Türkiye ? Ermenistan İlişkilerinde Perde Arkası Gelişmeler
Analiz, 04 Eylul 2009 18:33TÜRKSAM Başkanı Sinan OĞAN, sürecin başarılı olmasının Ermenistan?ın Dağlık Karabağ konusunda adım atmasına bağlı olduğunu vurguluyor.
Nisan ayında yoğunlaşan Türkiye – Ermenistan ilişkileri, 22 Nisan’da İsviçre’nin arabuluculuğu ile imzalanan yol haritası ile rayına oturmuş ve “24 Nisan” sendromu bir şekilde atlatılmıştı. Ardından yaşanan gelişmeler Azerbaycan’da büyük rahatsızlık yaratmış ve Azerbaycan’ın gönlünü almak için bizzat Başbakan Erdoğan Bakü’ye giderek Devlet Başkanı İlham Aliyev’e “Dağlık Karabağ konusunda ilerleme sağlanmadan” Ermenistan-Türkiye sınırlarının açılmayacağı garantisini vermiştir. Erdoğan ayrıca Azerbaycan parlamentosunda da konuşarak Azerbaycan kamuoyunda oluşan rahatsızlığı gidermeye çalışmıştır. Elbette ki, 22 Nisan’a birden bire gelinmemişti. Bütün süreç aslında Barack Obama’nın bu yılın başında Türkiye’ye gelerek Ermenistan ile ilişkiler konusunda Ankara’dan net isteklerde bulunması ile başlamıştı. ABD’nin Türkiye’den bu konudaki net isteklerini koordine etmesi için de İsviçre Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkiler sürecinde hakem olarak atanmıştı.
Erdoğan’ın bu ziyareti sonrasında Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan ilişkiler zincirinde “sessizlik” hakim olmuştur. Ancak bu sessizliğin bu şekilde sürmeyeceği de özellikle son hafta yaşanan gelişmelerle anlaşılmıştır. Zira bu konuda son hafta içerisinde önemli gelişmeler yaşanmıştır. Önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton ile görüşmüştür. Ardından Dışişleri Bakanlığı müsteşarı beraberindeki heyetle İlham Aliyev tarafından kabul edilmiştir. Anlaşılan Türkiye, Azerbaycan ile geçtiğimiz aylarda yaşanan krizden ders almıştır ve bu defa işi şansa bırakmak istememektedir. Çünkü yaşanan gelişmeler Azerbaycan’ın tepkisini çekebilecek nitelikte ve somutluktadır.
Daha önce olduğu gibi yine İsviçre’nin arabuluculuğunda yeni bir süreç başlatılmıştır. Türkiye, Ermenistan ve İsviçre Dışişleri bakanlıkları konuya ilişkin olarak ortak açıklama yapmıştır. Açıklamada, "Türkiye Cumhuriyeti ve Ermenistan Cumhuriyeti, İsviçre'nin arabuluculuğuyla sürdürdükleri çabalar bağlamında parafladıkları 'Diplomatik İlişkilerin Tesisi Protokolü' ile 'İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolü'ne dair iç siyasi istişarelerini başlatma hususunda mutabakata varmışlardır" ifadesi kullanılmıştır.
‘Diplomatik İlişkilerin Tesisi Protokolü’ ve ‘İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolü’ ile iki ülke ilişkilerinin yaklaşık üç ay gibi bir süre içerisinde normalleştirilmesi istenmektedir. Buna göre öncelikle siyasi danışmalar 6 hafta içinde tamamlanacak ve bunun ardından imzalanan 2 protokol her iki ülkenin parlamentosunun onayına sunulacaktır. Eğer parlamentolarda gerçekleşecek olan bu onaylama işleminde herhangi bir sorun yaşanmazsa 2010 yılı başlarında iki ülke doğrudan diplomatik ilişki kurmuş olacaktır. Bu durumda Sarkisyan’ın son günlerde sıklıkla basına verdiği röportajlarda vurguladığı “futbol maçına gitmek için ilişkilerin geliştirilmiş olması gerekir” tezi de güçlenmiş olacak ve Sarkisyan’ın iki ülke arasında Bursa’da oynanacak dünya kupası maçı elemelerine gelmemesi için bir sebep kalmayacaktır. Bilindiği gibi Sarkisyan, BBC’nin Rusça servisine verdiği demeçte, bildik taleplerini tekrarlamış ve sınırların açılması veya buna yakın bazı gelişmelerin olması durumunda Türkiye’ye gelebileceğini ifade etmişti. Şimdi bu yaşanan gelişmeler Sarkisyan’ı yeterince memnun edebilecek niteliktedir.
