Aşura Meydanı, Birlik ve Beraberlik Fotoğrafıdır
Ehl-i Beyt, 27 Aralık 2009 04:42Özgündüz, her etnik köken, farklı siyasi ve dini kanaate mensup ülkemin bu güzel insanlarının aynı mukaddes duygularla bir araya gelmeleri, dosta düşmana birlik beraberlik fotoğrafı vermekir, dedi.
Aşura konuşmasının birinci bölümünü güncel meselelere ayıran Türkiye Caferileri Lideri Özgündüz, konuşmasının ikinci bölümünde Aşura Meydanı'ndaki güzelliklerden ve İmam Hüseyin'in Medine'den Kerbela'ya gidiş aşamalarından bahsetti.
Özgündüz, şunları söyledi:
Burada gördüğünüz bu güzellikler yıllardır beraber yaşadığımız, gözlemlediğimiz güzelliklerdir. Belki de şimdi içimizden bazıları bu adam hangi güzelliklerden bahsediyor, bunca insan 1370 sene önce vukuu bulan bir faciaya ağlamak için bu kış şartlarında bir araya gelmiş, üzülüyor, gözyaşı akıtıyorlar, bunun güzelliği neresinde diye söyleniyordur.
Ben derim ki; görmek isteyenler için burada o kadar güzellikler var ki, her etnik köken, farklı siyasi ve dini kanaate mensup ülkemin bu güzel insanlarının aynı mukaddes duygularla bir araya gelmeleri, dosta düşmana birlik beraberlik fotoğrafı vermeleri bir güzellik değil midir?!
İnsanlarımızın Kızılay’ımıza hiçbir maddi karşılık beklemeden kan bağışlayıp can kurtarmak için kuyruk oluşturmaları bir güzellik değil midir?!
Milletimizin her kesiminin haktan, hukuktan, özgürlükten, haklıdan ve özgürden yana; despot, zorba ve zalime karşı birlikte tavır alması bir güzellik değil midir?
Cahiliye töreleri, cinayet, vahşet, soygun, yağma, sömürü ve tüm çirkefliklerin temsilcisi Emevî Hanedanı’na karşı, adalet, eşitlik, hürriyet, merhamet, sevgi, kardeşlik ve tüm güzellikleri temsil eden Allah Resulü, âlemlere rahmet Muhammed Hanedanı’nın milletçe yanında olduğumuzu ortaya koymamız bir güzellik değil midir?
Milli karakter olarak Emevî Yezidî değil; Haşimî, Ahmedî, Haydarî ve Hüseynî olduğumuzu toplumumuzun her kesimiyle birlikte ortaya koymamız bir güzellik değil midir?
İman ettiğimiz Peygamberimiz ve sevmek zorunda olduğumuz Ehlibeyt ile hemhal, hemdert olmamız bir güzellik değil midir?
Esasen kalplerin taş kesildiği, merhamet ve acıma hissinin yok olduğu, madde ve maddiyata dayalı insani değerlerin unutulduğu, vicdansızlığın kol gezdiği, gönüllerin paslandığı bu dünyada hala ağlayabiliyor olmamız, içimizdeki güzelliğin, en güzel duygu olan sevginin, aşkın ve merhametin göstergesi olarak ağlamamız bir güzellik değil midir?
364 günlük keşmekeş içinde tozlanmış bu güzel duygularımızın bir günlüğüne olsun en güzel duygu denizinden kaynaklanan gözyaşlarımızla tozunu atmamız bir güzellik olmasının yanında, insancıl bir gereksinim değil midir?
En kusursuz Muhammedî medeniyeti yok edip, en vahşi cahiliyeti hortlatmaya karşı, kendisinin ailesinin ve sevenlerinin kanı pahasına yiğitçe direnen Peygamber çiçeği, cennet ziyneti Hüseyin’in kanına kanımızı katamadık, bari sevgili Peygamberimiz ve kızı Fatıma’nın gözyaşına gözyaşımızı katmamız vefa ve vicdan borcumuz değil midir?
Üç senelik hükümetinde, Kerbela’da Peygamber çiçeklerini soldurduktan sonra Medine’de giriştiği katliamla, Peygamberin mezarını ashabının kanıyla boyayan, Kâbe’yi mancınıkla yakıp yıkan Yezid’in cinayetlerine biat ederek onay verip ortak olmayı kabul etmediği için, Hüseyin’in bütün bu olanları hak ettiğini söyleyebilecek bir insan olabilir mi?
İmam Hüseyin, Medine’de ceddi peygamberin mezarının yanı başında ibadetle meşgulken Yezid’in amcazadesi Medine valisi kendisini Konağa çağırıp Muaviye’nin öldüğünü yerine oğlu Yezidi halife tayin ettiğini bildirdikten sonra Yezid’in fermanı gereğince İmam Hüseyin ya biat edecek ya da başı kesilip Şam’a gönderilecek. İmam Hüseyin mühlet alıp konaktan çıkar, ailesini de yanına alıp Mekke’ye gider, orada kan akıtılması yasaktır diye orada ikamet eder. Ama Hac mevsimi gelince Yezid bir terör çetesini imamı öldürmek üzere hacıların arasına sokup Mekke’ye gönderir. İmam bundan haberdar olunca Mekke’yi terk edip binlerce davet aldığı Kûfe’ye doğru hareket eder. Yolun yarısında Kufelilerin, Yezid valisi tarafından kandırılarak tehdit ve rüşvet teslim aldığını öğrenir ve Kerbela çölüne gider orda muhasara altına alınır. İmam Hüseyin “Beni kendi halime bırakın, dönüp dedemin Medine’sinde yaşayayım; bunu istemiyorsanız dedemin ülkesinden beni sürgün edin. Çoluk çocuğumla gidip yurtdışında yaşayayım” önerisinde bulundu; ama ne yazık ki Yezid tarafı bu barışık çözüme red cevabı verdi. Hiçbir yere gitmesine izin verilmedi. İmam Hüseyin buyurdu ki “Bana yeryüzünde hiçbir sığınak ve barınak kalmasa dahi ben Yezid’e biat etme alçaklığına düşmeyeceğim.” İslam çınarını kesmeye yönelen yezidi kılıçlara göğsümü siper edeceğim. Ama bu dik duruşun bedeli o kadar ağır oldu ki Hüseyin’den başka kimse kaldıramazdı. Birkaç saat içerisinde kendi ailesinden en az on yedi yiğidin parçalanmış bedenini bağrına bastı. Yaklaşık elli beş kişi de sadık yâreninden imamın dizlerinde can verdiler. Bütün acıları yaşadıktan sonra kendisi meydana gidiyorken Peygamber kızlarını, gelinlerini emanet edecek kimse kalmamıştı.
Ehl-i Beyt ve Hüseyin aşkıyla burada toplanan yüz binler ve televizyonları başında bu mateme kilitlenen, gönülleriyle buraya katılan milyonlar! Peygamberimiz, Allah adına size şu ödülü vaad ediyor. Hüseyn’e yas tutan erkeklerin kolundan ben, kadınların kolundan “kızım Fatıma!” sen tutarak cennete götüreceğiz. Selam olsun peygambere, Ehl-i Beytine ve aziz oğlu Huseyn’in şahsında bütün şehitlerimize.
Özgündüz'ün konuşmasını izlemek için tıklayınız.
Ehl-i Beyt, 27 Aralık 2009 04:42
Yorumlar (0)