Selahattin Özgündüz'ün Aşura 2010 Konuşma Metni
Zeynebiye, 16 Aralık 2010 16:47Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, Halkalı Aşura Meydanı'ndaki konuşmasında İmam Hüseyin ve Kerbela Şehitlerini gözyaşlarıyla anlattı; ülkemizdeki Ehlibeyt dostlarının mağduriyetinin giderilmesini istedi.
Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, Kerbela'yı anlatırken gözyaşlarını tutamadı. Ehlibeyt'in çektiklerini gözyaşları için de anlatan Özgündüz'ün konuşmasını dinleyen İmam Hüseyin aşıkları da gözyaşlarına eşlik etti.
Özgündüz'ün 16 Aralık Perşembe günü Evrensel Aşura Matem Merasimi'ndeki konuşmasının bir bölümü:
"Sayın Başbakanım! Burada bulunmanız bizi onurlandırmakla kalmayıp zat-ı âlinizle birlikte şu protokolde yerini almış saygıdeğer şahsiyetlerin oluşturduğu bu güzel görüntü ve bu anlamlı fotoğraf, içeriye ve dışarıya verilen en güzel ve en anlamlı mesajdır. Aynı zamanda en çok özlenen ve en çok hayal kırıklığı yaratan bir fotoğraftır.
Güzeldir, anlamlıdır; zîra milli birlik ve beraberliğimizin fotoğrafıdır. Devlet-millet birliğinin fotoğrafıdır. Güneylisiyle kuzeylisiyle, doğulusuyla batılısıyla, sağcısıyla solcusuyla, Türküyle Kürdüyle, Alevisiyle Sünnisiyle, devletiyle milletiyle bu ülkedeki her kesimin bir araya geldiği, yan yana oturduğu, Peygamber sevgisinde, Ehlibeyt sevgisinde, Hüseyn aşkında birleştiği, irileştiği ve hayat bulup dirileştiği bir fotoğraftır. Bu özellikleriyle de içeride en az yetmiş milyon vatandaşın dışarıda da yüzlerce milyon bu ülkeye umut bağlamış kardeşin ve soydaşın özlediği fotoğraftır. Ama aynı zamanda bu kesimleri birbirine düşürüp birliğimizi, dirliğimizi ve iriliğimizi ortadan kaldırarak yutulur lokmalar haline getirmek isteyenleri de müşiş derecede hayal kırıklığına uğratan fotoğraftır.
Ve aynı zamanda öteden beri söylediğim bir söz vardı: Bu necip milletin mertlik, yiğitlik ve dürüstlük üzerine şekillenmiş üstün karakteri; düzenbazlık, kurnazlık ve zulüm üzere şekillenmiş bozuk Emevî karakteriyle örtüşmüyor. Bilakis bütün üstün meziyetlerle şekillenmiş, Kur'anî ve Nebevî terbiyeyle de kemâle ermiş Haşimî karaktere daha yatkındır. Bu milletin fıkıh imamları İmam Cafer-i Sâdık, İmam Ebu Hanîfe ve İmam Şafiî; keza, milletimizin dini duygu, düşünce, edeb, erkân, irfan ve kültürünü şekillendiren Hace Ahmet Yesevî, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Velî, Hacı Bayram Veli, Yunus Emre, Şeyh Edebalî ve daha yüzlerce gönül erleri, Emevî değil Haşimî tarafta olup Ehlibeyt sevgisini bu milletin kalbine nakış nakış işlemiş, bu toprakların her karışını Ehlibeyt aşkıyla yoğurmuşlardır.
Bu millet bütün ibadeşanelerini Muhammed, Ali, Hasan ve Hüseyin isimleriyle süslemiş ve en çok kullandığı isim Ehl-i Beyt'in isim ve lakapları olmuştur. Bu isimler ve bu sevgi bu milletin ve bu ülkenin bereketi, birlik ve beraberliğinin de sigortası olmuştur. İşte bu fotoğraf bu sözümün en açık ispatıdır.
Bir şeyin altını izninizle bir kez daha çizmek istiyorum. İşte özlenen, arzu edilen ve ideal olan fotoğraf.. Devletin milletiyle, ötekileştirmeden kucaklaştığı, milletinin duygusunu ve kültürünü paylaştığı örnek bir fotoğraf..
