Kerbela Ayrıştırmaz, Birleştirir
Ehl-i Beyt, 16 Aralık 2010 11:33Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Halkalı'daki Evrensel Aşura Matem Merasimi'ndeki konuşmasında Kerbela acısının milletimizin ortak acısı olduğunun altını çizdi.
Erdoğan, 16 Aralık Perşembe günü yaptığı konuşmada Peygamberimiz'den hadislerle Ehlibeyt'i ve İmam Hüseyin'in anlattı.
Başbakan Erdoğan'ın Aşura 2010 Konuşmasının Tam Metni
"Sevgili canlar, saygı değer katılımcılar;
Hicri yılın ilk ayı olan Muharremin 10. gününde, diğer adıyla Aşura gününde siz can kardeşlerimi, gönül dostlarımı, en kalbi duygularımla selamlıyorum. Tuttuğunuz oruçların, yaptığınız ibadetlerin, hak katında makbul olmasını niyaz ediyorum.
Bu büyük matem gününde, başta İmam Hüseyin olmak üzere, Kerbela’ da şehit olan Ehl-i Beyt’i rahmetle yad ediyor, Allah hepimizi şahitliklerine mazhar etsin diyorum.
Diyor ki Hz. Peygamber; “Kim Hasan ile Hüseyin’i severse beni sevmiş olur. Kim de onlara buz ederse bana buz etmiş olur.”
Yine buyuruyor ki; “ Benim evim ve soyum nuhun gemisi gibidir. Ehl-i Beyt’ime muhabbetleri ile bu gemiye binenler kurtulur, binmeyenler ise yok olur gider.”
Ehl-i Beyt’ten en çok kimi seversiniz diye sorulduğunda hiç düşünmeden Hasan ve Hüseyin demişti. Yine Hasan ve Hüseyin’e bakarak; “ Allah’ım, ben onları seviyorum, sen de onları sev” diye yakarmış, “Hüseyin bendendir, bende Hüseyin denim. Hüseyin’i seven Allah’ı sevmiş olur” buyurmuşlardı.
Peygamber Efendimiz torunları İmam Hasan ve İmam Hüseyin’in “arşın iki yanına asılmış küpeler” olarak tarif etmişlerdir.
Arşın iki yanına asılmış o küpelerden biri Hz.Hasan Medine’de şehit edildi. Hz.Hüseyin ise 1371 . yılındayız, 1370 yıl önce bugün Kerbela’da ailesi ile birlikte, tarihin şahit olduğu en büyük katliamda şehit edildi.
Kerbela’da şehadetinden bir gün önce ailesine şöyle seslenmişti hz.Hüseyin;
“Ben yakınlarımdan daha vefalı ve daha hayırlısını, ev halkımdan da daha üstün ve faziletlisini görmedim. Allah hepinize bana olan fedakarlığınızdan ötürü hayırlar ihsan etsin. Öyle sanırım ki; düşmanla günümüz yarındır. Yarın sabah onlarla hesap meydanımız açılacak. Bu bakımdan size, hepinize izin veriyorum. Bana karşı üzerinizde bir borç olmaksızın, her zimmetten kurtuluş olarak bu gece gidebilir, çıkabilirsiniz. Gidiniz. Geceye bir deve gibi bininiz ve uzaklaşınız. Gidiniz. Köylere, kasabalara yayılınız. Ta ki Allah mihneti üzerinizden kaldırsın. Düşmanların biricik muradı beni elde etmektir. Beni elde ederlerse kimseyi istemezler, gidiniz.”
Kerbela çölünde ay ışığının altında kız kardeşi Hz.Zeynep’ in çığlığını duyan Hz.Hüseyin, büyük bir metanet ve sabırla şu tarihi sözleri söylemiştir:
“Allah a sığın bacım ve bil ki; yerde ve gökte ne varsa ölür. Gökler de baki kalmaz. Allah’tan başka her şey yok olmaya mahkumdur. Annem, babam ve abim Hasan benden daha hayırlıydılar. Birer birer gittiler. Elvada Zeynep, evlada…” demişti.
Hz Hüseyin; “Bacı, ben şehit olunca dövünüp ağlama. Sabırınız çok olsun bacı, canımız Allah’a emanet.” diyerek şehadete kuşanmıştı. Bu matem hepimizin matemi, hepimizin ortak matemi.
Sevgili kardeşlerim, o günden beri şüphesiz ki ciğerimiz yanıyor, o günden beri yüreğimiz kanıyor. 1370 yıldır dualarımız, feryadımız, çığlımız, ağıtlarımız, mersiyelerimiz arşı inletiyor. O günden beri gökyüzünün ve yeryüzünün ağladığını Kerbela’ da sahranın, suların, sellerin, denizlerin, ağladığını arşta meleklerin ağladığını biliyoruz.
