Çatalca Cem Evi?nin Temeli Atıldı (Foto)
Ehl-i Beyt, 27 Aralık 2010 21:28Çatalca Cem ve Kültür Evi?nin temeli Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, CEM Vakfı Genel Müdürü Hıdır Akbayır ve Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara'nın katıldığı törenle atıldı.
25 Aralık Cumartesi günü gerçekleşen törende Ehlibeyt dostlarına seslenen Türkiye Caferileri Selahattin Özgündüz şunları söyledi:
“Bugün mutluluk gurur ve sevinç gününde buradayım. Böyle bir yapılanmayı burada görünce sevincim daha arttı. Bu güzel günde, güzel bir topluluk can dostları bir araya gelmiş, güzel bir müesseseyi Allah sevgililerini anacakları, onları zikredecekleri onlarla hemhal olacakları, onlarla bağlarını geliştirecekleri ve Muhammed’i, Ali’yi, Fatıma’yı, Hasan’ı, Huseyn’i anacakları bir zikir evi, bir cem evi bir aşk evi yapma gayesinde toplanmışsınız. Allah yardımcınız olsun. Sizi kutluyorum. İyi ki varsınız.. Siz bu ülkenin hakikaten gönül çiçeğisiniz. İncinseniz de incitmeyen bir topluluksunuz. Bu güzellikler başka milletlerde başka topluluklarda pek görülen şey değil.. Onlar incinmeden incitir, ama siz incinseniz de incitmiyorsunuz. Bu güzellik başka hiç kimsede yok. Bütün bu vasıflarınızla ve gönlünüzdeki ehlibeyt aşkıyla beraber sevilmeyi selamlanmayı en çok hak eden topluluksunuz. Görüldüğü gibi sevgili belediye başkanımız da aramızda. Umuyorum ki buraya elinden gelen desteği verecektir, vermektedir. Diğer devlet kuruluşları da toplumun bireyleri de size omuz verecek ve bu güzel mekanda Ehlibeytin adına layık bir mabet dikeceksiniz. Biz de buradan geçtikçe gururlanacağız sizleri ziyaret edip ehlibeyt zikrini paylaşacağız inşallah. Ümit ediyorum ki o gün fazla sürmeyecek.
Ehlibeyt sevgisi başlı başına bir güzelliktir. Tüm İslam kaynaklarında bu konu çokça geçmektedir. Ehlibeyt aşkı öyle bir güzelliktir ki, bütün diğer kusurları örter. Hani güneş doğduğunda semadaki diğer yıldızların gözümüzden kaybolduğu gibi, Ehlibeyt sevgisi Ali sevgisi diğer kusurları nuru altında ışığı altında yok eder. Bu mealde birçok hadis vardır. Bu sevgi sizde var.
Hz. Ali buyuruyor ki, dostluğun şartları vardır. Dostunun dostuna da dost olmak bu şartlardandır. Müslüman kardeşlerimiz biz de Ehlibeyti severiz diyorsa, Ali’yi sevenleri de sevsinler. Bu Ali dostlarından kimseye zarar gelmez. Dostunun düşmanına düşman olmak, bu da bir şarttır. Ehlibeyt dostuysanız, Ehlibeyt düşmanıyla dost olamazsınız. Ali’yi seviyorsan Muaviye’yi sevemezsin. Huseyni seviyorsan Yezid’i sevemezsin. Muhammed’i seviyorsan, Ebu Süfyan’ı, Ebu Cehil’i sevemezsin. Dostluğa yakışmaz; dostluk bunları kaldırmaz. Samimiyetin halel görür. Bir tarafta bütün kemalatı kendisinde toplayan Ehlibeyt varken, onlarla savaşan cahiliyenin, vahşi törelerinin temsilcilerini de sevmek; hem iyiyi, hem kötüyü sevmek doğru bir anlayış değil. Hani derler ya İslam dini sevgi dinidir, nefret yoktur. Hayır kardeşim yanıyorsunuz. İslam dini hem sevgi dinidir, hem nefret dinidir. Allah’ı severiz, iblise şeytana düşmanız, nefret ederiz. Habil’i severiz, Kabil’den nefret ederiz. İbrahim’i severiz, Nemrut’a nefret ederiz. Musa’yı severiz, Firavun’a nefret ederiz. Muhammed’i severiz, düşmanları Ebu Süfyan, Ebu Cehil, Ebu Leheb’ten nefret ederiz. Ali’yi, Hasanı severiz Muaviye’den nefret ederiz. Huseyn’i severiz, Yezit’ten nefret ederiz. Bu böyle değilse, ben Yezid’i de seviyorum Huseyn’i de seviyorum diyorsan, senin sevgin beş para etmez. Çirkine de yer varsa bir kalpte kötünün de yeri varsa, o kalbin aşkının da değeri yok. Bunu mantığına müracaat eden herkes anlar.
