Ali Özgündüz ile Suriye Üzerine
Analiz, 09 Nisan 2012 06:15CHP İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz'le, Zeynebiye.com olarak Suriye ve Ortadoğu gündemini değerlendirdik. Ofisinde ziyaret ettiğimiz Özgündüz'ün, çeşitli konularda gündeme ilişkin açıklamalarını sizlerle paylaşıyoruz:
CHP’nin Suriye Politikası nedir?
Genel başkanımız tarafından da dile getirildiği üzere, partimizin en önemli ilkesi emperyalizme karşı duruştur. Cumhuriyet’i kuran ve koruyan Atatürk’ün de dediği gibi temel dış politikamız anti-emperyalizm olup, yurtta sulh cihanda sulh bizim ana politikamızdır. Şu an hükümetin Suriye politikasını yanlış buluyoruz, Suriye’de sorunlar var doğrudur, ancak bizim üzerimize düşen, komşu ve kardeş ülkemizin demokrasi gelişiminde tecrübelerimizle katkı yapmaktır. Anayasa referandumu yapıldı Suriye’de ve %92 evet oyu verdi halk. Her gün her hafta Alevi-Sünni-Hıristiyan olsun, Esad yönetimine destek veren milyonlar sokağa dökülüyor.
Ama bir yandan da emperyalist ve dış güçlerin, maalesef yer yer hükümetimizin de destek verdiği bir takım terörist unsurlar, orada devlet binalarına, polis ve askerlere saldırmaktadır, buna karşılık da devlet haklı olarak silahlı mücadele vermektedir. Burada silahlı mücadele verirken sivil halk da zarar görmektedir, bu da teröristlerin sivil halkı ve yerleşim alanlarını siper olarak kullanmasının acı sonucudur. Geçen hafta iki önemli kamu binasına saldırı yaptılar, bu artık terörist bir saldırıdır, bir hak arama meselesi değildir.
Biz diyoruz ki, bizim komşumuz olan Suriye halkına olumlu katkı yapalım, dışarıdan askeri bir müdahaleye parti olarak karşıyız. Emperyalist güçler Türkiye’yi taşeron olarak kullanmak istiyorlar. Suriye’ye Türk ordusu girsin istiyorlar. Ancak ordu oraya girdiğinde hiç öngöremediği şeyle de karşılaşabilir. Mehmetçik oraya ne uğruna girecek, Müslüman Müslüman’la ne diye savaşacak, bizim ne derdimiz var Suriye’de? Efendim ABD ve batı öyle istiyor. Biz de diyoruz ki, Türkiye bağımsız bir devlettir, Amerika’nın batının bir uydusu değildir. Bunu dedikçe hükümette konuyu buradan başka bir yere çekerek genel başkanımızın Alevi kimliğine dikkat çekerek, vahim açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin politikası mezhepsel saiklerle belirlenemez, ülkenin çıkarları esastır ve dediğim gibi biz anti-emperyalist durmak zorundayız, bir başka ülkenin topraklarına Türk Askerlerinin girmesi savaştır biz savaşı istemeyiz buna engel oluruz.
