NATO, Libya Ve Türkiye: Krizden Çıkış Arayışları
Analiz, 06 Nisan 2011 05:46BM Güvenlik Konseyi?nde alınan 1970 ve 1973 sayılı kararların ardından, 19 Mart?ta koalisyon güçlerinin, Libya?da Kaddafi?ye bağlı güçlere karşı başlattığı askeri operasyonlar, Londra Konferansı sonrasında doğrudan NATO?nun komutası altına girerken, NATO?nun Libya misyonu hakkında da oldukça farklı tartışmaların da yaşanmasına yol açmıştır.
27 Martta NATO Genel Sekreteri Rasmussen, 1970 ve 1973 sayılı BM kararlarının tam olarak uygulanmasını sağlamak adına NATO’nun Libya’daki tüm askeri operasyonları üstleneceğini açıklamıştı. Ancak NATO üyeleri arasında Libya misyonu hakkında yürütülen görüşme ve pazarlıkların ardından, NATO, 31 Martta askeri sorumluğu tam alarak ele almıştır. 1 Nisan’da NATO tarafından yapılan açıklamada, Libya misyonunun üç unsurdan oluştuğu açıklanmıştır. Söz konusu misyon, Libya’ya uygulanan uluslararası silah ambargosunun denetlenmesi, uçuşa yasak bölge uygulanması ve saldırı veya saldırı tehdidi karşısında sivillerin korunması görevlerini yürütmek olarak tanımlanmıştır. [1]
Diğer yandan hem açıklanan NATO metinlerinde hem de BM’de alınan ve güç kullanmayı meşrulaştıran 1973 sayılı Güvenlik Konseyi kararı, doğrudan Kaddafi’yi devirmeye cevaz vermiyorsa da NATO üyesi bazı ülke liderleri tarafından yapılan açıklamalarda Libya operasyonunun hedefinin Kaddafi’yi devirmek olduğu açıkça ifade edilmiştir. [2] Londra Konferansı öncesi basına ortak bir açıklamada bulunan İngiltere Başbakanı Cameron ile ve Fransa Devlet Başkanı Sarkozy, Kaddafi’nin tüm meşruiyetini yitirdiğini ve iktidarı derhal terk etmesi gerektiğinin altını çizmişlerdir. İki lider açıklamasında ayrıca Kaddafi’yi destekleyen kesimlere de çok geç olmadan rejimle ilişkilerini kesmeleri yönünde tavsiyelerde bulunmaları dikkat çekicidir. [3]
Diğer yandan, Türkiye’nin ise NATO’nun Libya’daki iç savaşa doğrudan askeri olarak taraf olacak bir misyonunun olmadığını farklı şekillerde dile getirmesi dikkat çekicidir. Londra Konferansına katılmak için İngiltere’ye giden Dışişleri Bakanı Davutoğlu, NATO komutasındaki misyonun BM Güvenlik Konseyi kararlarının gereklerine uyacağı konusunda tatmin olduklarını ifade etmiş ve sözlerinin devamında da "Şimdi önemli olan BM Güvenlik Konseyi'nin 1973 sayılı kararına dayanan bu misyonun başarısını sağlamak. Ne bundan fazlası ne de azı. Burada verilen yetkide amacın ateşkes sağlamak ve sivilleri korumak olduğu net şekilde belirtiliyor” demiştir. [4]
Bu bağlamda NATO üyeleri arasında Libya misyonu konusunda net bir görüş birliğinin oluşmadığı görülmektedir. Ayrıca Başbakan Erdoğan’ın Libyalı muhalifleri silahlandırmayı düşünmüyoruz demesine karşın, Amerikan yönetiminden yapılan açıklamalarda muhaliflerin silahlandırılabileceği ifade edilmiştir. ABD'nin BM Daimi Temsilcisi Susan Rice, ABD yönetiminin Libya lideri Muammer Kaddafi'ye karşı mücadele veren muhalifleri silahlandırma seçeneğini göz önünde bulundurduğunu açıklamıştır.[3] NATO üyesi ve Libya operasyonunun öncülerinden Fransa ve İtalya, Bingazi’de kurulan Geçici Konseyi, diplomatik olarak tanırken, Türkiye hem muhaliflerle hem de Kaddafi rejimiyle ilişkilerini sürdürmektedir. Bu bağlamda NATO üyeleri arasında, Libya krizine farklı yaklaşımları çoğaltmak mümkündür. Dolayısıyla her ne kadar NATO, Libya misyonunun komutasını üstlenmişse de, NATO üyesi ülkelerin Libya krizinde farklı politikalara sahip olduğu görülmektedir. Bununla birlikte 5 Nisan’a gelindiğinde askeri anlamda ne muhaliflerin ne de Kaddafi’ye bağlı güçlerin, Libya’yı kendi kontrolü altına alacak güçte olmadıklarının ortaya çıkmış olması, NATO’nun bundan sonra izleyeceği stratejinin de oldukça önem kazanmasına yol açmıştır.
