Ne Olacak Bu Afganistan?ın Hali?
Analiz, 21 Temmuz 2010 18:13TÜRKSAM Başkanı Sinan Oğan, bölgedeki gelişmeleri ve Uluslararası Kabil Konferansı'nı analiz ediyor.
Türkiye’de kronikleşen sorunlar için genelde kullandığımız bir tabir vardır. Birkaç kişi bir araya geldi mi hep aynı soru sorulur: “Ne olacak bu memleketin hali?” diye. Benzer sorular bu aralar Afganistan için sorulur oldu. Zira alınan hiçbir önlem Afganistan’ın sorununa çözüm getirememiştir. Yapılan hiçbir toplantıda Afganistan için sihirli bir formül bulunamamıştır. Sihirli bir formül bulabilmek için son toplantı Kabil’de yapılmaktadır.
20 Temmuz 2010 tarihinde Afganistan’ın başkenti Kabil’de bu ülkenin şimdiye kadar gördüğü en geniş kapsamlı toplantı yapılmaktadır. Kabil uluslararası konferansına, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, NATO ve İKÖ üst düzey yetkilileri de katılmaktadır. Kırkın üzerinde Dışişleri Bakanı ve yetmişin üzerinde de devlet ve kuruluşun temsil edildiği bu toplantıda “ne olacak bu Afganistan’ın hali?” sorusuna cevap aranacaktır.
Afganistan’da bu denli geniş katılımlı uluslararası konferans ilk defa yapılsa da Afganistan için daha önce Afganistan dışında benzer toplantılar yapılmıştır. Bu toplantıları kısaca hatırlayacak olursak; Asya'nın Kalbi'nde Dostluk ve İşbirliği İçin İstanbul Zirvesi ve Londra'da düzenlenen Afganistan Hakkında Uluslararası Konferansı ile NATO Savunma Bakanları Gayrı Resmi Toplantısı, Türkiye'nin ev sahipliği yaptığı; Türkiye, Afganistan ve Pakistan Üçlü Eğitim Bakanları Toplantısı, ayrıca üç ülke cumhurbaşkanlarının katılımıyla yapılan Dördüncü Üçlü Zirve, zirve çerçevesinde düzenlenen Türkiye, Afganistan, Pakistan İstihbarat Müsteşarları ve Genelkurmay Harekat Başkanları toplantılarını sayabiliriz. Ancak daha önce yapılan toplantılarda olduğu gibi, bugün Kabil’de başlayan toplantının da Afganistan için sihirli bir formül bulması ihtimali zayıf gözükmektedir.
Uluslararası Kabil konferansında bir numaralı gündem maddesi ülkede güvenliğin sağlanmasıdır. Ancak bunun nasıl yapılacağı konusunda ciddi kafa karışıklıkları vardır. Her şeyden önce şunu ifade etmek gerekir ki, Afganistan için daha önce yapılan toplantılarda alınan kararlardan ve üstlenilen yükümlülüklerden hiçbirisi tam olarak yerine getirilmemiştir. Örneğin bugüne kadar Londra konferansında birçok ülke Afganistan için yaklaşık 40 Milyar Dolarlık bir yardım sözü verilmiştir. Ancak söz verilen bu yardım miktarının çok önemli bir kısmı verilmemiştir. Diğer yandan verilen yardımların da ancak yüzde 20'si Afgan hükümetinin kontrolüne verilmiştir. Afganistan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai ise uluslararası yardımlardan gelen ve ülkeye harcanan para üzerinde daha fazla söz hakkına sahip olmayı talep etmektedir.
Kabil konferansı öncesinde basına sızan taslak bildiride, bunun bir "Kabil süreci" olarak adlandırılması istenilmektedir. Bildiride bu kez Afgan hükümetinin kendi halkına yönelik kamu yönetimi, hukukun üstünlüğü gibi alanlarda yapacakları da sıralanacaktır. Kabil konferansı genel olarak Ocak ayında yapılan Londra Konferansı’nda alınan kararların Afgan hükümeti tarafından uygulanmasına yönelik olarak hazırlanan programların uluslararası toplum tarafından değerlendirilmesi amacıyla düzenlenmektedir. Konferansta, uluslararası toplumun, Afgan hükümetinin ülkede barış ve istikrarın sağlanmasında gelecek üç yıllık dönemde kalkınma ve güvenlik çalışmaları çerçevesinde uygulamaya koyacağı acil programların gözden geçirilmesi ve Afgan hükümetine verdiği desteği teyit etmesi planlanmaktadır. Yine bu toplantıda Afgan hükümetine, ülkenin güvenliğiyle ilgili daha çok söz hakkı verilmesi de ele alınacaktır.