Peygamberin dokunmaya kıyamadığı, üzerine titrediği, “Hüseyin bendendir; ben de Hüseyindenim” “Hüseyi’ i seven Allah’ı sever” dedi. Hz.Hüseyin’ i susuzluğa, yalnızlığa, katliama, Kerbela’ ya terk etmiş olmanın sızısını o günden beri insanlık, üzerinde ağır bir yük olarak taşıyor. O günden beri, o meş-un günden beri, Caferisiyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, her 10 Muharremde hep birlikte gönlümüzden, yüreğimizden, zihnimizden ve kalbimizden ya şehit diyoruz, ya mazlum diyoruz, ya maktul diyoruz ve ya Hüseyin diyoruz.
Sevgili canlar, sevgili kardeşlerim;
Hz.Peygamber’ in mübarek torunu Hz.Hüseyin’ in, Kerbela’da şehadeti, altını çizerek ifade ediyorum; ölüm değil, tükeniş değil, yok oluş değil, tam tersine hayattır, uyanıştır, diriliştir.
Hz.Hüseyin’ in şehadeti veda değil kavuşmadır. Bir son değil başlangıçtır, ayrılık değil birliktir, beraberliktir, bütünleşmedir. Arşın meleklerin yer yüzü ve gök yüzünün göz yaşı döktüğü o mübarek insanın şehadeti husumetin değil, kutuplaşmanın değil, kamplaşmanın değil, kardeşliğin vesilesidir. Kim ki Kerbela faciasını, Müslümanların bölünmesi olarak, husumet olarak kutuplaşma olarak, istismar etmeye kalkarsa biliniz ki o Hz.Hüseyin’ in aziz hatırasına haksızlık etmiştir.
Biz, tam 1370 yıldır Kerbela’ nın acısını ta ciğerimizde taşıyoruz. Sadece 10 Muharremde değil, her an Kerbela’ nın sızısını yüreğimizde hissetmek durumundayız.Bir ölüm duyduğumuzda, bir masumun katledildiğini, bir cana kıyıldığını gördüğümüzde, işittiğimizde, Kerbela’ yı, Hz.Hüseyin’ i, Hz.Zeynep’ i, Ali Ekber’i, Ali Asker’ i hatırlıyor, gönül telimizi titretiyoruz .
İşte dün İran’ ın bir şehrinde İmam Hüseyin camisinde, yas törenine katılanlara yönelik gerçekleşen terör saldırısında, Sünni ve Şiilerden oluşan 38 masum hayatını kaybetti. 80 den fazla masum yaralandı. Bu saldırıyı ve dünyanın neresinde, kime karşı gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin tüm terör saldırılarını tel-in ediyoruz . Hayatını kaybedenlere Allah’ tan rahmet, yaralılara şifalar diliyoruz. Açık söylüyorum, biz dünyanın neresinde olursa olsun, hangi coğrafya da, hangi ülke de olursa olsun, yeni Kerbelalar görmek istemiyor, yeni Kerbelalar yaşamak istemiyor, yeni ölümlerle sarsılmak istemiyoruz.
Pakistan’da, Afganistan’da, Lübnan’da, Irak’ta, İran’da, Yemen’de camilerde bombaların patlatıldığını duyduğumuzda, inanın elimiz ayağımız çözülüyor, kollarımız yana düşüyor. Kufe’nin, Bağdat’ın, Samerra’ nın, Necef’in sokaklarında, camilerinde müslümanın müslümana kıydığını işittiğimizde inanmak istemiyor, yüz kere, bin kere tekrar tekrar Kerbela’ yı yaşadığımızı hissediyoruz .
Tamamı birer provakasyon olan, Gazi Mahallesi’nde, Çorum’da, Kahramanmaraş’ta, Sivas’ta yitip giden canlarla birlikte, Hz.Zeynep’ in kardeşi Hüseyin için hissettiği sızıyı, kardeş acısını bizde içimizde hissediyoruz.
Hz.Peygamber’ de, kardeşi mesafesindeki Hz.Ali’de, torunu Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin’de, bize şunu öğretti, şunu aktardılar; can kutsaldır. Can azizdir. Kim ki bir cana kastederse, bütün bir aleme kasteder. Hangi saik ile olursa olsun, ister mezhep adına, ister etnik köken adına, ister ideoloji adına olursa olsun masumlara kastetmek alçakça bir cinayettir.