NATO Misyonu ve Libya Çıkmazı
NATO’nun Libya misyonunun çerçevesi, 1970 ve 1973 Sayılı kararlar ortaya koymaktadır. Bu bağlamda NATO tarafından açıklanan belgelerde de, NATO misyonunun silah ambargosunu denetlemek, uçuşa yasak bölgenin denetlenmesi ve sivillerin korunmasını olarak tanımlandığı dikkat çekmektedir. Ancak bu noktada da farklı tartışmaların yapılması kuvvetle ihtimaldir. Tartışmaların başında silah ambargosunun denetlenmesi, uçuşa yasak bölgenin nasıl uygulanacağı ve sivillerin korunmasının nasıl sağlanacağı yer almaktadır. İlk iki unsur üzerinde nispeten anlaşılabilmekle birlikte, son dönemde muhaliflerin silahlandırılması gibi söylemler karşısında NATO’nun nasıl bir yöntem izleyeceği açık değildir. NATO, silah ambargosunu uygulamak adına muhaliflere silah verilmesini engelleyecek midir? Bir diğer soru işareti ise, Akdeniz dışında, NATO’nun karadan Libya’ya silah girişlerini kontrol edip etmeyeceği yönündedir. NATO, Mısır’dan Libya’ya silah girişlerini kontrol edeceği yönünde bugüne kadar herhangi bir açıklama yapmış değildir. Muhaliflere, Mısır üzerinden silah akışına göz yumulması, NATO’nun, 1973 Sayılı kararlarını tam olarak uygulayıp uygulamadığı sorusunu gündeme taşımaktadır.
İkinci bir konu ise sivillerin korunmasına yöneliktir. Bu noktada da sivillerin kim olduğu tartışması ortaya çıkmaktadır. Örneğin, muhaliflerin sivil olup olmadığı tartışmasının pek yapılmadığı dikkat çekmektedir. Oysa basın yayın organlarında, açık bir şekilde görüldüğü kadarıyla, sivillerin de silahlı olduğu ve Kaddafi denetiminde olan şehirlerin alınması için askeri güce başvurdukları görülmektedir. Bu bağlamda muhaliflerin saldırısı karşısında yaşamları tehdit altına giren sivillerin korunması konusunda, NATO’nun nasıl bir rol oynadığını tartışmak gerekir. Görüldüğü kadarıyla NATO, muhalif güçlerin baskısı altında olan sivillerin korunmasını sağlamaktan oldukça uzak durmaktadır. Uçuşa yasak bölgeyi ve hava saldırılarından, askeri kapasiteye sahip olan muhalifleri korumak gibi bir görev yüklenmesi, gelecekte NATO’nun benzer krizlerde oynayacağı rolü tartışmalı hale getirecektir. Ayrıca böyle bir görev ve misyon tanımlanması, NATO’nun, Libya krizinde çözümü getirecek stratejiler bulmasını da zorlaştıracaktır.
