İzzettin Doğan'dan Önemli Açıklamalar
Siyaset, 28 Nisan 2009 10:34Cem Vakfı Genel Başkanı Prof Dr. İzzettin Doğan geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen 'Tarihten Bugüne Alevilik Sempozyumu?yla birlikte merak edilen pek çok konuyu tüm ayrıntılarıyla Cem Tv de İsmail Saçlı yönetimindeki Özel Gündem Programına konuk oldu.
İsmail Saçlı (İ.S.): Toplumda ne değişti, hangi noktadayız.
İzzettin Doğsn (İ.D.): Gerçekten "Kırmızı Koltuk"a kadar bu ülkede Aleviyim demek zordu, ben bunu gösterdim. Aslında zor değildi. Herkes ben Hrisriyanım, Müslümanım diyorsa Aleviyim de demelidir. Ben bir özgürlük mücadelesini başlatıyordum. İnsanlar kendi iç dünyalarına hapsediyorlardı. Yıllarca öyle insanlar gördüm ki, kadınlar kocalarına vb. inançlarını söyleyemiyorlardı. Ben bugün en önemli makamlara gelip inancını söylemediğini gördüm. Örnek vereyim. Yabancı davetlilerin bulunduğu bir davete konuk edildim. Hocam siz de gelin dediler. Toplantıda o bey, size bir şey söylemek istiyorum. Biz Aleviyiz, bizim İslam anlayışlı, daha özgürlükçü, kin ve nefreti feşeden, cebir ve şiddeti reddeden, cihat kavramını farklı yorumlayan kişileriz dedi. Beni önderimiz olarak takdim etti. Yabancı konuklara Aleviliği izah ettim. O genel müdürlerden birisi yanıma geldi sonradan, kulağıma eğildi, ben de Aleviyim dedi. Bilseler ki ben Aleviyim, burda tutmazlar dedi. Haklıydı, orada bir gösteri için kendi yaşamını mahvetmesi iyi değildi. O arada baktım birisi daha geldi, aynı kuruluşta genel müdür muaviniydi, hocam ben de Aleviyim dedi, ama genel müdürümüz bilmesin dedi. Ben hiç Alevi kimliğim olmadan bu yerlere geldim. Bir kişi neye mensupsa onu söylerse özgürleşir, din ihtiyacının açıklanması doğal. Eğer Sünni kardeşlerimiz bizi tehdit edebiliyorsa, siyasiler, o kardeşlerimize bizi sevdirememişlerdir.
O programı Ahmet Altan ile Neşe Düzel hazırlıyordu. Neşe Hanım gidip gelip, hocam beni bağışlayacaksınız ama size bazı sorular soracağım ama kırılmayın dedi. İlk defa böyle bir şey gerçekleştiriliyordu. Başlarına ne açılırdan ziyade, beni kırmak istemiyorlardı. Ben hissettim onu. Böyle eğiliyor, bükülüyor, hocam dedi sonunda biliyorum çok üzüleceksiniz ama ben birşey sormak zorundayım ve soracağım dedi. Ben siz, niye kendinizi kasıyorsunuz dedim, Kızılbaş mısınız?, Mum söndü var mı diye soracaksınız, sorun dedim. Cevaplarını verdim. Bir çocuğun annesiyle, babasıyla yatması, bunun insan tabiatına aykırı olduğunu söyledim. Aleviler de insandır dedim, hafif öyle bir ironi kullandım ki, insanlar rahatlasın. Aleviler Tanrı'yı kendilerinde bildikleri için, insanı Tanrısal zerre olarak gördükleri için, bu açıklamaları normal olarak görebileceklerini söyledim. Aradaki bu duvarı yıkmak için yaptım.
İ.S.: Ben toparlamak istiyorum. Kırmızı Koltuk'tan sonra tarihi Sivas Olayları, Gazi olayları yaşandıktan sonra böyle bir örgütlenme yapısı oldu. Sizce sıkça Alevi İslam sözcüğünü kullandınız. Siz de inanç önderleri toplantısı yaptınız, Cem TV'de cemler yapılıyor. Bir de Alevi Din Hizmetleri'ni kurdunuz. Bu özellikle Alevilik İslam içi-dışı tartışmasından mı kaynaklanıyor. Toplantılarda da sürekli buna vurgu yapılıyor. Bunların Aleviliği belli bir noktaya getirdiğine inanıyorum. Bunda başarılı olduk mu?
İ.D: Marksizmin Türkiye'de algılanma biçimi, bir de kendilerine Aleviliği seçmiş olabildikleri için, onlardan militan ürettiklerinden Marksist bir devrimi gerçekleştirilebileceği için hep Aleviler hedef alındı. Alevileri sosyalist kampa dahil etmek, faşist kampa davet etmek için üzerinde oynuyorlar. Neden, Aleviler örgütlü değil, çünkü 1517'den sonra seküler yapı kayboldu. Yavuz Mısır seferinden sonra hilafeti getirdi. İlla Sünni olacaksınız denilince, Aleviler merkezden uzaklaştı. Aleviler büyük köylerden, dağlardan, 1950'lerden sonra, 60-65-70'ten itibaren kasaba, şehir ve büyükşehirlere göç ettiler. Alevilik şehirlere gelişle birlikte kendilerini örgütsüz hissettiler. Hatta Marksist teori sebebiyle devlet sömürü düzenini kullanan kişi olarak hissedildi. Dedeler de bu süreçte etkisini yitirdi. Onlar çivisiydi, onları sökmek gerekiyordu. Niye Alevileri neden hedef alıyorsunuz. Deyim şuydu, mevzilerimizi Alevilerin içinde kazacağız diyorlardı. Aleviler eziliyor, hor görülüyor, o yüzden. Aleviliği kullanacağız diyorlardı. Dede-talip ilişkisi zayıflayınca da Alevi çocuklarının bu yola kayması normaldi. Ben bu olayları gördüğüm için, ben üniversitede bir hoca olarak dersini göreceğim, bunu anlatmayacağım, olmaz dedim. O yüzden çıktım, anlattım. Türkiye'de büyük bir siyasi ahlaksızlığın olduğunu, bu ülkenin yurttaşları değilmiş gibi görüldüklerini, bunun mücadelesini yapacağım dedi. Ondan sonra da bunu söylemek yetmiyordu, bunun örgütlenmesi gerekiyordu. Gelin bu işi, halkı katmadan çözelim dedim, halkın farklı görüşleri olabilir dedim, siz yukarıdan bu işi çözün dedim, eğer bu sorun güvenlik sorunu doğuruyorsa, çünkü Alevilerin sırtından Türkiye'yi karıştırmak isteyenler olabilirdi, ben bunu uluslarası hukuk açısından değerlendirdiğim için, konuyu böyle ele aldım. Bunu siz çözüm, kanunla çözün dedim, ben de kürsümde dersimi vereyim dedim, 1990'larda "Tamam hocam" dediler. Bütün gayretlerime rağmen, Özal bütün çabalarıma rağmen, ki aynı mahallenin çocuklarıydık, gel Başbakan Yardımcısı ol dedi, ben düşünmüyordum dedi, İzzettin'i mutlaka ikna edin dediler ama ben aktif siyasete girmedim.
