İran Değil, ABD Tehdit
Analiz, 10 Mayıs 2010 18:33ABD'li dilbilimci ve siyasal analist Chomsky, İran'ın askeri tehdit oluşturmadığını asıl tehlikenin ABD'den kaynaklandığını söyledi.
Barack Obama 2009 yılında Afganistan’a daha fazla sayıda asker gönderirken Nobel ödülü kazandı. Söz verdiği “değişime” ne oldu?
Chomsky: Obama’nın hayal kırıklığına uğratmadığı birkaç kişiden biri de benim çünkü ondan hiçbir beklentim olmadı. Seçim kampanyası başlamadan önce Obama’nın konumu ve başarı ihtimali hakkında yazmıştım. Bill Clinton tarzı ılımlı bir Demokrat olduğu belliydi. Ümit ve değişim hakkında pek çok söz söylendi elbet. Bush’un son hamleleri yüzünden ümidini kaybedenler ümit arayışındaydı. Ama Obama’nın yaptığı konuşmasının özünü doğru dürüst incelemek için insanların zaman ayırmasını beklemenin bir gereği de yok.
Obama yönetimi, uranyum zenginleştirme programı yüzünden İran’a bir tehditmiş gibi muamele ediyor. Fakat Hindistan, Pakistan ve İsrail gibi ülkeler aynı baskıdan pay almıyor. Böylesi bir seyir izlenmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Chomsky: İran bir tehdit olarak algılanıyor çünkü ABD’nin emirlerine itaat etmiyor. İran’ın askeri bir tehdit olması söz konusu değildir. İran asırlardan beridir sınırları ötesinde saldırganca bir harekete girişmemiştir. Saldırgan tek hareket, ABD’nin desteğinde iki Arap adasını işgal ettikleri “1970’lerin şah rejimi zamanında olmuştur.” İsrail, ABD’nin iyi dilekleri ve yardımıyla Lübnan’ı otuz yılda tam beş kez işgal etti. İran buna benzer hiçbir şey yapmış değil.
Buna rağmen İran bir tehdit olarak değerlendiriliyor…
Chomsky: Çünkü İran bağımsız bir yol izliyor ve uluslararası otoritelerin emirlerine boyun eğmiyor. Şili’nin 1970’lerde yaptığına benzer şekilde davranıyor. Şili, sosyalist Salvador Allende tarafından yönetilirken, ABD’nin “istikrar” adına istikrarsızlaştırmasına mâruz kalmıştı. Herhangi bir çatışma meselesi değildi bu. ABD otoritesini onarmak adına “istikrarı” muhafaza etmek amacıyla Allende hükümetini zorla “istikrarsızlaştırmak” gerekiyordu. Aynı olay bugün Körfez bölgesinde yaşanıyor. Tahran, Amerika’nın otoritesine itiraz ediyor.
Uluslararası câmianın Tahran’a ağır müeyyideler uygulama amacı hakkında neler söylersiniz?
Chomsky: Uluslararası câmia ifadesi garip bir ifadedir. Dünyadaki ülkelerin pek çoğu bağlantısız bir bloktadır ve İran’ın barışçıl amaçlarla uranyum zenginleştirme hakkını kuvvetle desteklemektedirler. Uluslararası câmia’nın parçası olarak görülmedikleri çok sık ve açıkça tekrarlanmaktadır. ABD emirlerine uyan ülkeler uluslararası câmia’dan oluyor. İran’ı tehdit eden ABD ve İsrail’dir ve bu tehdit ciddiye alınmalıdır.
Hangi sebeplerden dolayı?