NATO’nun bir diğer çıkmazı ise üye ülkelerin, Libya’daki iç savaşta sahip oldukları politik duruştur. Özellikle Fransa, İtalya ve İngiltere gibi ülkelerin, Kaddafi’yi devirmek gibi bir amaca sahip olduklarını açıklamış olmaları ve 19 Mart sonrası başkent Trablus dahil ülkenin bir çok bölgesinde hava saldırıları düzenlemeleri dikkat çekicidir. Oysa herhangi bir uluslararası krizde, çatışmaların çözümünde yalnızca askeri gücün kullanılmasının yeterli olmadığı, 2003 Irak kriziyle bir kez daha doğrulanmıştı. Çatışmaların çözümünde askeri güç kadar diplomatik çözümler üzerinde de durmak gerekir. Eğer Batılı ülkeler, çatışmaların bir tarafını oluşturan gruplarla diplomatik çözümler konusunda tüm alternatiflere kapalı olursa, sorunun çözümü de oldukça zorlaşır. NATO üyelerinin, Libya misyonunu tanımlarken, soruna güvenlik politikalarının dışında, alternatif çözüm opsiyonları da geliştirmeleri gerekmektedir. Başta Türkiye olmak üzere birçok ülkenin, Libya’daki sorunun çözümünde hangi barışçıl çözüm önerileri getirdiğini tartışmakta yarar vardır. Dolayısıyla, NATO’nun, Libya’da ciddi bir kriz yaşamaması için üye ülkelerin diplomatik çözüm için bazı spesifik öneriler üzerinde de durması ve bunu gerektiğinde hem Libyalı hem de müttefikler arasında tartışması gerekmektedir. 29 Aralıkta, Londra’da toplanan yaklaşık 35 ülkenin Dışişleri Bakanları ile BM, Arap Ligi, İslam Konferansı Örgütü ve Afrika Birliği temsilcileri, Libya krizinde izlenecek stratejiyi tartışmışlardır. Ancak, Londra Konferansı, Kaddafi rejiminin meşruiyetini yitirdiğini bir kez daha dile getirmekten öteye hiçbir somut karar alınamadan sona ermiştir. Söz konusu toplantıda: sivillerin korunması, bir Temas Grubunun oluşturulması, rejim ve eylemlerin sorumlu tutulması, Libya halkının kendi geleceğini belirlemesi gibi konularda uzlaşılmasına karşın, muhaliflerin, Libya'nın meşru temsilcisi olarak tanınması veya silahlandırılması gibi konularda ortak bir politika belirlenememiştir. [5]
NATO’nun Libya Krizinde Çıkış Stratejileri
Libya’daki askeri ve siyasi duruma bakıldığında, muhaliflerin, ağırlıklı olarak doğu Libya topraklarında, Kaddafi’ye bağlı güçlerinde, güney ve Batı Libya’da etkili otorite oldukları görülmektedir. Batı’da Zintan, Zaviye ve Misurate gibi yerleşim birimlerinde çatışmaların sürmesine karşın, coğrafik olarak bu bölgelerin Doğu Libya’daki muhalif grupların etkisinde uzak olması, bu bölgedeki direnişi daha da zorlaştırmaktadır. Bu noktadan itibaren bir analiz yapacak olursak, Libya topraklarının fiili olarak birbirine rakip ve birbiriyle askeri ve siyasi olarak mücadele eden iki güç arasında bölündüğü görülmektedir. 19 Mart’ta başlayan askeri operasyonlar, ilk başlarda Kaddafi’ye bağlı güçlerin askeri olarak zayıflatılmasına ve muhaliflerin daha fazla toprak kazanmasını sağlamaya yönelik iken, daha sonra NATO ile birlikte yoğun hava saldırıları, yerini sınırlı saldırılara bırakmış oldu. Bu noktada da farklı tartışmaların yaşanması kaçınılmaz olmuştur. Tartışmalar üzerinden gidecek olursak:
Libya’nın toprak bütünlüğünü ve muhalifleri fiili olarak desteklemek ne kadar mümkündür. Daha açık bir deyişle; NATO, şayet fiili durumu korumaya yönelirse, uzun dönemde NATO’nun doğrudan Libya’yı iki ayrı devlete bölmesi gündeme gelecektir. Libya’nın bölünmesini sağlayan uluslar arası kurum ise NATO olacaktır. Çünkü NATO bir yandan muhalifleri korurken diğer yandan da Kaddafi’yi iktidardan düşürecek herhangi bir kara operasyonu veya yoğun hava operasyonları gerçekleştirmezse, Libya’nın hem fiili hem de hukuki olarak bölünmesinin aracı olacaktır.
Bu bağlamda, NATO’nun, bir kara operasyonu düzenlemesi oldukça riskli olduğu kadar, ciddi bir direniş karşısında başarısız olması da kuvvetle muhtemeldir. Afganistan’da, NATO’nun ne kadar başarısız olduğu ortadadır. Dolayısıyla, Libya’da da salt askeri çözümü dayatmak, ya Libya’nın bölünmesine ya da NATO’nun başarısız bir operasyona komuta etmesine yol açabilir.