İ.S.: Aleviliğin başka bir ivmede, en son olarak bu inanç önderleri toplantısının yapılmasında, Alevi-Bektaşi bir bütün olarak algılanıyor ama, Nusayrileri, Mevlevileri, Şiileri de buna kattınız. Şu an Türkiye'nin dört bir yanında Aleviler var, örgütlendi.
İ.D. : Şöyle hemen açalım konuyu. Neden Alevi İslam Din Hizmetleri kuruldu. Ben dedim, Tansu hanıma, Mesut beye, Sayın Ecevit'e. Hocam nasıl yapacağız dediler. Devletin Diyanet diye bir teşkilatı var, buna uygun olarak Diyanet İşleri teşkilat yasasını değiştirin, bütün inançları toplayın, Alevileri de örgütleyin, içine alın dedim, Aleviler, Sünniler, Şiiler, Hanbeliler, hepsi kendine özel bir biçimde, laikliğe uygun olarak, dengeli olsun dedim. Zaten Adaletin olduğu yere itlaf olmaz. Bu Hz. Muhammed'in sözüdür, Hz. Ali de aynısını der. Alevileri kim temsil edecek dedi, ben etmem, biz ocaklardan geldik, ocakların kamil olanlarını toplarız, onları da bir süzgeçten geçiririz, benim din adamı kavramım ile Sünnilerin din adamı kavramı farklıdır. Ben dedim, bilgiyi esas almam, dini ahlakı esas alırım dedim, halk tarafından sevilmeli dedim, üçüncüsü safhada bilgi gelir dedim. Aleviler atamayla gelecek bir anlayışına sahip değil dedim, biz size yardımcı oluruz, üç bin kadroyla başlarız dedim. Baktım ki olmuyor İsmailciğim, Diyanet İşleri'nin başındaki kişi, Başbakan'ın bütün isteğine rağmen, hocam mukavemet ediyorlar dedi, ben de eğer siz bunu yapmazasanız, biz de din hizmetlerimizi kuracağız dedim, çünkü çocuklarımız öğrenemiyorlar. Allah rahmet eylesin, Yıldırım Aktuna geldi, Cem Vakfı'nın bünyesinde Din Hizmetleri Başkanlığı kurduk, açılışını yaptık.
İ.S. : Siz sempozyumlara önem verirsiniz, siz özellikle Sünni aydınları da bu işin içine katmayı istersiniz, medya da önemli, o iki gün tebliğ olmasaydı, medya yansıttı. Onu herkes dinledi. Bu örgütlüğün bir ayağı da basın. Cem Dergisi 1965'lerden geldi, Cem Medya, Habercem geldi. Bu sempozyumun amacı neydi?
İ.D.: İsmailciğim, Diyanet cephesinden bizi tanımlıyanlar oldu. Aleviliğin inancı sadece sözlü geleneklere dayanmıyor. Bizim inancımız Kur'an'a dayanır, Kuran yazılı değil mi? Bana Diyanet İşleri Başkanı da dedi, kaç Alevi cemine gittiniz, cemdeki her saz çalınışı, Kuran'da bir ayeti teremmüm eder. Bizim kaynaklarımız en az Sünniler kadar dedim, 12 İmam'ların yazdıklarıdır, şairlerin yazdıklarıdır, eğer sözlü olsaydı Alevilik yaşar mıydı, hem de büyüyerek, dünyaya sevgi ve kardeşliği yayar mıydı? Yazdıkları Kırlangıç köyünde yakılmıştır. Onu Malatya'dan Elazığ'a götürüyorlar, o dönemin Şuray-ı Devlet Başkanı bir Alevi, onu emekli ediyorlar, bir yerde öğretmenlik yapıyor. Arapça öğretiyor. Bu şartları öğreten kişiye, bu kitapların tümünü yakalım diyorlar, Cin Deresi'nde bu kitapların tümü yakılıyor. Alevi dedelerinin çoğunun kütüphanesi var, bilme aşıklı olanlar. Hz. Muhammed'in, Hz. Ali'nin ifade ettiği gibi, Hacıbektaş'ın ifade ettiği gibi "İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır" der. Ebul Vefa vardır önceleri, Baba Mansur, Kureyş ocağı gibi, Alevi dedeleri önce geliyorlar, Çorum'a gidenler var. İlk İslam misyonerleri bunlardır. Anadolu'y Müslümanlaştıran kişiler bunlardır. Bunlar Maveraünnehir'den geliyor. Bunlar 11. asırdan 13. asıra geliyoruz, doğuda Bektaşi yoktur ama Alevi çoktur, burdan geliyor. Ebul Vefa arifindir, Ariflerin tacıdır. Bence sözlü gelenek bize dikte edilen bir şeydir Sünni İslam tarafından. Birileri sırf küçümsemek için yayıyorlar. Sizinki daha yeni yazıya geçiyor, kulaktan dolma diyorlar. Bu üretimdir, 12 İmamların yazdıklarıdır, bizim Batıniliği seçmiş olduğumuzun nedeni budur. Bizi Caferilerden, Şiilerden ayıran budur. Biz de Şamanizm'in etkisi vardır, doğaya saygı duyulur. Tahtacılar'da ağaç keserken dua edilir, kutsaldır, biz böyle saçmalık olmaz diye bakmıyoruz, bu