Edebiyatımızda Kerbela Mersiyeleri
Ehl-i Beyt, 01 Aralık 2011 20:39Gazi Üniversitesi'nden Bilge Kaya tarafından hazırlanan makalede Muharrem ayı ve bu ayda tutulan yaslarla, Hicrî 10 Muharrem 61 tarihinde Kerbelâ?da Hz. Hüseyin, ailesi ve Ehlibeytin şehit edilmesi hâdisesi hakkında kısaca bilgi verilmiş, G.Ü. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezinde bulunan, şii veya şii-meşrep olmayan şairlerimizin şiirlerinin derlendiği Kerbelâ Mersiyeleri Mecmuası?ndan seçilen şiirler sunulmuştur.
Hz. Hüseyin, On İki İmam ve şehitlerin anılmasının Hz. Muhammed’in şefaatine vesile olacağı inancı şairlerimizi bu konuda bol miktarda şiir yazmaya sevk etmiştir. Söylenen bu şiirler zaman zaman mecmualarda toplanıp bir araya getirilmiş, böylece mersiye mecmuaları oluşmuştur.
Divan edebiyatında ilk mersiye örnekleri XV yy.da görülmeye başlar. XVI yy.dan itibaren diğer mersiyelerin sayıları azalırken Kerbelâ mersiyelerinin sayısında artış görülür. Kerbelâ mersiyelerinde konu ve şahıslar aynıdır. Kerbelâ mersiyesi yazan şâirlerin hepsi şii veya şii meşrep değildir. Hatta Nâilî, Zekâyî gibi Mevlevî şâirler de Kerbelâ mersiyesi yazmıştır. Kerbelâ mersiyelerine daha çok mutasavvıf şâirlerin ilgi duyması bütün tarikatların Hz. Ali’den intişar ettiğine inanılması dolayısıyladır. Tekke ve dergâhlarda tertiplenen muharrem matemleri ile ehlibeyt sevgisi de bunda etkili olmuştur(Çağlayan, 1997: 73). Araştırma Merkezindeki Mecmua’da da mersiyeleri kayıtlı Leylâ Hanım Mevlevî; Kâzım Paşa Celvetiye Tarikatına mensuptur.
İncelemiş olduğumuz Mersiye Mecmuası 50 varaktır. Leylâ Hanım, Zekâyî, Muhlis, Sâfî, Vehbî, Kâzım Paşa, Müştak, Türâbî Dede, Zihnî, Feyzî, Şerif, Şems gibi şâirlere ait şiirler bulunmaktadır. Bu şiirlerde; Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, ehlibeyt, On İki İmamlar anılmış, faciadan duyulan üzüntü dile getirilmiştir. Yezid’e Hz. Hasan’ı zehirleyen eşi Cade’ye, Hz. Hüseyin’i şehit eden Şimr’e lanet edilmiştir. Eserin bazı sayfalarında nemden mürekkep dağılmış, yazılar okunamaz hale gelmiştir. Yer yer yazım yanlışlarına rastlanılmaktadır. Eserin yazılış tarihi belli değildir. Şiirlerin sonunda İzmirli Fahri adında bir kişi tarafından düşürülmüş tarih kıtası vardır. Bu kıta birkaç yerde değişik şekillerde yazıldığı için tarih tespiti yapılamamıştır. Muhtevasında bulunan şiirlerden ve yazı stilinden XIX yy.ın sonlarıyla XX yy.ın başlarında yazıldığı tahmin edilmektedir. Eserde yer alan şiirlerin bir kısmı günümüzde de kolay anlaşılır, akıcı bir dille yazılırken bir kısmında Arapça, Farsça kelime ve tamlamaların yoğunlukta olduğu görülmektedir. Aşağıda mecmuadan seçilen Kerbelâ şiirleri yeni harflere aktarılarak okuyuculara sunulmuştur.