Biz oraya girdiğimiz anda sadece Suriye askerleriyle değil Lübnan’daki Hizbullah’ın unsurlarıyla ve İran’ın silahlı kuvvetleriyle savaşmak zorunda kalırız, bu da felaket olur bölge açısından. İran ve Türkiye girdiği zaman işin içine diğer ülkelerde girer, bölgeyi Suriye içine çeker ve sonuçta bu savaştan en çok Müslümanlar zarar görür, en fazla zararı belki Türkiye görür. Sonuçta Türkiye’den, Suriye’den, Irak’tan kopan, İran’dan kopan toprak parçalarıyla büyük bir Kürdistan gerçekleşir. Emperyal güçler bunu istiyor, İsrail’le müttefik olan Müslüman bir ülke istiyorlar, o rol için en uygun unsur Kürt kardeşlerimizdir. Müslüman olmalarına rağmen diğer ülkelerle, Türklerle, Araplarla, Farslarla çatışarak, bu ülkelerden kopan toprak parçalarıyla oluşacak devlet, tamamen emperyalistlerin güdümünde ve İsrail’le müttefik olmak zorunda kalacak. Bu şekilde de İsrail, büyük Kürdistan denilen bu proje ve Ermenistan, bölgedeki en güçlü üç devlet olur. Suriye, İran, Irak ve Türkiye’de kolu kanadı kırılmış, savaştan çıkmış, bir kısım topraklarını kaybetmiş edilgen bir hale gelir, bu felakettir. Bizim faydamıza değil, Irak’ın faydasına değil, İran’ın faydasına değil, Suriye’nin faydasına değil, Kürt kardeşlerimizin de faydasına olmayacaktır, sadece İsrail’in faydasınadır. Dolayısıyla biz bu politikaya şiddetle karşıyız. Suriye politikasının sonucu bu olacağı için karşıyız.
"Komşularımızla Sıfır Sorun" Politikasıyla ön plana çıkan ve sıcak ilişkiler kuran hükümetimiz ne oldu da birden bire Suriye’ye karşı ciddi tepkiler ortaya koydu?
Bunlar bir anda olmadı, kamuoyuna böyle yansımadı tabi ama, CHP’den milletvekili gurubu iki kez Suriye’ye gitti, Beşar Esad’la görüştüler. Esad’ın dediği, iki yıldır Türkiye yetkilileri buraya geldikleri zaman Amerika’nın elçisi gibi, Amerika’nın ağzıyla benden talepte bulundular. En önemli talepleri ise koşulsuz bir şekilde İsrail’le masaya oturun, barış yapın, bunun sonucunda kuzey Irak’taki petrol Suriye üzerinden İsrail’in hayfa limanına akıtacak. Bu İsrail’i enerji konusunda da söz sahibi yapmak demektir. Esad’ın buna cevabı, Golan Tepeleri, Filistin ve Gazze meselesi çözülmeden İsrail’le oturamam. Dolayısıyla kamuoyuna yansıyan kardeşlik, ailelerin birlikte görüşmesi, gülücük saçması aslında perde arkasında bu pazarlıkların yapıldığı bir süreçti. Bu taleplere Suriye yönetimi hayır dediği için artık emperyal güçler Türkiye’nin politika değişmesini, içerdeki muhalif unsurları hareketlendirmeleri sonucu Türkiye’nin de o unsurlara destek vererek Esad yönetimini devirerek kendilerine uygun bir yönetim getirmeyi planladılar ve karışıklıkları getirdiler. Politika değişikliği bununla bağlıdır.
Suriye bütün bölgeyi içine çekecek dediniz, bu mezhepsel savaşı beraberinde getirecek, hükümetimiz bundan gafil mi yoksa destekliyorlar mı?