bir olgu. Biz Arap, Acem halklarının yorumladığı gibi yorumlamamışız. Araplardan Türklere gidenler, bu Ali Asker ile başlıyor, bunlar Kuran'ı korkusuz yorumluyor, Araplar bunları öldürüyor neden, çünkü korkuyorlar. Çoğu kişi bilmez, 12 İmamların mezarı, Arap topraklarında değildir, Maveraünnehir'dedir. Timur zamanında bunlar yapıldı. Alevi İslam inancının esaslarını Arabistan'da arayanlar yanılıyor. Doğru yer Orta Asya'dır. Mesela cihat kavramı İslam'da önemli bir kavramdır. Kısasa kısas yazılı bir kuraldır, birisi gözünü çıkarttığında gözünü çıkartacaksın, hırsızlık yaptı elini keseceksin, halbuki Alevi İslam anlayışı için cihad öyle yorumlanmamıştır. Tanrı için baş kesemezsin, o canı Tanrı alır. Cihat nedir, sevgiyle gönlünü feşedeksin diye algılanır. Kapadokya Türkiye'de, Göreme, Kaymaklı, Demirkuyu Hıristiyanların en çok yaşadığı yerdir, yeraltında yaşadığı yerdir, Ihlara Vadisi'nde kiliseler vardır, şimdi hiç Hristiyan yok, neden, çünkü bir yanda Hacıbektaş, bir yandan Mevlana var, "Bin kere tövbeni bozsan da gel" diyor, mezhepsel çatışmalarla birbirin yokedenler için burası bir huzur limanı. Balkanlar nasıl Müslüman olmuş, bu sayede. Önemli bilim adamı Halil İnalcık, bir programda "Halk 1517'ye kadar Aleviydi" dedi, bunları açık söylemeliler. Balkanlarda birkaç cami vardır ama bir sürü dergah vardır, neden çünkü Alevi-Bektaşiler baskındır. Bir gün Romanya'ya gittim. Bir bakan, ben sizin Alevi olduğunuzu duydum dedi, Dobruca'da birçok Alevi vardır dedi, biz ziyarete gideriz dediler, Türkler bilmiyor ama Romenler biliyor, bütün inananlar kardeştir diyor, orda bu düşünce imparatorluğunu kuranlar Alevi-Bektaşiler'dir. Bugün Budapeşte'deki Gül Baba'nın bir Bektaşi babası olduğu ve Kanuni'nin tabutunu taşıdığı söylenir. Macaristan'da gelen profesörler var, onlar da bildiri sundular.
İ.S.: Dolmabahçe toplantısı, ordan çıkan sonuç ve en son bu kitabı yazılması, bir sonuça ulaştık mı?
İ.D.: Dolmabahçe toplantısında istek sayın Başbakan'dan geldi, sayın Mehmet Aydın, Sait Yazıcıoğlu, Reha Çamuroğlu vardı, masanın öbür yanında ben vardır, federasyonu başkanımız Doğan Bermek vardır, Din Hizmetleri Başkanımız Ali Rıza Uğurlu dede vardı. Ben onlara bütün bu anlattıklarımı, tüm nüansları anlattım. Bütün bu uluslararası ilişkilerden bahsettim, Paris Şartı hükümlerinde bahsettim. Bunun sadece Türkiye'nin meselesi olmadığını, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın raporlarında, AB İlerleme Raporlarında Alevilere yer verildiğini, onlarla ilgili bir gelişme olmadığını belirttiklerini açıkladım. Biz şimdi çekilsek de, bu bizim sorumunuz size ne diyemez. Avrupa İnsan Hakları Anlaşmasını imzaladık, beyannemedeki sözler bağlayıcı değildir, hukuki bir bağlayıcılığı yoktur. Anayasanın 90. maddesinde yapılan bir değişiklikle o anlaşmanın hükümleri güçlü hale gelmiştir. Bundan sonra bizden, iyi niyetli insanlardan yararlanılması lazım. Biz gidersek bunların kavgası gelir.
İ.S.: Biz bu ülkeyi Cumhurbaşkanı'nın eşi bile Avrupa'ya Türkiye'yi şikayet etti. Ama siz biz iç hukuku tüketeceğiz dediniz.
İ.D.: Bu çok büyük bir ayıptır, bu hükümetin, devletin bunu yapması ayıp. Camilerden elektrik parası almıyorsun, niçin cemevlerinden alıyorsun? Anayasada 9. maddede inanç özgürlüğü var, tanımlıyor, açık bir biçimde ve 840 milyon insan için tanımlamış, diyor ki mahkeme inanç özgürlüğü bir kimsenin dilediğine inanması, bu inancı dilediği yerde icra etmesi, dilediği şekilde icra etmesi gerekir diyor. Türkiye'nin imajının batıda yanlış tanınmasına neden oluyorlar.
İ.S.: Alevilikle ilgili kitap yazdınız, bir davetle bunu ileteceksiniz, biz de bir toplantı düzenlendik Eşit Haklar Komisyonu olarak, sayın İbrahim Yiğit, biz bu sorunu çözeceğiz dedi, 1 ay geçti, çözmezseniz eleştireceğiz dedik, Mayıs'ta tekrar olacağız. Şimdi nerdeyiz?
