Arap Devrimleri ve İslamcı Hareketler
Analiz, 07 Temmuz 2012 06:12Doğu Londra Üniversitesi Hukuk ve Sosyal Bilimler Fakültesi'nden Prof. Phil Marfleet'den İslamcı hareketlerin tarihi ve Arap Baharı'ndaki rolü
İngiltere'de düzenlenen Marxism 2012 toplantılarında konuşan Doğu Londra Üniversitesi Hukuk ve Sosyal Bilimler Fakültesi'nden Prof. Phil Marfleet'in İslamcı hareketlerin tarihini ve Arap Baharı'ndaki rolünü ele aldığı konuşmayı Marksist.org yayınladı.
Phil Marfleetin konuşmasında öne çıkanlar şöyleydi:
Ortadoğu'daki birçok ülkede kendini İslami değerlerle tanımlayan siyasi hareketler iktidarda. Bu ülkelerin incelemeye en değer olanı ise son 1,5 yıldır geçirdiği süreç bize bir sürü örnek sunduğu için Mısır.
Bu güçlü hareketlere, İslamcılığı anlamadan yanıt vermek mümkün değil.
Pan-İslamcılık, Avrupa sömürgeciliğine karşı Müslümanları bir araya getirme fikrinden doğmuştu. Selefilerin temellerini oluşturan bu fikre göre, Avrupalılara karşı onların değerleriyle mücadele edilemezdi, dolayısıyla yerine İslami değerler konulmalıydı. Buna göre, ırklar ve uluslar önemli değildi, inananlar temelinde bir kolektif oluşturulmalıydı.
Arap milliyetçisi fikirler, güçlendikten bir süre sonra kendilerini iktidara getiren, bağımsızlık isteyen kitlelerin beklentilerini karşılamamaya başladı. Bu hareketleri destekleyen sol örgütler de stalinizmle ilişkiliydi. 1950'lerde ve 1960'larda Arap dünyasında sol tamamen geri çekildi. İslamcılığın yükselişinde solun ve seküler Arap milliyetçiliğinin bölgedeki gelişmeleri anlayamaması etkili oldu. Filistin sorununun merkeze oturduğu bu ortamda radikal fikirler taraftar topluyordu.
İslamcılığın çelişkisi ise, bu hareketlerin liderliğinin politik anlamda çok muhafazakâr olmaları, dışarıdan görünen görüşlerinin içinin oldukça radikal olmasıydı.
Devletler tarafından da bastırılan bu kitlesel hareketler, son zamanlara kadar bu şekilde geri geldi. Bunların üstüne 2011'deki Mısır Devrimi gerçekleşti. Bu, son dönemlerin kuşkusuz en büyük kitle hareketiydi. İlham verici, yaratıcı ve radikaldi. Bu hareket, örneğin Müslüman Kardeşler'in içindeki bütün çelişkileri açığa çıkardı.
Müslüman Kardeşler örneğin ilk zamanlarda diktatörlüğe karşı gösterilere katılmama çağrısı yapmıştı. Ancak örgüt, radikal değişim isteyen milyonlarca insanla ilişkiliydi. Bu insanlar sokağa çıkarak mücadeleye katıldı. Müslüman Kardeşler liderliği her önemli dönemeçte eski rejimle anlaşmaya, iktidara bu yolla ortak olmaya çalıştı. Devlet iktidarının temeline dokunmak istemiyorlardı. Bu tutum, örgüt liderliğinin sık sık Askeri Konsey'le aynı pozisyona düşmesine sebep oldu. Bütün bunlar, 2011 yazından itibaren, Müslüman Kardeşler'in tabanında önemli kayıplar yaşamasını sağladı. Özellikle gençler ve sol kanat, liderliğin devrimin arzularını karşılayamadığı gerekçesiyle ayrılmaya başladı.
Bir kısım sol ise bütün bu gelişmeleri anlayamıyor. Müslüman Kardeşler'i "gericiler" veya "islami faşistler" olarak adlandırıyor. Stalinist partiler bu yüzden kendilerini Arap dünyasında devletlerle aynı konumda buldu. Bu partiler, bölgede kendi görüşlerinin çöküşünün bile bu durumla ilgili olduğunu anlayamıyor. Mısır'daki Komünist Parti, son seçimlerde dahi Mursi'ye karşı Şefik'i destekledi.
İslami hareketler her zaman çok istikrarsızdı. Tabanı sola kazanılabilecek hareketler oldular. Devrim zamanlarında ise yoksul köylüleri, işçileri bu hareketin tabanından sosyalist fikirlere kazanmak ise iyiden iyiye gerçekçi hâle geliyor.
Müslüman Kardeşler (MK) parlamento seçimlerinde, ülke çapındaki en güçlü rejim muhalifi olduğu için %40 kadar oy aldı. İktidara geldiklerinde ise felaket bir senaryoyla karşılaştılar. Devrimin yıl dönümünde, 25 Ocak 2012'de, çok geniş kitleler sokağa çıktı. Bu kitlelerin sloganları "Kahrolsun Askeri Konsey" idi. MK ise o konseyle işbirliği yapmaya çalışıyordu. Bu durum da Mısır toplumunda MK ile ilgili illüzyonların dağılmaya başlamasını sağladı. Ücretler, fiyatlar, sendikalar vs. ile ilgili taleplerin de karşılanmaması bunda etkili oldu.
Böylelikle cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Müslüman Kardeşler'in oyu %40'tan %25'e düştü. MK liderliği, devrimin kendilerine ve "dini değerlere" güveni sağlayacağını umuyorlardı, ancak bu seçimlerde görüldü ki seküler radikalizmin de önünün açılması çok mümkündü. Kahire, İskenderiye gibi devrimin kalbi olan birçok yerde seküler radikal adaylar çok yüksek oy aldı.
Bu durumu yalnızca sol değil, ordu da fark etti. Washington'daki arkadaşları da generallere bu konularda tavsiyeler sundu. Bana kalırsa Askeri Konsey şu anda bu yüzden Mısır'ın başında bir İslamcı cumhurbaşkanının bulunmasına izin veriyor. Haziran başındaki kitlesel hareketlilik onlar için büyük bir riskti.
Sosyalistlerin, İslamcılarla ilgili net bir tutum alması çok önemli. Mısır'da karşı-devrimin adayına karşı ülke çapında muhalefeti temsil eden politik örgüt Müslüman Kardeşler'di. Bazı sol yayınlarda, hiçbir şekilde MK ile ilişkilenilmemesi gerektiğine dair yazılar çıktı. Ancak İslamcı hareketi anlayamamak, sosyalist politika deneyimlerini anlayamamak demektir. Seçimlerde, tüm eksiklerine karşın Müslüman Kardeşler'e oy çağrısı yapmamak, karşı-devrimi gelip hareketi ezmesi için davet etmek demekti.
Mursi başkanlık sarayına çıktığında, mücadele eden işçilerin tamamı oradaydı ve "Tebrikler, şimdi taleplerimizi karşıla" diyorlardı. Müslüman Kardeşler'in bu çelişkileri sürecek. Örneğin, bu adam 3 haftadır iktidarda, Gazze kapısı neden hâlâ açılmadı? MK yeni-liberalizme tamamen bağlı, bu yüzden devrimin "özgürlük, ekmek ve sosyal adalet" sloganını karşılayamaz.
Biz nerede durmalıyız? Karşı-devrime karşı İslamcı hareketin yanında, onun dışında her yerde karşısında. Ve hareketin içinde bağımsız sol örgütlerimizi inşa etmeliyiz.
İslamigundem.com
Analiz, 07 Temmuz 2012 06:12
Yorumlar (0)