Hükümet yer yer bu konuda talihsiz beyanlar veriyor. Biz diyoruz ki, ülkelerin dış politikaları, ülkelerin çıkarları doğrultusundadır ve bizim temel politikamız yurtta barış cihanda barış esasına dayanır. Dolayısıyla nasıl ki Atatürk kurtuluş savaşı sonrası savaştığı ülkelerle, Yunanistan’la bile sıcak ilişkiler, iyi komşuluk ilişkileri kurduysa, Rusya’yla, İran’la, Irak’la, Suriye’yle ve Pakistan’la ortak ittifaklar oluşturduysa, bugün de Türkiye’nin eğer bölgede lider ülkeyse bu yönde politika izlemesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu işin sonunda yöneticilerimizin düşündüğü anlamda, onu düşünüyorlarsa o bir felakettir aslında, mezhepsel anlamda Sünni blok oluşturma düşüncesi varsa bu da gerçekleşmez, Türkiye’deki Sünni kardeşlerimiz İslam’ı en güzel yaşayan ve yorumlayan en iyi yorumlayan kesimlerdir. Ortadoğu’da son zamanlarda gittikçe gelişen bir Vahhabi anlayış egemen olmaktadır. Bu Türkiye’deki İslami anlayış için de tehlikedir aslında. Bu sadece Sünni Şii çatışması olmaz, yarın Vahhabi ve diğer Sünni ekolleriyle çatışmaya girer. Bundan bütün İslam coğrafyası zarar görür, bütün Müslümanlar bundan zarar görür. İslam’ın barış ve esenlik dini olan İslam’ın gerçek yorumu dışında İslam’ı şiddet dini olarak gösteren ve orijin İslam’a aykırı olan, sonradan İngilizler tarafından uydurulmuş Vahhabi ekolu İslam diye dünyaya tanıtılırsa Müslümanlar açısından en büyük felaket bu olur diye düşünüyorum.
Sivillerin zarar görmesi normaldir dediniz, bunu açar mısınız, normaldir ama doğru mudur?
O cümleyi düzelteyim isterseniz, yanlış anlaşılabilir, orada terörist unsurlar şehre giriyor, barikat kuruyor, geçen askerlere ateş açıyor, roket sallıyor, silahlı güçler de ona karşılık verdiği anda, bu çatışma arasında kalan veya o civarda olan bir takım masum siviller, kazara zarar görebilir dedim. Yoksa sivil halka karşı sistemli bir şey yoktur. Nitekim orada her ne kadar Türkiye basınında yer yer Nusayriler aleviler Sünnileri katlediyor dese de, orada ki yönetim alevi değildir. Suriye yönetimi bugün Arap ülkeleri içinde en özgür en laikliğe önem veren din işleri tamamen Sünni Hanefi olan otuz bakanın yirmi dördü Sünni olan, üç Hristiyan ve üç Alevi bakanın yer aldığı bir yönetimdir. Orada Sünni, Alevi, Hristiyan diye bir ayrım yoktur, sistem laik bir sistemdir. Baba Esad’ın cenazesi Sünni fıkhına göre defnedildi. Geçen Kurban Bayramı’nda Esad gitti Sünni camisinde Sünni fıkhına göre namaz kıldı, oradaki baş müftü ve diyanet teşkilatı Sünni Hanefi’dir. Ki orada oğlu katledildi muhalif guruplar tarafından. Dolayısıyla Türkiye kamuoyuna bu gerçek yansıtılmıyor, belki de bilerek yapıyorlar sanki orada alevi bir yönetim var da Sünnilere baskı yapıyorlar gibi, öyle değil. Orada Sünniler de terörist faaliyetlerine karşıdır. Çünkü bu teröristler, vahhabi destekli unsurlar, aleviler tabuta, Hristiyanlar Beyrut’a diyerek faaliyetlerini yürütüyorlar. Asıl bu yönetim devrilirse orada bir mezhep çatışması olacaktır, azınlık olan Alevi kesimine mezhepsel saiklerle gidilecekti r ve katliam yapılacaktır diye korkuyoruz.
Bahreyn’de çoğunluk biliyorsunuz Şii ve oradaki halk da demokrasi istiyor, yönetimin değişmesini istiyor, aylardır halk sokaklarda ve silahsız bir halk. Silahsız olmasına rağmen Bahreyn kendi birliklerini bıraktı Suudi Arabistan’ı çağırdı ve Suudi Arabistan askerleri ve tankları silahsız halkın üstüne ateş açtı, Suriye’deki gibi değil, silahlı bir muhalefet değil çünkü. Orada nedense Türkiye’deki bu konuyu gündeme getiren özellikle İslamcı yazar olarak bilinen kimseler Bahreyn ve Yemen konusunda sessizler. Suudi Arabistan’da demokrasi mi var? Orada kadınlar tek başına sokağa çıkamıyor, araba kullanamıyor. Demokrasi ve insan haklarıysa batının istediği oralara baksın. Batının suriyede istediği de demokrasi değil, sadece halkı kandırmaya yönelik masaldır. Demokrasi gelmez çünkü daha önce denemsi de yapıldı Amerika Afganistan’a girdi, NATO hala orada, Afganistan gittikçe kötüye gidiyor, Vahhabilik artık egemen oldu ve her gün mezhepsel çatışmalar oluyor. Pakistan hakeza öyle, Şiilere karşı katliamlar yapılıyor.