Mersiye-i Şems
Dîde-i fahr-i cihân oldı Hüseyn ile Hasan
Mazhar-ı nûr-ı a’yân oldı Hüseyn ile Hasan
Sulb-ı Ahmed’den cihâna neşr-i envâr etmeğe
Mihr ü mâh-ı âsuman oldı Hüseyn ile Hasan
Kişver-âbâd-ı vilâyâtda semâ-yı vahdete
İki necm-i ferkadân oldı Hüseyn ile Hasan
Âh kim kurbân-gâh-ı Kerbelâ-yı âşkda
Sîne-çâk-ı hûn-feşân oldı Hüseyn ile Hasan
Kim biri tîg biri zehr ile oldı şehîd
Hânmân-sûzî cinân oldı Hüseyn ile Hasan
Ferktâ vü efraktâ vâ veyletâ kim teşne leb
Tu’me-i tîg-i sinân oldı Hüseyn ile Hasan
Çeşm-i âlem ağlasun kan kim misâl-i nûr-ı çeşm
Çeşm-i âlemden nihân oldı Hüseyn ile Hasan
Nâle-i mâtemle aç ey Şems dâğ-ı sîne kim
Bülbül-i verd-i cinân oldı Hüseyn ile Hasan
Mersiye-i Feyzî
Ağla ey dîde-i giryân ağla
Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla
Dâimâ eyle figân ebrû gibi
Ağla ey dîde-i giryân ağla
Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla
Zulm-i bî-hadd ü hisâb itdi felek
Hâne-i dîni harâb itdi felek
Ehl-i îmânı kebâb itdi felek
Ağla ey dîde-i giryân ağla
Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla
Kerbelâ vâkıasını yâd kılın
Turmayup nâle-i feryâd kılın
Rûh-ı peygamberi dil-şâd kılın
Ağla ey dîde-i giryân ağla
Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla
Yâ Muhammed bu gam u mihnete bak
Gel de bu şüriş-i bu vahşete bak
Böyle Kur’ân okuyan ümmete bak
Ağla ey dîde-i giryân ağla
Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla
Âl evlâdına gör ne itdiler
Haklarında ne hatâ söylediler
Cümlesini teşne şehît eylediler
Ağla ey dîde-i giryân ağla
Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla
Ol Şimr kâfir idüp sa’y-ı belîğ
Kıldı oğlunun başını arsa-i tîg
Bir içim suyı dahi itdi dirîg
Ağla ey dîde-i giryân ağla
Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla
Azm idüp tâife-i küfr-i medâr
İdeler izzet-i peygamberi hâr
Ehavât-ı haremî sayd-ı şikâr
Ağla ey dîde-i giryân ağla
Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla
Feyziyâ açma rumûz-ı haremi
Açma nâ-mahrem-i aşka bu gamı
Tayy-ı tomâr iderek kır kalemi
Ağla ey dîde-i giryân ağla
Bu Hüseyn mâtemidür kan ağla
Abdülhak Efendi
Şamlının birisi men’ itdi Yezid’e la’neti
Vak’a-i Âl-i Resûl’den haberi yok yâ anîd
Ced-i mel’ûn Resûl’ün dişini itdi şikest
Ceddesi amm-ı Nebî’nün ciğerün yidi Yezîd
Kendüsi eyledi dâmâd-ı Nebî’ye isyân
Veledi dahi Hüseyn hazretini itdi şehîd
Utanur müslim olan la’net ider Abdülhâk
La’n Allâh Yezîden vü alâ kavm-i Yezîd
Mersiye-i Leylâ
Yine geldi meded mâh-ı Muharrem
Gözümden hûn-rîzân olacak dem
Yine bir yâre açdı çerh-i gaddâr
Bu yanık sîneme yok ana merhem
Muhammed ümmeti kan ağlamaz mı
Garîk-i hûn ola mahdûm-ı a’zam
