Erdoğan'ın Arabistan Gezisi
Siyaset, 20 Ocak 2010 23:33Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan ziyareti çerçevesinde Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdülaziz El Saudi ile bir araya geldi, Riyad'da işadamlarının kendisi onuruna verdiği yemekte konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye olarak dış politikada bir yön değiştirme, bir eksen kaymasının asla olmadığını belirterek,''Avrupa Birliği’ne üyeliği ne kadar önemsiyorsak, kimse kalkıp sağa sola çekmesin, Suudi Arabistan'la işbirliğimizi artırmayı da o kadar önemsiyoruz. Buna da kimse farklı bir tanım getirmesin'' dedi.
Erdoğan, Riyad'daki ticaret ve sanayi odasında düzenlenen toplantıda Türk ve Suudi iş adamlarına hitap etti.
Başbakan Erdoğan, Suudi Arabistan'ın, ''Kral Abdullah'ın dirayetli önderliğinde uluslararası alanda saygınlığını ve etkinliğini her geçen gün daha da pekiştirdiğini'' ifade ederek, ''Suudi Arabistan'ın bölgemizde barış ve istikrarın sağlanması ve bölge halklarının refahının artırılmasına yönelik katkılarını takdirle takip ediyoruz ve bundan da büyük memnuniyet duyuyoruz'' dedi.
Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bakınız, şunu tüm samimiyetimle ifade etmek istiyorum: Bu bölgedeki ülkeler, bu bölgenin halkları, tarih boyunca iç içe geçmiş birbirine dost olmuş, kardeş olmuş hatta birbirine akraba olmuş ülkelerdir ve ülke olmanın ötesinde halklar olarak bir ailenin bireyleri olmuşlardır.
Farklı bir dili konuşuyor olabiliriz. Aramızda yaklaşık 3 bin kilometrelik fiziki bir mesafe bulunuyor olabilir ama bunlar, bizim dost olma vasfımızı, kardeş olma, akraba olma vasfımızı asla ve asla ortadan kaldırmıyor.
Çünkü bizi tarih, inançlarımız, ortak kültürümüz, ortak geleneklerimiz, ortak kaderimiz ve ortak ideallerimiz birbirimize kardeş yaptı.''
''Bu bölgede nasıl ortak bir tarih inşa ettiysek, emin olunuz ki geleceği de hep birlikte inşa edeceğiz, hep birlikte inşa etmek zorundayız'' diyen Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
''Allah aşkına, İstanbul'un kaderi, Ankara'nın kaderi, Riyad'ın kaderinden ayrı görülebilir mi? Mekke'nin, Medine'nin, Cidde'nin, Taif'in, Tebuk'ün kaderi İstanbul'dan, Konya'dan, Adana'dan, Diyarbakır'dan ayrı çizilebilir mi?
Mesafelerin, sınırların bizi birbirimizden ayırması, bizi birbirimize uzak tutması hiç mümkün olabilir mi? Açık söylüyorum, Suudi Arabistan'ın sevinci bizim sevincimiz, hüznü bizim hüznümüzdür.
Aynı şekilde, Türkiye'nin sevincinin Suudi Arabistan'ın sevinci, Türkiye'nin hüznünün Suudi Arabistan'ın hüznü olduğunu biliyorum ve buna tüm kalbimle inanıyorum.''
Erdoğan, gerek Türkiye'nin, gerekse Suudi Arabistan'ın dünyanın en zorlu coğrafyasında bulunduğunu hatırlatmakta fayda gördüğünü ifade ederek, şunları söyledi:
''Bölgemizdeki meseleler, sadece bölgesel özellik arz etmiyor, tüm dünyayı etkiliyor ve yakından ilgilendiriyor. Yaklaşık bir asırdır devam eden tüm bu meseleleri çözmek bizim elimizde ve inanın bunu dayanışmayla yapabiliriz. Zaten kardeş olmanın gereği de budur.
Bir sofra etrafında toplanmış kardeşlerden birinin başı ağrıyorsa diğer tüm kardeşlerin iştahı kaçar. Bir kardeşin sevinci, coşkusu, başarısı sofra etrafındaki her bir kardeşi mutlu ve mesut eder.
Bizim, bu anlayışla hareket etmemiz, bu anlayışla tam bir dayanışma ve işbirliği içinde olmamız artık kaçınılmaz hale gelmiştir.
Irak'taki meseleler sadece Iraklıların değil, bizim hepimizin meselesi ve hepimizin yüreğini burkuyor. Filistin meselesi sadece Filistinliler'in meselesi değil, hepimizin meselesi ve hepimizin vicdanını acıtıyor.
Komşu ülkelerdeki yoksulluk, sadece o yoksulların değil, hepimizin ortak derdi olma özelliğini taşıyor. Öyleyse dayanışmayı artırmamız gerekiyor. Öyleyse paylaşmayı, istişareyi, işbirliğini ve iletişimi daha da artırmamız gerekiyor.''