Irak’a girdi Amerika, yaklaşık 1,5 milyon Müslüman’ın, Şii, Sünni, Kürt, Arap, Türkmen demeden ölümüne sebep oldu, on binlerce kadının ırzına geçildi, buraya demokrasi mi geldi? Şu anda Irak neredeyse iç savaşa gidiyor, tarih boyunca bir arada yaşayan bütün mezhepler, Amerika’dan sonra çatışmaya başladı. Demek ki demokrasi falan değil kendi çıkarlarını düşünüyorlar. 29 bin insan öldü Arap Baharı masalıyla, ne getirdi Mısır’a, Libya’ya Arap baharı? Libya lideri halk tarafından linç edildi. Batı tarafından sevilmemesi normaldi, ama halkına karşı Libya liderinin baskısı yoktu. Kendisine bedava ev, telefon, enerji, su veren liderini batının isteği doğrultusunda linç etti, şu anda batı ve emperyalistler en kolay ve en değerli petrolü olan Libya’nın enerji kaynaklarını sömürmektedir.
Batı'nın Suriye’de istediği şey kendisine uyan bir lider getirmek, demokrasi veya tek lider olması önemli değil diyorsunuz yani?
Evet, eğer öyle olsaydı en başta Suudi Arabistan’a bakmaları lazımdı, tek bir aile yönetiyor Arabistan’ı, bütün kaynakları bir ailenin elinde. 22 Arap ülkesi içerisinde en özgür ülke Suriye’dir ve Suriye’de demokrasi isteniyor. Eğer derdin demokrasi ve insan haklarıysa Suudi Arabistan’la başla önce, yani en katısıyla. Bir de bizim açımızdan bakalım, Batı elbet kendi çıkarını koruyacaktır. Hucurat suresinde kardeşler arasında ihtilaf olduğunda siz arabulun, bir tarafı desteklemeyin diyor. Suriye’de iki kardeş arasında diyelim ki çatışma var, bana göre öyle değil ama hadi diyelim ki öyledir. Bize düşen bu iki kardeşin arasını bulmaktır, birini desteklerseniz savaşı körüklersiniz, o zaman ölen insanların kanında sizin de parmağınız vardır, vebal altındasınız. İslami açıdan da bakarsanız öyledir. Hükümetimiz sözde İslami bakış açısıyla bakan bir hükümet ama Allah’ın emrini dinlemiyor, takdire bırakıyorum.
Rusya-Çin ve İran ortak paydada niye buluşuyor?
İran bölgede Türkiye Rusya ve İran bölgede en önemli üç devlettir. Suriye konusu İran’ı birinci dereceden ilgilendiriyor. Rusya’nın açık denizlere açılışıdır Suriye. Suriye’de Rusya’nın demirlediği limanlar var. Çin açısından, yıllardır yüzde on ve daha fazla büyümektedir ekonomik açıdan, Amerika’nın önüne geçmektedir. Eğer Çin bu kadar hızlı büyümeye devam ederse, on yıl sonra dünyanın bir numaralı ekonomisi olacaktır. Doğal olarak Çin’in büyümesinin durdurulması gerekiyor Amerika ve Batı tarafından. Nasıl durdurulacak? Çin’in enerji kaynaklarını kesmek gerekiyor. Çin nereden enerji sağlıyor? En çok İran’dan ve Libya’dan petrol alarak enerji ihtiyacını karşılıyor. Libya’yı kestiler, enerji musluğunu kıstılar Çin’in. Suriye üzerinden Türkiye ve İran’da çatıştırılırsa ve bu işin sonunda yönetimlerde değişirse, körfezi de kontrol edecek bu güç petrolü de kontrol edecek. Dolayısıyla Çin’in de enerji ihtiyacını karşılamasında sıkıntı çıkacak.