İ.D.: Sayın Başbakan biz bunu hallederiz dedi, o dönemde seçim rüşveti denilebilen sözler söylenebilir, görüşmelerimiz devam etsin ama seçimden sonraya kalsın dedi. Sonra bir ikinci görüşmemiz oldu, ben Alevi yurttaşların isteklerini aktardım, kendisi de memnuniyetle cevap verdi. Hatta hocam dedi, 32 sayfalık bir metin hazırlandı, kitaplara konuldu, siz bunda mutabık değilseniz, siz hazırlayın, biz müfredeta koyun dedi, bizim için sorun yaratmaz dedi. Bu çok önemli bir beyandı. Sayın Başbakan sözünü yerine getirecektir. Bizim ciddi bir biçimde Alevi İslam anlayışını yansıtan, çocuklarımızın 8 sene okuyacağı kitabı hazırladık. Kendisine bir rabdevu ile ileteceğim. İsmailciğim bunlar ülkeyi yönetme misyonunu yüklenen insanlar, sorunla neyi çözeceğiz?
İ.S.: Avrupa İnsan Hakları Mahmekesi'ne gitmenin bile acı bir şey olduğunu söylediniz? Bu sene 24 Mayıs'ta Türkiye'de tüm kurum ve kuruluşlarla halkımızı da davet edeceğiz. Eğer siz hala iyi niyetim kabul görmezse, ben Alevileri Anıtkabir'e öyle yığarım ki 3 milyon, 4 milyon yığarım dediniz. Bu olur mu?
İ.D.: Bana kalırsa bu olmayacak. Sayın Başbakan konunun önemini kavradı. Bu anarşist bir çıkış olarak değil demokratik bir hareket olarak görülmeli. Bu iktidarları ikaz etme hakkıdır, bu batıda çok kullanılır. Biz de genelde sendikalar kullanmıştır bu hakkı ve başarılı sonuçlar alınmıştır. Bir siyaset filozofu Montesque'nin dediği gibi "Akıllı hükümet toplumun gidişini görüp, o konulları açanlardır." der. Bu hakkı kullanırken insanlar Sünni vatandaşlarla yürüyecektir. Bizim ülkemiz laik devlettir, eğer başka bir model dayatılırsa bu Aleviler için isyan sebebidir. Bu iktidar, laikliği tehdit eden adımları göstermedi. Zaten Anayasa Mahkemesi'nden bir uyarı aldılar, meydan boş değil, cumhuriyetin sahibi var, Türk milletinin tümüdür diyor, o konuda dikkatli olmaları, belki de samimi yapmaları gerekiyor.
İ.S.: Bu hükümet 6 yıldır, bu sorunları kimle çözeceğini bilmiyordu? Niçin size gelmedi, niye oyalandı? Bir gün bir profesör Subaşı hükümete Alevi koordinatör atandı.
İ.D.: Ben bunu iyi niyetle yorumluyorum. Aksi çıkarsa kötüdür. Sayın Başbakan bu sözler vermiş, çözeceğiz dedi, çözemezse bakarız. Aslında İbrahim Yiğit bey de işin içinde ve bize bilgi getiriyordu. Bir heyetin oluştuğunu ve bu heyetin karar aşamasına geldiği söyledi, demek ki o heyeti yeterli bulmadılar ve tarafsız olduklarını düşündükleri bir hocayı getirdiler. İsmail bizim kararlığımız belli. Biz Türkiye'de Alevi-Sünni kardeşliğini belirteceğiz, eşitliği sağlayacağız.
İ.S. O masanın etrafında olan Sait Yazıcıoğlu açıklama yaptı, yanlış oldu deyip aradılar. Diyanet mi buna engel oluyor?
İ.D.: AKP'nin en büyük sıkıntısı, Diyanet'in camiler aracılığıyla tehdit eder durumda, oyları azalır diye düşünüyorlar, destekleri azalır, onu düşünüyorlar. Anayasa vermişse onu geri plana alamazsınız. Anayasa'nın 9 maddesi yurttaşlar yasa önünde eşittir diyor. Siz ona rağmen Şafi söyle, Alevi böyle derseniz, Emevi Sünniliği'ni baz alırsanız, buna yeşil ışık yakıyorsanız hükümet Anayasa suçu işler, bunu er geç bunun hesabını bir gün Yüce Divan'da verirler.
İ.S. : Meclis'te şu an Aleviler olarak Alevi kimliğimizle yokuz. Sizin bir söyleminiz var. Biz Alevilerin yüzde 98'ini temsil ediyoruz diyorlar, bu bazı derneklerce yanlış anlaşılıyor. Bizim şubemiz çok diyorlar, siz şube olarak değil, görüş olarak söylüyorsunuz. Ama halk dışarıda toplansak, İzzettin Hoca'nın Aleviliğini mi konuşuyoruz diyorlar, siyasi partileri baraj altında bırakan bir gücüz. Türkiye'de bir Alevi liderden bahsedildiğinde siz geliyorsunuz, dünyada ve Türkiye'de. Ama sizin bazı görüşleriniz yüzünden, Türkiye'nin dört bir yanından sorular geliyor, biz kamplaşan bir siyasetten geliyoruz, ya sağ, ya sol. Siz ise ne sağ cenahtan, ne sol cenahtan birisiniz. Turgut Sunalp'in partisinde kurucu üyeydiniz. Siyaseten kendi tabanınızla da zıt düşünüyorsunuz. Bu batı demokrasilerinde olan bir görüş. Örneğin sempozyumda Bahçeli de geldi. Örneğin doğru yaptığında da sağcı ise yanlış diyoruz. Bunları açıklar mısınız?