Suriye'nin, Türkiye'nin en uzun sınıra sahip komşusu olduğunu anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Tarihte Suriye ile çok sorunlu dönemler yaşadık, çeşitli sanal meselelerden dolayı savaşın eşiğine geldiğimiz dönemler oldu. Ama biz iktidara geldik, şu meseleler nedir bir bakalım dedik ve gördük ki tamamı sanal, yapay meseleler, tamamı çözümü mümkün olan meseleler.
Hemen istişarelere başladık, yoğun temaslarımız oldu, karşılıklı üst düzey ziyaretlerimiz oldu. En son kısa bir süre önce Şam'a yaptığım ziyarette tam 51 ayrı anlaşmaya imza attık. Bu bizim tarihimizde yok, 51 ayrı anlaşma. Sınırdaki mayınları temizliyoruz.
Az önce, sevgili kardeşim dedi ki 'İş adamlarına havaalanında vizeleri kaldırdınız.' Ben bunu yeterli görmüyorum ki... Ben bunu yeterli görmüyorum, ne zaman yeterli olacak biliyor musunuz?
Suudi Arabistan, Türkiye vizeleri kaldırdığı anda yeterli olacak, o zaman yeterli olacak. Bakın, biz şimdi Suriye ile vizeleri kaldırdık. Ürdün'le kaldırdık, aynı şekilde Libya ile vizeleri kaldırdık.
Şimdi Rusya vizeleri kaldırmaya hazırlanıyoruz. Tüm bunlar olurken Suudi Arabistan ile vizeleri niye kaldırmayalım? Burayla da kaldıralım.
Şimdi Suriye ile karşılıklı tren seferlerini başlattık, ekonomide, ticarette önümüze çok yüksek hedefler koyduk. Şu anda iki kardeş, dost ülke olarak bölgemizin huzuru ve istikrarı için ortak çaba harcıyoruz.''
Erdoğan, aynı şekilde Irak'la bir kalemde 48 ayrı anlaşmaya imza attıklarını belirterek, şöyle konuştu:
''Irak'ın yeniden inşası, kalkınması, imar edilmesi için ortak çalışmalara başladık. Ürdün'le Libya'yla çok geniş çaplı anlaşmalar yaptık. Şu anda, Ankara–Beyrut–Şam–Amman hattında sadece pasaport göstererek, sadece pasaporta damga vurdurarak seyahat etmek ülkelerimiz için mümkün hale geldi.
Değerli arkadaşlarım, korku üzerine, kaygı üzerine; sanal tehditler, sanal meseleler üzerine huzurlu bir gelecek inşa etmek mümkün değildir. Sorunlarla yüzleşmek zorundayız. Sorunların üzerine gitmek zorundayız. Nihayetinde kazanan biz olacağız. İnanıyorum ki kazanan ülkelerimiz olacak, halklarımız olacak.''
''Türkiye olarak bizim dış politikamızda bir yön değiştirme, bir eksen kayması asla yok'' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bulgaristan'la işbirliğimizi artırmamız ne kadar tabii ise Suriye ile işbirliğimizi artırmamız da o kadar tabiidir. Gürcistan'ın zor zamanlarında nasıl yanında olduysak, kimse sağa sola çekmesin, aynı şekilde Irak'ın da zor zamanlarında yanındayız ve yanında olacağız. Rusya ile ticaret bizim için ne kadar önemliyse Ürdün'le, Mısır'la, Libya ile ticaret de o kadar önemlidir. Avrupa Birliği'ne üyeliği ne kadar önemsiyorsak, kimse kalkıp sağa sola çekmesin, Suudi Arabistan'la işbirliğimizi artırmayı da o kadar önemsiyoruz. Buna da kimse farklı bir tanım getirmesin.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'Gürcistan'ın sorunlarıyla biz ilgilendik. Ama ben Filistin'in sorunuyla da ilgilenmek durumundayım, aynı şekilde'' dedi.
Başbakan Erdoğan, ''Bundan daha tabii ne olabilir, yani biz Filistinle Gazze ile ilgilenirken Müslüman olduğumuz için değil insan olduğumuz için ilgileniyoruz. Haiti'nin yüzde 95'i Hrıstiyan, şimdi biz oraya elimizi uzatmayacak mıyız? Acil kurtarma ekiplerimizi göndermeyecek miyiz?'7 diye konuştu.
Erdoğan, Ticaret ve Sanayi Odası'nda düzenlenen toplantıda Türk ve Suudi iş adamlarına hitap etti.