İşte onun için bütün kalbimizle, bütün benliğimizle, Aşık Veysel gibi söylüyoruz ve diyoruz ki;
“Yezid nedir? Ne Kızılbaş? Değil miyiz hep bir gardaş?
Bizi yakar bizim ataş, söndürmektir tek çaresi.”
Aynı şekilde bütün samimiyetimizle Yunus’un diliyle diyoruz ki;
“Ben gelmedim kavga için, benim işim sevgi için.
Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.”
Evet sevgili canlar, evet sevgili kardeşlerim;
Gün birlik günüdür, gün ikilikten kurtulma günüdür, gün dayanışma günüdür, gün paylaşma günüdür. Matemleri bir olan, ortak olan milletin tarihi geçmişi, medeniyeti ortak şekillenmiş milletin geleceği de, idealleri de, bu coğrafya üzerindeki kaderi de birdir, beraberdir ve ortaktır.
Biz, birbirimizde farklılık üzerinden iletişim kuramayız. Biz, birbirimizde ideolojiler, semboller üzerinden konuşamayız. Biz birbirimize ayrı gayrı gözlerle bakamayız. Değil mi ki hepimizin gönlünde, yüreğinde Hüseyin var? Değil mi hepimizin ciğerinde O’nun sızısı var? Öyleyse birbirimize gönüllerimizi açmak vazifemiz değil midir?
Hz.Peygamber’in torunlarına arşın iki yakasına asılmış o asil küpelere iktidar hırsıyla, tamahla, gözü dönmüşlükle kıyanlar, bu katliama sebep olanlar, aslında bize kardeş olmayı acı bir deneyimle de olsa öğretmediler mi ?Hz.Hüseyin, Kerbela’ ya akan kanıyla, bütün dualarıyla, sözleriyle, tavsiyeleriyle, bize hırsın, tamahın, aç gözlülüğünün, gözü dönmüşlüğün, iktidar hırsıyla kırıp dökmenin, kalp kırmanın, cana kıymanın ne kadar yanlış olduğunu, bizim için canını ortaya koyarak göstermedi mi? İşte onun için diyorum ki; biz üzerinde yaşadığımız bu toprakların hep birlikte sahibiyiz. Bu ülke bizim, bu topraklar bizim, bu tarih, bu medeniyet, onlarla birlikte gelecek hepimizin. Hiç kimsenin hiç kimseye, Sünni’nin Caferi’ye, Caferi’nin Sünni’ye, Türk’ün Kürt’e, Laz’ın Çerkez’e, Acem’in Arap’a üstünlüğü yoktur ve olamaz. Bu topraklar üzerinde hepimiz biriz, beraberiz ve kardeşiz. Devletin hizmetleri karşısında hepimiz eşit mesafedeyiz. Hepimiz bu ülkenin birinci sınıf vatandaşlarıyız. Ülkemdeki her inanç kesiminin sorunları, benim sorunumdur. İşte onun için samimiyet içinde sorunları çözmenin, yüzyıllardır devam eden meseleleri artık bir çözüme bir uzlaşmaya, kardeşliğe tahvil etmenin mücadelesini veriyoruz. Bu arada istemeyenler yok mu? Var. Ama onları da sabırla aşacağız, bir olacağız. Bir olacağız, diri olacağız.
Milli birlik ve kardeşlik projesi çerçevesinde, Alevi kardeşlerimizle de, Caferi kardeşlerimizle de, azınlıklarla, Romanlarla hep bir araya geldik. Yüzyıllardır dile getirilmeyen kimse tarafından işitilmeyen sorunları biz dile getirdik. Sorunları hep dinledik, en son Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi kitabının müfredatını belirlemek üzere kurulan eğitim komisyonuna Caferi temsilciler de katıldılar. Caferilerin istediği hususlar, Caferi kardeşlerimizin istediği doğrultuda inşallah müfredeta girecek, uzlaşmayla, diyalogla, istişareyle inşallah tüm meseleleri geride bırakacak, kardeşliğimizi yücelterek geleceğe ilerleyeceğiz. Ben bir kez daha şehadetinin yıl dönümünde hz.Hüseyin’i, mazlumu, rahmetle yad ediyorum.
Allahın selamı Hüseyin’in üzerine, Ehl-i Beyt üzerine olsun. Allah’tan tüm şehitlerimizin şefaatine nail etsin diyorum. Siz değerli kardeşlerimi, siz aziz canları, Ehl-i Beyt dostlarını sevgiyle saygıyla selamlıyor, hepinizi Allah’a emanet ediyorum."
Ehl-i Beyt, 16 Aralık 2010 11:33
Yorumlar (0)