?İmam Hüseyin?i Gördüm?
Ehl-i Beyt, 31 Ekim 2011 05:58Ankara Devlet Tiyatrosu'nun Kerbela adlı oyununda İmam Hüseyin karakterini oynayan Erdinç Gülener, duygu ve düşüncelerini Yazete'den Hamit Eteevrans'a anlattı:
Ankara Devlet Tiyatrosu Sanatçılarından Erdinç Gülener, Kerbela adlı oyunda Hz. Hüseyin karakteriyle gönülleri feşetti.
100 kişilik dev oyuncu ekibiyle, 3 saat 5 dakika süren oyunda Kerbela’da yaşananların seyirciye aktarıldığı oyun, 7’den 70’e herkesin büyük beğenisini kazanmayı başardı.
Geçtiğimiz günlerde yapılan özel bir organizasyonda İstanbul’a gelen oyun, yine sanatseverlerden tam not aldı.
Bu oyunun mihenk taşı niteliğindeki ismi ise hiç şüphesiz Hz. Hüseyin’i canlandıran Erdinç Gülener…
Erdinç Gülener ile yağmurlu bir İstanbul gününde Ortaköy’de bir kafede oturup söyleştik.
İlk görüşte mistik bakışlarıyla dikkatimi çeken Gülener, sohbetin ilerleyen zamanlarında hayatında yaşadığı o büyük değişim ve farklılığı anlattı.
Kerbela oyunu sırasında oyununu oynarken yaşadığı o büyük sırrı paylaşan Gülener, anlatırken o anı sanki yeniden yaşadı.
Gülener yaşadığı bir anı da, "Sahneyi oynarken yaklaşık 3 oyun bir kelebek hep tepemde uçuyordu" diyerek anlatıyor.
“İmam-ı Hüseyin’i gördüm” diyen Gülener o buluşmanın detaylarını anlattı.
İşte Erdinç Gülener’in sorularımıza verdiği cevaplar:
- Erdinç Gülener şu aralar neler yapıyor?
Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısıyım. Devam eden bir oyunum var. Adı Kerbela… Ali Berktay'ın yazdığı Ayşe Emel Mesci'nin yönettiği bir oyun… Burada İmam Hüseyin rolünü canlandırıyorum. 3 sezondur kapalı gişe gidiyor. Bir taraftan İstanbul’a gidip geliyorum. Hayat Erdinç Gülener için yoğun gidiyor. Ankara-İstanbul arası çok yoğun bir trafik yaşıyorum.
- Kerbela’yı oynamak size nasıl bir deneyim kattı?
15 yıllık devlet tiyatrosu sanatçısıyım. 30’un üstünde oyun oynadım. Ama bu çok özel… Bu oyun gibi bir daha başka oyun oynamayacağım, bunu çok iyi biliyorum. Bunun ayrı bir yeri var bende…
Ehli Beyt’in çektiği acıları günümüzdeki insanlara anlatmayı boynumun borcu olarak görüyorum. Bunu hiçbir zaman oyun olarak göremedim. Çünkü o kadar enteresan ki, o kadar acı veriyor ki, araştırdıkça içine girdikçe insanın tüyleri diken diken oluyor. Dehşete kapılıyordum.
Oyunumuz 3 saat sürüyor. Yaşanan acılar 3 saate sığmıyor elbette… O kadar anlatılacak çok şey var ki… Keşke bu oyunun seyircisi de sabırlı olsa ama maalesef seyirciyi çok zor tutuyoruz. Seyirci oyunu Kerbela olduğu için sabredip izlemeye çalışıyor.
Keşke bunun bir devamı olsa, yani 3-4 oyun olarak düzenlenip yeni sezona uyarlansa daha iyi olur diye düşünüyorum. Bu konu insanlarının detaylarını çok bilmediği bir konu aslında…
Sonuçta bir mezhepleşme vardır Alevilik Şiilik der ki, “Hüseyin bizim imamımızdır.” ama şöyle sorularda geliyor. Kerbela’da Hasan ile Hüseyin beraber şehit oldu. Hayır, Hasan ile Hüseyin beraber şehit olmadı. Hasan yıllar öncesinde şehit edildi, Muaviye ve karısı tarafından zehirletilerek… Kulaktan dolma bilgilerle bu önemli konu kulaktan kulağa anlatılıyor.
- Oyundaki karakter size çok yakıştı ve oturdu… Bu anlamda önemli tepkiler geliyor…
Ne mutlu bana ama eleştiriler de geliyor.