Başbakan Erdoğan, çok boyutlu, çok yönlü, aktif ve dostluk üzerine, işbirliği üzerine, dayanışma üzerine kurulu bir dış politika yürütüklerini belirterek, ''Elbette Irak’ın sorunu benim sorunumdur. Az önce de ifade ettik, Gürcistan'ın sorunlarıyla biz ilgilendik. Ama ben Fiistin'in sorunuyla da ilgilenmek durumundayım, aynı şekilde. Bundan daha tabii ne olabilir, yani biz Filistinle Gazze ile ilgilenirken Müslüman olduğumuz için değil insan olduğumuz için ilgileniyoruz, insani görevimiz de bu, olaya böyle bakacağız. Adaletin, vicdanın, insanlığın gereği bu değil midir? ''
''Bakınız şu anda Haiti'de çok büyük bir trajedi yaşanıyor'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Haiti'nin yüzde 95'i Hrıstiyan, şimdi biz oraya elimizi uzatmayacak mıyız? Acil kurtarma ekiplerimizi göndermeyecek miyiz? Olayı haber aldığımız andan itibaren hemen kurtarma ekiplerimizi seferber ettik, çadırları, sahra hastanelerini seferber ettik. Ve 10 ton ilacı, 20 ton gıdayı ilk anda hemen gönderdik, para yardımımızı anında yaptık. Yani BM ne karar alacak diye bunu bekletmedik. Biz hemen hesaba girdik, bazen de söz verilir sözler yerine gelmez. Biz hemen adımı attık, niçin? Bunun hesabı yapılmaz, ortada bir vaka var. Çünkü biz depremden büyük darbeler yemiş bir ülkeyiz bunu da iyi biliriz, o zaman imdadımıza yetişenlere tabii şimdi de çok çok teşekkür ediyoruz. Damdan düştük bunu iyi biliriz. Ama her şeyden önce de insani görevimiz bu, vicdanımızın sesi bu, buna kulak verdik. Depremde hayatını kaybedenlerin sayısının 200 binlere ulaşabileceği ifade ediliyor. Bu tabii korkunç bir rakam. Şu anda Haiti yerle bir olmuş durumda. Ve Haiti'nin derdini bu noktada en iyi anlayan biziz ve bundan dolayı tüm Haiti halkına gerçekten geçmiş olsun diyoruz, hayata kalanlara sabırlar diliyoruz, ölenlere de rahmet diliyoruz.''
''Biz, hepimiz, bir kişinin ölümünü, bütün bir insanlığın ölümü gibi gören bir medeniyetin mensuplarıyız, biz buyuz. Hele hele, çocukların öldüğü, çocukların öldürüldüğü bir dünyayı bizim içimize sindirmemiz asla ve asla mümkün değildir. Savunmasız kadınların öldüğü ve öldürüldüğü bir dünyayı bizim içimize sığdırmamız asla mümkün değildir, yaşlı insanların, o savunmasız insanların öldürülmesi bizim içimize sığdıracağımız bir şey asla ve asla değildir. Her ne sebeple olursa olsun, çocukların, kadınların, masum sivillerin ölümleri bizim vicdanımızı sızlatır. Tabii ki sesimizi yükselteceğiz, tabii ki bu ölümlerin karşısında duracağız, tabii ki hakkı, hukuku, adaleti savunacağız.
Fosfor bombaları altında hayatını kaybeden çocukların acısıyla sesimizi yükseltmemizden hiç kimse rahatsız olamaz, olmamalıdır. Tekrar ediyorum: Bizim tek gayemiz, bölgesel barışın, huzurun ve istikrarın sağlanmasıdır. Bundan başka hiçbir gaye taşımıyoruz. Bu süreçte başta Suudi Arabistan olmak üzere tüm bölge ülkelerinin desteklerini, teşviklerini almak da bizi ayrıca memnun ediyor.''
''Bu vesileyle, geçtiğimiz hafta şahsıma tevdi edilmiş olan Kral Faysal Ödülü'nden dolayı da burada şükranlarımı ifade etmek istiyorum'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ülkem ve milletim adına bu ödülü büyük bir memnuniyetle büyük bir gururla kabul ettiğim ve Kral Faysal Vakfı'na da burada bir kez daha teşekkür ediyorum. Ve jüriyi de buradan özellikle sevgiyle saygıyla anıyorum. Hepinizin yakından takip ettiği üzere, dünya ekonomisi halen hassas bir dönemden geçiyor. Dünya ekonomisinin 2009 yılında yüzde 1,3 oranında küçüldüğü, 2010 yılında ise sadece yüzde 1,9 oranında büyümesinin beklendiği bir ortamda bölgesel işbirliği çalışmaları her zamankinden daha fazla önem arzetmektedir. Dünya ekonomisi ne kadar güçlü, kaynakları ne kadar zengin olursa bunun diğer ülkelere yansıması da büyük oluyor. Tabii hiçbir ülke tek başına hareket etme lüksüne sahip değildir. Dubai'de yaşanan son gelişmeler bunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.Ülkelerimizde yaşanan kriz biliyorsunuz, ABD'de başladı, bu ülkelerin kendi krizi değildi. Oradan buralara yansıdı.''