Son dönemde bölgede Afganistan ve bölge güvenliğinin konuşulduğu birçok toplantı yapılmaktadır. Bu çerçevede oldukça geniş kapsamlı son toplantı 16-17 Temmuz 2010 tarihleri arasında Kazakistan’ın Almatı kentinde yapılmıştır. Son yılların en büyük toplantılarından birisini gerçekleştiren Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gayri resmi dışişleri bakanları toplantısına yaklaşık 56 ülkenin Dışişleri Bakanları ve/veya üst düzey bürokratları katılmıştır. Bu toplantının de en önemli gündem maddelerinden birisi Afganistan olmuştur.
TÜRKSAM olarak yaklaşık son 3 yıldır ortaya bir öngörü koymaktayız. Bize göre artık Ortadoğu bölgesi küresel ölçekte önemini yitirmektedir. Önümüzdeki 10 yılda dünyanın küresel sıklet merkezi Orta Asya-Güney Asya eksenine kayacaktır. Bu sebeple de etkin olmak isteyen bütün güçlerin bundan sonra yer almaya çalışacağı ve mücadele edeceği esas coğrafya Ortadoğu değil, Orta Asya-Güney Asya ekseni olacaktır. Türkiye’nin de bu çerçevede dünyanın giderek terk etmeye başlayacağı Ortadoğu coğrafyasında değil, Orta Asya-Güney Asya eksenine yerleşmeye çalışması gerekmektedir. Ancak gidişat bunun tam tersi bir görüntü sergilemektedir.
Uluslararası Kabil Konferansı’na Türkiye'yi temsilen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu katılmaktadır. Davutoğlu bu vesileyle Afganlara kalkınma desteği sağlayacak Cevizcan İl İmar Ekibi'ni de hizmete açacaktır. Bilindiği gibi Türkiye daha önce Afganistan'ın Vardak vilayetinde halkın istikrar ve refahı yükseltmek adına başarılı faaliyetler göstermekteydi. Şimdi Türk İl İmar Ekibi ülkenin kuzeyindeki Şibirgan kentinde Cevizcan İl İmar Ekibi, Sarıpul vilayetinde kalkınma ve Afgan güvenlik güçlerinin eğitimi dahil kapasite gelişiminden sorumlu olacaktır. İl İmar Ekibi, Türkiye tarafından 2006 yılından bu yana Vardak vilayetinde başarıyla uygulanıyor. Sivil nitelikli, ancak askeri ve polis unsurlarını da bünyesinde barındıran İl İmar Ekibi modelini temel alan Cevizcan İl İmar Ekibi, bu ülkedeki 27. il imar ekibini teşkil edecektir.
BM'nin Afganistan Özel Temsilcisi Staffan de Mistura, Türkiye'nin Afganistan'da çok önemli bir rol oynadığını belirterek, "gururlu Afgan halkıyla" iletişimde Türkiye'nin hassasiyetinin örnek alınması gerektiğini kaydetmiştir.
Afganistan’da muharip birlikler bulundurmayan ve ülkedeki terörle mücadele çalışmalarında aktif olarak yer almayan Türkiye daha çok ülkenin kalkınması için çaba harcamaktadır. Ancak bununla beraber 20 Temmuz tarihinde Afganistan’da düzenlenecek Kabil Konferansı'ndan önce, Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti (ISAF) bünyesindeki Türk ve Portekiz birlikleri, konferans sürecinde çıkabilecek herhangi bir olumsuzluğa karşı özel tatbikat düzenlemiştir. Söz konusu tatbikatın amacının, yerel ve uluslararası güvenlik güçleri arasındaki sıkı koordinasyonu geliştirmek olduğu açıklanmıştır.
Ancak hem bu tatbikat ve hem de alınan olağanüstü güvenlik önlemlerine rağmen toplantı ciddi bir endişe altında başlamıştır. Zira uluslararası konferans öncesinde Kabil'de gece yarısı dört patlama duyulduğu bildirilmiştir. Afganistan’da güvenliğin bir türlü sağlanamaması, NATO birliklerinin düzenlediği operasyonlarda sivil kayıpların her geçen gün daha da artması ciddi bir sorun olarak uluslararası toplumun karşısında durmaktadır. Çünkü verilen her sivil can Taliban’a katılımları daha fazla tetiklemektedir.
