Alevilere de Demokrasi
Siyaset, 04 Haziran 2009 04:06"Gerçek laik düzende herkes gibi Alevilerin de sorunları çözülmüş olacaktır."
Vatan gazetesinden Okay Gönensin, Alevi sorununu yazdı.
Açılım sözcüğü bu aralar pek moda oldu. Bu sözcükle kastedilen, sorunlarını anlamak için diyalog kurmak ve çözüm aramak. Aleviler için de bir “açılım” başlatıldı. Aleviler anlatıyor, yetkililer dinliyor.
“Alevilik” dini bir kimliktir. Bu kimlikle yapılan siyaset de “dini” niteliktedir. Alevilerin (ve Aleviliğin) çok uzun bir süre boyunca, devlete egemen olan Sünni İslam tarafından dışlandığı biliniyor. Yapılan uygulamalar topal demokrasi koşullarında bir dini azınlığa yönelik baskı olarak da nitelenebilir.
Alevilerin bir bölümünün isteği, Aleviliğin Diyanet İşleri’nde temsil edilmesi, cemevlerinin ibadeşane olarak kabul edilmesi ve cami ile eşdeğer bir statüye kavuşması, Alevi dedelerinin de Sünni din görevlileri gibi maaş almaları ve “resmen” görev yapmaları yönünde.
Bu taleplerin kabul edilmesi durumunda, Diyanet İşleri’nin bugünkü yapısıyla zaten zedelenmiş olan laiklik güçlenmiş olmayacak, sadece mevcut yarı-laik düzende Alevilere de bir “köşe” verilmiş olacak.
***
Alevi açılımı dolayısıyla asıl tartışılması gereken, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bugünkü yapısının ve çalışma şeklinin gerçek anlamdaki laik düzenle ilgisinin kalmamış oluşudur.
Diyanet İşleri’nin kuruluşunun amacı dini örgütlenmelerin ve faaliyetlerinin devletin denetim alanında olmasıdır.
Ancak zaman içinde sistem, kuruluş amacının tersine, bizzat devletin dini faaliyet yürüttüğü bir yapıya dönüşmüştür. Dini faaliyetlerin devletin maaşlı memurları tarafından yönetildiği bir sistemin laiklikle ilgisi olamaz.
Laiklik, devletin bütün din ve inançlara -aynı mesafede- olması ve her bireyin din özgürlüğünün güvence altına alınmasıdır.
Bu tanımdaki “mesafe” kavramı, İslamın bir mezhebinin ya da Alevilerin de katılması durumunda iki farklı dini anlayışın devlet yapısı içinde yer almasına izin vermez.
***
Laik sistemde devlet, dini faaliyetlerin özgürce yerine getirilmesini sağlayacak, farklı inançların birbirleri üzerinde egemenlik kurmasını önleyecektir. Vatandaşlar kendi inançlarına göre bir araya gelip ibadeşane kurabilir, kendi din adamlarını seçebilir. Bu sistemde devlet yani Diyanet İşleri, din görevlilerinin dini faaliyetleri yerine getirmeye elverişli olup olmadıklarıyla ilgilenir, imam hatip okullarının nitelikli din görevlisi yetiştirmesini sağlar, ibadeşanelerin taşıması gereken maddi koşulları belirler, bunlara uyulup uyulmadığını denetler ve bütün bunları da vatandaşlarının dini özgürlüklerini sonuna kadar kullanabilmesi için yapar.
Gerçekten laik bir sistemde bugünkü gibi bir Diyanet İşleri’nin yeri olamaz. Diyanet İşleri, devletin “nitelik denetleyen” bir kurumundan ibaret olduğunda ancak, sistemimizin gerçekten laik bir sistem olduğundan söz edebileceğiz.
Aleviler için de sorunun temeli laik-demokratik düzenin eksikleridir ve gerçek laik düzende herkes gibi Alevilerin de sorunları çözülmüş olacaktır.
Açılım sözcüğü bu aralar pek moda oldu. Bu sözcükle kastedilen, sorunlarını anlamak için diyalog kurmak ve çözüm aramak. Aleviler için de bir “açılım” başlatıldı. Aleviler anlatıyor, yetkililer dinliyor.
“Alevilik” dini bir kimliktir. Bu kimlikle yapılan siyaset de “dini” niteliktedir. Alevilerin (ve Aleviliğin) çok uzun bir süre boyunca, devlete egemen olan Sünni İslam tarafından dışlandığı biliniyor. Yapılan uygulamalar topal demokrasi koşullarında bir dini azınlığa yönelik baskı olarak da nitelenebilir.
Alevilerin bir bölümünün isteği, Aleviliğin Diyanet İşleri’nde temsil edilmesi, cemevlerinin ibadeşane olarak kabul edilmesi ve cami ile eşdeğer bir statüye kavuşması, Alevi dedelerinin de Sünni din görevlileri gibi maaş almaları ve “resmen” görev yapmaları yönünde.
Bu taleplerin kabul edilmesi durumunda, Diyanet İşleri’nin bugünkü yapısıyla zaten zedelenmiş olan laiklik güçlenmiş olmayacak, sadece mevcut yarı-laik düzende Alevilere de bir “köşe” verilmiş olacak.
***
Alevi açılımı dolayısıyla asıl tartışılması gereken, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bugünkü yapısının ve çalışma şeklinin gerçek anlamdaki laik düzenle ilgisinin kalmamış oluşudur.
Diyanet İşleri’nin kuruluşunun amacı dini örgütlenmelerin ve faaliyetlerinin devletin denetim alanında olmasıdır.
Ancak zaman içinde sistem, kuruluş amacının tersine, bizzat devletin dini faaliyet yürüttüğü bir yapıya dönüşmüştür. Dini faaliyetlerin devletin maaşlı memurları tarafından yönetildiği bir sistemin laiklikle ilgisi olamaz.
Laiklik, devletin bütün din ve inançlara -aynı mesafede- olması ve her bireyin din özgürlüğünün güvence altına alınmasıdır.
Bu tanımdaki “mesafe” kavramı, İslamın bir mezhebinin ya da Alevilerin de katılması durumunda iki farklı dini anlayışın devlet yapısı içinde yer almasına izin vermez.
***
Laik sistemde devlet, dini faaliyetlerin özgürce yerine getirilmesini sağlayacak, farklı inançların birbirleri üzerinde egemenlik kurmasını önleyecektir. Vatandaşlar kendi inançlarına göre bir araya gelip ibadeşane kurabilir, kendi din adamlarını seçebilir. Bu sistemde devlet yani Diyanet İşleri, din görevlilerinin dini faaliyetleri yerine getirmeye elverişli olup olmadıklarıyla ilgilenir, imam hatip okullarının nitelikli din görevlisi yetiştirmesini sağlar, ibadeşanelerin taşıması gereken maddi koşulları belirler, bunlara uyulup uyulmadığını denetler ve bütün bunları da vatandaşlarının dini özgürlüklerini sonuna kadar kullanabilmesi için yapar.
Gerçekten laik bir sistemde bugünkü gibi bir Diyanet İşleri’nin yeri olamaz. Diyanet İşleri, devletin “nitelik denetleyen” bir kurumundan ibaret olduğunda ancak, sistemimizin gerçekten laik bir sistem olduğundan söz edebileceğiz.
Aleviler için de sorunun temeli laik-demokratik düzenin eksikleridir ve gerçek laik düzende herkes gibi Alevilerin de sorunları çözülmüş olacaktır.
Siyaset, 04 Haziran 2009 04:06
Yorumlar (0)
Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!