ilgisi
Online özel mesajlarda da geleneksel olarak selefi ve vehhabi olan Katar vatandaşları, hükümetlerinin Müslüman Kardeşler’le girmiş oldukları bu ilişkiden memnun olmadıklarını ifade etmekteler.
Katar devletinin İhvan’la girdiği ekonomik ve yakın siyasi ilişkiye ilişkin yorum yapan bir Katarlıdan aldığım e-mail’in bir kısmını yayınlamak için izin istedim, o da verdi:
“Sorun şu ki bu yardımlardan İhvan dışında başka kimse yararlanamayacak. Katar’ın Mısır’a yaptığı yardım tamamen İhvan’a münhasır. Mısır halkı bunu biliyor ve bu yardım meselesi daha sonra demokrasiyle ilgili çeşitli sorunların oluşmasına yol açabilir.”
Katar diplomasisi bir düzeyde yardımlarının sadece belirli bir partiye yapılması nedeniyle meşruiyet sıkıntısı yaşıyor. Katar, ektisi altına alacağı partilere yardım yapıyor. Saygın bir üçüncü taraf olmak yerine şimdi kendisini Mısır, Libya ve Suriye siyasetine iyi ya da kötü yönde dayatıyor.
BAE ve Suudi Arabistan biraz daha farklı; çünkü onlar ne kadar objektif olduklarını sorgulamaksızın gelecek durumlara ilişkin yardımda bulunabilirler. Katar’ın ise Müslüman Kardeşler’de menfaati var, İhvan’ın başarısı Katar için daha fazla nüfuz anlamına geliyor.
Doha’nın Müslüman Kardeşler kumarı
Açıkça Katar, Müslüman Kardeşler’le inanç sıçraması yaşıyor, daha önce de hem Hamas’la hem İsrail’le, hem İran’la hem de ABD ile, hem Taliban’la hem de Batı’yla eşzamanlı olarak nasıl iyi ilişkiler kurabildiği bilinmiyordu.
Bu kez Katar, Müslüman Kardeşler ittifakının siyasi ve ekonomik proje olarak başarılı olacağını umacaktır; zira Müslüman Kardeşler’e büyük yatırımlar yaptı, Müslüman Kardeşler de bir süre iktidarda kalacaklarını umabilir.
Katar ayrıca en azından Mısır Müslüman Kardeşleri’nden buna karşılık sadık bir dost olmasını bekleyecektir; ancak Müslüman Kardeşler’le ilişkisi olan birçok kişi, Doha’ya bu hareketin, artık bir kârı kalmadığında sözlerini yerine getirme ve müttefiklerine sadık kalma gibi bir zorunluluk hissetmediğine dair örneklerle dolu olan tarihini okumasını tavsiye etmelidir.
Mesela doğaçlama bir senaryoyu değerlendirelim. Suudi Arabistan, Mısır Müslüman Kardeşleri’ne, Katarlılarla olan ilişkisinin dozunu azaltma karşılığında Krallık’la ilişkisini geliştirmesi teklifinde bulunuyor olsun. Müslüman Kardeşler böyle bir teklif karşısında karar vermekte çok da zorlanmayacaktır.
Bütün bunlardan sonra Katar, M. Kardeşler’e iki büyük değerli şey sunuyor. Birincisi, (ülkenin yerel düzeyde birçok TV kanalının açılmasının ardından artık eskisi kadar popüler olmayan) el-Cezire uydu kanalı ki, Müslüman Kardeşler’in mesajını vererek onun propagandasını yapabilecek olan bu ağ, halen bazı yerel seyirciler tarafından izlenmektedir.
İkincisi, bugün Müslüman Kardeşler’in şahsi finansörü ve bankası olan Katar keseyi açarak sonuna kadar Müslüman Kardeşler projesine yatırım yapmayı sürdürüyor.
Bununla birlikte Katar’ın devasa kişi başına düşen zenginliği, ağır sıklet komşusu Suudi Arabistan’ın yatırım fonlarındaki paraları ve zenginliğiyle karşılaştırıldığında oldukça sönük kalmaktadır.
Katar ve el Cezire’nin diplomatik ve bölgesel ağırlığının Müslüman Kardeşler’e sunduğu teklif ne olursa olsun, Suudi Arabistan’ın çok daha büyük medya ve diplomatik networku ile her an yer değiştirebilir.
Bu arada BAE ve Suudi Arabistan, Katar’ın M. Kardeşler’den ne istediğini merak etmeyi sürdürecekler. Zira Körfez’deki küçük komşularının, Müslüman Kardeşler’in sorunlarının, umutlarının ve tutkularının içine böylesine dalmasını seyrederken akıllarından bunu geçiriyorlar.
Katar tarafından dikkatle beslenen ve büyütülen M. Kardeşler, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde Katar’a sırtını dönerse gerçekten bu oldukça ironik olacak. İronik belki; ama ihtimal dışı değil.
Çeviren: Hüseyin Şahin -YDH
Analiz, 10 Şubat 2013 18:29
Yorumlar (0)