Neden lâyık bu rütbe cevre hâşâ
Dü çeşm-i Mustafâ sibteyn-i Ekrem
Muhibb-i hânedânı ehl-i hakîkat
Bu günde nûş iderler su yerine sem
Bu günde kasd idüp Âl-i Abâya
Yezîd ibn-i sefîh ehl-i cehennem
Ne cür’et ile bilmem kahbe hınzîr
Hüseyni eyledi bu rütbe dil-gîr
O şâhı sûretâ itdi mükedder
Nihâl-i kaddini hâke berâber
Hakîkatde cüdâ itmişdi ammâ
Gürûh-ı evliyâya tâc ber-ser
İki gül goncasıdur Mustafâ’nın
İmâm-ı evliyâ evlâd-ı Haydar
Hakâret zann idüp sûretde hınzîr
Şeh-i ehl-i semâya çekdi hançer
Süleymânlık idermiş iddiâ hayf
Bu günden sonra ol mel’ûn-ı ebter
Yarın dîvân-ı Hakda seyr iderler
O kanlı kâfiri hep ehl-i mahşer
İki dünyâda da Bârî teâlâ
Anı kibr-i Yehûda itdi rüsvâ
Delîl-i rehber istersen Hudâ’ya
Yüzün sür hâk-i pâyı Mustafâ’ya
Virüp Zeynü’l Abânuñ nûr-ı vechi
Cihânda zîneti arz-ı semâya
Muhammed Mehdî ile iktidâ it
Ki bunlar oldı serdâr-ı etkiyâ
Kibâr-ı dîn idüp ma’sûmları Hak
Müşâbih her birisi enbiyâya
Der-i isnâ aşerden gayrı bâba
Gider mi ehl-i bâtın ilticâya
Demâdem arz-ı hâcât eyle ey dil
Cenâb-ı Fâtımâ hayru’n-nisâya
İlâhî eyle yarın rûz-ı mahşer
Penâhum zevce-i sâkî-i Kevser
Bu kemter bendeye eyle inâyet
Meded ey Hazret-i Şâh-ı velâyet
Yeter yandık yeter nâr-ı firâka
Ataşân âb-ı Kevser ile himmet
Terahhüm itmedi bu seng-dil hîz
Hüseyn’e itdi bu rütbe ihânet
Der-i vâlâsına mensûb olanlar
Olurlar mazhar-ı feyz-i kerâmet
Şehîd-i Kerbelâ mahdûmı zî-şân
Susuz nûş eyledi câm-ı şehâdet
Ne kâfir rû-siyah bir bî-amândur
Yezîdün âl-i a’vânına la’net
Yeter küfrüne bürhân bu mesâ’ib
Cehennemde ola yâ Rab mu’azzeb
Bu vîrân hâneyi zann itme ma’mûr
Degül câh-ı meserret olma mesrûr
Harâb olmış idi vakt-i Kerbelâ
Olur mı köhne dünyâ gayri ma’mûr
Bu kara yüzlü Leylâ’yı İlâhî
Der-i isnâ a’şerden eyleme dûr
Melâz-ı melce’im âl-i abâ kıl
O dem isyânun oldukça mahşûr
Ola her bir nefesde bin tahiyyât
Hudâ şehîdlerün itdükçe pür-nûr
Bağışla cürmümü hayrü’l-Betûle
Gözümden nûr-ı vechün itme mestûr
Usâta âdeti lütf u atâdur
Şefîüm bint-i mahbûb-ı Hudâdur
Muharremiye-i Müştâk-ı Merhûm
Dilâ geldi yine eyyâm-ı mâtem
Bu rûz-ı bî-vefâda olma hurrem
Hemân hasretle kan ağla dem-â-dem
Muharremdür meded ey dil Muharrem
Bugün ol bersiyeh günde giy ey cân
Şehîd oldı o sultân-ı şehîdân
Bugün ehl-i muhabbet eyler enfüsân
Muharremdür meded ey dil Muharrem
Bugün derdile dûd eyler felekler
Bugün hasretle âh eyler felekler
Siyâh pûş oldı ashâb-ı dilekler
Muharremdür meded ey dil Muharrem
Hudâ ba’s eyleyüp Cibrîl-i emîni
Hüseynin dire dire beşiğini
Döküldi hâke hûn-ı nâzenîni
Muharremdür meded ey dil Muharrem
Sabâh-ı haşre dek Fâtıma Ana
Ciğer gûşum diye başlar figâna
Gözünden kan aksun dâne dâne
Muharremdür meded ey dil Muharrem
