Üçüncü Yılında 2006 Temmuz Savaşı
Analiz, 15 Ağustos 2009 05:54Lübnanlı direnişçilerin 12 Temmuz 2006 tarihinde Ayta bölgesinde iki İsrail askerini esir almasıyla başlayan savaş, 14 Ağustos 2006 tarihinde güvenlik Meclisi?nin 1701 sayılı kararıyla sona erdi.
Lübnanlı direnişçilerin 12 Temmuz 2006 tarihinde Ayta bölgesinde iki İsrail askerini esir almasıyla başlayan savaş, 14 Ağustos 2006 tarihinde güvenlik Meclisi'nin 1701 sayılı kararıyla sona erdi.
12 Temmuz'da düzenlenen operasyonda iki İsrail askeri esir alınırken, 8 İsrail askeri öldürülmüş ve 21 asker de yaralanmıştı.
İsrail, Lübnan İslami Direnişi Hizbullah'ın Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah'ın, dünyanın tüm orduları da gelse, esir askeri alamayacaklarını, esir askerlerin sadece esir mübadelesiyle kurtulabileceğini ilan etmesine rağmen İsrail, Lünnan'a karşı çılgınca bir savaş başlattı.
Dönemin başbakanı Ehud Olmert, esir olan iki askeri evlerine döndüreceklerini açıkladı ve saldırı emrini verdi. Fakat İsrail, hedeflerinde başarılı olamadı ve iki asker esir takasıyla İsrail'e teslim edildi.
Almanya'nın arabuluculuğunda iki yıl süren esir takısı görüşmeleri sonrasında İsrail hapishanelerindeki esirlerin lideri olarak bilinen Semir Kuntar ve dört Lübnan savaşçısının bir yıl önce serbest bırakılırken, İsrail de Hizbullah'tan ölü iki İsrail askerini teslim almıştı.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, iki İsrail askerini almasından hemen sonra savaş naraları atan İsrail Başbakanı Ehud Olmert'e, esir takası önerisinde bulunmuştu. Nasrullah, İsrail'in Lübnan'a saldırması karşılığında süprizlerinin olacağını belirtmişti. Nasrullah “İsrail askerleri güvendeler. Askerlerin, İsrail'e teslimi sadece hapishanedeki esirlerin serbest bırakılmasıyla mümkün olacaktır” demişti.
Tarihler 14 Temmuz'u gösterdiğinde Seyyid Nasrullah, el Menar'da yayınlanan ses bandıyla İsrail'e seslendi: Topyekün savaş istiyorsanız biz hazırız. Yeteneği, deneyimi ve cesareti olan bir millete karşı topyekün bir savaşı seçtiniz.”
Savaşın başlamasından iki gün sonra Nasrullah, elinde bulundurduğu füzelerle Hayfa ve daha ilerilerini de vurma vaadinde bulundu ve Lübnan sahillerinde bulunan bir savaş gemisinin vurulduğunu haber verdi.
Savaşın dokuzuncu gününde 21 Temmuz'da Nasrullah, el Cezire televizyonunda göründü ve İsrailli liderlerin, “Hizbullah'ın gücünün zayıflatıldığı yönündeki iddiaları” yalanladı. Nasrullah, Hizbullah savaşçılarının elinde daha bir çok sürprizin olduğunu belirtti. Savaşın dokuzuncu gününde Hizbullah, İsrail'in stratejik şehirlerinden birisi olan Hayfa'yı vurmuştu.
Savaşın ilk 15 gününde İsrail, yarısı çocuklar olmak üzere 400 sivili katletmiş, 1600 sivili yaralamıştı. İsrail, köprü, elektrik santrali gibi stratejik noktaları bombalamış, televizyon binalarını da bombalayarak, katliamın boyutlarının görüntülenerek dünya kamuoyuna sunulmasını engellemeyi hedeflemişti. İlk 15 günlük maddi kaybın 4 milyar dolardan fazla olduğu belirtilmişti.
29 Temmuz'da el Menar televizyonunda konuşan Nasrullah, tüm Lübnanlılardan rahat olmalarını istedi, elde edilecek zaferin tüm Lübnan ve bölge halkına ait olacağını söyledi. Nasrullah, Lübnanlı gruplar arasında çıkarılmak istenen fitneye karşı birlik çağrısında bulunmuştu.
29 Temmuz'da Hizbullah savaşçıları, Lübnan'ın sınır bölgelerindeki köylerini işgal etmeye kalkışan İsrail ordusunu geri püskürtmeyi başarmıştı.
3 Ağustos'ta İsrail'in savaş meydanında ciddi kazanım elde edemediğini savunan Nasrullah, “Hizbullah'ın direnişiyle mucize gerçekleştirdiğini” belirtti. İsrail'in Beyrut'u vurmaya devam etmesi halinde Tel Aviv'i bombalama tehdidinde bulundu.
Nasrullah ayrıca, Lübnan'a karşı başlatılan savaşın planlanmasından yürürlüğe konulmasına kadar her şeyin Amerikan yönetimi tarafından yapıldığını söyledi. Nasrullah “İsrail, sadece bütün bunları gerçekleştirmede bir araçtır. Savaşın sonucu ne olursa olsun Lübnan ne İsrail'in ne de Amerika'nın olacaktır” dedi.