Biz iyiyi seviyoruz, güzeli seviyoruz, kemalatı seviyoruz. Ama bizim nefretimizde bir seviyededir, seviyelidir ilkelidir. Nefretimizden vahşet doğmaz, adalet doğar. Zülfikar; Ali elinde bir kasap satırına dönüşmez. Zülfikar, Ali elinde bir adalet terazisine dönüşür. Bizim farkımız budur. Yaş kuru demeden, çocuk büyük demeden cinayet işlemeyiz bizimle savaşanlarla dahi. Ana kucağındaki çocuğa kıyamayız biz, ana rahmindeki cenine kıyamayız biz. Günahsız insanlara, bizimle savaşsa dahi o askerin anası babası tarlasında evinde, ibadeşanesindeki papazıyla biz savaşmayız. O askeri bizim üzerinize o göndermiş olsa dahi. Biz er meydanına gelen askerle savaşırız, eğer bizimle savaşıyorsa. Bizimle savaşmayanla da biz savaşmıyoruz. Hz. Ali anlayışı, Hz. Muhammet anlayışı budur. Bize barış eli uzatana biz barış eli uzatırız. Bizim gibi düşünmüyor diye düşman gözüyle bakmayız. Böyle bir anlayış… Bu anlayışın ne dünyaya ne ülkeye ne bölgeye zararı olur. Hz. Ali’nin buyurduğu gibi Alevi olmanın gereği; ancak birbiriyle dayanışan birbiriyle sevişen birbiriyle kucaklaşan ve komşularına bereket olmak, içinde yaşadığı topluma fitne unsuru değil, barış unsuru olmak. Bizim taraftarımızın bunlardır buyurmuştur İmam Ali. Bu anlayışın bütün dünyaya ancak bereket ve barış unsuru olduğu görülmüştür tarih boyunca. Bu bizim ibadeşanemiz, bu bizim cem evimiz, neyi ifade ediyor? Allah’ın sevdikleriyle bağdaşma, kucaklaşma, tanışma, tanıma, onlara kendimizi benzetme gayretine girme amacıyla Ehlibeyt zikri yapıyoruz, cem evinde bunlar yapılıyor. Sevdikleri Allah Resulü ve Ehlibeyti’dir; bunda hiç şüphe yoktur. Şia Sünni herkes bunda icma eder. Cem evinde de biz bunları yaparız. Bunu bütün kamuoyunda da dediğim gibi cem evinde İslam’a aykırı, iffete aykırı hiçbir şey yapılmaz. İbadetimizi ve zikrimizi cem evinde yaparız, Kabe’de yaptığımız gibi. Kabe’de bütün Müslümanlar kadın erkek beraber pervane olur Beytullah’ın etrafına. Yani ona bir şey bulmayıp buna bir şeyler bulmak vicdansızlık etmektir. Oraya bir suizanla bakmayıp buraya bir suizanla bakarsanız vebal altına girersiniz. Bir toplumu vebal altına almış olursunuz, iftira etmiş olursunuz. Bir kişiye iftira eden dahi mahşer gününde -Şia Sünni kaynaklarında doludur hadislerle- o özel bir ateş tümseğinin üzerine oturtulur, bütün mahşer halkı onu görür. Bütün herkes hesaptan kurtulana kadar o ateşin üzerinde bekler müfteri olarak. Ama siz bir topluma iftira ederseniz, korkarım ki,size Ağrı Dağı’ndan büyük tümsek lazım oraya oturmak için. Bu cehaletten toplumumuzun kurtulması lazım. Evet dün gizli yaptık cem evlerindeki zikirlerimizi; bunlar niye gizleniyor, denildi. Allah şahit, sizin korkunuzdan gizli yaptık. Keyfimizden gizlenmedik ki, korkumuzdan gizlendik. Bu durum, bizim camilerde bile oldu doğuda. Bu konuda babamızın anıları var, irdelemeye gerek görmüyorum. Bununla birlikte biz bunu bir düşmanlık vesilesi, bir fitne vesilesi olarak görmüyoruz. Yine birilerin cehaleti, yanıltılmasıydı. Bizi birbirimize karşı iftiralarıyla düşman etmeye çalıştılar. Çok şükür bugünkü haliyle artık her şey gün ışığına çıktı. Bu cem evleri, bu cem törenleri, cem ibadetleri açığa çıktıkça anlaşıldı.