Bu ayda hâke düşdi mâh-ı enver
Hafîdi Fahr-i Âlem İbni Haydar
Vücûd-ı nâz-perver kaldı bî-ser
Muharremdür meded ey dil Muharrem
Bugün la’net ile yâd it Yezîdi
Hudânun düşmeni mel’ûn pelîdi
Şehîd itdi dirîgâ ol sa’îdi
Muharremdür meded ey dil Muharrem
Dilâ Müştâkîveş biz Haydarîyüz
Velî fazl-ı cehâletden beriyüz
Ali’nün kabrinün asâkiriyüz
Muharremdür meded ey dil Muharrem
Müseddes-i Na’t-i Şerîf-i Eimme-i İsnâ Aşer Rıdvânallâhu Tealâ Aleyhim Ecmaîn
Bahr-i rahmetdür Muhammed ebr-i ihsândur Ali
Mühr-i hikmetdür Muhammed mâh-ı irfândur Ali
Fahr-i âlemdür Muhammed şâh-ı merdândur Ali
Cevher-i cândur Muhammed nûr-ı îmândur Ali
Nâzenîn-i Rabb-i izzetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Verd-i gülzâr-ı nübüvvetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Şem’-i mihrâb-ı imâmetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Minber-efrûz-ı hitâbetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Şu’le-i müşkân-ı fıtratdur Hüseyn-i Kerbelâ
Şems-i eyvân-ı hakîkatdür Hüseyn-i Kerbelâ
Bülbül-i bâğ-ı vesâyetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Seyyid-i şubbân-ı cennetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Dest-i a’dâda helâhil nûş-ı subûtdur Hasan
Dâg bu dil bir şehîd-i mekr-i düşmendür Hasan
Hüsn-i hulk-ı hüsn-i-sîret ile ahsendür Hasan
Nûr-ı çeşm-i Fâtıma mahbûb-ı zü’l-menddir Hasan
Pençe-i şâh-ı velâyetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Vâris-i nakd-i sehâvetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Matla’-ı şemsü’l-mefâumdur Ali Zeynü’l Abâ
Menba’-ı lutf-ı merâhimdür Ali Zeynü’l Abâ
Fahr-i ashâb-ı me’âlimdür Ali Zeynü’l Abâ
Câmi’-i hulk-ı mekârimdür Ali Zeynü’l Abâ
Kıdve-i ehl-i siyâdettür Hüseyn-i Kerbelâ
Mebde-i feyz-i şerâfetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Bâkır-ı ilm-i hakîkat hazret-i Bâkır ki Hak
Hızr ile zât-ı şerîfün eylemişdür hem-sebak
Nüh felek mecmû’a-i vasfında gûyâ bir varak
Sâbi’-i Seb’ul-mesânîdür bi-hükm-i müttefik
Hâris-i hısn-ı şerîatdür Hüseyn-i Kerbelâ
Hâdî-i rükn-i tarîkatdür Hüseyn-i Kerbelâ
Nakd-i tevrûs-ı nübüvvetdür kemâl-i Ca’ferî
Mazharü’l-fakr ile fahridür hisâl-i Ca’ferî
Lutf-ı Hakdur ictihâdı bî-misâl-i Ca’ferî
Kıldılar ser habl eimme imtisâl-i Ca’ferî
Mesned-ârâ-yı hilâfetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Sadr-ı pîrâ-yı kerâmetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Kâzım-ı gayzü’l-iâdı Mûsâ-i Mûsâ-şiyem
Dest-i beyzâ-i mekârim şâh-ı kudsiyyet haşem
Şu’le-i tavd-ı tecellâ eymen ârâ-yı hüküm
Nûr-ı misbâh-ı sa’âdetdür o zât-ı muhterem
Saykal-ı mir’ât-ı kudretdür Hüseyn-i Kerbelâ