Sayın Başbakanım! İzninizle âlicenaplığınızın verdiği cesaretle bu fırsattan yararlanarak camiamızın dilek ve temennilerini de arz etmek isterim:
1.) Hatırlanacağı üzere 28 Şubat'ın 8 maddelik irticayla mücadele paketi vardı. Meclisten bu maddeleri geçirip yasa haline getirmek için gayret sarf ediliyordu. Ama meclis bu vebalin altına girmek istemiyor, oyalama taktiği uyguluyordu. Tatile girecek, tatil dönüşü de seçimi ortaya atıp bu paketi gündeme almayacaktı. Fakat postmodern darbenin Diyanet ayağının marifetiyle meclisin tatile gireceği gün, bir gece yarısı baskınıyla bu sekiz maddenin arasından camilerin imar ve yönetimiyle ilgili maddeyi meclis onaylandı. Zamanın sayın başbakanı ikna edilmişti. Güneydoğu'da yirmi bin cami Hizbullah örgütünün kontrolündedir. Bu yasayla onların yönetiminden çıkıp Diyanet'in dolayısıyla devletin kontrolüne girecekti. Buna hangi başbakan hayır diyebilirdi ki? Ama yas çıktıktan sonra o bölgedeki yirmi bin imam görevine devam etti. Görevlerinden alınıp yerlerine yirmi bin yeni imam atanmadı. Çünkü gerçekte bu bir yanıltmacaydı. Asıl maksadı Caferi vatandaşların kendi kıt imkanlarıyla, kendi paralarıyla arsa alıp üzerine yaptıkları camileri Diyanet'in yönetimine alıp bu kesimi asimile etmekti.
Nitekim ülkemizin her bölgesindeki Caferî imamlar Başbakan'a bu kaygılarını gerekçeleriyle sundular, o da ikna olarak müsteşarına bu kaygıların giderilmesi için talimat verdi. Köklü çözüm olmasa da pansuman niteliğinde bir çözüm üretildi. Şimdi son yıllarda musta'fî başkanımız yeni bir kanun tasarısı hazırlamış, yine aynı yanıltmacayla siyasilerimizi, önceden denenmiş ayın yöntemle, ama başka bir örgütün o bölgedeki camilere el attığını öne sürerek camilerin müştemilatıyla birlikte mülkiyetinin de Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilmesi yönünde bir tasarı hazırlamış ve Caferilerin kendi paralarıyla yaptırdıkları camilerini ellerinden çıkaracaklar diye camiamızda derin kaygılar oluşmuştur. Bu kaygıları gidermeniz camiamızı çok mutlu edecektir.
2.) Sayın Başbakanım! Ders kitaplarında Alevî-Caferî görüşlerin de yer alması için çok yerinde tensîbinizle, sevgili bakanım Faruk Çelik bunca asırdan beri oluşan güvensizlik bulutlarını dağıtıp zat-ı âlinizin şahsında siyasî iradenin bu konudaki samimiyeti, komisyonda yer alan arkadaşların hepsinin güven itimadını kazanmıştır. Ancak bu konuda bürokrasinin komisyonun çalışmalarını sözde teknik bahanelerle anlamsız kılmaya çalıştığı, yazdıkları rapor ve notlardan anlaşılmaktadır. Ülke nüfusunun üçte birini teşkil eden kesimin inanç ve görüşlerini, bugün yeryüzünde hiçbir taraftarı kalmayan, tarihin derinliğinde kalmış birtakım batıl akımlarla bir arada, aynı üniteye yerleştirmek suretiyle itibarsızlaştırma gayreti de gözden kaçmıyor. Bu konuda samimiyetinize olan güvenimizle çelik gibi iradenizin bu problemi de çözerek komisyonun yazın bunaltıcı sıcağında bin bir meşakkatle objektif olarak hazırlayıp yerleştirdiği şekilde bu çalışmalarının yerli yerinde değerlendirilmesini sağlayacağına inancımız tamdır.
3.) Sayın Başbakanım! Maliyemiz topladığı vergilerin her kuruşunun bize hizmet olarak döneceğini söylerken, genel bütçeden din hizmetleri için ayrılan birkaç bakanlığın bütçesini aşan miktardaki paranın vatandaşların üçte birinden fazlasına hizmet değil inkâr ve asimile faaliyeti olarak dönmesi eminim ki, liderliğinizdeki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ve iktidarının hukuk ve adalet anlayışıyla bağdaşmamaktır. Öteden beri gelen bu hukuk ve adalet ihlalinin yine sizin hukuk ve adalet konusundaki hassasiyetinizle giderileceği günün uzak olmadığına inanıyoruz. Keza TRT gibi diğer devlet kurumlarında da bu türden tek yönlü din anlayışı diretmenin yerine, adalete riayet edilmesi de ümitle beklentilerimizin arasındadır.
Daha net ifadeyle bu kesimlerin de din hizmetleri, cami ve ibadeşanelerin hakkı olan devlet desteğinden mahrum bırakılmaması, hukuk ve adalete olan hassasiyetinizden beklenmektedir. Bundan ülkemiz ve millî birliğimizin zararlı değil, kârlı çıkacağını düşünmekteyiz. Zîra adalet mülkün temelidir.