NATO’nun, Libya krizinden çıkış için çözümler aradığı bir dönemde başvurulması gerekilen en önemli strateji ise, hem muhalifleri hem de Kaddafi’ye bağlı güçleri, yeni bir formül üzerinde uzlaştırmak olmalıdır. Dolayısıyla her iki tarafla da görüşen ülkeler, Libya krizinde NATO’nun mutlak bir başarısızlığının önüne geçebilirler. Fransa, İtalya ve İngiltere’nin yalnızca muhaliflere dayalı Libya politikası, NATO’nun içine sürüklendiği Libya krizinden çıkış formülleri geliştirmesini engellemektedir. ABD ise askeri anlamda Libya’daki sorumluluğunu azaltma yönünde adımlar atarak, krizin aşılmasında ikinci planda kalmayı tercih etmiştir.
Tüm bunlardan hareketle, Libya krizinden çıkış için NATO’nun daha fazla Türkiye’nin rolüne dönük açılımlar yapacağı öngörülebilir. NATO Genel Sekreteri’nin Ankara ziyareti de bunun açık işaretlerini içermektedir. NATO Libya krizinde daha fazla sorun yaşamamak için acil bir çözüm bulma çalışmasında Türkiye’nin daha fazla politik rol oynaması konusunda önemli bir adım atmış bulunmaktadır. Bu aşamadan sonra Türkiye’nin yapması gereken ise daha özgün çözüm formülleri geliştirmesi ve Libyalı grupları bu çözümler konusunda ikna edebilecek enstrümanları kullanması gerekir. Türkiye tüm taraflarla konuşmanın ötesine geçerek artık doğrudan masaya çözüm önerileri koyması gerekir. Bunların yanı sıra insani yardım programlarını sürdürmesi de oldukça önemlidir. 2006 Lübnan Savaşı sırasında ve sonrasında Lübnanlı gruplara verilen insani destek programları tüm Lübnanlı grupların Türkiye algısında oldukça önemli bir kırılma yaratmıştır. Sünni grupların yanı sıra Şii grupların da Türkiye’nin rolünü övmeleri dikkat çekici olmuştu. [6] Ancak 2010 Lübnan krizi ve aynı dönemde Yemen iç savaşı ve iktidar krizlerinde Türkiye’nin istediği şekilde rol olamamasının en önemli nedenlerinden biri de özgün çözüm modellerini masaya getirememesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Dolayısıyla NATO’nun Libya krizinden çıkabilmesi için Türkiye’nin alternatif çözüm modelleri üzerinde çalışmasının zamanı gelmiştir.
Doç. Dr. Veysel Ayhan, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Abant İzzet Baysal Üniversitesi
________________
[1] Official NATO web site, “NATO and Libya”,http://www.nato.int/nato_static/
assets/pdf/pdf_2011_04/20110402_110402-oup-update.pdf
[2] Özellikle Fransa ve İngiltere tarafından yapılan açıklamalar dikkat çekicidir. Bkz.: Leon Mangasarian, “NATO Allies Look to Tripoli Residents to Topple Qaddafi in Libyan Endgame”,Bloomberg News, Mar 29, 2011, http://www.bloomberg.com/
news/2011-03-29/nato-allies-look-to-tripoli-residents-to-topple-qaddafi-in-libyan-endgame.html
[3] The Guardian News, “Libyan rebels halted in advance on Sirte”, 28 March 2011, http://www.guardian.co.uk/world/2011/mar/28/libyan-rebels-halted-sirte; ABD Libya'daki muhalifleri silahlandırmayı düşünüyor, 29 Mart 2011, http://www.bloomberght.com/guncel-siyaset/haber/869774-abd-libyadaki-
muhalifleri-silahlandirmayi-dusunuyor
[4] BBC Haber, “Türkiye için Libya'da öncelik siviller”, 29 Mart 2011, http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/03/110329_turkey_libya.shtml
[5] Foreign Secretary statement following şe London Conference on Libya
29 March 2011, 29 Mar 2011,
[6 ] Bkz.: Veysel Ayhan, “Türkiye-Lübnan İlişkileri: Mezhepsel Grupların Türkiye Algılaması”, Orta Doğu Stratejik Araştırmalar Merkezi, Rapor No:5, Ağustos, 2009 http://www.fco.gov.uk/en/news/latest-news/?view=News&id=575592482
Analiz, 06 Nisan 2011 05:46
Yorumlar (0)