Öteki taraftaki kardeşlerimize Yezit dedik, öyle sandık. O bana Kızılbaş deyince ben de ona Yezit dedim. Fakat bugün gördük ki onlar da Huseyn dostudur, onlar da bizimle beraberdir. Aynı duyguları paylaşıyor. Birazcık gözümüzü açtık, iki taraflı, karşılıklı. Gördük ki yüz bin camide Ehlibeyt’in adları var, o adlarla süslenmiş. Gördük ki her ailede Ehlibeyt adı var; Muaviye Yezit adı yok. Kimisi Hasan’la yetinmiyor, Hasan Hüseyn adı koyuyor, Sünni olduğu halde. Ülkemizde bütün aileler, Ehlibeyt isimleriyle bereketlenmiştir. Baktık ki bunlar bizim müşterek değerlerimiz. Bu yurdun her karışına, bu milletin her hücresine ruhları şad olsun Hacı Bektaşlar, Mevlanalar, Hacı Bayramlar, Yunus Emreler, daha nice veliler ve erenler nakış nakış Ehlibeyt sevgisini işlemiştir. Onlar o aşkla, o sevgiyle İslam’ın o güler yüzüyle bu toprakları, bu topraklardan daha öteleri, Balkanları İslamlaştırmış, Türkleştirmiş, Türk yurdu yapmıştır. Selam olsun onlara. Bugünkü nesiller olan bizler de onların evlatlarıyız. Tarihin bir kesitinde aramıza şeytan girdi, diyelim. Artık şeytanı kovmanın zamanıdır. Güneş doğdu, artık her şey açığa çıktı. Artık aramızdan şeytanı kovup kardeş kardeş kucaklaşmanın zamanıdır. Düşmana fırsat vermemenin zamanıdır. İslam’da böyle bir ibadeşane var mıdır, sorusu çok gündeme geliyor. Hangi İslam’da? Mesele duvarlarda mıdır? Eğer mesele duvarların şeklindeyse bir proje çıkaralım, camiye de cem evini de aynı şekilde yapalım, problem bitsin. Mesele, içindeki icra edilen programda mıdır? Sunumda mıdır? Onda da ben de Allah’ı zikrediyorum, sen de Allah’ı zikrediyorsun. Ben de Resulullah’ı zikrediyorum, sen de zikrediyorsun. Fakat Resulullah’tan sonra bana gösterdiği Ehlibeytiyle beraber durmuş, karşıtlarının da karşısında durmuşum. Sende o ibadeşanede Muaviye’yi bile hazretlendiriyorsun, Allah için hangisi daha güzel ?! Bir de bu açıdan bakın, hangisi daha İslami, hangisi daha Muhammedi’dir? Muhammed Mustafa (sav), oğlu Hasan'ın katilinin hazretlendirdiği mecliste oturmak ister mi? Onun düşmanını hazretlendirip ballandırdığın bir meclisin bir toplumun bir safın içinde olmak ister miydi vicdanen? Ama Ali'nin, Fatıma'nın, Hasan'ın Huseyn'in yad edildiği, zikredildiği bir mecliste elbet ki Muhammed Mustafa oturmak ister. Bir de bu açıdan bakarsak hangisi daha İslamidir, daha iyi anlarız Öyleyse benim senin namazınla işim yok, senin de benim cemimde işin olmasın kardeşim. Allah seninkini de kabul etsin benimkini de. İkimiz de Allah'a ibadet ediyoruz.