Başbakan Erdoğan, kararlılıkla uyguladıkları ekonomik reformlar ve politikalar sayesinde küresel krizin Türkiye'ye etkilerinin birçok ülkeye göre sınırlı düzeylerde kaldığını belirterek, ''Eylül 2008'den bu yana dünyada, kredi derecelendirme kuruluşları tarafından, 40 ülke için 100 adet kredi düşüşü gerçekleşti. Yine bu süreçte, sadece 14 ülke için 20 adet not artırımı yapıldı. Türkiye, kredi notu artırılan bu 14 ülke arasında yer almış ve notu iki kez artırılarak krize karşı dayanıklılığı adeta teyit edilmiştir'' diye konuştu.
Erdoğan, ''2010 ve 2011 yıllarında Türkiye'nin dünyanın en hızlı büyüyecek ekonomiler arasında yer alacağı da yine uluslararası kuruluşlar tarafından defalarca teyit edilmiştir. Bizim ufkumuz son derece açık ve kararlı adımlarla ilerlemeye devam ediyoruz'' dedi.
Başbakan Erdoğan, iki ülke arasında 2008 yılında 5 milyar doları aşan dış ticaret hacminin 2009'un ilk 10 ayında azalarak 3 milyar doların bir miktar üzerinde kaldığını anımsatarak, şunları söyledi:
'' Tabİi buna üzülüyoruz. Zira böyle bir dönemde inanıyorum ki Suudi Arabistan'la Türkiye'nin ticaret hacminin dünyadaki gelişmeler ne olursa olsun artması gerekir. Bunda küresel krizin yanı sıra, petrol fiyatlarındaki gerileme ve tamamlanan müteahhitlik projeleri dolayısıyla Suudi Arabistan'a yaptığımız demir-çelik ihracatının azalması rol oynamıştır. Gelin, bu geçici durağanlığı siz iş adamlarının çabası ve dinamizmiyle en kısa zamanda aşalım ve ticaret hacmimizi iki G-20 ülkesine yakışır seviyeye yükseltelim. El ele verdiğimiz takdirde, bu 5 milyar dolarlık seviyeyi birkaç yıl içinde 10 milyar dolara, daha sonrasında ise 20 milyar dolara çıkaracağımızdan en ufak bir şüphe duymuyorum.''
Erdoğan, doğrudan yabancı yatırımlar konusundaki yasal mevzuatı baştan sona serbestleştirip değiştirerek, uluslararası yatırımcıların hiçbir tereddüte kapılmadan Türkiye’de yatırım yapabilmelerinin önünü açtıklarını anımsattı.
Küresel kriz nedeniyle doğrudan uluslararası yatırım hareketlerinde dünya genelinde büyük bir düşüş yaşandığına işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:
''Türkiye tüm olumsuzluklara rağmen 2008 yılında yaklaşık 19 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım cezbetmeyi başarabilmiştir. Dünyanın en hızlı büyüyecek ekonomisi olarak, Suudi yatırımcıların Türkiye fırsatını en iyi şekilde değerlendirmelerini gönülden arzu ettiğimi burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Son dönemde ülkemizdeki ekonomik istikrar ve müsait yatırım ortamı, Suudi Arabistan da dahil olmak üzere tüm Körfez ülkelerinin Türkiye'ye olan ilgilerini artırdı. Esasen Suudi iş adamları için Türkiye'de yapacakları yatırımlar Avrupa ve Orta Asya'ya açılan kapı anlamına gelecektir. Bu itibarla, Suudi şirket ve iş adamlarını Türkiye pazarında daha fazla görmekten büyük memnuniyet duyacağımızı, Suudi yatırımcılara her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu bilmenizi istiyorum.''
Erdoğan, bunun için, doğrudan kendisine bağlı olan Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı'nın tüm imkanlarıyla iş adamlarının yanında olacağını ifade ederek, şunları söyledi:
''Bundan hiç endişeniz olmasın. Siz Suudi iş adamlarına yardımlarını esirgemeyecektir. Elinizden dosyayı alıp bütün işleri bitirdikten sonra da size teslim edecek. 3 yıl önce kurduğumuz bu Ajansın şimdiye kadar yaptığı başarılı çalışmalarla Türkiye'ye yatırım girdisi olan bin 300 projeye destek sağladığını bu vesileyle belirtmek isterim.
Ajans, Arapça da dahil olmak üzere 11 ayrı dilde hizmet veriyor. Abu Dabi ve Dubai'de iki ofisimiz bulunuyor. Suudi Arabistan'da bir ofis kurduk ve Suudi iş adamlarımız da Ajansımızın hizmetlerinden istifade edebilecekler. Bu çerçevede önümüzdeki dönemde daha fazla sayıda Suudi Arabistanlı yatırımcıyı Türkiye'de görmeyi arzu ediyoruz.
Finans, turizm, iletişim, tarım, sağlık ve diğer alanlardaki yatırımlarınızın iki ülkenin çıkarlarına da bölge ülkelerinin ekonomilerine de doğrudan etkisi olacağından şüpheniz olmasın. Ayrıca, Suudi kardeşlerimizin son zamanlarda iş amaçlı olsun, turizm amaçlı olsun ülkemize yoğun ilgi gösterdiklerini memnuniyetle izliyoruz. Aynı şekilde Türk iş adamlarının da Suudi Arabistan'da son derece başarılı çalışmalar yaptığını biliyorum. Biz iş adamlarımızı, Suudi Arabistan'da yapımı planlanan irili ufaklı alt ve üstyapı projelerinde rol almaya sevk ederken kendilerine güveniyoruz.''