Ancak bu gelişmelerin ve diplomatik ilişkilerin süreci sınırların açılmasına götürüp götürmeyeceği sorusu gündeme gelmektedir. İlişkilerin bu hızla devam etmesi, 2010 yılı Nisan ayına kadar diplomatik ilişkilerin kurulacağını ve sınırların açılmasının da mümkün olacağını akıllara getirmektedir. Ancak Davutoğlu “şimdilik” sınırların açılmasını pek mümkün görmemektedir. Davutoğlu 31 Ağustos 2009 tarihinde geç saatlerde, Ermenistan Dışişleri Bakanı ile yaptığı ortak açıklama sonrasında, NTV Ankara Temsilcisi Murat Akgün'ün sorularını yanıtlarken Ermenistan yetkilileriyle mutabakata varılan iki protokol ve diplomatik ilişki sürecinin 'Türkiye'nin bölge vizyonunun parçası' olduğunu söylemiştir. Davutoğlu ayrıca sürecin her aşamasında Azerbaycan’ın çıkarlarının gözetileceğini bu noktada Ermenistan sınırının açılmasının söz konusu olmadığını ifade etmiştir.
Her ne kadar Sayın Davutoğlu “sınırların açılması söz konusu değildir” dese de bu sürecin sınırların açılmasıyla noktalanacağı aşikardır. Eğer bu gelişmelere Azerbaycan’ın işgal altında tutulan toprakları Dağlık Karabağ konusunda yaşanacak gelişmeler eşlik etmezse bu defa Azerbaycan ile yaşanacak sorunların tamiri pek de kolay olmayacaktır.
Türkiye aslında büyük bir risk almaktadır. Çünkü bu süreci eşitli parçalardan oluşan bir bütün olarak düşünmek gerekir. Türkiye bu bütünün bazı kısımlarını kontrol edebilmektedir. Ancak bir kısım gelişmeler Türkiye’nin insiyatifi dışındadır. Türkiye’nin Ermenistan ile sürdürdüğü diplomatik ilişkilerin tesisi çalışmaları Türkiye tarafından sürdürülmektedir. Bu Türkiye’nin insiyatifindedir. Ancak bu süreçle paralel sürmesi gereken Ermenistan’ın Azerbaycan’a ait olan işgal ettiği Azerbaycan vilayetlerinden çekilmesi süreci Türkiye’nin insiyatifinde değildir. Bu süreç daha çok AGİT Minsk Grubu’nun ve daha çok da Rusya’nın insiyatifindedir. Rusya’nın bu süreçte nasıl bir tutum takınacağı önemlidir. Her ne kadar Rusya 8.8.2008 tarihinde Gürcistan ile yaşadığı savaş sonrasında Ermenistan’ın ciddi bir ekonomik güvenlik riski ile karşı karşıya olduğunu görerek Erivan’ın Türkiye ile ilişkilerini geliştirmesi konusunda da yapıcı politikalar izlemeye başlamıştır. Diğer taraftan bu savaş esnasında Türkiye’nin takındığı bağımsız tutum da Rusya tarafından güven ortamının oluşmasına sebep olmuştur. Bütün bu gelişmeler Rusya’nın Türkiye ile Ermenistan arasında başlayan sürece sıcak bakmasına sebep olmuştur. Ancak unutulmaması gerekir ki, bu sürecin başarısızlığa uğraması Türkiye ile Azerbaycan’ın arasında ciddi sorunlar doğurabilir. Böylesi bir ortam ise elbette ki, Rusya’nın bölge politikaları açısından arzulanacak bir durumu ortaya çıkarır.
