Bahreyn Devrimi ve Çifte Standart
Analiz, 04 Nisan 2011 05:55Bugün Bahreyn halkı demokrasi ve insan hakları teorilerini ortaya atanların gözleri önünde öldürülüyor ve ona hiç kimse yardım etmiyor.
Halil Cibran: “Diktatörü kahraman zanneden, aşağılayıcı fatihi de merhametli gören millete yazıklar olsun.”
Arap devrimlerine çifte standart uygulaması artık çok net bir şekilde görünüyor. Bu devrimlere uluslararası yaklaşım hiçbir şeyi gizlemiyor. Arap ve Batılı devletler, Zeynel Abidin Bin Ali rejimini Tunus’ta gösteri yapanlara karşı baskı uyguladığı için, Mübarek rejimini göstericilere karşı kaba kuvvet kullandığı için kınarken Güvenlik Konseyi yetkisini VII. bölüm kapsamında, Muammer Kaddafi rejimine karşı cezai uygulamalar kararı alarak kullandı. Ama Bahreyn’de olan olaylara uluslararası kınama gelmedi.
Kendisinin “demokrasi”nin annesi olduğunu iddia eden Amerikan yönetimi, Bahreyn’de 40 yılı aşkın bir zamandır yönetimde bulunan diktatör bir rejim tarafından işkence gören ve öldürülen bir halk olduğunu unuttu. Uluslararası kamuoyu Bahreyn rejiminin özgürlükleri sınırlamak için şiddet kullandığını ve sivilleri öldürmek için büyük ordulardan yardım aldığını unuttu. İspanya Dışişleri Bakanı Trinidad Jimenez bölgeye yaptığı ziyaret esnasında Bahreyn’de yabancı güçlerin varlığını “Körfez Ülkeleriyle Dayanışma Konseyi Anlaşmasının bir parçasıdır” şeklindeki sözleriyle aklamaya çalıştı. Buna verilen Beyaz Saray tepkisi ise kendini tutmaya çağrısı oldu.
Uluslararası kamuoyunun hürriyet ve adalet isteyen ve bunun için çabalayan Arap halklarına şuan Libya’da olduğu gibi destek olduğu bir zamanda –askeri destek şeklinde bile olsa- özgürlük isteyen masum Bahreyn halkına karşı askeri operasyonu desteklediğini görüyoruz.
Burada düşünce ve ifade özgürlüğünün tartışma kabul etmez temel ilkelerden olduğuna işaret etmek gerekiyor. Bu hak pekçok uluslararası bildirge ve beyannamede garanti altına alınmıştır. 1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Uluslararası Beyannamesi’nin 19. maddesi, herkesin düşünce ve ifade özgürlüğü hakkından faydalanabileceğini söylüyor. Bu hak ayrıca kişinin düşünceleri hiçbir baskı altında kalmadan benimseyebileceğini ve herhangi bir araçla ve hiçbir sınır olmaksızın haberleri ve fikirleri alıp aktarabileceğini söylemektedir. Bu beyanname siyasi özgürlükler bildirgesini de kapsamına aldıktan sonra düşünce özgürlüğünü siyasi özgürlüklerden kabul etmiştir. Bu hak, düşünce ve ifade, basın, toplanma ve örgütlenme, yönetime ve devlet görevlerine katılma hakkıdır. Yine düşünce ve ifade özgürlüğünün 1966 yılı Medeni ve Sivil Haklar Uluslararası Sözleşmesi tarafından da garanti altına alındığını görüyoruz.
Özgürlük parçalara ayrılmaz ya da sadece bir millete has kılınmaz. Bu alanda bir halkla diğerini birbirinden ayırmamak gerekir. Yolsuzluk yapan, halkına karşı baskı uygulayan ve bunun için dış güçlerden yardım isteyen bir rejim tarafından Bahreyn’de olanlar Libya’da olanlardan daha az önemli değildir.
Bahreyn’deki halk devriminin, uzun zaman sevimsiz diktatörlük çekici altında ezilen bölge ülkelerinin tanık olduğu değişim dalgasının gerçek bir uzantısı olduğu kesindir. Ancak diktatörler arasındaki ortak özellikler yalan, tasallut, vatandaşları bölme, baskı, öldürme ve şiddet uygulamadır.
Bugün Bahreyn halkı demokrasi ve insan hakları teorilerini ortaya atanların gözleri önünde öldürülüyor ve ona hiç kimse yardım etmiyor. Ne Arap ülkeleri “rejimler” ne de uluslararası güçler “demokrasi davetçileri” ayaklanan halkların meselelerinden önce gelen ve daha medeni ve barışçı olan bu meseleye ilgi duyuyor. Uzun yıllardan beri Bahreyn halkı, rejimi haklara bağlı olmaya çağırıyor. Bahreyn halkının hakları diktatör bir rejim tarafından net bir şekilde elinden alınmıştır. Bahreyn’deki bu devrime son vermek için neden çifte standart uygulanıyor?
israhaber (Ali Matar'ın İntigad Gazetesi'nde kaleme aldığı bu analiz, Gülşen Topçu tarafından tercüme edildi.)
Analiz, 04 Nisan 2011 05:55
Yorumlar (0)