Erdoğan, Riyad'daki ticaret ve sanayi odasında düzenlenen toplantıda Türk ve Suudi iş adamlarına hitap etti.
Başbakan Erdoğan, Suudi Arabistan'ın, ''Kral Abdullah'ın dirayetli önderliğinde uluslararası alanda saygınlığını ve etkinliğini her geçen gün daha da pekiştirdiğini'' ifade ederek, ''Suudi Arabistan'ın bölgemizde barış ve istikrarın sağlanması ve bölge halklarının refahının artırılmasına yönelik katkılarını takdirle takip ediyoruz ve bundan da büyük memnuniyet duyuyoruz'' dedi.
Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bakınız, şunu tüm samimiyetimle ifade etmek istiyorum: Bu bölgedeki ülkeler, bu bölgenin halkları, tarih boyunca iç içe geçmiş birbirine dost olmuş, kardeş olmuş hatta birbirine akraba olmuş ülkelerdir ve ülke olmanın ötesinde halklar olarak bir ailenin bireyleri olmuşlardır.
Farklı bir dili konuşuyor olabiliriz. Aramızda yaklaşık 3 bin kilometrelik fiziki bir mesafe bulunuyor olabilir ama bunlar, bizim dost olma vasfımızı, kardeş olma, akraba olma vasfımızı asla ve asla ortadan kaldırmıyor.
Çünkü bizi tarih, inançlarımız, ortak kültürümüz, ortak geleneklerimiz, ortak kaderimiz ve ortak ideallerimiz birbirimize kardeş yaptı.''
''Bu bölgede nasıl ortak bir tarih inşa ettiysek, emin olunuz ki geleceği de hep birlikte inşa edeceğiz, hep birlikte inşa etmek zorundayız'' diyen Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
''Allah aşkına, İstanbul'un kaderi, Ankara'nın kaderi, Riyad'ın kaderinden ayrı görülebilir mi? Mekke'nin, Medine'nin, Cidde'nin, Taif'in, Tebuk'ün kaderi İstanbul'dan, Konya'dan, Adana'dan, Diyarbakır'dan ayrı çizilebilir mi?
Mesafelerin, sınırların bizi birbirimizden ayırması, bizi birbirimize uzak tutması hiç mümkün olabilir mi? Açık söylüyorum, Suudi Arabistan'ın sevinci bizim sevincimiz, hüznü bizim hüznümüzdür.
Aynı şekilde, Türkiye'nin sevincinin Suudi Arabistan'ın sevinci, Türkiye'nin hüznünün Suudi Arabistan'ın hüznü olduğunu biliyorum ve buna tüm kalbimle inanıyorum.''
Erdoğan, gerek Türkiye'nin, gerekse Suudi Arabistan'ın dünyanın en zorlu coğrafyasında bulunduğunu hatırlatmakta fayda gördüğünü ifade ederek, şunları söyledi:
''Bölgemizdeki meseleler, sadece bölgesel özellik arz etmiyor, tüm dünyayı etkiliyor ve yakından ilgilendiriyor. Yaklaşık bir asırdır devam eden tüm bu meseleleri çözmek bizim elimizde ve inanın bunu dayanışmayla yapabiliriz. Zaten kardeş olmanın gereği de budur.
Bir sofra etrafında toplanmış kardeşlerden birinin başı ağrıyorsa diğer tüm kardeşlerin iştahı kaçar. Bir kardeşin sevinci, coşkusu, başarısı sofra etrafındaki her bir kardeşi mutlu ve mesut eder.
Bizim, bu anlayışla hareket etmemiz, bu anlayışla tam bir dayanışma ve işbirliği içinde olmamız artık kaçınılmaz hale gelmiştir.
Irak'taki meseleler sadece Iraklıların değil, bizim hepimizin meselesi ve hepimizin yüreğini burkuyor. Filistin meselesi sadece Filistinliler'in meselesi değil, hepimizin meselesi ve hepimizin vicdanını acıtıyor.
Komşu ülkelerdeki yoksulluk, sadece o yoksulların değil, hepimizin ortak derdi olma özelliğini taşıyor. Öyleyse dayanışmayı artırmamız gerekiyor. Öyleyse paylaşmayı, istişareyi, işbirliğini ve iletişimi daha da artırmamız gerekiyor.''
Suriye'nin, Türkiye'nin en uzun sınıra sahip komşusu olduğunu anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Tarihte Suriye ile çok sorunlu dönemler yaşadık, çeşitli sanal meselelerden dolayı savaşın eşiğine geldiğimiz dönemler oldu. Ama biz iktidara geldik, şu meseleler nedir bir bakalım dedik ve gördük ki tamamı sanal, yapay meseleler, tamamı çözümü mümkün olan meseleler.