- Sizi çok yakıştırıyorlar…
Oyundaki İmam Hüseyin ile beni çok oturtuyorlar. Bu konuda benzetiliyorum. ‘Bir karakter bu kadar birisiyle örtüşür’ gibi tepkiler alıyorum. Bu da benim için çok gurur verici bir şey.
- Ankara’da devam edecek oyunun İstanbul’a da gelmesini isterdik açıkçası... Var mı böyle bir düşünce…
Bu tamamen Devlet Tiyatroları ile ilgili bir şey. Tabi ki hepimiz istiyoruz oyuncu olarak ama bunu ama Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nün tasarrufunda olan bir şeydir bu…
Geçen yıl tiyatro festivalinde İstanbul’a geldik. Sabancı Üniversitesi ve Devlet Tiyatrosu’nun düzenlediği devlet tiyatrosu var, Adana’da düzenleniyor. Bunun bir ayağı olan festival İstanbul'a taşındı. Tek oyun oynadık ama yani İstanbullu seyirciler çoktu, duyan geldi. Kadrosu 100 kişi.
- Dev bir kadro… Bir de sinema değil tiyatro bu… Çok daha zor olmalı…
Tabi ki… Bir de bu kadroyu sahneye sığdırabilecek bir sahne gerekiyor. Şu anda AKM yapım aşamasında ama AKM açık olsa aylarca İstanbul’da kalırız. AKM büyük salonunda aylarca oynayacak bir oyundur Kerbela…
- Görünüşte mistik bir havanız var…. Var mı uzaktan yakından Mistizm?
Yatkınım yani… Geçenlerde şöyle bir şey oldu, oturuyoruz, TRT müziğin sanat yönetmenlerinden biri, Turgut Ünal. Turgut Ünal, yanımızdan geçti. Bana baktı, ‘sen yeteneklerini niye kullanmıyorsun’ dedi.
- Nasıl yani?
Aynen öle oldu. ‘Nasıl yani’ dedim. ‘Estağfurullah’ dedi. ‘Senin bazı yeteneklerin var, neden korkuyorsun, neden çekiniyorsun, seni ne etkiledi de kendini geri çektin, içine kapanmışsın, senin bazı yeteneklerin var, niye bunu kullanmıyorsun?’ dedi. ‘Ne tür yetenek’ diye sordum. Bana, ‘sen onları gayet iyi biliyorsun’ dedi. Bu konuşma yaklaşık 2 saat sürdü ve beni dehşete düşüren bir konuşmaydı.
- Ben de fark ettiğim için öyle bir şey söyledim. İlk görünüşte mistik bir hava veriyorsunuz etrafınıza… Şimdi aklıma gelen ilk soru şu… Böylesi güzel bir karakteri canlandırmak, çok ayrı bir öneme ve özelliğe sahipliğin de göstergesi… Oyuna başlamadan ve başladıktan sonra karşılaştığınız herhangi bir ruhaniyet yaşandı mı? Hayatınıza yansıyan o detayı merak ettik doğrusu…
Var, çok oldu, oyun boyunca yani... Beni en çok etkileyen 2. Perde 1. Sahnede yaşadığım bir olaydı. İkili bir sahneydi, bu ikili sahne şöyle: İmam Hüseyin çadırda rüya görüyor ve bu rüya artık bir Hülya’ya dönüşüyor. Önce Hz. Muhammed’i görüyor. Onun peşinden koşuyor. Sonra çölde artık Kerbela yoluna çıkmış, karar vermiş. Küfelilerin mektuplarına yönelik ‘tamam, geliyorum’ demiş.Arkasından babası HZ. Aliyi görüyor ve sonunda annesi Fatma geliyor yanına…
İMAM HÜSEYİN’İ GÖRDÜM
Ben işte bu sahneyi oynarken yaklaşık 3 oyun bir kelebek hep tepemde uçuyordu. Bu sahne boyunca ve her defasında… Allah bilir tabi ama ben hep onları hep yanımda hissettim. Hep ordaydılar, yani her zaman yanımdaydılar. 3 oyun kelebek ordaydı oyunda da bir silüet olarak İmam Hüseyin’i gördüm! Seyircilerin arasında ilerde yukarıda bir yerde gördüm.
- Ne hissettiniz o an?
Ölüyorum zannettim. Yani yüreğim ağzımdan çıkıyordu. Oyunu unuttum biran… Bir an bütün replikleri unuttum…
- Seyirciye yansıdı mı bu? Seyirci fark etti mi?
Yok, zannetmiyorum. Bu bir anlık bir şeydi, zannetmiyorum, yansımadı.
- Rüyanızda gördüğünüz oldu mu?
