Arap Baharını İran?a Getirmeye Çalışacaklar
Gündem, 17 Eylul 2011 17:17MHP Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, İsrail ile gerilen ilişkilerden Arap Baharı?na, Füze Kalkanından terörle mücadeleye gündemdeki konulara ilişkin Vatan Gazetesi?nin sorularını yanıtladı:
İsrail ile gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Muhalefete eleştiri geliyor...
Milli meselelerde normal şartlarda iktidar ve muhalefet hepimizin bir cephede olması gerekir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna dikkat ediyoruz. Sayın Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli’nin “Önce ülkem ve milletim, sonra partim diyoruz” ilkesi de buna delalet etmektedir. İsrail hakkımıza tecavüz etmeye kalkarsa, bütün bir halk İsrail’in karşısında, devletimizin yanında olacağız. Ama hükümet bu konuda samimi değil. Bir bakıyorsunuz, “Yardım gemilerini savaş gemileriyle götüreceğim” diyor, diğer yandan Gazze’ye gönderilen Mavi Marmara gemisinden son dakika AKP milletvekilleri indiriliyor. Aynı zamanda Yahudi Cesaret Madalyası’nı sayın Başbakan hala iade etmemiş. Bakıyorsunuz Füze Kalkanı Projesi Malatya’ya yerleştiriliyor. Şimdi bu kadar samimiyetsiz bir iktidarın nesini destekleyelim? Hükümet, İsrail ile kavga eden bir görüntü çizmeye çalışıyor, ama bu gerçek değil. Füze Kalkanı Projesi, İsrail ile gerilim politikasının bir aldatmacadan ibaret olduğunun en bariz örneğidir. Bu coğrafyayı az çok tanıyanlar bilir ki, o kalkan İsrail’i koruma amaçlıdır. Çünkü İran’dan çıkacak olası bir füzenin Avrupa’ya menzili yetmez. En fazla Bulgaristan’a kadar gider. Bulgaristan’ı korumak için füze oraya yerleştirilmiyor. Malatya coğrafya olarak baktığımızda İsrail ile İran arasındaki en uygun noktadır. Bakan, “Füze savunma sistemi bir savunma aracıdır” diyor ki, bu doğru değil. Bu aynı zamanda bir saldırı aracıdır ve bizi İran’la savaşın eşiğine getirebilir.
Neden saldırı aracı olarak görüyorsunuz?
İran’dan çıkan füze doğrudan İsrail’e gitmez. Önce uzaya çıkar, orada biraz ilerler ve hedefe gider. Üç noktada imha edersiniz: İlki çıktığı anda, ikincisi uzay boşluğunda ve sonuncusu hedefe düşerken. İsrail’e aynı anda yüz tane füze fırlatıldığını düşünün. 97’sini havada vurursunuz, ama 3’ü yine düşer. Hiçbir zaman tamamını imha etme durumunuz olamaz. İsrail’in coğrafi derinliğinin olmaması sebebiyle 3 füze yeter. Dolayısıyla füzeyi kaynağındayken imha etmek durumundasınız.
Yani İran topraklarında?
Öyle. İran’a saldırarak, füze kalkmadan, yani daha İran topraklarını terk etmeden ilk fırlatma anında üst hız sınırına ulaşmadan vurmak zorundasınız ki, İsrail’e ulaşmasın. Bunun anlamı İran’dan, İsrail’e giden füzeyi Türk topraklarından ve Akdeniz’den atılacak füzelerle imha etmektir. Füzenin hızı çıkış noktasında yavaştır ve orada vurmanız daha kolaydır. Diğer seçenekler daha zordur. İran topraklarından çıkmadan vurmak demek de, İran’a doğrudan savaş ilanıdır. Hem İsrail’le böyle kontrollü bir gerginlik yapacaksınız, hem de İsrail için İran’la savaşa girmeyi göze alacaksınız. Muhalefete yönelik eleştirileri çok haksız buluyorum. Sen samimi değilsin ki, senin yanında olalım.