Hemen istişarelere başladık, yoğun temaslarımız oldu, karşılıklı üst düzey ziyaretlerimiz oldu. En son kısa bir süre önce Şam'a yaptığım ziyarette tam 51 ayrı anlaşmaya imza attık. Bu bizim tarihimizde yok, 51 ayrı anlaşma. Sınırdaki mayınları temizliyoruz.
Az önce, sevgili kardeşim dedi ki 'İş adamlarına havaalanında vizeleri kaldırdınız.' Ben bunu yeterli görmüyorum ki... Ben bunu yeterli görmüyorum, ne zaman yeterli olacak biliyor musunuz?
Suudi Arabistan, Türkiye vizeleri kaldırdığı anda yeterli olacak, o zaman yeterli olacak. Bakın, biz şimdi Suriye ile vizeleri kaldırdık. Ürdün'le kaldırdık, aynı şekilde Libya ile vizeleri kaldırdık.
Şimdi Rusya vizeleri kaldırmaya hazırlanıyoruz. Tüm bunlar olurken Suudi Arabistan ile vizeleri niye kaldırmayalım? Burayla da kaldıralım.
Şimdi Suriye ile karşılıklı tren seferlerini başlattık, ekonomide, ticarette önümüze çok yüksek hedefler koyduk. Şu anda iki kardeş, dost ülke olarak bölgemizin huzuru ve istikrarı için ortak çaba harcıyoruz.''
Erdoğan, aynı şekilde Irak'la bir kalemde 48 ayrı anlaşmaya imza attıklarını belirterek, şöyle konuştu:
''Irak'ın yeniden inşası, kalkınması, imar edilmesi için ortak çalışmalara başladık. Ürdün'le Libya'yla çok geniş çaplı anlaşmalar yaptık. Şu anda, Ankara–Beyrut–Şam–Amman hattında sadece pasaport göstererek, sadece pasaporta damga vurdurarak seyahat etmek ülkelerimiz için mümkün hale geldi.
Değerli arkadaşlarım, korku üzerine, kaygı üzerine; sanal tehditler, sanal meseleler üzerine huzurlu bir gelecek inşa etmek mümkün değildir. Sorunlarla yüzleşmek zorundayız. Sorunların üzerine gitmek zorundayız. Nihayetinde kazanan biz olacağız. İnanıyorum ki kazanan ülkelerimiz olacak, halklarımız olacak.''
''Türkiye olarak bizim dış politikamızda bir yön değiştirme, bir eksen kayması asla yok'' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bulgaristan'la işbirliğimizi artırmamız ne kadar tabii ise Suriye ile işbirliğimizi artırmamız da o kadar tabiidir. Gürcistan'ın zor zamanlarında nasıl yanında olduysak, kimse sağa sola çekmesin, aynı şekilde Irak'ın da zor zamanlarında yanındayız ve yanında olacağız. Rusya ile ticaret bizim için ne kadar önemliyse Ürdün'le, Mısır'la, Libya ile ticaret de o kadar önemlidir. Avrupa Birliği'ne üyeliği ne kadar önemsiyorsak, kimse kalkıp sağa sola çekmesin, Suudi Arabistan'la işbirliğimizi artırmayı da o kadar önemsiyoruz. Buna da kimse farklı bir tanım getirmesin.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'Gürcistan'ın sorunlarıyla biz ilgilendik. Ama ben Filistin'in sorunuyla da ilgilenmek durumundayım, aynı şekilde'' dedi.
Başbakan Erdoğan, ''Bundan daha tabii ne olabilir, yani biz Filistinle Gazze ile ilgilenirken Müslüman olduğumuz için değil insan olduğumuz için ilgileniyoruz. Haiti'nin yüzde 95'i Hrıstiyan, şimdi biz oraya elimizi uzatmayacak mıyız? Acil kurtarma ekiplerimizi göndermeyecek miyiz?'7 diye konuştu.
Erdoğan, Ticaret ve Sanayi Odası'nda düzenlenen toplantıda Türk ve Suudi iş adamlarına hitap etti.