Bu yeni süreç önceki krizin tecrübesi ve gölgesi altında yürümektedir. Konu son derece hassastır. Zira hem Türk kamuoyu ve hem de Azerbaycan gelişmeleri hassasiyetle takip etmektedir. Türkiye şimdi 6 hafta boyunca 'Diplomatik İlişkilerin Tesisi Protokolü' ile 'İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolü'nü hazırlayarak imzaya hazır hale getireceklerdir. İç hukuka sunulan bu gelişmeyle artık konu meclise ve sonra da cumhurbaşkanının onayına sunulacaktır. Bu sürecin başarılı bir şekilde sürmesi ve Azerbaycan’ın küstürülmeden ve haklarını koruyarak yürütülmesi Ermenistan’ın Dağlık Karabağ konusunda adım atmasına bağlıdır. Bu konuda Erivan’ın bazı adımlar atacağı beklentisi yüksektir. Eğer Ermenistan Azerbaycan’a ait işgal ettiği 7 vilayetin şimdilik en az beşinden çekilirse ve bu ilişkiler paralel yürütülürse bu durumda herhangi bir sorun yaşanmayacaktır. Ancak Ermenistan çeşitli defalar gösterdiği gibi süreç içerisinde “oyun bozanlık” ederek çekilme işlemini başlatmazsa Türkiye ile Azerbaycan arasında öncekinden daha ciddi sorunlar yaşanabilir.
Erdoğan’ın bu ziyareti sonrasında Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan ilişkiler zincirinde “sessizlik” hakim olmuştur. Ancak bu sessizliğin bu şekilde sürmeyeceği de özellikle son hafta yaşanan gelişmelerle anlaşılmıştır. Zira bu konuda son hafta içerisinde önemli gelişmeler yaşanmıştır. Önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton ile görüşmüştür. Ardından Dışişleri Bakanlığı müsteşarı beraberindeki heyetle İlham Aliyev tarafından kabul edilmiştir. Anlaşılan Türkiye, Azerbaycan ile geçtiğimiz aylarda yaşanan krizden ders almıştır ve bu defa işi şansa bırakmak istememektedir. Çünkü yaşanan gelişmeler Azerbaycan’ın tepkisini çekebilecek nitelikte ve somutluktadır.
Daha önce olduğu gibi yine İsviçre’nin arabuluculuğunda yeni bir süreç başlatılmıştır. Türkiye, Ermenistan ve İsviçre Dışişleri bakanlıkları konuya ilişkin olarak ortak açıklama yapmıştır. Açıklamada, "Türkiye Cumhuriyeti ve Ermenistan Cumhuriyeti, İsviçre'nin arabuluculuğuyla sürdürdükleri çabalar bağlamında parafladıkları 'Diplomatik İlişkilerin Tesisi Protokolü' ile 'İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolü'ne dair iç siyasi istişarelerini başlatma hususunda mutabakata varmışlardır" ifadesi kullanılmıştır.
‘Diplomatik İlişkilerin Tesisi Protokolü’ ve ‘İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolü’ ile iki ülke ilişkilerinin yaklaşık üç ay gibi bir süre içerisinde normalleştirilmesi istenmektedir. Buna göre öncelikle siyasi danışmalar 6 hafta içinde tamamlanacak ve bunun ardından imzalanan 2 protokol her iki ülkenin parlamentosunun onayına sunulacaktır. Eğer parlamentolarda gerçekleşecek olan bu onaylama işleminde herhangi bir sorun yaşanmazsa 2010 yılı başlarında iki ülke doğrudan diplomatik ilişki kurmuş olacaktır. Bu durumda Sarkisyan’ın son günlerde sıklıkla basına verdiği röportajlarda vurguladığı “futbol maçına gitmek için ilişkilerin geliştirilmiş olması gerekir” tezi de güçlenmiş olacak ve Sarkisyan’ın iki ülke arasında Bursa’da oynanacak dünya kupası maçı elemelerine gelmemesi için bir sebep kalmayacaktır. Bilindiği gibi Sarkisyan, BBC’nin Rusça servisine verdiği demeçte, bildik taleplerini tekrarlamış ve sınırların açılması veya buna yakın bazı gelişmelerin olması durumunda Türkiye’ye gelebileceğini ifade etmişti. Şimdi bu yaşanan gelişmeler Sarkisyan’ı yeterince memnun edebilecek niteliktedir.
Ancak bu gelişmelerin ve diplomatik ilişkilerin süreci sınırların açılmasına götürüp götürmeyeceği sorusu gündeme gelmektedir. İlişkilerin bu hızla devam etmesi, 2010 yılı Nisan ayına kadar diplomatik ilişkilerin kurulacağını ve sınırların açılmasının da mümkün olacağını akıllara getirmektedir. Ancak Davutoğlu “şimdilik” sınırların açılmasını pek mümkün görmemektedir. Davutoğlu 31 Ağustos 2009 tarihinde geç saatlerde, Ermenistan Dışişleri Bakanı ile yaptığı ortak açıklama sonrasında, NTV Ankara Temsilcisi Murat Akgün'ün sorularını yanıtlarken Ermenistan yetkilileriyle mutabakata varılan iki protokol ve diplomatik ilişki sürecinin 'Türkiye'nin bölge vizyonunun parçası' olduğunu söylemiştir. Davutoğlu ayrıca sürecin her aşamasında Azerbaycan’ın çıkarlarının gözetileceğini bu noktada Ermenistan sınırının açılmasının söz konusu olmadığını ifade etmiştir.