Nasrullah, Hizbullah'ın fırlattığı füze saldırılarını sona erdirmenin tek yolunun Lübnan şehir ve köylerini terk etmek olduğunu belirtmişti.
9 Ağustos tarihinde, direnişin ve halkın direniş olmamış olsaydı, savaşın farklı bir şekilde neticeleneceği belirten Nasrullah, el Menar televizyonuna verdiği demecinde Güvenlik Meclisi'nin aldığı 1701 sayılı kararın uygulanmasının önünde engel olmayacağını vurguladı.
Nasrullah, savaşın henüz sona ermediğini, ileriki dönemler için dayanışmanın önemine değindi. Nasrullah “Hedeflerini gerçekleştiremediğini hisseden İsrail, Lübnan'dan vazgeçmeyecektir. Gelecekteki tehlikelere, Lübnan'ın birliğiyle mücadele etmeliyiz” dedi.
Takvim yaprakları 14 Ağustos'u gösterdiğinde Nasrullah, zaferini ilan etti. El Menar'da yayınlanan konuşmasında Nasrullah “Lübnan ve ümmet, İsrail'e karşı tarihi ve stratejik bir zafer ilan etti” dedi. Nasrullah ayrıca, İsrail'in savaştaki hezimetten ötürü yetkililer hakkında soruşturma açıldığının haberini verdi.
Savaş henüz sona ermemişken direnişin silahının toplanmasını tekrardan gündeme getiren Lübnanlılara sert tepki gösteren Nasrullah, ordunun henüz Lübnan'ı savunacak bir güçte olmadığına işaretle direnişin silahının toplanmasını ahlaki olmayan bir öneri olarak kabul etti.
Nasrullah, konuşmasından kısa bir süre sonra İsrail'in bombardımanında yerle bir olan Lübnan'ı yeniden imar etmek için çalışmalara başlayacaklarını, vakit kaybı olmaması için Lübnan hükümetinin harekete geçmesini beklemeyeceklerini söyledi.
“Dönemin Cumhurbaşkanı Emil Lahud, Amerikan televizyonuna 27.07.2006 tarihinde “Lübnan, içinde bulunduğu krizden daha güçlü bir şekilde çıkacaktır. Geçmişte İsrail Arap devletlerini 6 günde hezimete uğratmıştı. Bugün ise Hizbullah, küçük ülkenin küçük bir grubu. İsrail'e karşı durabildi. Aradan 15 gün geçti fakat ilerleme sağlayamadılar. Sadece bir beldeyi işgal edebildi. Şimdi de ikinci beldeyi işgal etmek için çabalıyor. Tarih, Hizbullah'ın İsrail'e karşı durabildiğini hatırlatacaktır. İsrail, Lübnan'ın içlerine doğru ilerlemeye yeltendiğinde ordumuz savaşacak ve ülkemizi savunacaktır” demişti.
Emil Lahud, konuşmasına şöyle devam etmişti: “Ben, İsrail'in sivil noktaları hatta BM'a ait binaları vurmasına şaşmıyorum. Bu olayın bir benzeri 1996 yılında da tekrarlanmıştı. Çok sayıda sivilin sığındığı BM binasını bombalamıştı. Bu bombardımanda yüzden fazla sivil ölmüştü. İsrail, dilediği her şeyi yapıyor. İsrail, 2000 yılındaki hezimetinin intikamını almayı hedefliyor. Dünya birkaç gün sonra İsrail'in kasıtlı olarak sivil noktaları bombalamasını unutacaktır. Amerika bu savaşta, İsrail'i tutmuştur. Şuan işlenenler gerçek bir katliamdır. Ve İsrail, silahlarını Amerika'dan alıyor. Sivil noktaları vurmak için Amerika'nın akıllı bombalarını kullanıyorlar.
Lübnan'a bir çok heyet geliyor. Fakat elleri boş. Gelecekteki bir çözümden bahsediyorlar. Biz ise derhal ateşkes istiyoruz. Müzakerelerin bombardıman altında yapılması mümkün değildir. Onlar, diledikleri şeyi güç kullanarak bize dayatabileceklerini veya Hizbullah'tan vazgeçeceğimizi sanıyorsalar, yanılıyorlar. Hizbullah konusu, Lübnanlı taraflar arasında masa başında çözülecektir. Taraflar, bu ayın sonunda masaya oturacaklardı. Fakat Hizbullah'ın silahını güç kullanarak almaya kalkmak, iç savaşa yol açacaktır.
Lübnan bu savaştan zaferle, İsrail ise hezimete uğrayarak çıkak. Çünkü Lübnanlıların vahdetinden şüphe edenler, süprizle karşılaşacak. Çünkü Lübnanlıların hepsi, birdir. Çünkü İsrail, vatanın her tarafını hedef almaktadır. Lübnanlıları parçalama girişimi başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Lübnanlıların vahdeti şuanda en önemli şeydir. Savaşmaya ve direnmeye devam edeceğiz. Biz zafer kazandık. Bugün, meydana gelenlerin neticesini gelecekte daha net göreceğiz. Her şey Lübnanlıların ve tüm Arapların lehine olacaktır.