4.) Sayın Başbakanım! İstihbaratınızdan rapor isteyebilirsiniz. Şu anda yurt içi ve yurt dışından onlarca milyon insanımız bu programa kilitlenmiş, birçok yerde hayat durmuş, rutin işler bırakılmış, burada toplanan yüz binlerle birlikte Hüseyn yasına oturmuşlardır. Gözyaşlarını Sevgili Peygamberimizin gözyaşlarına katmaktadırlar. Sayın Başbakanım! Muhammed aşığı sevgili Erdoğan! Tam bir ay önce Peygamberimizin bayramıydı. Onu huzur içinde rahatça kutlamamız için dokuz gün tatil yaptık. Şimdi Peygamberimizin yas günüdür. Yasımızı da rahat bir şekilde yapabilmemiz için bu günü de millî-dînî günlerimiz arasına alıp bir tek gün tatil etsek çok hayırlı bir iş yapmış oluruz, diye düşünüyorum. Her şeyimizi, Allah'tan sonra şehitlerimize borçlu değil miyiz? Şah-ı Şehîdân Hüseyn'in şahsında bir günümüzü şehitlerimizi anma ve selamlama günü olarak ayırmamız vicdanen gerekli değil midir? Buna hangi parti ya da hangi vatandaşımız karşı çıkar ki?
5.) Sayın Başbakanım! Burada bulunmanız bu ülkenin her türlü bağnazlıktan uzak, aydınlık bir ülke olması noktasında devlet-millet birliği ve devletin vatandaşlarının her kesimine aynı sıcaklıkta olduğunu ortaya koyma noktasında önemli ve anlamlı bir mesaj olmuştur.
Şu Zeynebiye Caddesi'nde beş yüz metre ileride mahallemizin tam ortasında elli bin metrekarelik kapalı alanı olacak büyük bir cami ve kültür merkezinin geçen sene temelini attık. Bu mahalleyi şereflendirmenizin bir bereketi olarak küçücük bir himmet ve teveccühünüzle bu inşaatı bir an önce tamamlayıp hizmete sokmanızda katkınız da yer sıkıntısından cumalarını sokakta kılmak zorunda kalan camiamızı fevkalade mutlu etmekle kalmayıp başlı başına birçok ülkeye ders niteliği taşıması bakımından da çok anlamlı olacaktır. Bu müessese fitne ve tefrika değil; sevgi, kardeşlik ve ilim-irfan yuvası olacaktır. Bu vesileyle teveccühünüzden pişmanlık duymayacaksınız.
6.) Sayın Başbakanım! Bu camimiz, İstanbul’da bulunan yaklaşık otuz, Türkiye ve Avrupa’daki camiamızın ibadet ettiği yaklaşık üç yüz camiden bir tanesidir. İş günü olmasına rağmen kalabalık göz önünde.
Bir bu kadar Anadolu yakasında, bir bu kadar Kocaeli, bir bu kadar İzmir, Manisa, Aydın civarlarında, daha fazlası Ankara’da ve hakeza doğduğumuz yer olan Ağrı, Iğdır ve Kars’ta, ve yine Avrupa’da ve ülkenin diğer illerinde yaşamaktadırlar. Üç milyon civarında olduğunu tahmin ettiğimiz bir nüfustan bahsediyoruz. Yer yer yedi sekiz milletvekiliyle TBMM’nde temsil edilmişlerdir. Ama cumhuriyet tarihinde Azerî-Caferî anlamda ilk defa enteresan bir şekilde bir tek vekille bile temsil edilmemektedirler. Evet, yasalarımız bağlamında meclisteki bütün vekiller, bütün Türkiye’nin vekilleridir, ve bu camiadan vekillerin seçilmesine de hiçbir yasal engel yoktur. Ama pratikte temsilde adalet adına da olsa saflarınızda bu camianın da yoğunlukta oldukları adı geçen bölgelerden temsilcilerinin bulunması ve seçme hakkının yanında bu camianın seçilme hakkının da hatırlanmasının sayısız faydaları olacaktır.
7.) Sayın Başbakanım! İlgi alanımızda olan Diyanet ve Alevi açılımından sorumlu bakanlık görevini Sayın bakanım Faruk Çelik beye verirken emaneti ehline vermişsiniz. En nasırlanmış engeli, güvensizlik engelini aşmayı başarmıştır. Onda gördüğüm sabır, dirayet, basiret ve engin hoşgörüyle elde edilen büyük başarı, ümit ederim ki bürokrasinin küçük engelinin kurbanı olmaz.