Aynı şekilde Rusya’da Amerika’nın gelip sınırına dayanmasını, tümüyle körfez bölgesini, dünya petrolünün yüzde kırkını sağlayan o boğazın Amerika’nın kontrolüne geçmesinden rahatsız. Rusya yine diyor ki, Suriye’deki halkın talebi demokrasi ve reform mudur? O zaman katkı verelim ve zaman tanıyalım bakalım ne yapacak. Nitekim başladı, anayasa referandumu kabul edildi ve üç ay içinde seçim yapılacak. Seçimler olsun, yeni bir yönetim olsun, reformlar için destek verelim. Eğer niyet buysa, demokrasi ve insan haklarıysa. Eğer çıkar ve enerji hesabıysa o zaman da benim çıkarıma aykırıdır, diyerek Rusya bu işe karşı çıkmaktadır.
Suriye ile ilgili Arap Birliği’nin yaptığı toplantıda ambargo kararına Suriye’ye komşu olan Arap ülkeleri karşı çıktı, ne yazık ki şu anki siyasi iktidar, Arap Birliği üyesi olmadığı halde, gidip Arap Birliği kararına imza attı ve Araplardan Batıdan önce ambargo uygulamaya başladı. Ki geçen yıl Suriye’den Türkiye’ye 1,5 milyon turist, Türkiye’den Suriye’ye 1 milyon turist, yaklaşık 3 milyar dolarlık dış ticaret hacmi vardı, şu anda sıfırlandı. Bizim Suriye’ye komşu olan illerimizde, Antep’te Hatay’da ciddi anlamda ekonomik sıkıntılar var, esnaf zor durumda. Türkiye’nin aleyhine işliyor, hem ekonomik hem siyasal olarak aleyhine işliyor. Türkiye özellikle İran’la ilişkilerinde sıcak görüntüler vermekteydi, mezhepsel Saiklerle değil, ülkenin çıkarları ve Müslüman toplumun çıkarları doğrultusunda birlikte hareket etme arayışları vardı. Fakat şu anda Suriye’yle birlikte politika değişikliği, İran’la da ilişkileri gittikçe soğumaktadır. İran yönetimi AKP’ye güveniyordu, ama hata yaptıklarını anladılar. Ne yazık ki komşumuz Türkiye’deki bu tür İslami motifli partilere geçmişten beri sıcak yaklaşıyor, fakat geldiğimiz noktada baktılar ki bu tür İslami motifli hareketler sonuçta istense de istenmese de mezhebi harekete doğru gidiyor, o da bölgeye çatışma getirir, İran açısından da çıkarına değildir, yeni yeni anlamaya başladırlar, umarım yanlış politikalarından döner ve bir partiye angaje olmadan, Türkiye’nin diğer siyasi guruplarıyla da sıcak diyaloglar kurarlar. CHP olarak önümüzdeki ay Suriye meselesini konuşmak için uluslar arası bir konferans düzenliyoruz, çeşitli gurupları Suriye’den ve komşu ülkelerden İran, Irak ve Lübnan’dan Türkiye’ye davet edip Suriye konusunu masaya yatıracağız. Nasıl bir çözüm ve katkıda bulunabileceğimizi konuşacağız. Yavaş yavaş komşularımız, Müslüman dostlarımız da CHP’yi daha iyi anlıyor diye düşünüyorum.