Türkiye tuzağa düşmek üzere
İsrail’le savaşa gireceğiz derken kendimizi İran’la daha kötü bir pozisyonda mı bulacağız diyorsunuz?
Aynen öyle. Türkiye’ye karşı hasmane tutumu nedeniyle sevmem ama Nicolas Sarkozy’nin bir sözü vardı: Biz kediye kedi deriz, füzenin hedefi İran. Füzenin hedefinin İran olduğunu Fransa Cumhurbaşkanı bile açıklıyorsa, İran bu tehlikeyi kime karşı ortaya çıkarıyor, İsrail’e. İran’la sıkıntılı günler geçirme ihtimalimiz yüksek. Bunun da iki sebebi var: Tunus’ta başlayan hadiseler eninde sonunda İran’a getirilmeye çalışılacaktır. Düne kadar Kaddafi’den demokrasi ödülü alan, Esad’a “kardeşim” diyen hükümet, sonra hepsinin karşısında yer aldı. Bugün “İran’a karşı dostane tutum içindeyiz” diyorlar. Yarın dikkatler İran’a çevrildiği zaman, Türkiye’nin tutumu çok önemli hale gelecek. Ama Suriye, Libya örnekleri göstermiştir ki, Türkiye, ABD ile birlikte hareket ediyor. İkincisi ise az önce anlattığım füze savunma sistemidir. Hiçbir şey olmasa İsrail provokasyona girişebilir. İran’dan füze saldırısı tehdidini suni olarak yaratabilir. ABD’nin hedefi, Suriye’ye, Türkiye’nin müdahale etmesidir. Batıda böyle bir algı var. Yani “Türkiye müdahil olabilir mi?” diye sormuyorlar. Orası kesin de, ne zaman olacağı bilinmiyor gibi. Maalesef öyle görünüyor ki Türkiye bu tuzağa düşmek üzeredir.
Türkiye, Suriye’ye askeri bir müdahale yapabilir mi?
Aklı başında hiç kimsenin böyle bir maceraya girmemesi lazım. Ama “Sabrımızın sonuna geldik”, “Bizim iç işimizdir” açıklamaları da durduk yerde yapılmadı. Türkiye bugün “Suriye’ye asker sokacağım” demiyor ama, batıyla hangi pazarlıkların içinde olduklarını bilmiyoruz. Demek ki bir takım vaatler var. Diplomat Dergisi’nin Pentagon muhabiri bana “Suriye’ye ne zaman müdahale edilecek?” diye soruyorsa, durduk yere sormuyordur. Büyük endişe duyuyorum. Bir bakarsınız bir başka provokasyonla kendimizi Suriye’de bulmuşuz. Suriye’ye müdahil olmamız demek, İran’la ve Hizbullah’la doğrudan karşı karşıya gelmemiz demektir. İsrail-ABD ittifakı bir taşla iki kuş vurabilir. Mesela Apo’nun Suriye maceralarını içeren fotoğrafları basında durduk yerde mi çıktı?
Zamanlamayı mı işaret ediyorsunuz?
Evet. Şimdiye kadar yok muydu? Demek Türkiye’de Suriye’ye karşı olumsuz bir hava oluşturulmaya çalışılıyor. Halk, “Suriye sana kardeş dedik ama sen terörist başına havuzlu villa vermişsin” diyecek. Bunlar kamuoyu oluşturma hareketleri. Fotoğrafın olumlu tarafı ise Kürt halkı Öcalan’ın ne kadar keyfine düşkün olduğunu görüyor. Ama zamanlamasına bakınca, Suriye’ye yönelik bir takım girişimlerin desteklemesi adımı olarak algılamak da mümkün.
İsrail nasıl bir provokasyon düzenleyebilir?
Birkaç teröristi sınıra koyarlar, onları kovalıyoruz diye Suriye’ye gireriz. Orada Suriye askeri kıyafeti giyen birileri bize ateş açar. Bir kaç Mehmetçiği şehit eder, ‘vay sen misin’ deyip, bizi Suriye’ye çekebilirler. Bölge provokasyona çok açık, dikkatli olmak lazım.