Revnak-ı nûr-ı hidâyetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Âfitâb-ı evc-i hikmetdür Ali Mûse’r-Rızâ
Mâhtâb-ı burc-ı vahdetdür Ali Mûse’r-Rızâ
Zâ’ik-i zehr-âb-ı mihnetdür Ali Mûse’r-Rızâ
Mübtelâ-yı kerb-i gurbetdür Ali Mûse’r-Rızâ
Gûy-ı çevgân-ı felâketdür Hüseyn-i Kerbelâ
Serzeniş-i dîde-i ihânetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Pâdişâh-ı etkiyâ-yı zât-ı vâlâ-yı Takî
Dürr-i bahr-i ıstıfâdur zât-ı vâlâ-yı Takî
Subh-ı nûr u Zehrâdur zât-ı vâlâ-yı Takî
Meyve-i nahl-i rızâdur zât-ı vâlâ-yı Takî
Sebze bustânı semâhatdur Hüseyn-i Kerbelâ
Serv-i bâğ-ı hâtemiyyetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Âşır-ı isnâ aşer şâh-ı ser-i emndür Nakî
Ma’şer-i İslâma hâdî-i müebbeddür Nakî
Urve-i vüskâ-yı ümmet kutb-ı emceddür Nakî
Vıfk-ı pâzû-yı yemîn-i şerh-i Ahmeddür Nakî
Ma’nî-i lafz-ı adâletdür Hüseyn-i Kerbelâ
Lafz-ı ma’nâ-yı imâmetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Kıble-i hâcetdür ins-i câna bâb-ı askerî
Ser-be-ser cünd-i melâ’ikdür rikâb-ı askerî
Başkadur te’sîr-i şemşîr-i cevâb-ı askerî
Seyf-i meslûl-ı şerîatdur cenâb-ı askerî
Cevher-i tîg-ı celâdetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Safder-i sahn-ı şecâatdür Hüseyn-i Kerbelâ
Kutb-ı eflâke hüdâdur Mehdî-i sâhib-zamân
Zübde-i Âl-i Abâdur Mehdî-i sâhib-zamân
Sırr-ı pâki Mustafâ vü Mehdî-i sâhib-zamân
Bâde-i râh-ı rızâdur Mehdî-i sâhib-zamân
Rehber-i renc-i hidâyetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Sâik-i semt-i reşâdetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Gerçi ol şâhlar ki bir bâğın gül-i nesrînidür
Cümlesi hep bir sipihrün encüm-i pervînidür
Bir nihâlün bî-tefâvüt meyve-i nûşînidür
Her biri mülk-i bekânun şâh-ı pür-temkînidür
Nûr-ı çeşm-i ehl-i sünnetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Kurre-i a’yân-ı ümmetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Olalı ser dâde-i hubb-i vâlâ-yı hânedân
Hamdü’lillâh eyledüm kesb-i hayâtı câvidân
Kâzımâ ölsem n’ola ruh-sûde-i bâb-ı emân
Eşref-âsâ eyleyüp bu matla’ı verd-i zebân
Melce’-i erbâb-ı hâcetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Şâfi’-i rûz-ı nedâmetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Mersiye
Çün Muharrem oldı ey dil âşıkan ağlar bugün
Cümle mevcûdât-ı âlem ins ü cân ağlar bugün
Kerbelâ’nın vak’a-i dil-sûzını der-pîş idüp
Âh ider ehl-i zemîn âsumân ağlar bugün
Mustafâ Haydar Hasan Zehrâ tevellâ zümresi
O şehîd-i Kerbelâ’ya bî-gümân ağlar bugün
Eşk-i çeşm-i âşıkân tûfân-ı Nûh eyler ayân
Ger muhabbet var ise insan olan ağlar bugün
Vehbiyâ sabr eylemek mümkin değil ağla hemân
Çünkü ervâh ile zerrât-ı cihân ağlar bugün
Beyân-ı Na’t-ı Düvâzdeh İmamât Rıdvânullâh Aleyhim