Devletin bu noktada Diyanet işleri Başkanlığı'na sorması Diyanet'in yapısı gereği İslam'da bir tek camii ve mescitler ibadeşanedir, demesi statüko gereğidir. Diyanet başkanı cenabınız da olsanız o cevabı yazacaksınız, çünkü statüko öyle. Ama bugün artık bu ülkede görüyoruz ki, statükolar altüst edilerek bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Sevgili hükümetimize bizim de her fırsatta kendilerine de ilettiğimiz bu oluyor. Bu noktada da statükoyu koyacaksınız bir kenara. Bu ülkeyi yurt yapan bu anlayış, bu cem, benim ibadetimdir. Cem yaptığım yer ibadeşanemdir diyorsa, bu yandan türeyen bir mezhep değilse, 1000 senedir bu yurtta bu yapılıyorsa, bu ülkenin bir gerçeği ise, nüfusunun üçte birini en az teşkil ediyorsa, bu gerçeği görüp, kardeşim burası ibadeşanedir diyeceksin. Statükoya sormayacaksın. Çözümsüzlük -yüzlerce senedir görüldük ki tecrübe ettik ki- benim ülkeme hayır getirmedi; kan getirdi, düşmanlık getirdi. Aynı ırkın insanları, aynı kaderin yoldaşları birbirini boğazladı. Bu anlayışı bırakmak zorundayız. Denedik kötü çıktı.
İkinci Beyazıt'a kadar böyle bir derdimiz yoktu, beraber fetihlere gidiyorduk. Güneyi, kuzeyi -hayır güneydoğuyu değil- güneyi, kuzeyi feşediyorduk. Ve doğru yapıyorduk. İçimize fesat girdikten sonra, biz İslamı açıdan fetih sayılacak şeyleri bıraktık, kardeş kavgasına döndük. Müslüman Müslüman'ı öldürdü. O gün bugündür de düşmanlıktan başka bir şey yaşamıyor. Yazık ettik. O anlayış bu ülkeye felaket getirdi.
Bu İslam anlayışını siz de burada yapacaksınız. Hak Muhammed Ali aşkına ceminizi yapacaksınız. Bu onun tamamlayıcısıdır. Orada eksik kalan, statüko gereği 300 400 yıldan beri bir takım ihmal edilen şeyler burada ihya edilecek, tamamlayacak. Sen ona kabul olsun diyeceksin o da sana ibadetin kabul olsun diyecek. Bu kemali, bu olgunluğu toplumumuz gösterdikçe ülkemiz kalkınacak, daha müreffah yaşayacağız ve dünyamız daha bir güzelleşecek. Barış içerisinde, barıştan daha güzel bir şey yok... En kötü barış en iyi savaştan daha iyidir. A lah bu ülkeye barış getirenlere, barış getirmek için uğraşanlara -ki siz onu yapıyorsunuz- milli birliğimizi dirliğimizi koruyanlara yardım etsin diyorum.İ çimize fitne sokmaya çalışanlara fırsat vermesin. Düşmanlığımızdan herkes zarar görür, dostluğumuzdan herkes yarar görür. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bu inşaatımızın bir an önce tamamlanıp hizmete girmesini umuyorum. Allah yardımcınız olsun."
Ehl-i Beyt, 27 Aralık 2010 21:28
Yorumlar (0)