İ.D.: Onu şundan dolayı kabul ettim. Bana askerlerden partinin kurucusu olmam istendiğinde, benim size nasıl bir katkım olabilir dedim, benim gibi düşünüyorsanız çözümlerde mutabık iseniz, dünyadaki görüşü anlattım, etkilendiler, ülke çıkarlarını analiz ettim, tedbirleri söyledim, aradığımız kişisiniz dediler. Hemen beni kaydetti, bir numaralı kurucususun dedi, madem bu kadar içten söylüyorsunuz, tamam dedim. Rahmetli olan, 1983'te olan Ali Rıza Bey'in bürosunda yaptık. Anafikir şuydu, Türkiye Cumhuriyeti bütün kesimlerin, Alevilerin, Sünnilerin, Kürtlerin ülkesi olmalı. Bu birinci şarttı. İkincisi eğer askerler bir parti kuruyorsa merkezde olmalıdır. Sağ-sol kavgası ülkeyi bölmüştür, Atatürk ilkelerine uygun olarak, bu ilkeler buzdolabına konulmuş değildir, bu ilkeler günün şartlarına göre kendini yenilemektedir. Marksizm, faşizm, sağcılık vardı, normaldir bir ülkede bunların olması, ama bu çatışmaya dönüştü. Bir sohbette sordum Ecevit'e, sayın Demirel'le yeni bir yaklaşımla parti kursaydınız dedi. Demirel demiş ki, biz ancak savaşta buluşuruz demiş. Ben bunları yaşadım. 3-4 ay sonra paşanın etrafını 3.4. sınıf politikacılar sardı, askerlerin suçu yoktu. Aradaki güven kayboldu, bir konuşmada milliyetçi sağda boşluk yoktur denildi, bu ne demektir, bunu biz dolduruyoruz demektir. Böyle iyi bir insandır Turgut Sunalp. Sovyet Rusya'yı nasıl tanımlarsınız diyor soruyorlar. Biz iyi biliriz, Çariçe derler İstanbul'a diyorlar dedi, çok hatalı konuşmalar yaptı. Dedi ki ağzımdan kaçtı. Sonra dedim, hocam beni bağışla, ben bu yüzden size yararlı olamam, etrafınızı saranlarla başarılı olamasanız dedim, ayrıldım, seçimlere girmedim, partiden ayrıldım.
İ.S.: Bu rahmetli babanızın Demokrat Parti'den aday olması, ilişki var mı?, sonra CHP'den.
İ.D.: Yok babam siyasete ilgisizdi, Menderese babamı severdi, İnönü döneminde Alevi köylerine baskı oluştu. Babam CHP'ye 1950 seçimlerinde İsmet Paşa'nın zoruyla seçildi. Adnan Menderes babama " Doğan dede, biz Alevi sorununu çözeriz" diyor. Babam da "yol, su, okul, elektrik" istiyor ve Alevi köylerine önemli ölçüde (1954), o dönemde 27 Alevi kökenli vekil DP'ye geçiyor. Sivas'ta 3-4 tane DP'li Alevi vekil vardı. İş takibi falan yoktu, bu çok ayıp, çok çirkindi. Babam dedi ki, "Oğlum sana birşey söyleyeceğim dedi, eğer satın alınmak istemiyorsan, biri kuru ekmekle bir ayrana talim edeceksin dedi. Siyaset mangaldaki ateşe benzer dedi, ortasını bulmak maharet işidir, ben o mahareti gösterecek insan değilim dedi" Buna benzer benim de hayatıma sonradan yön veren sözler söylemişti.
İ.S.: Bu yüzden mi mesafeli davranmıştınız?
İ.D.: Ben, Galatasaray'da ikinci başkanlık yaptım 9 sene, bir kulüp bile olsa, 1960'tan bahsediyorum, bir lise talebesi olarak söylediğim reformlar vardı, kulübün yapısının değişmesini istiyordum, proje sundum, başaramadık, 4 sene durdum, sonra ayrıldım.
İ.S. : Cem Dergisi'nin kuruluşu, Birlik Partisi oldu, o dönemi anlatır mısınız?
İ.D.: Bana o dönem 3 kişilik bir zevat geldi. Tahsin Tosun Sevinç diye bir zat ve 2 kişi daha var. Dedi "Efendim artık sizin siyasete girme zamanınızdır, bir parti kurmak istiyoruz, onun başına geçmenizi istiyoruz" dediler. İşlerini sordum, devlet yönetmek önemli bir bilgi birikimi ister ve iki kelimeyle olayı özetleyeyim. Türkiye'nin bilgi birikimi bir heyetle ve sizin düşüncenizi paylaşan bir heyetle birlikte değilseniz olmaz.
İ.S.: Alevi kurumlarında görev yapan insanların hem siyasi partilerde görev yapması, Alevilerin daha önce siyasi kavgası olan partilerde aday olmalarına nasıl bakıyorsunuz?
İ.D.: Alevi vatandaşları saygın olmalıdır, şu kim Alevi vatandaş, aman dikkatli olalım dedirtmek istiyorsanız, partilere gireceksiniz. ABD'de Yahudiler2in nüfusu yüzde 2.5'tur ama siyasetteki ağırlığı yüzde 14'tür. Kurumların yüzde 3, etkisi yüzde 10'dur. Buna mukabil Alevilerin nüfusu 20-25 milyondur, devletteki ağırlığı sıfırdır. Burda demokrasi yanlış işliyor. Bunun önemli bir ayağı Alevilerin bir noktaya saplanıp kalmasıdır.
İ.S. : Hocam ABD'den bahsetmişken Feşullah Gülen'le ilgili bir söz, sosyal alanda farklı algılandı. İzzettin Hoca Feşullah'ı savunuyor, Nazım Hikmet'le bir tutuyor demiş. Sevilay Hanım'a da sözümün arkasındayım dediniz. Açar mısınız?