Meşrik-i şems-i nübüvvetdür Muhammed Mustafa
Matla’-ı mâh-ı velâyetdür Aliyyü’l-murtezâ
Sem’-i mihrâb-ı imâmetdür Hasan sırrı velî
Nûr-ı misbâh-ı şehâdetdür Hüseyn-i Kerbelâ
Gavs-i âlem zâde-i mazlûm-ı deşt-i Kerbelâ
Ol Ali Zeynü’l-Abâ kim mahzen-i cûd u atâ
Bâkır u Ca’ferdür el-hak menba’-ı lutf-ı kerem
Hem İmâm Mûsâ Kâzım şu’le-i tûr-ı cilâ
Hem Rızâ ol vâris-i ilm-i nebî Hâşimî
Hem Takîdür hem Nakî her ikisi nûr-ı ziyâ
Muktedâ-yı etkiyâ vü asfiyâdur Askerî
Mehdî-i sâhib-zamândur Hâdî-i râh-ı Hudâ
Rûz-ı şeb giryân u nâlân ümmîdüm varum amân
Bâb-ı heşt ü çârdan itme beni yâ Rab cüdâ
Mersiye
Muharremdür gönül zan itme kim vakt-i safâdur bu
Muhibb-i hânedâna bir dem-i mâtem fezâdur bu
Belâya uğradı Âl-i Resûlullâh vâveylâ
Ne gündür ki bu gün yâ Rabb rûz-ı pür-belâdur bu
Muharrem gurresin tarf-ı semâda mâh-ı nev sanma
Yed-i zâlim felekde tîg-i meslûl-ı cefâdur bu
Ne hikmetdür kıyâmet kopmadı aceb ol gün
Bana leyl ü nehâr endîşe-i bî-intihâdur bu
Yezîd’ün itdiği zulme Yahûdîler dahi söyler
Bu hâin fi’lidür Âl-i Resûle nâ-sezâdur bu
Niçün kıydun ona ey hûn-sûret Şimrî-i bed-nâm
Ki şîr-i bî-nazîr-i pîşe-zâr-ı lâ-fetâdur bu
Rızâ virdün o şâhun katline ey azlem-i mahlûk
Nedür bu zulm-i fıskun ve’y ne bî-câ iddi’âdur bu
Ne nûr oldugı bilmez seyyidün ol gerden-i pâkün
Mübârek pûse-gâh-ı pâdişâh-ı enbiyâdur bu
Müselmânum diyen eyler mi kasd-ı Âl-i Peygamber
Ne re’y-i nâ-sezâdur v’ey ne tedbîr-i hatâdur bu
Nice âgûşte-i hûn itdün ol şehzâdeyi zâlim
Mükerrem muhterem sultân-ı iklîm-i velâdur bu
Revâ mıdur hûn-âlûd ola sıbt-ı Resûlullâh
Nedür bu kec-edâ ey çerh ne devr-i nâ-becâdur bu
Bahâ olmaz şehîdân şâhınun bir mûyına âlem
Hüseyndür bu Hüseyndür çeşm-i Mustafâdur bu
Dûçâr oldı belâya enbiyâ vü evliyâ yekser
Belâ-yı Kerbelâ efzûndur pek rûşenâdur bu
Figân-ı âh-ı âlem-sûza başla ey dil-i mahzûn
Zamân-ı mâtem-i şâh-ı şehîd-i Kerbelâdur bu
Siyâhî câmeler ilbâs idüp kıl nevha girye
Meded ey âşık-ı şûrîde hengâm-ı gazâdur bu
Pür olsun vâdî-i sahrâlar icrâ-yı sirişkünle
Ki gayrı mâcerâya benzemez bir mâcerâdur bu
Yezîd’e kavmine sen de adâvet eyle tasrîhan
Ki rûz-ı zulmet efzûn-ı Yezîd-i bed-likâdur bu
Yezîdîler cefâsından hakâret gelmez ol şâha
İki âlemde şâh-ı kişver-i izz ü alâdur bu
Söyünmez nûrdur hîç bâd-ı bî-dâd-ı havâricden
Çerâğ-ı hânedân-gâh-ı Aliyyü’l-Murtezâdur bu
Rızâ vir her kazâya evvel-i emr-i İlâhîye
Ne çâre Zihniyâ sabr eyle takdîr-i Hudâdur bu
Mersiye-i Muharremiye
Çünki girdin ey dil-i şûrîde mâh-ı mâteme
Öyle ağla cûy-ı eşkünle cihân dönsün neme
Kerbelâ deştindeki mazlûmları fikr eyleyüp
Sen hemân hüsrân oku her dem Yezîd-i azleme
Sûziş-i âh-ı şerer-bârunla yansun nüh felek