Afganistan’da istikrarın sağlanamamasının sebeplerini şu başlıklar altında toplanması mümkündür:
·Hamit Karzai hükümetinin zayıf oluşu, halkın geniş kesimlerinin desteğinden yoksun olması ve seçimlerden de zayıf çıkması,
·Karzai hükümetinin yolsuzluklara bulaşması,
·Ülkedeki uyuşturucu trafiğinin önlenmesi bir yana daha da artması ve yine mevcut yönetimin de bu trafiğinin içerisinde olduğu iddialarının devam etmesi,
·Ülkede hukuk sisteminin olmaması, yerel yöneticilerin, uyuşturucu baronlarının kendilerini hukukun yerine koymaları ve bunlar karşısında hukuklarını koruyamayan sıradan insanların adaleti sağlaması için Taliban’a yönelmesi,
·Batının verdiği sözleri yerine getirmemesi,
·Ülkede Sivil Toplum’un oluşturulabilmesi için ciddi bir çabanın harcanmaması,
·Taliban’ın ana kaynağı olan Pakistan’ın tam olarak bu mücadele içine çekilememesidir. Zira Pakistan askeri istihbaratı hala Taliban ve diğer bağlantılı örgütler içerisinde hala güçlüdür. Pakistan askeri istihbaratı ikna edildiği takdirde Pakistan’ın özellikle de lider kadrolarına ciddi darbeler vurdurulabilir.
Yukarıdaki sebepler ve daha da sayılabilecek hususlara dikkat edilmedikçe Afganistan’da istikrarın sağlanması güçtür. Özellikle Pakistan konusu son derece hassastır ve aslında bu konunun çözümünde anahtardır. Bu çerçevede yetkililerden Pakistan Dışişleri Bakanı Şah Mahmud Kureyşi’nin verdiği bir demeçteki ifadeleri önemlidir. “Ülkesinin geleceğinin Afganistan'ın geleceğiyle yakından ilişkili olduğunu, eğer Pakistan'da istikrar ve barışın hakim olmasını istiyorsak, barış içinde, istikrarlı ve varlıklı bir Afganistan için mücadele etmek zorundayız" demiştir.
Afganistan’ın güvenlik ve istikrarına destek veren ülkeler için ortak hedefin “2014 yılına kadar güvenlik ve sorumluluğu Afganlara devretmek” olduğunu vurgulayan batılı liderler bu hedefin gerçekleşebileceğine kendileri bile inanmamaktadır. Zira Afganistan’da batılı güçler ve NATO askerleri her geçen gün daha fazla kayba uğramaktadır. Daha çok güneyde etkili olan Taliban'ın bu yıl ülke genelinde saldırılara hız verdiği görülmektedir. Haziran ayında NATO güçleri için 2001'den bu yana 103 kayıpla en fazla askerin kaybedildiği ay olmuştur. Hayatını kaybeden 103 askerin 60’ını Amerikalılar oluşturmuştur. Temmuz ayı da NATO güçleri için zor bir ay olmuştur. Temmuz ayının ilk üç haftasında 39’u Amerikalı olmak üzere toplam 54 NATO askeri hayatını kaybetmiştir.
Taliban'la Uzlaşı Mümkün müdür?
Afganistan’da Taliban’ı yenmek bir yana kontrol altına dahi alamayan Karzai hükümeti ve Batı şimdi Taliban ile uzlaşı arayışı içerisindedir. Afganistan hükümeti, ılımlı Taliban üyeleri ile diyalogu açıkça savunmaktadır. Devlet Başkanı Hamid Karzai, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin terör listesinde adı bulunan 50 Taliban militanının listeden çıkarılmasını isteyerek Taliban’a zeytin dalı uzatmıştır. Karzai, Londra Konferansı’ndan sonra Taliban’a uzlaşma ve silah bırakma çağrısı da yapmıştır. Almanya’yı konferansta temsil eden Dışişleri Bakanı Guido Wersterwelle de, Taliban üyelerini topluma yeniden kazandırma çabalarının doğru ve makul olduğunu söylemiştir. Westerwelle, “Londra Konferansı’nda, Taliban militanlarının yeniden topluma kazandırılması gerektiğine karar verdik. Bu program hakkında Kabil’de de görüşmelerimiz sürecek, daha sonra ise Almanya’nın zaten daha öncesinde belirlediği maddi kaynakların kullanımı konusundaki kararımızı vereceğiz" demiştir.
Taliban ile uzlaşma arayışlarının gerçekleşmesi durumunda dünyada terör ve terörist ile masaya oturma alışkanlığı içerisine girebilir. Bu ise başta Türkiye olmak üzere bölgemizde yanlış bir alışkanlığı tetikleyebilir. Özellikle son günlerde ülkemizde PKK terör örgütünün muhatap alınması tekliflerinin basında tartışılmaya başlanması bu çerçevede destek bulabilir.
Analiz, 21 Temmuz 2010 18:13
Yorumlar (0)