İ.D.: Ben eğitim cephesinden geliyorum, binlerce öğrenci yetişti. Şimdi halklar, özgürlükler söz konusu olduğunda Cumhurbaşkanı ile sokaktaki vatandaş hakkında fark yoktur, makam farkı vardır. Feşullah Hoca söz konusu ise o sade bir yurttaş ise bu ülkeye gelemiyorsa karşıyım. Alevi yurttaşlar da sancı çekti, Maraş'ta çekti, bu temel haklara aykırıdır. Hiç kimse kendi rızası dışında başka ülkede ikamete zorlanamaz diyor. Eğer Feşullah Hoca, bir suç işlemişse, yargılanır ve cezasını çeker. Ben Feşullah Hoca'nın düşüncesine katılmıyorum. O daha çok İslami referansı alan bir alanda devleti yaşatmak istiyor. Ben hayır, Kemalist Türkiye'ye inanıyorum. Din insanları iç savaşa götürüyor ama bu onun temel hakları söz konusu olduğunda böyle olmaz. Üç günlük dünyada ayıptır yahu.
Haber: Habercem/Savaş Güller
İzzettin Doğsn (İ.D.): Gerçekten "Kırmızı Koltuk"a kadar bu ülkede Aleviyim demek zordu, ben bunu gösterdim. Aslında zor değildi. Herkes ben Hrisriyanım, Müslümanım diyorsa Aleviyim de demelidir. Ben bir özgürlük mücadelesini başlatıyordum. İnsanlar kendi iç dünyalarına hapsediyorlardı. Yıllarca öyle insanlar gördüm ki, kadınlar kocalarına vb. inançlarını söyleyemiyorlardı. Ben bugün en önemli makamlara gelip inancını söylemediğini gördüm. Örnek vereyim. Yabancı davetlilerin bulunduğu bir davete konuk edildim. Hocam siz de gelin dediler. Toplantıda o bey, size bir şey söylemek istiyorum. Biz Aleviyiz, bizim İslam anlayışlı, daha özgürlükçü, kin ve nefreti feşeden, cebir ve şiddeti reddeden, cihat kavramını farklı yorumlayan kişileriz dedi. Beni önderimiz olarak takdim etti. Yabancı konuklara Aleviliği izah ettim. O genel müdürlerden birisi yanıma geldi sonradan, kulağıma eğildi, ben de Aleviyim dedi. Bilseler ki ben Aleviyim, burda tutmazlar dedi. Haklıydı, orada bir gösteri için kendi yaşamını mahvetmesi iyi değildi. O arada baktım birisi daha geldi, aynı kuruluşta genel müdür muaviniydi, hocam ben de Aleviyim dedi, ama genel müdürümüz bilmesin dedi. Ben hiç Alevi kimliğim olmadan bu yerlere geldim. Bir kişi neye mensupsa onu söylerse özgürleşir, din ihtiyacının açıklanması doğal. Eğer Sünni kardeşlerimiz bizi tehdit edebiliyorsa, siyasiler, o kardeşlerimize bizi sevdirememişlerdir.
O programı Ahmet Altan ile Neşe Düzel hazırlıyordu. Neşe Hanım gidip gelip, hocam beni bağışlayacaksınız ama size bazı sorular soracağım ama kırılmayın dedi. İlk defa böyle bir şey gerçekleştiriliyordu. Başlarına ne açılırdan ziyade, beni kırmak istemiyorlardı. Ben hissettim onu. Böyle eğiliyor, bükülüyor, hocam dedi sonunda biliyorum çok üzüleceksiniz ama ben birşey sormak zorundayım ve soracağım dedi. Ben siz, niye kendinizi kasıyorsunuz dedim, Kızılbaş mısınız?, Mum söndü var mı diye soracaksınız, sorun dedim. Cevaplarını verdim. Bir çocuğun annesiyle, babasıyla yatması, bunun insan tabiatına aykırı olduğunu söyledim. Aleviler de insandır dedim, hafif öyle bir ironi kullandım ki, insanlar rahatlasın. Aleviler Tanrı'yı kendilerinde bildikleri için, insanı Tanrısal zerre olarak gördükleri için, bu açıklamaları normal olarak görebileceklerini söyledim. Aradaki bu duvarı yıkmak için yaptım.
İ.S.: Ben toparlamak istiyorum. Kırmızı Koltuk'tan sonra tarihi Sivas Olayları, Gazi olayları yaşandıktan sonra böyle bir örgütlenme yapısı oldu. Sizce sıkça Alevi İslam sözcüğünü kullandınız. Siz de inanç önderleri toplantısı yaptınız, Cem TV'de cemler yapılıyor. Bir de Alevi Din Hizmetleri'ni kurdunuz. Bu özellikle Alevilik İslam içi-dışı tartışmasından mı kaynaklanıyor. Toplantılarda da sürekli buna vurgu yapılıyor. Bunların Aleviliği belli bir noktaya getirdiğine inanıyorum. Bunda başarılı olduk mu?