Filistin’de yine kan varken, neden artık gündemde değil? Suriye’yi gündemden düşürmek mi istemiyorlar acaba?
Belki de Suriye konusu, Filistin meselesini gündemden düşürmek ve gölgelemek için çıkarıldı. Bugün İsrail uçakları yine Filistin’deki insanların başına bomba yağdırırken, yetkililerimiz ve onlara destek veren sözüm ona Müslüman hassasiyeti olan yazarlar buna ses çıkarmıyorlar, varsa yoksa Suriye. Suriye’de sonuçta iki kardeş diyelim ki kavga ediyor, öbür tarafta Müslüman’a karşı Siyonist bir yönetim bomba yağdırıyor, devlet terörü uyguluyor. Buna sesiniz çıkmayacak, Suriye’ye çıkacak, bu samimiyetten yoksun ve tutarsız bir yaklaşımdır. Filistin meselesi dikkat ederseniz Arap baharı masalıyla beraber ikinci plana atıldı, unutuldu, ne oluyor Gazze’de, Filistin’de? Mısır yönetimi değişti, Mübarek gitti, Mübarek’in genelkurmay başkanı yönetimde. İsrail’le anlaştılar mı, noldu şu andaki mesele? Filistin meselesi Arapların birinci önceliği değil mi? Onu bırakıp da Suriye konusuyla niye bu kadar ilgileniyorlar? Kime hizmet ediyorlar? Bunu iyice düşünmeleri gerekiyor, ben samimi bulmuyorum. Filistin meselesi unutulmaya yüz tuttu hâlbuki çok önemli bir meseldir, bağımsız Filistin devleti önemlidir, Kudüs sorunu önemlidir, işgal altındaki topraklar, Golan Tepeleri, Batı Şeria, Gazze, geçmişten beri bütün Müslümanların önem verdiği bir meseledir ki, Arapların birinci meselesidir. Şu anda Arap kardeşlerimiz nedense orayı bırakmış, Suriye’deki yönetimi devirmek ve İsrail’e karşı direnen bir avuç insanı korunaksız ve korumasız bırakmanın peşinde. Bu tutumlarıyla İslam’a mı, İsrail’e mi hizmet ediyorlar?
Suriye yıkılırsa direniş biter mi?
Eğer istediği türde ona destek veren ve onunla masaya oturan bir hükümet getirirse doğru. İsrail Beşar yönetiminin yıkılmasını neden istiyor? Özellikle Hizbullah’ın lojistik desteğinin yolu kesilecek. Hizbullah’a destek vermeyen ve desteği engelleyen bir yönetim olursa, Hizbullah yalnızlaşacak ve dolayısıyla İsrail’in Hizbullah’la mücadelesi daha kolay olacak. Filistin meselesi de İsrail açısından böylelikle bitmiş olacak. İsrail eğer 67 sınırları öncesine çekilirse belki bir barış zemini yakalanabilir. Türk milletinin Yahudi vatandaşla problemi yoktur, problem Siyonist, ırkçı yöneticilerledir. Yahudileri de bunlar sıkıntıya sokmaktadır. İsrail devlet terörü uygulamaktadır. Buna nedense batı dünyasının da sesi çıkmıyor. Sayın Başbakan Davos’ta görüntüde one minite dedi, aslında o da yanlış algılandı, Arap toplumuna belki de bilerek öyle pompalandı, sayın başbakanı orada biraz popüler hale getirmek, ki bugün başlayan ayaklanmalara destek verdiğinde taban bulsun diye, bana göre batının bir programıdır. Ayrıca orada sayın başbakan İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e one minute dememiştir, o da yanlış algılandı, oradaki moderatöre konuşmamı bitirmedim, bir dakika diyor, İsrail cumhurbaşkanına dememiştir.