Her ne kadar Sayın Davutoğlu “sınırların açılması söz konusu değildir” dese de bu sürecin sınırların açılmasıyla noktalanacağı aşikardır. Eğer bu gelişmelere Azerbaycan’ın işgal altında tutulan toprakları Dağlık Karabağ konusunda yaşanacak gelişmeler eşlik etmezse bu defa Azerbaycan ile yaşanacak sorunların tamiri pek de kolay olmayacaktır.
Türkiye aslında büyük bir risk almaktadır. Çünkü bu süreci eşitli parçalardan oluşan bir bütün olarak düşünmek gerekir. Türkiye bu bütünün bazı kısımlarını kontrol edebilmektedir. Ancak bir kısım gelişmeler Türkiye’nin insiyatifi dışındadır. Türkiye’nin Ermenistan ile sürdürdüğü diplomatik ilişkilerin tesisi çalışmaları Türkiye tarafından sürdürülmektedir. Bu Türkiye’nin insiyatifindedir. Ancak bu süreçle paralel sürmesi gereken Ermenistan’ın Azerbaycan’a ait olan işgal ettiği Azerbaycan vilayetlerinden çekilmesi süreci Türkiye’nin insiyatifinde değildir. Bu süreç daha çok AGİT Minsk Grubu’nun ve daha çok da Rusya’nın insiyatifindedir. Rusya’nın bu süreçte nasıl bir tutum takınacağı önemlidir. Her ne kadar Rusya 8.8.2008 tarihinde Gürcistan ile yaşadığı savaş sonrasında Ermenistan’ın ciddi bir ekonomik güvenlik riski ile karşı karşıya olduğunu görerek Erivan’ın Türkiye ile ilişkilerini geliştirmesi konusunda da yapıcı politikalar izlemeye başlamıştır. Diğer taraftan bu savaş esnasında Türkiye’nin takındığı bağımsız tutum da Rusya tarafından güven ortamının oluşmasına sebep olmuştur. Bütün bu gelişmeler Rusya’nın Türkiye ile Ermenistan arasında başlayan sürece sıcak bakmasına sebep olmuştur. Ancak unutulmaması gerekir ki, bu sürecin başarısızlığa uğraması Türkiye ile Azerbaycan’ın arasında ciddi sorunlar doğurabilir. Böylesi bir ortam ise elbette ki, Rusya’nın bölge politikaları açısından arzulanacak bir durumu ortaya çıkarır.
Bu yeni süreç önceki krizin tecrübesi ve gölgesi altında yürümektedir. Konu son derece hassastır. Zira hem Türk kamuoyu ve hem de Azerbaycan gelişmeleri hassasiyetle takip etmektedir. Türkiye şimdi 6 hafta boyunca 'Diplomatik İlişkilerin Tesisi Protokolü' ile 'İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolü'nü hazırlayarak imzaya hazır hale getireceklerdir. İç hukuka sunulan bu gelişmeyle artık konu meclise ve sonra da cumhurbaşkanının onayına sunulacaktır. Bu sürecin başarılı bir şekilde sürmesi ve Azerbaycan’ın küstürülmeden ve haklarını koruyarak yürütülmesi Ermenistan’ın Dağlık Karabağ konusunda adım atmasına bağlıdır. Bu konuda Erivan’ın bazı adımlar atacağı beklentisi yüksektir. Eğer Ermenistan Azerbaycan’a ait işgal ettiği 7 vilayetin şimdilik en az beşinden çekilirse ve bu ilişkiler paralel yürütülürse bu durumda herhangi bir sorun yaşanmayacaktır. Ancak Ermenistan çeşitli defalar gösterdiği gibi süreç içerisinde “oyun bozanlık” ederek çekilme işlemini başlatmazsa Türkiye ile Azerbaycan arasında öncekinden daha ciddi sorunlar yaşanabilir.
Analiz, 04 Eylul 2009 18:33
Yorumlar (0)
Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!