Başbakan Erdoğan, çok boyutlu, çok yönlü, aktif ve dostluk üzerine, işbirliği üzerine, dayanışma üzerine kurulu bir dış politika yürütüklerini belirterek, ''Elbette Irak’ın sorunu benim sorunumdur. Az önce de ifade ettik, Gürcistan'ın sorunlarıyla biz ilgilendik. Ama ben Fiistin'in sorunuyla da ilgilenmek durumundayım, aynı şekilde. Bundan daha tabii ne olabilir, yani biz Filistinle Gazze ile ilgilenirken Müslüman olduğumuz için değil insan olduğumuz için ilgileniyoruz, insani görevimiz de bu, olaya böyle bakacağız. Adaletin, vicdanın, insanlığın gereği bu değil midir? ''
''Bakınız şu anda Haiti'de çok büyük bir trajedi yaşanıyor'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Haiti'nin yüzde 95'i Hrıstiyan, şimdi biz oraya elimizi uzatmayacak mıyız? Acil kurtarma ekiplerimizi göndermeyecek miyiz? Olayı haber aldığımız andan itibaren hemen kurtarma ekiplerimizi seferber ettik, çadırları, sahra hastanelerini seferber ettik. Ve 10 ton ilacı, 20 ton gıdayı ilk anda hemen gönderdik, para yardımımızı anında yaptık. Yani BM ne karar alacak diye bunu bekletmedik. Biz hemen hesaba girdik, bazen de söz verilir sözler yerine gelmez. Biz hemen adımı attık, niçin? Bunun hesabı yapılmaz, ortada bir vaka var. Çünkü biz depremden büyük darbeler yemiş bir ülkeyiz bunu da iyi biliriz, o zaman imdadımıza yetişenlere tabii şimdi de çok çok teşekkür ediyoruz. Damdan düştük bunu iyi biliriz. Ama her şeyden önce de insani görevimiz bu, vicdanımızın sesi bu, buna kulak verdik. Depremde hayatını kaybedenlerin sayısının 200 binlere ulaşabileceği ifade ediliyor. Bu tabii korkunç bir rakam. Şu anda Haiti yerle bir olmuş durumda. Ve Haiti'nin derdini bu noktada en iyi anlayan biziz ve bundan dolayı tüm Haiti halkına gerçekten geçmiş olsun diyoruz, hayata kalanlara sabırlar diliyoruz, ölenlere de rahmet diliyoruz.''
''Biz, hepimiz, bir kişinin ölümünü, bütün bir insanlığın ölümü gibi gören bir medeniyetin mensuplarıyız, biz buyuz. Hele hele, çocukların öldüğü, çocukların öldürüldüğü bir dünyayı bizim içimize sindirmemiz asla ve asla mümkün değildir. Savunmasız kadınların öldüğü ve öldürüldüğü bir dünyayı bizim içimize sığdırmamız asla mümkün değildir, yaşlı insanların, o savunmasız insanların öldürülmesi bizim içimize sığdıracağımız bir şey asla ve asla değildir. Her ne sebeple olursa olsun, çocukların, kadınların, masum sivillerin ölümleri bizim vicdanımızı sızlatır. Tabii ki sesimizi yükselteceğiz, tabii ki bu ölümlerin karşısında duracağız, tabii ki hakkı, hukuku, adaleti savunacağız.
Fosfor bombaları altında hayatını kaybeden çocukların acısıyla sesimizi yükseltmemizden hiç kimse rahatsız olamaz, olmamalıdır. Tekrar ediyorum: Bizim tek gayemiz, bölgesel barışın, huzurun ve istikrarın sağlanmasıdır. Bundan başka hiçbir gaye taşımıyoruz. Bu süreçte başta Suudi Arabistan olmak üzere tüm bölge ülkelerinin desteklerini, teşviklerini almak da bizi ayrıca memnun ediyor.''
''Bu vesileyle, geçtiğimiz hafta şahsıma tevdi edilmiş olan Kral Faysal Ödülü'nden dolayı da burada şükranlarımı ifade etmek istiyorum'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ülkem ve milletim adına bu ödülü büyük bir memnuniyetle büyük bir gururla kabul ettiğim ve Kral Faysal Vakfı'na da burada bir kez daha teşekkür ediyorum. Ve jüriyi de buradan özellikle sevgiyle saygıyla anıyorum. Hepinizin yakından takip ettiği üzere, dünya ekonomisi halen hassas bir dönemden geçiyor. Dünya ekonomisinin 2009 yılında yüzde 1,3 oranında küçüldüğü, 2010 yılında ise sadece yüzde 1,9 oranında büyümesinin beklendiği bir ortamda bölgesel işbirliği çalışmaları her zamankinden daha fazla önem arzetmektedir. Dünya ekonomisi ne kadar güçlü, kaynakları ne kadar zengin olursa bunun diğer ülkelere yansıması da büyük oluyor. Tabii hiçbir ülke tek başına hareket etme lüksüne sahip değildir. Dubai'de yaşanan son gelişmeler bunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.Ülkelerimizde yaşanan kriz biliyorsunuz, ABD'de başladı, bu ülkelerin kendi krizi değildi. Oradan buralara yansıdı.''
Başbakan Erdoğan, kararlılıkla uyguladıkları ekonomik reformlar ve politikalar sayesinde küresel krizin Türkiye'ye etkilerinin birçok ülkeye göre sınırlı düzeylerde kaldığını belirterek, ''Eylül 2008'den bu yana dünyada, kredi derecelendirme kuruluşları tarafından, 40 ülke için 100 adet kredi düşüşü gerçekleşti. Yine bu süreçte, sadece 14 ülke için 20 adet not artırımı yapıldı. Türkiye, kredi notu artırılan bu 14 ülke arasında yer almış ve notu iki kez artırılarak krize karşı dayanıklılığı adeta teyit edilmiştir'' diye konuştu.