Bu da her nedense Ortadoğu’da, Arap toplumunda ve hatta bizde sayın başbakan İsrail cumhurbaşkanına one minute, dur hele dedi diye, öyle olmadı ne yazık ki. Öyle olsaydı AKP hükümeti döneminde İsrail hükümetiyle en fazla anlaşma yapılmazdı, stratejik anlaşma, milyar dolarlık dış ticaret hacmine ulaştı şu an İsrail’le. AKP eğer samimi olsaydı, İsrail’i korumak için sadece o amaçla Malatya’nın kürecik ilçesine Amerika’nın radar üssünü kurmazdı. O da yanlış biliniyor, sizin aracılığınızla belirteyim, efendim NATO çerçevesinde kuruldu deniyor, yalandır. Bu anlaşma bizim dışişleri bakanlığı müsteşar yardımcımız Feridun Sinirlioğlu ile Amerika’nın büyükelçisiyle imzalanan anlaşmadır ve radarı kurmak ve çalıştırmakla görevli Amerikan askeri Kürecik’tedir. Bizim anayasamıza göre ülkemize yabancı askerin gelmesi meclisin kararına bağlıdır. Dolayısıyla bu anlaşmanın meclisin genel kuruluna getirilip oradan onaylanması lazım. Şu anda anayasa ihlal edilerek yabancı askerler bizim topraklarda konuşlanmış durumda. NATO çerçevesinde bir radar üssü değildir, Amerika’nın radar üssüdür, İsrail’deki benzer radarla eş zamanlı çalışmaktadır, bu radarlar dünyanın en gelişmiş radarlarıdır, gökyüzünde uçan en ufak nesneleri bile tespit edip, ilgili bataryaya yönlendirerek imha edilmesini sağlamaktadır. Yani İran’dan kalkan füzelerin koordinatını belirleyerek imha edecektir. İran kime füze atar? Tabii ki İsrail’e. Demek ki bu füze kalkanı İsrail’i koruyor, o zaman nerede kaldı sayın başbakanın “one minute”i? Samimi değiller, halkı özellikle medya eliyle yanlış yönlendiriyorlar. Taban buluyorlar sırf iktidarlarını sürdürmek için. Danışıklı dövüş belki de yapıyorlar kamuoyu önünde, Müslüman halkın dini duygularını da kullanarak iktidarlarını sürdürme peşindeler. Dolayısıyla dış politikada AKP hükümeti ülkenin milli çıkarlarından daha çok emperyal güçlere hizmet etmektedir diye düşünüyorum.
Peki İran’ın Türkiye’yi vurma ihtimali hiç mi yok?
İran’ın Türkiye’yi füzeyle vurmasına gerek yok ki, Allah korusun Türkiye ve İran savaşı iki ülke içinde felaket olur, bizim 500 senedir sorunumuz yok İran’la, Selçuklu döneminde tek devlettik biz, daha sonra ikiye ayrılmışız, kardeşiz. Kültürümüz bir, tarihimiz bir, mezhebimiz karışmış, İran’da Sünni var, burada Şii var, sonuçta mezhebi farklılık olsa da biz kardeşiz, İran’ın Şiiliği kendine, Türkiye’nin Sünniliği kendine, sonuçta Müslümanlar kardeştir. İran Türkiye’ye saldırmaz, saldırsa da biz sınır komşusuyuz, topla tüfekle saldırır, füze atmasına gerek yok ki. İran’ın füzeleri Türkiye’ye karşı değil, konuşlanması da öyle değil. Olsa bile şu anki radar sistemi füze kalkanı değildir, Türkiye’yi koruyan bir sistem değildir. Buradaki bilgileri, ilgili füzeleri imha edecek füze rampalarına iletecek ve onlar harekete geçecek. Türkiye’ye karşı bir saldırıda harekete geçirilmeyebilir, sonuçta bunun kontrolü Amerika’da, yani bilgileri alıyor ama dediğim gibi, daha çok İsrail’e doğru yönelen füzelerle ilgilidir, bu tarafa yönelen füzesini önlemek istemeyebilir, hatta istemeyecektir, Batı’nın işine gelirse, Batı beni korumaz. Füze kalkanı Türkiye’nin hava savunma sistemini koruyan ve katkı veren bir sistem değildir.