İ.D: Marksizmin Türkiye'de algılanma biçimi, bir de kendilerine Aleviliği seçmiş olabildikleri için, onlardan militan ürettiklerinden Marksist bir devrimi gerçekleştirilebileceği için hep Aleviler hedef alındı. Alevileri sosyalist kampa dahil etmek, faşist kampa davet etmek için üzerinde oynuyorlar. Neden, Aleviler örgütlü değil, çünkü 1517'den sonra seküler yapı kayboldu. Yavuz Mısır seferinden sonra hilafeti getirdi. İlla Sünni olacaksınız denilince, Aleviler merkezden uzaklaştı. Aleviler büyük köylerden, dağlardan, 1950'lerden sonra, 60-65-70'ten itibaren kasaba, şehir ve büyükşehirlere göç ettiler. Alevilik şehirlere gelişle birlikte kendilerini örgütsüz hissettiler. Hatta Marksist teori sebebiyle devlet sömürü düzenini kullanan kişi olarak hissedildi. Dedeler de bu süreçte etkisini yitirdi. Onlar çivisiydi, onları sökmek gerekiyordu. Niye Alevileri neden hedef alıyorsunuz. Deyim şuydu, mevzilerimizi Alevilerin içinde kazacağız diyorlardı. Aleviler eziliyor, hor görülüyor, o yüzden. Aleviliği kullanacağız diyorlardı. Dede-talip ilişkisi zayıflayınca da Alevi çocuklarının bu yola kayması normaldi. Ben bu olayları gördüğüm için, ben üniversitede bir hoca olarak dersini göreceğim, bunu anlatmayacağım, olmaz dedim. O yüzden çıktım, anlattım. Türkiye'de büyük bir siyasi ahlaksızlığın olduğunu, bu ülkenin yurttaşları değilmiş gibi görüldüklerini, bunun mücadelesini yapacağım dedi. Ondan sonra da bunu söylemek yetmiyordu, bunun örgütlenmesi gerekiyordu. Gelin bu işi, halkı katmadan çözelim dedim, halkın farklı görüşleri olabilir dedim, siz yukarıdan bu işi çözün dedim, eğer bu sorun güvenlik sorunu doğuruyorsa, çünkü Alevilerin sırtından Türkiye'yi karıştırmak isteyenler olabilirdi, ben bunu uluslarası hukuk açısından değerlendirdiğim için, konuyu böyle ele aldım. Bunu siz çözüm, kanunla çözün dedim, ben de kürsümde dersimi vereyim dedim, 1990'larda "Tamam hocam" dediler. Bütün gayretlerime rağmen, Özal bütün çabalarıma rağmen, ki aynı mahallenin çocuklarıydık, gel Başbakan Yardımcısı ol dedi, ben düşünmüyordum dedi, İzzettin'i mutlaka ikna edin dediler ama ben aktif siyasete girmedim.
İ.S.: Aleviliğin başka bir ivmede, en son olarak bu inanç önderleri toplantısının yapılmasında, Alevi-Bektaşi bir bütün olarak algılanıyor ama, Nusayrileri, Mevlevileri, Şiileri de buna kattınız. Şu an Türkiye'nin dört bir yanında Aleviler var, örgütlendi.
İ.D. : Şöyle hemen açalım konuyu. Neden Alevi İslam Din Hizmetleri kuruldu. Ben dedim, Tansu hanıma, Mesut beye, Sayın Ecevit'e. Hocam nasıl yapacağız dediler. Devletin Diyanet diye bir teşkilatı var, buna uygun olarak Diyanet İşleri teşkilat yasasını değiştirin, bütün inançları toplayın, Alevileri de örgütleyin, içine alın dedim, Aleviler, Sünniler, Şiiler, Hanbeliler, hepsi kendine özel bir biçimde, laikliğe uygun olarak, dengeli olsun dedim. Zaten Adaletin olduğu yere itlaf olmaz. Bu Hz. Muhammed'in sözüdür, Hz. Ali de aynısını der. Alevileri kim temsil edecek dedi, ben etmem, biz ocaklardan geldik, ocakların kamil olanlarını toplarız, onları da bir süzgeçten geçiririz, benim din adamı kavramım ile Sünnilerin din adamı kavramı farklıdır. Ben dedim, bilgiyi esas almam, dini ahlakı esas alırım dedim, halk tarafından sevilmeli dedim, üçüncüsü safhada bilgi gelir dedim. Aleviler atamayla gelecek bir anlayışına sahip değil dedim, biz size yardımcı oluruz, üç bin kadroyla başlarız dedim. Baktım ki olmuyor İsmailciğim, Diyanet İşleri'nin başındaki kişi, Başbakan'ın bütün isteğine rağmen, hocam mukavemet ediyorlar dedi, ben de eğer siz bunu yapmazasanız, biz de din hizmetlerimizi kuracağız dedim, çünkü çocuklarımız öğrenemiyorlar. Allah rahmet eylesin, Yıldırım Aktuna geldi, Cem Vakfı'nın bünyesinde Din Hizmetleri Başkanlığı kurduk, açılışını yaptık.
İ.S. : Siz sempozyumlara önem verirsiniz, siz özellikle Sünni aydınları da bu işin içine katmayı istersiniz, medya da önemli, o iki gün tebliğ olmasaydı, medya yansıttı. Onu herkes dinledi. Bu örgütlüğün bir ayağı da basın. Cem Dergisi 1965'lerden geldi, Cem Medya, Habercem geldi. Bu sempozyumun amacı neydi?