Erdoğan, ''2010 ve 2011 yıllarında Türkiye'nin dünyanın en hızlı büyüyecek ekonomiler arasında yer alacağı da yine uluslararası kuruluşlar tarafından defalarca teyit edilmiştir. Bizim ufkumuz son derece açık ve kararlı adımlarla ilerlemeye devam ediyoruz'' dedi.
Başbakan Erdoğan, iki ülke arasında 2008 yılında 5 milyar doları aşan dış ticaret hacminin 2009'un ilk 10 ayında azalarak 3 milyar doların bir miktar üzerinde kaldığını anımsatarak, şunları söyledi:
'' Tabİi buna üzülüyoruz. Zira böyle bir dönemde inanıyorum ki Suudi Arabistan'la Türkiye'nin ticaret hacminin dünyadaki gelişmeler ne olursa olsun artması gerekir. Bunda küresel krizin yanı sıra, petrol fiyatlarındaki gerileme ve tamamlanan müteahhitlik projeleri dolayısıyla Suudi Arabistan'a yaptığımız demir-çelik ihracatının azalması rol oynamıştır. Gelin, bu geçici durağanlığı siz iş adamlarının çabası ve dinamizmiyle en kısa zamanda aşalım ve ticaret hacmimizi iki G-20 ülkesine yakışır seviyeye yükseltelim. El ele verdiğimiz takdirde, bu 5 milyar dolarlık seviyeyi birkaç yıl içinde 10 milyar dolara, daha sonrasında ise 20 milyar dolara çıkaracağımızdan en ufak bir şüphe duymuyorum.''
Erdoğan, doğrudan yabancı yatırımlar konusundaki yasal mevzuatı baştan sona serbestleştirip değiştirerek, uluslararası yatırımcıların hiçbir tereddüte kapılmadan Türkiye’de yatırım yapabilmelerinin önünü açtıklarını anımsattı.
Küresel kriz nedeniyle doğrudan uluslararası yatırım hareketlerinde dünya genelinde büyük bir düşüş yaşandığına işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:
''Türkiye tüm olumsuzluklara rağmen 2008 yılında yaklaşık 19 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım cezbetmeyi başarabilmiştir. Dünyanın en hızlı büyüyecek ekonomisi olarak, Suudi yatırımcıların Türkiye fırsatını en iyi şekilde değerlendirmelerini gönülden arzu ettiğimi burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Son dönemde ülkemizdeki ekonomik istikrar ve müsait yatırım ortamı, Suudi Arabistan da dahil olmak üzere tüm Körfez ülkelerinin Türkiye'ye olan ilgilerini artırdı. Esasen Suudi iş adamları için Türkiye'de yapacakları yatırımlar Avrupa ve Orta Asya'ya açılan kapı anlamına gelecektir. Bu itibarla, Suudi şirket ve iş adamlarını Türkiye pazarında daha fazla görmekten büyük memnuniyet duyacağımızı, Suudi yatırımcılara her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu bilmenizi istiyorum.''
Erdoğan, bunun için, doğrudan kendisine bağlı olan Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı'nın tüm imkanlarıyla iş adamlarının yanında olacağını ifade ederek, şunları söyledi:
''Bundan hiç endişeniz olmasın. Siz Suudi iş adamlarına yardımlarını esirgemeyecektir. Elinizden dosyayı alıp bütün işleri bitirdikten sonra da size teslim edecek. 3 yıl önce kurduğumuz bu Ajansın şimdiye kadar yaptığı başarılı çalışmalarla Türkiye'ye yatırım girdisi olan bin 300 projeye destek sağladığını bu vesileyle belirtmek isterim.
Ajans, Arapça da dahil olmak üzere 11 ayrı dilde hizmet veriyor. Abu Dabi ve Dubai'de iki ofisimiz bulunuyor. Suudi Arabistan'da bir ofis kurduk ve Suudi iş adamlarımız da Ajansımızın hizmetlerinden istifade edebilecekler. Bu çerçevede önümüzdeki dönemde daha fazla sayıda Suudi Arabistanlı yatırımcıyı Türkiye'de görmeyi arzu ediyoruz.
Finans, turizm, iletişim, tarım, sağlık ve diğer alanlardaki yatırımlarınızın iki ülkenin çıkarlarına da bölge ülkelerinin ekonomilerine de doğrudan etkisi olacağından şüpheniz olmasın. Ayrıca, Suudi kardeşlerimizin son zamanlarda iş amaçlı olsun, turizm amaçlı olsun ülkemize yoğun ilgi gösterdiklerini memnuniyetle izliyoruz. Aynı şekilde Türk iş adamlarının da Suudi Arabistan'da son derece başarılı çalışmalar yaptığını biliyorum. Biz iş adamlarımızı, Suudi Arabistan'da yapımı planlanan irili ufaklı alt ve üstyapı projelerinde rol almaya sevk ederken kendilerine güveniyoruz.''
Siyaset, 20 Ocak 2010 23:33
Yorumlar (0)
Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!