Bugün Suriye'deki mevcut durum, bir yıl evvelinde Libya'da olan durum ile büyük ölçüde benzerlik taşıma eğiliminde. Her iki durumda da uyandırılmış halk kitleleri uzun süredir varlığını sürdüren diktatörleri yerinden etmeye yönelmiş ve netice itibariyle vahşice bastırılmışlardır. Her iki durumda da, oldukça kayda değer bir biçimde Arap dünyasının geri kalanı, aynı ölçüde otoriter olan başka rejimler de dahil olmak üzere halk ayaklanmalarının yanında olmuş ve mevcut rejimin düşmesi çağrısında bulunmuştur. Her iki durumda da, arzu edilen neticeye varılması için belli ölçüde bir dış müdahaleye ihtiyaç duyulmuştur/duyulacaktır. Nihai olarak, Amerikalı bir bakış açısından denilebilir ki, Birleşik Devletler, Suriye'deki -olası- rejim değişikliğinden Libya'da olduğundan daha kazançlı olacaktır.
Tabii ki her iki durum arasında farklılıklar da yok değil. Suriye dinsel/mezhepsel hatlar boyunca daha fazla bölünmüş bir yapıya sahip ve rejim değişikliğine muhtemelen mezhepçi çatışmalarının tehlikeli doğası eşlik edecektir. Müttefikler açısından Libya'nın "kardeşçe lider"'i Muammer Kaddafi bütünüyle dostsuz ve yapayalnızdı, halbuki Suriye lider Esed kuvvetli komşusu İran'dan alacağı desteğe ve Rusya ile Çin'in -en azından- diplomatik desteğine bel bağlayabilir. Bununla birlikte, Suriye Soğuk Savaş'tan (1967) bugüne de İsrail ile sınır komşusudur. Bütün bu
faktörler herhangi bir Amerikan müdahalesini çetrefilli bir hale sokmaktadır: İlk olarak, olası bir mezalime ortak olunabilme ihtimali, ikinci olarak İran ile müdahalecilikte yarışıldığı vesvesesinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin vereceği onayı olumsuz yönde etkilemesi ve üçüncü olarak, Esed ve taraftarlarına süre tanınması durumunda müdahaleyi İsrail yanlısı ve Arap karşıtı olarak resmedecek olmaları.
Bütün bunlara rağmen, eğer Suriye muhalefeti Amerika'yı yardıma çağırırsa, geri kalan Arap dünyası bu müdahaleyi desteklerse ve Amerika'nın Avrupalı müttefikleri buna katılmaya - hatta öncülük etmeye- hazır olduklarını ortaya koyarlarsa, Birleşik Devletler sadece sağlayabileceği kadar bir askeri varlıkla buna katkıda bulunmalıdır. Suriye vakasında bu tür bir müdahalenin öncülüğünü, bir Nato müttefiki, Suriye'nin Ortadoğulu sınır komşusu ve ılımlı islamcı bir yönetimin bulunduğu müslüman toplumuyla Türkiye yapmalıdır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin böyle bir müdahaleye onay vermesi çokça arzu edilecektir ama olmazsa olmaz bir şey değildir. 13 yıl önceki Kosova vakasında, güçlü bölgesel destek ve geniş uluslararası onay müdahaleye meşruiyet oluşturmak için yeterli olmuştu. Bütün bu yukarıdaki koşullar henüz oluşmadı, fakat olaylar Libya modeline dayanan bir müdahaleye doğru seyretmeye devam ediyor. Birleşik Devletlere bir kez daha perde gerisinden öncülük etmesi için başvurulabilir ve bu kesinlikle en güvenli yol olacaktır. Bu şekilde alınacak pozisyon en akıllıcasıdır.
* James Dobbins: Birleşik Devletlerin eski Avrupa Birliği Büyükelçisi (1991-1993) ve Avrupa ile ilişkiler müsteşarıdır.
Kendisi aynı zamanda Rand düşünce kuruluşunun Uluslararası Güvenlik ve Savunma Politikası Merkezi'nin direktörüdür.
Editörün Notu: Bu yazı 14 Şubat 2012 tarihinde kaleme alınmış. Anlaşılan yazarın müdahale için öngördüğü koşullar daha olgunlaşmadı. Her ne olursa olsun, yapılan bu planlara ve beklentilere karşı Türkiye kamuoyunun uyanık olması gerekmektedir. Bu kadar fazla uluslararası çıkarın biriktiği ve çatıştığı, dolayısıyla bölgesel bir savaşı tetikleyebilecek potansiyelin bulunduğu bir ülkede yaşananlara karşı şüphe ile yaklaşmamak insan aklına hakaret olacaktır.
Yazının orjinali için: http://www.rand.org/commentary/2012/02/14/USNEWS.html
Adil Medya için Barış Uzun Çevirdi.
Analiz, 29 Mayıs 2012 17:51