Oldu, çok.
- Yine benzer şekilde mi?
Hayır, farklı şekilde… Oyuna hazırlanma sürecinde hiçbir şekilde uyuyamadım. Yaklaşık bir ay hiç uyuyamadım. Araştırdıkça, derinine indikçe uykularım kaçtı. O aralar rüyamda çok gördüm. O bakımdan çok mutluyum, böyle bir projede, böyle bir yüce insanı oynamaya çalıştığım için çok mutluyum.
- Biz o mesajı aldık. Peki Kerbela' ya gittiniz mi?
Gitmedim ama oradan çok yakın bir arkadaşım toprak getirdi bana… Orada mühür denilen ısıtılmış toprakları vardır ve İmam Hüseyin'in sancağını getirdi bana… Evimde şu anda, sancakta duruyor.
- Gitmeyi düşünüyor musunuz?
Evet. Çok istiyorum. Bunu kaldırabilir miyim bilmiyorum ama çok istiyorum. Ya bir taraftan da çok enteresan bir tarafım var. Baba tarafım Suudi Arabistanlıdır. Ciddeli ...
- Teklif gelince ne hissettiniz?
Geldiğinde ‘bu işaret mi filan’ dedim.
- Bu size bir teklif miydi?
Teklifti. Yani aslında devlet tiyatrosunda teklif diye bir şey yoktur. Devlet tiyatrosunda oyun asılır, sen oynarsın. Yönetmeniyle daha önce çalıştığımız için tanışmışlık var. Türk tiyatrosunda çok iyi bir yönetmendir Ayşe Emel Mesci… İnanılmaz projeler yapar. Çok zeki bir yönetmendir ve keza oyunun yazarı da eşidir Ali Berktay. Bir yıl sonra bu oyuna başladım ve inanılmaz bir prova sürecinden sonra ve çok da güzel bir şey ortaya çıktı. Keşke bu işin sinema filmi olsa…
- Olur mu peki?
Keşke olsa ama bilmiyorum. Yani elimde bir birikim ve vaktim olsa yaparım. Bunu da Kerbela’da çekerim. Irak'a gidip ne gerekiyorsa o yollarda yapmak isterim.
- Ortadoğu çalkalanıyor. Arap dünyası büyük bir girdabın içinde... Tarihe baktığımızda Kerbela’da da bir sürü çatışmalar, anlaşmazlıklar olmuş. Alevi-Sünni tartışmaları halen devam etmekte… Toparlamak gerekirse 2012 dünyasında insanlara nasıl bir mesaj vermek istersiniz.
Yani savaşın ne kadar anlamsız bir şey olduğunu söylerim. En başında bu kadar insanın insan gibi yaşadığı zaman savaş olabileceğini zannetmiyorum. Kimsenin kimseye, tavuğuna ‘kışt’ diyeceğini zannetmiyorum. Her şeyin ötesinde insan başkasının yerine kendisiyle uğraşsa, bunların olacağını zannetmiyorum. Nedense her zaman kendimizde değil, başkalarıyla veya çevredeki olaylarla ilgileniyoruz.
Hırs denen bu garip olguyu yüreğimizden attığımız zaman belki her şey çok daha güzel olacak. İnsanların daha kardeşçe bir dünyada daha kardeşçe yaşaması gerekiyor. Temeli hoşgörü olan İslam dininde bunların olması hırsın ne kadar kötü bir şey olduğunu bizlere gösteriyor. Kerbela'da hırs uğruna Ehlibeyti öldürüyorlar. Yani ne kadar enteresandır ki böyle...
Atasözleri boşuna söylenmez ve hep tecrübe edilmiştir. Söyleneler çok enteresan. ‘Tarih tekerrürden ibarettir’ Evet ya, tarih tekerrürden ibaret… Hz.Muhammed o dönem İslam'ı yaymaya çalıştı ve Ebu Süfyan en büyük düşmanıydı, ona karşı çıkandı. Mekke'de en son Müslüman olan insandır torununa Ebu Süfyan'ın torunu kanına giriyor. Yani Muaviye Ebu Süfyan'ın oğludur. Yezid, Muaviye’nin oğludur. İmam Hüseyin Hz. Muhammed'in torunudur ve yani çok enteresan bir şeydir. Nasıl bir soydur, nasıl bir tekerrürdür. Bu çok enteresan… Her şey iktidar uğruna bir koltuk uğruna...
Kerbela adlı oyunun fotoğraflarını görmek için tıklayınız.
Ehl-i Beyt, 31 Ekim 2011 05:58
Yorumlar (0)