Zelzele virsün figânun tâk-ı arş ağlasa
Öyle efgân eyle kim hengâme-i şâhum Hüseyn
Gulgule salsun ser-â-pâ on sekiz bin âleme
Nâ-münâsibdür bugün giymek libâs-ı surh-reng
Âşık isen giy siyâh câme vücûd-ı pür-gama
Kim Yezîd’e kavmine itse adâvet Hak içün
Şüphe yok lâyık olur lutf-ı Resûl-i Ekreme
Yâd idüp ruhsâr-ı gül-gûn-ı Hüseyn’i dem-be-dem
Ağlamaktan kan tolsun tâs-ı çeşm-i pür-neme
V’ey nice matrûd imiş kim tâbi-i şeytân olup
Şâh-ı merdânı münâsib gördi tîg-i samsâme
V’ey nice mekkâre kim uyup hevâ-yı nefsine
Zehr içürdi şâh Hasan-ı hulk-ı rızâ-yı gül-feme
V’ey nice zâlim imiş merdûd imiş ol bed-likâ
Çaldı hançer gerden-i pâk-ı Hüseyn-i efhame
Zulmet-i Hak tâ ebed olsun ziyâde rûz şeb
Ca’de’ye Şimr-i bed-nâma hem İbni Mülceme
Dâmen-i ihsânuñı tutmışdur ey şâh-ı kerem
Dest-gîr ol rûz-ı mahşer Zihnî-i bî-hemdeme
Der-Medh-i Düvâzdeh İmamân
Yâ Rab muhabbetünden gönlümi itme hâlî
Mihründen özge dilde hîç koma kîl kâli
Her rûz şeb dilümde tesbîhüm tu ey Mevlâ
Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtazâ yâ Ali
Arş-ı Mecîde çünkim basdı kadem Muhammed
Vasl oldı zâta zâtı mahv oldı mîm Muhammed
Budur iki cihânda miftâh-ı bâb-ı cennet
Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali
Dâmâd-ı fahr-i âlem ol şîr Hudâ-yı Haydar
Hatm-i nebî Muhammed hatm-i velâyet-i Haydar
Kalbünden itme münfek oku dilinde ezber
Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali
Nûr-ı dü çeşm-i Ahmed hüsn-i hulku’r-rızâdur
İki cihâna rahmet Hüseyn-i Kerbelâ’dur
Kalbi münevver eyler evrâd-ı dil-guşâdur
Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali
Zeynü’l-Abâdur ol şâh bendesidür mih(i)r mâh
Envâr birle rûşen kabri güzeşte ervâh
Zikrüm budur dilümde tâ haşr olınca hergâh
Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali
Bâkır dinildi gerçi ol kadr-i âlî-şâna
Kîmyâdur izi tozı virmem iki cihâna
Zikr it derûn-ı dilden bu ism-i bî-nihâye
Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali
Ey reh-nümâ-yı Âdem ey reh-nümîn-i rehber
Ol muktedâ-yı âlem ya’nî İmâm Ca’fer
İtdi tarîk-i Hakkı billâh günden izhâr
Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali
Mûsâ-i Kâzım ol şâh mahlûk-ı sun’-ı Mevlâ
İdindi hâk-i pâyün tâc-ı seri evliyâ
Oku dilinde dâim budur usûl-i esmâ
Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali
İlm-i ulûma âlim Muse’r-Rızâ imâmum
Kıldum fedâ yolına cân-ı dilile cânum
Budur derûn-ı dilden zikr itdiği zebânum
Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali
Serdâr-ı muttakîler Muhammed-i Takîdûr
Envâr-ı dîde-i dil âl-i Ali Nakî’dür
Bu virdi koma dilden her rûz şeb oku dur
Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali
Ser asker-i şerîat sultân-ı mîr-i meydân
Muhammed ibn-i Ali dest-gîr-i bendegân
İtme sakın ferâmûş bu virdi ey sühen-dân
Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali
Destinde seyf-i kâti’ Mehdî irişe bir gün
A’dâ-yı Ahmed ola kamusı ser-nigûn
Gönlümde dilümde budur kelâm-ı mevzûn
Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali
Seyfî derûn-ı dilden eyle Yezîd’e la’net
Ger bulmak ister isen ceddün katında izzet
Ben bunı itdüm idrâk tâc u sır-ı sa’âdet
Yâ Muhammed Mustafâ yâ Murtezâ yâ Ali
Vak’â-i Kerbelâ hakkında Kıt’adır
Çok mu hengâm-ı belâ-yı Kerbelâ’yı yâd eyle
Şimdi ki aşr-ı Muharremde olan âh u enîn
Vak’a-i dil-sûzdan sonra kemâl-i hüzn ile
Gözlerinden kırk sene yaş dökti Zeynelâbidin
İzmirli Aziz Fahri tarafından nazm edilen mücevher kıt’a-ı tarihiyedir
Ol halâskâr-ı şehâmet Gâzî-i Haydar mesâf
Vaz’-ı enzâr itdiği âsâra ismidür muzâf
Cevherin târîhe geçsün şân ile bu ayda
Şahsına has Ka’be’dür mihr ü mehe olmış mutâf
Cevherin târîhe geçsün âbiden Fahrî didüm
Zıll-ı rûşen Ka’beveş mihr ü mehe olmış mutâf
Ey halâskâr-ı şehâmet Gâzî-i Haydar mesâf
Vaz’-ı enzâr itdiğün âsârâ ismindür muzâf
Cevherin târihe geçsün Âbdâl Fahrî didüm
Zıll-ı rûşen Ka’beveş mihr ü mehe olmış mutâf
KAYNAKLAR
AYDEMİR, Yaşar, 2001, “Şairlerin Edebi Kişiliğinin Tespitinde Mecmuaların Rolü”, Türk Kültürü, 464, 731-744, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi.
ÇAĞLAYAN, Bünyamin, 1997, Kerbelâ Mersiyeleri, Ankara,GÜSBE (Yayımlanmamış Doktora Tezi)
ER, Piri, 1998, Geleneksel Anadolu Aleviliği, Ankara, Ervak Yayınları.
İSEN, Mustafa, 1993, Acıyı Bal Eylemek Türk Edebiyatında Mersiye, Ankara, Akçağ Yayınları.
İSEN, Mustafa ve Başkaları, 2002, Eski Türk Edebiyatı El Kitabı, Ankara, Grafiker Yayınları.
KUT, Günay, 1986, “Mecmua”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, 6, 170-173, İstanbul, Dergâh Yayınları.
Mecmua, Hacı Bektaş Araştırma Merkezi, No: 456.
NOYAN, Bedri, 1995, Bektaşîlik Alevîlik Nedir?, İstanbul, Ant/Can Yayınları.
PAKALIN, Mehmet Zeki, 1983, Osmanlı Tarih Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara, MEB Yayınları.
PALA, İskender, 1995, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ankara, Akçağ Yayınları.
Tahirü’l-Mevlevî, 1973, Edebiyat Lügati ( Haz. Kemal Edip Kürkçüoğlu) İstanbul 1973, Enderun Kitabevi.
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi; c.1-8, İstanbul 1977-1998, Dergâh Yayınları.
YAMAN, Ali, 1998, Muaviye, Yezid, Hz. Hüseyin ve Kerbela, İstanbul, Ufuk Matbaacılık ve Reklamcılık San.Tic. Ltd. Şti.
DİPNOTLAR
Bkz. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, c.5 s.259, c.6 s.87.
Ehl-i Beyt, 01 Aralık 2011 20:39
Yorumlar (0)