İsrail bu savaşa, çok önceden hazırlandı. Direnişin iki İsrail askerini esir almasından ötürü Lübnan'a savaş açmadı. Savaş açmak için bir gerekçe bekliyordu. Her ne yaparsalar yapsınlar biz, zafer kazanacağız. 1982'deki saldırılardan da öte bir saldırı olabilir mi? Fakat şimdi fark var. Şimdi direnen, düşmana karşı mücadele edenler, tüm Arapların başını yükseltenler var. Üzülerek söylemeliyim ki Lübnan'da olanlara karşı Araplar harekete geçmedi.
Bizim için hangisi daha iyidir? Zillet altında yaşamamız mı yoksa onurumuzla yaşamamız mı? Biz, İsrail'e 'Ölmeyeceğiz. Direnmeye ve savaşmaya devam edeceğiz' diyoruz. “
Suudi Arabistan ve Temmuz Savaşı
Savaşın ilk günlerinden itibaren Suudi Arabistan, savaştan ötürü İsrail'i değil Hizbullah'ı sorumlu tuttu. Suudi Arabistan, “Maceraya kalkışan sorumluluğu üstlenir” dedi. Suudi Arabistan'un bu tavrı, Arap-İsrail mücadelesinde bir ilk oldu. Suudi Arabistan ayrıca “Meşru direnişle hesapsız kitapsız maceraya kalkışmayı birbirinden ayırt etmeliyiz” dedi.
Suudi Arabistan, en önemli maddesi derhal ateşkesin ilanı olan altı maddelik bir öneri paketinde bulundu. Suudi Arabistan'ın Hizbullah karşıtı duruşu, Kana ve ardından gelen sivil katliamlarla değişmeye başladı. Suudi Arabistan savaşın son günlerinde İsrail'i sorumlu tuttu.
Suudi Arabistan ve Ürdün'ün yanı sıra Mısır da savaşın ilk günlerinde Hizbullah'ı sorumlu tuttu, Hizbullah'ı maceraya kalkışmakla işam etti.
Savaşın ikinci gününde Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, Hizbullah'ı bölge halkının menfaatlerine olmayacak şekilde maceraya çekmekle suçladı.
Savaşın 10. Gününde Mısır, savaşan her iki tarafa da seslenerek, savaşta her iki tarafın da ağır kayıplar verdiğini ilan etti, ateşkes çağrısında bulundu.
Savaşın 17. Gününe gelindiğinden Suudi Arabistan ve Ürdün gibi Mısır'da tavır değişikliği gözlemlendi. Mısır, savaşı sürdüren İsrail ve Amerika'yı ilk defa kınadığını açıkladı.
Mısır, Amerika'yı harekete geçerek uygun tavrı almamakla suçladı.
Savaşın ilk günlerinden itibaren Suriye, İsrail'i sorumlu tuttu, Hizbullah'la dayanışma halinde olduğunu, her türlü desteği vereceğini , İsrail'e karşı Lübnan halkını yalnız bırakmayacağını ilan etti.
Ateşkes kararının alınmasından ve Lübnan'ın yerle bir edilmesinden Amerika'yı sorumlu tutan Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Hizbullah'ı maceraperestlikle suçlayan Arap liderleri sert dille eleştirdi, 7 Haziran seçimlerinde zaferle çıkan 14 Mart İttifakını İsrail ürünü olmakla suçladı.
Savaş sonrasında yaptığı konuşmasında Esed “Direnişi desteklemeyen Arap değildir” dedi.
Lübnan'ın Savaş Sırasındaki Kayıpları
1040 sivil şehid,
35 Lübnan askeri,
61 Hizbullah savaşçısı,
7 Emel ve Halk Cephesi,
3600 yaralı
BM: 4 ölü
6 Milyar Dolar maddi zarar,
1milyon Lübnanlı, evlerini terk ederek başka şehirlere gitti.
İsrail'in Savaş Sırasındaki Kayıpları
118 asker ve 42 sivil öldü,
4119 sivil ve 450 asker yaralı,
330 bin İsrailli, evlerini terk ederek başka şehirlere gitti.
1.5 milyon İsrailli uzun bir süre sığınaklarda yaşadı.
5 Milyar Dolar maddi zarar,
F16 savaş uçağı düşürüldü,
4 tane Apaçhi helikopteri düşürüldü,
Savaş gemisi batırıldı,
60 tane Merkava imha edildi,
İsrail'in işgal ettiği Lübnan ve Filistin topraklarına 4000 füze düştü.
Savaştan sonra başarısızlıkla suçlanan İsrail Genel Kurmay Başkanı Dan Halutz Ocak 2007'de ve Savaş Bakanı Amir Peretz bundan kısa bir süre sonra istifa etti.
isra haber
Analiz, 15 Ağustos 2009 05:54
Yorumlar (0)