'Arap Baharı' Nereye Gidiyor?
Analiz, 02 Nisan 2011 06:28NTV Haber Müdürü Mete Çubukçu, Batı'nın çifte standartlarının aşikar olduğu Bahreyn'den, çıkarı için bomba yağdırdığı Libya'ya, karıştırmaya çalıştığı Suriye'ye kadar Arap dünyasındaki son gelişmeleri değerlendirdi.
Arap ayaklanmaları sürecinde Libya bir kırılma noktası. Aslında bu kırılmanın işareti Bahreyn’de verilmişti. Batı bu iki ülkede dış müdahaleyi desteklerken, çıkış noktaları farklıydı. Bu müdahaleler belli bir moral anlayış yerine “çıkar”, “reel politik” e dayanıyor. Dolayısıyla yaklaşım ahlaki değil.
Batı ve Türkiye Libya’ya yönelik uçuşa yasak bölge kararı ile olumlu bir adım atarken işin şekli sonradan değişti. Önce Fransa fiil durum yaratarak bombardıman başlattı ama işe CIA’nın el atması, muhaliflere silah ve lojistik destek sağlanması Libya ayaklanmasını iyice kirletti. NATO bir yandan muhalifleri silahlandırırken, diğer yandan Saddam’ın Irak’ın da olduğu gibi eski rejimin sadık bekçilerini yanına çekmeye çalışıyor. Libya’da artık geriye dönüş yok. Kaddafi gidene kadar bu operasyon devam edecek. Kaddafi gibi bir diktatörü savunmak mümkün değil. Kabulü mümkün olmayan bir başka nokta ise içinde Türkiye’nin de bulunduğu NATO’nun yola çıktığı “insani amaçlardan” uzaklaşmaya başladığı. Çünkü şu hali ile operasyon korumadan çok silahlandırma ve savaşı keskinleştirme üzerine kurulu. Libya’nın Iraklaşma ihtimali yüksek. Bu da bölünme, El Kaide sızması, içeride tarafların birbirlerine karşı intikam duygusunun artması ve Arap Baharı’nın yörüngesinden kayması anlamına geliyor.
Libya’da Kaddafi’nin devrilmesini isterken Bahreyn’de ise tam tersini yaparak Kralı koruyor. Mısır ve Tunus’tan sonra Bahreyn’deki barışçıl gösterilere Suudi Arabistan’ın müdahale edip işgal gücü göndermesine ses çıkarmıyor. Yani asker gönderme konusunda Batının bir kriteri. Ama askerin kime karşı gönderildiği önemli.
Bahreyn’e giren Suudi Arabistan ordusu göstericileri öldürüp, barışçıl muhalefeti ezerken ülkeyi resmen işgal etti. Bu işgali ABD ve Batı yumuşak açıklamalarla geçiştirdi. Çünkü Bahreyn ABD ve Suudilerin “yumuşak karnı”. “Düşmesi” halinde ABD’nin 6. Filosunun bulunduğu üssün konumu tehlikeye girecek, ayaklanma Suudileri etkileyecekti. İkinci nokta ise Bahreyn’deki ayaklanmacılar Şii ağırlıklı olmakla berabere İran’a yakın değillerdi. Ama Suudi Arabistan bunu yine Şii/Sünni ayrımına getirmeyi başararak, Bahreyn’i İran’ın provoke ettiğini iddia etti, mezhep ayrımı üzerinden propagandayla Batı’yı etkiledi.
Bölgeye yönelik çifte standartları göz önüne almadan Arap ayaklanmalarını değerlendirmek hatalı olur. Tıpkı "Arap baharı" deyimini ya da ayaklanmaları küçümseyip bunun Batı’nın bir oyunu gibi göstermek gibi. Bölgede yaşanan "Arap baharı"dır. Sonucu başarılı olur ya da olmaz ama bölgedeki diktatörlere karşı top yekun bir ayaklanma söz konusu. Üstelik bölgede şekillenecek rejimler bu diktatörlerden daha kötü olmayacak. Ayaklanmaların sonrası net olarak belli olsaydı zaten ayaklanmalar olmazdı. Neyi nasıl kuracağını bölgenin insanları kendileri karar vermesi gerekiyor. Ama görünen o ki "Arap baharı"nı kendi inisiyatifleri ile şekillendirmek isteyenler var. Bu karmaşık tabloda Türkiye’nin işi de oldukça zor. Örneğin Libya’ya bir süre sonra bir kara operasyonu gündeme gelecek (NATO ya da belki bir BM Barış gücü). Türkiye’nin böyle bir durumda nasıl konumlanacağı merak konusu.
Muhafazakar eğilimli The Economist Dergisi şimdiden bölgede “İslamcıların” ağırlık kazanacağını yazmaya başladı. Bu yazı bile Batı’nın bölgeye bakışında değişiklik meydana gelmediğini, daha şimdiden tıpkı eski diktatörlerin yaptığı gibi “biz gidersek İslamcılar gelir” retoriğini kullandıkları görülüyor.
Evet, bugüne kadar bastırılan muhalif hareketler öne çıkmaya başladı. Bunlardan en güçlüsü ise İslamcı hareketler ve bunlar bölgenin yıllardır saklanan, bastırılan gerçeği. Ama İslamcı hareketlerin artık bir Taliban, El Kaide olmadığı biliniyor.
Kırılmanın en önemli noktası ise Suriye. Beşar Esad’ın bir an önce ciddi adımlar atarak, etrafındaki eski rejimin savunucularını tasfiye ederek Suriye’yi kendi ikileminden çıkarmak durumunda. Ama, Suriye’nin Libya gibi olmayacağını bilmek gerekiyor. Çünkü Suriye devrilirse bundan İsrail, Türkiye, Lübnan kısaca tüm bölge ciddi şekilde etkilenecektir. Siz Suriye’deki ayaklanma başladığında Lübnan Hizbullah’ın İsrail’e karşı sessiz kalacağını düşünüyor musunuz? Ülkenin kuzeyindeki Kürtler ne yapacak? Türkiye ne yapacak. Bu nedenle tek çözüm Beşar Esad’ın “komplo” teorilerini bir yana bırakarak reformlara başlaması. Bunun başarırsa Arap Baharı’na yeni bir katkı sağlayabilir. Ama Esad, her şeye rağmen elinin güçlü olduğunu biliyor ve bu kozları sona saklıyor.
Hep söylemişizdir; Ortadoğu hala kaygan ve kaypak bir zemin. Yarın ne olacağı belli olmaz. Bu Türkiye’ni izlediği politika için de geçerli.
ntvmsnbc
Analiz, 02 Nisan 2011 06:28
Yorumlar (0)