CHP Hükümette olsaydı buna izin vermez miydi? İsrail’in Vurulması da söz konusu sonuçta?
Biz buna asla izin vermezdik, İsrail’in vurulmasını da istemeyiz, barış tarafıyız biz ama yarın İran ve İsrail arasında ya da İsrail ile Müslüman bir ülke arasındaki bir savaşta bize düşen, savaşın bir an önce durdurulması, barışın sağlanması, ihtilaf konusu neyse o sorunun ortadan kaldırılması için olumlu katkı yapmaktır. Taraf olmak zorundaysam eğer tabii ki Müslüman kardeşimin yanında olacağım, neden İsrail’in yanında olayım? Bu cümle benim şahsi düşüncemdir tabii ki, CHP’nin politikası yurtta sulh, cihanda sulh ilkesiyle hareket eder, İsrail’le başka bir Müslüman ülkenin savaşında, biz ancak savaşın bir an önce durdurulması, adil bir çözümün bulunması ve savaşa neden olan ihtilafın ortadan kalkması için destek veririz. Yoksa Türkiye devleti olarak iki ülkenin savaşında biz taraf olmayız.
CHP’nin Bahreyn, Suudi Arabistan, Mısır vs ülkelerdeki Arap Baharı ayaklanmalarına bakışı nedir?
Biz CHP olarak Ortadoğu’da anti-demokratik, totaliter, otoriter ve baskıcı yönetimlerin sona erip, insan haklarına saygılı, çağdaş dünyanın kabul ettiği, meşru, özgür ortamda seçimlerin yapılarak halkın kendi yöneticilerini seçeceği rejimlerden yanayız. Mısırdaki tek adam yönetimi de bizim açımızdan uygun değildi, Suudi Arabistan’daki de değil, yemendeki Bahreyn’deki de değil hatta Suriye’deki de değil. Bizim öngördüğümüz anlamdaki bir demokratik cumhuri sistem bu ülkelerde yok. Halk üzerindeki baskıları kaldırıp, demokrasi gereği insanlar özgürce kimliklerini inançlarını yaşasın, kimse kimseye baskı kurmasın, bırakın azınlığın çoğunluğu, çoğunluğun da azınlığı ezmediği bir barış ortamı istiyoruz biz. Çünkü oradaki kaynaklar, halklarına yeter de artar bile. Neden silaha yatırıyorlar? Neden Batılı ülkelerden silah alıp savaşa yatırıyorlar? Halka yatırsınlar ve halklarını mutlu etsinler. Herkes dininde inancında özgürce yaşasın kime ne? İstediği camiye gitsin, istediği imamın arkasında namaz kılsın. Şii ise Şii, Sünni ise Sünni. Ama yok sen benim gibi düşünmüyorsun, sen Müslüman değilsin diyerek onu kâfir ilan edip onun katline ferman vermesin. Bu, tarihte yaşanan en büyük sıkıntılardan biridir ve bunu bizim ülkemiz yaşamıştır, Alevi kesimle ilgili verilen geçmişteki fetvalar yüzünden yüz binlerce insan katledilmiştir. Bunu cumhuriyetle aştık biz, laik rejimle birlikte herkes inancında, kimliğinde özgürdür diyoruz. Diğer ülkelerde de bu şekilde bir sistemin kurulması CHP olarak bizim isteyeceğimiz ve katkı vereceğimiz bir proje ancak bu nitelikteki bir proje olur.
Bu açıklamalarınızdan ötürü çok teşekkür ediyoruz.
Analiz, 09 Nisan 2012 06:15
Yorumlar (0)