Chomsky: İsrail’in artık yüzlerce nükleer silahı ve fırlatma sistemleri var. En büyük tehlike Almanya’dan geliyor. Bu ülke, İsrail’e Dolphin nükleer denizaltıları sağlıyor. Bu denizaltılara nükleer füzeler yerleştirilebiliyor ve İsrail, bu denizaltıları Körfeze göndermeye hazırlanıyor. Mısır diktatörlüğü sayesinde İsrail denizaltıları Süveyş Kanalından geçebilir. Almanya’da haberleştirildi mi bilmiyorum fakat iki hafta evvel ABD donanması, Hint Okyanusu’ndaki Diego Garcia’da nükleer silah üssü inşa ettiğini açıkladı. Bunker busterler dâhil nükleer silah yüklü denizaltılar burada olacak. Bunker busterler kalın beton duvarları delebiliyor. İran’a yapılacak bir saldırı için özel olarak tasarlandılar. İsrailli askeri tarihçi Martin van Creveld Levy – muhafazakarlardandır – Irak işgalinden hemen sonra atom bombasına sahip olmadıkları için İranlıların deliye döndüklerini kaydediyor. İşgali durdurmanın başka bir yolu var mı ki? Amerika, K.Kore’yi niçin işgal etmedi? Çünkü caydırıcı var. Tekrar edelim: İran’ın nükleer silah sahibi olmasını hiç kimse istemiyor ama İran’ın nükleer silah kullanma ihtimali son derece düşüktür. ABD istihbaratının tecrübesiyle ispatlanabilir. Eğer İran tek bir nükleer başlık isteseydi, bu ülke muhtemelen yıkılmıştı. Yönetimdeki mollaların hazzedeceği bir şey değil bu. Bugüne değin de intihar eğilimi sergilemediler.
Avrupa Birliği, böylesi yanıcı-parlayıcı bir durumda gerilimi azaltmak için ne yapabilir?
Chomsky: Savaş tehlikesi riskini azaltabilir. AB, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşmasına taraf olmayan Hindistan, Pakistan ve İsrail’e imzacı olmaları için baskı yapabilir. 2009 Ekim’inde, İran nükleer programını protesto ettiklerinde, UAEK İsrail’in Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşmasına taraf olmasını ve uluslararası denetçilerin nükleer tesislerine girmesine izin vermesi isteyen bir karar aldı ve İsrail bu karara kafa tuttu. ABD ve AB, bu kararı engellemek için görüşme yaptılar. Obama, İsrail’in bu kararı umursamaması sağladı. Hem de hemen.
Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana Avrupa’da yaşananlar ilginçtir. Önceki yılların propagandasına inananlar, NATO’nun 1990’da çözülmesini umdular. Her şeyden evvel, NATO, Avrupa’yı “Rus sürüsünden” korumak için kurulmuştu. Artık “Rus sürüleri” değiller ama örgüt genişlemeye devam ediyor ve NATO’nun Doğu Avrupa yönünde bir santim bile yerinden oynamayacağını söyleyen Başkan Bush ve Kohl’e inanacak kadar saf olan Gorbaçov’a verilmiş sözler çiğnenmeye hâla devam ediliyor. Uluslararası analistlerin değerlendirmelerine göre Gorbaçov, kendisine söylenen her şeye inandı. Pek akıllıca değildi. NATO bugün Doğu’ya doğru bir hayli genişledi ve dünya enerji sistemini, boru hatları ve ticaret güzergâhlarını denetim stratejisi izliyor. Bugün Amerika’nın müdahaleler yoluyla güç gösterisine dönüştü.
Amerika, askeri süpergüç kalmaya niyetliyse de 2009 yılında iktisâdi bakımdan fiilen çöktü. Wall Street’i kurtarmak için daha milyarca dolar lazım.Çin’den gelen para olmasa, Amerika iflas etmiş olabilirdi.
Chomsky: Çin parası hakkında çokça konuşuluyor. Çin, Amerika’yı sollar mı? Bu soruyu ideolojik aşırılığın bir dışavurumu olarak görüyorum. Devlet, dünya sahnesindeki tek aktör değil. Bir yere kadar önemlerini koruyorlar ama mutlak değil bu. İlgili devletlere hâkim olan aktörler, iktisâdi aktörlerdir: Bankalar, büyük şirketler. Dünyayı kim kontrol ediyor ve politikayı kim tâyin ediyor diye bir inceleme yapsak, dünya gücü ve küresel işgücünde bir eksen kaymasını dillendirmekten sakınırdık. Çin çok uç bir örnektir. Bu etkileşimler, ulus-aşırı şirketler, mâli kurumlar ve - çıkarlarına hizmet ettiği nispette - devlet arasında yaşanmaktadır. Gerçekleşmiş tek eksen değişimi budur ve manşetlik değildir.
Analiz, 10 Mayıs 2010 18:33
Yorumlar (0)