Yine gözlemlerimizle hasıl olan kanaatle arz ediyorum, hariciyemizi de emin ellere teslim ederek bu konuda da emaneti ehline verdiğimizi tereddütsüz söyleyebilirim. Bununla birlikte Can Azerbaycan’la ilişkilerimizin arzu edilen düzeyde olmamasını anlamakta zorlanıyoruz. Eğer bunun sebebi Ermenistan’la imzalanan protokol ise ben de bir Azeri Türkü olarak diyorum ki, bu konuda Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, Karabağ sorunu çözülmeden bu protokol yürürlüğe girmeyecek, diyorsa inanmak durumundayız. Gazi meclis de bunu zaten onaylamayacaktır. Öyleyse Azerbaycan Milli Lideri merhum Haydar Aliyev’in dediği gibi “Biz bir millet, iki devletiz.” Aramızdan bu soğukluğun kalkması lazım. Yoksa Bursa’da Ermenistan’la yapılan futbol müsabakasındaki bayrak meselesi ise, o mesele Azerbaycan’daki kardeşlerimiz kadar buradaki necip Türk Milleti’nin de yüreğini sızlatmıştır. Ama ben adım kadar eminim ki o hadise de Türkiye Cumhuriyeti devlet, hükümet ve hariciyesinin duygu ve düşüncesinin aksine cereyan etmiş, oradaki görevlinin kişisel kastının değil, dikkatsizliğinin sonucu öyle bir nahoş görüntü ortaya çıkmıştır. Bu hadiseyi de böyle değerlendirip bu iki kardeş ülkenin ilişkilerinin artık arzulanan düzeye çıkarılmasının gerektiğini düşünüyorum. Ama bizim bilmediğimiz sebepler varsa, bilmediğimiz konuda fikir yürütmek durumunda olamayız. Ancak burada çalışmakta olan Azerbaycanlı kardeşlerimizin, oturma ve çalışma izni noktasındaki problemlerden dolayı emeklerinin yer yer gasp edilmesi, yasalarla haklarını arama imkanından yoksun oldukları için, aylarca çalıştırılıp ücretlerinin verilmemesi gibi sıkıntılarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Sayın Başbakanım! Zat-ı âlinizin böyle bir zulme gönlünüzün asla razı olmayacağını bildiğim için bilgilerinize arz etmeği görev saydım.
Dış ilişkilerimizle ilgili akılları bulandıran bir meselede, NATO savunma sisteminin ülkemiz topraklarına yerleştirilmesiyle ilgili gelişmelerdir. Bu konudaki şahsi kanaatim Zat-ı âliniz ve çok değerli Dış İşleri Bakanımızın duygu ve düşüncelerinin İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı, katil ve işgalci Siyonist rejimi korumaktan yana asla olamayacağı yönündedir. Bunun aksine oluşturulmak istenen kanaat ve akabinde yine sadece kardeş ülkeler arasında güven bunalımı ve Müslüman toplumları yöneticilerine karşı güvensizlik ve hoşnutsuzluk duygusuna kaptırmaya yönelik sözüm ona Wikileaks belgelerinin Siyonist entrika olduğunu keza son birkaç yıldan beridir bazı Hıristiyan sanılan kişi ve kurumlarca İslami değerlere saldırılması, böylece Müslüman-Hıristiyan kavgası çıkarmaya yönelik çirkin oyunların da tamamının Siyonist çevrelerin entrikası olduğunu düşünmekteyim. Zat-ı âliniz ve İran İslam İnkîlabı rehberi ve İran İslam Cumhuriyeti Cumhur Başkanı Sayın Ahmedinejad’ı temsilen bizi onurlandıran İran İslam Cumhuriyetinin eski dış işleri bakanlarından ve halen dış ilişkilerde çok etkin mevkilerde bulunan sayın Ali Ekber Velayeti’nin huzurlarınızda necip milletimizle acizane kanaatlerimi paylaşmayı da kendimce bir görev addettim.
Güncel meseleleri burada noktalayıp izninizle birkaç dakikada olsa günün anlam ve önemiyle ilgilide vaktinizi almak isterim. Nispeten daha geniş bilgi protokolümüzü şereflendiren ve sizlere isteyen kardeşlerimize sunacağımız kitapçıkta yer almaktadır. Programımızın her safhasında değerli katkılarından dolayı, Anakent Belediye Başkanımız Sayın Kadir Topbaş ve Küçükçekmece Belediye Başkanımız Sayın Aziz Yeniay ve her ikisinin çalışma arkadaşlarına, keza emniyet mensuplarımıza camiamız adına teşekkürü bir borç bilirim.
Zeynebiye, 16 Aralık 2010 16:47
Yorumlar (0)