“Arap Baharı”nın İran’a uzamasını bekliyorsunuz galiba?
“Turuncu Devrimler” isimli bir kitabım var. Dünyadaki bütün halk hareketlerini inceledim. Arap Baharı dedikleri, bu coğrafyadaki halk hareketlerini yakından inceledim ve bunu bir kitap olarak hazırlıyorum. Ortak noktalarını çıkardık ve hemen hemen hepsinin dış bağlantılı olduğunu gördük. Elbette içerde bunun için olumlu bir saha oluşturulmuştu. Tunus’tan sonra ben domino etkisi olacağını söylemiştim. İran’a da getirmeye çalışacaklar. Ne kadar başarılı olurlar, onu bilemem. Ama bu coğrafyada tüm bu hareketlerin netice kazanması için mutlaka İran’a sıçratmaları lazım. Çünkü İran’a sıçramadan bölgeyi tam olarak kapsamaz. Batı ne yapıp edip sıçratmaya çalışacaktır. Ama İran da cepheyi Suriye’de kurdu. Suriye’deki bu hadiselerin çok kolay olmayacağını, çok kanlı olacağını bilmemiz lazım. İran biliyor ki, Suriye düşerse sıra kolayca kendisine gelir. O nedenle İran cepheyi Tahran’da değil, Şam’da kurdu. Her şey Şam’da olup bitecek. Suriye’nin düşmesini engellemek için İran elinden geleni yapacak. Bunun için gerekirse Hizbullah’ı da devreye sokacak.
İran, Türkiye’ye nasıl bakıyor ve ne gibi bir oyun planı kuruyor?
Bizim İsrail’le ilişkilerimiz iyi mi kötü mü onlar için çok önemli değil. Önemli olan bugün Suriye ve İran rejiminin batı tarafından tehdit ediliyor noktada olmasıdır. Bu tehdit karşısında Türkiye’nin tutumu nedir daha çok ona bakıyorlar. İran ve Suriye, realist dış politika uygulayan ülkeler. İran çıkarı gereği birçok ülkeyle işbirliği yapabilir. Mesela Tacikistan iç savaşında orada aşırı laik bir rejim vardı ve dini rejimi savunan muhalifler vardı. Normal şartlarda İran’ın muhalefeti desteklemesi beklenirken, öyle olmadı. İşine öyle geldiği için hükümeti destekledi. Bununla beraber Türkiye Suriye’ye, İran’ın iç politikasına yönelik bir tehdit oluşturuyorsa, o zaman Suriye’nin yanında yer alır. Her iki ülke de Türkiye’yi karşısına almak istemez. Ama karşısına almaktan da çok çekinmez.
Bir yandan da PKK’nın içinde olduğu bir oyun planı sürüyor değil mi?
Orada bazı hareketlenmeler var. Irak’ın kuzeyindeki PKK, bugün ABD ve İsrail’in çok işine gelmiyor. Kuzey Irak’tan PKK’nın bir kısmını Suriye’ye, bir kısmını İran’a, bir kısmını da Türkiye’ye gönderebilirler. İran’a göndererek PJAK’ı güçlendirebilirler, Türkiye’ye göndererek bunu ülke içine sokabilirler, Suriye’ye göndererek de Kürtlerin ayaklanmasına destek sağlamaya çalışabilirler. Yarın Irak’ın kuzeyinden PKK’nın çıkarılmasına yönelik bir girişim olursa ‘ABD bizi ne kadar seviyor’ diye sevinmeyelim. Çıkarları öyle gerektirdiği içindir. Ama olumsuz yanlarına rağmen PKK’nın oradan temizlenmesi, Türkiye’nin işine gelir. Geçenlerde bir ABD’li komutan, ‘Biz Kuzey Irak’ta peşmerge ile devriye gezmeye başladık’ dedi. Yani Türkiye’ye, ‘Kara harekatına gerek yok’ mesajı veriyor. Çünkü kara harekatı şartları oluşmuş ve baskı artmış durumda.
Gündem, 17 Eylul 2011 17:17
Yorumlar (0)