İ.D.: İsmailciğim, Diyanet cephesinden bizi tanımlıyanlar oldu. Aleviliğin inancı sadece sözlü geleneklere dayanmıyor. Bizim inancımız Kur'an'a dayanır, Kuran yazılı değil mi? Bana Diyanet İşleri Başkanı da dedi, kaç Alevi cemine gittiniz, cemdeki her saz çalınışı, Kuran'da bir ayeti teremmüm eder. Bizim kaynaklarımız en az Sünniler kadar dedim, 12 İmam'ların yazdıklarıdır, şairlerin yazdıklarıdır, eğer sözlü olsaydı Alevilik yaşar mıydı, hem de büyüyerek, dünyaya sevgi ve kardeşliği yayar mıydı? Yazdıkları Kırlangıç köyünde yakılmıştır. Onu Malatya'dan Elazığ'a götürüyorlar, o dönemin Şuray-ı Devlet Başkanı bir Alevi, onu emekli ediyorlar, bir yerde öğretmenlik yapıyor. Arapça öğretiyor. Bu şartları öğreten kişiye, bu kitapların tümünü yakalım diyorlar, Cin Deresi'nde bu kitapların tümü yakılıyor. Alevi dedelerinin çoğunun kütüphanesi var, bilme aşıklı olanlar. Hz. Muhammed'in, Hz. Ali'nin ifade ettiği gibi, Hacıbektaş'ın ifade ettiği gibi "İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır" der. Ebul Vefa vardır önceleri, Baba Mansur, Kureyş ocağı gibi, Alevi dedeleri önce geliyorlar, Çorum'a gidenler var. İlk İslam misyonerleri bunlardır. Anadolu'y Müslümanlaştıran kişiler bunlardır. Bunlar Maveraünnehir'den geliyor. Bunlar 11. asırdan 13. asıra geliyoruz, doğuda Bektaşi yoktur ama Alevi çoktur, burdan geliyor. Ebul Vefa arifindir, Ariflerin tacıdır. Bence sözlü gelenek bize dikte edilen bir şeydir Sünni İslam tarafından. Birileri sırf küçümsemek için yayıyorlar. Sizinki daha yeni yazıya geçiyor, kulaktan dolma diyorlar. Bu üretimdir, 12 İmamların yazdıklarıdır, bizim Batıniliği seçmiş olduğumuzun nedeni budur. Bizi Caferilerden, Şiilerden ayıran budur. Biz de Şamanizm'in etkisi vardır, doğaya saygı duyulur. Tahtacılar'da ağaç keserken dua edilir, kutsaldır, biz böyle saçmalık olmaz diye bakmıyoruz, bu bir olgu. Biz Arap, Acem halklarının yorumladığı gibi yorumlamamışız. Araplardan Türklere gidenler, bu Ali Asker ile başlıyor, bunlar Kuran'ı korkusuz yorumluyor, Araplar bunları öldürüyor neden, çünkü korkuyorlar. Çoğu kişi bilmez, 12 İmamların mezarı, Arap topraklarında değildir, Maveraünnehir'dedir. Timur zamanında bunlar yapıldı. Alevi İslam inancının esaslarını Arabistan'da arayanlar yanılıyor. Doğru yer Orta Asya'dır. Mesela cihat kavramı İslam'da önemli bir kavramdır. Kısasa kısas yazılı bir kuraldır, birisi gözünü çıkarttığında gözünü çıkartacaksın, hırsızlık yaptı elini keseceksin, halbuki Alevi İslam anlayışı için cihad öyle yorumlanmamıştır. Tanrı için baş kesemezsin, o canı Tanrı alır. Cihat nedir, sevgiyle gönlünü feşedeksin diye algılanır. Kapadokya Türkiye'de, Göreme, Kaymaklı, Demirkuyu Hıristiyanların en çok yaşadığı yerdir, yeraltında yaşadığı yerdir, Ihlara Vadisi'nde kiliseler vardır, şimdi hiç Hristiyan yok, neden, çünkü bir yanda Hacıbektaş, bir yandan Mevlana var, "Bin kere tövbeni bozsan da gel" diyor, mezhepsel çatışmalarla birbirin yokedenler için burası bir huzur limanı. Balkanlar nasıl Müslüman olmuş, bu sayede. Önemli bilim adamı Halil İnalcık, bir programda "Halk 1517'ye kadar Aleviydi" dedi, bunları açık söylemeliler. Balkanlarda birkaç cami vardır ama bir sürü dergah vardır, neden çünkü Alevi-Bektaşiler baskındır. Bir gün Romanya'ya gittim. Bir bakan, ben sizin Alevi olduğunuzu duydum dedi, Dobruca'da birçok Alevi vardır dedi, biz ziyarete gideriz dediler, Türkler bilmiyor ama Romenler biliyor, bütün inananlar kardeştir diyor, orda bu düşünce imparatorluğunu kuranlar Alevi-Bektaşiler'dir. Bugün Budapeşte'deki Gül Baba'nın bir Bektaşi babası olduğu ve Kanuni'nin tabutunu taşıdığı söylenir. Macaristan'da gelen profesörler var, onlar da bildiri sundular.
İ.S.: Dolmabahçe toplantısı, ordan çıkan sonuç ve en son bu kitabı yazılması, bir sonuça ulaştık mı?
İ.D.: Dolmabahçe toplantısında istek sayın Başbakan'dan geldi, sayın Mehmet Aydın, Sait Yazıcıoğlu, Reha Çamuroğlu vardı, masanın öbür yanında ben vardır, federasyonu başkanımız Doğan Bermek vardır, Din Hizmetleri Başkanımız Ali Rıza Uğurlu dede vardı. Ben onlara bütün bu anlattıklarımı, tüm nüansları anlattım. Bütün bu uluslararası ilişkilerden bahsettim, Paris Şartı hükümlerinde bahsettim. Bunun sadece Türkiye'nin meselesi olmadığını, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın raporlarında, AB İlerleme Raporlarında Alevilere yer verildiğini, onlarla ilgili bir gelişme olmadığını belirttiklerini açıkladım. Biz şimdi çekilsek de, bu bizim sorumunuz size ne diyemez. Avrupa İnsan Hakları Anlaşmasını imzaladık, beyannemedeki sözler bağlayıcı değildir, hukuki bir bağlayıcılığı yoktur. Anayasanın 90. maddesinde yapılan bir değişiklikle o anlaşmanın hükümleri güçlü hale gelmiştir. Bundan sonra bizden, iyi niyetli insanlardan yararlanılması lazım. Biz gidersek bunların kavgası gelir.
İ.S.: Biz bu ülkeyi Cumhurbaşkanı'nın eşi bile Avrupa'ya Türkiye'yi şikayet etti. Ama siz biz iç hukuku tüketeceğiz dediniz.
İ.D.: Bu çok büyük bir ayıptır, bu hükümetin, devletin bunu yapması ayıp. Camilerden elektrik parası almıyorsun, niçin cemevlerinden alıyorsun? Anayasada 9. maddede inanç özgürlüğü var, tanımlıyor, açık bir biçimde ve 840 milyon insan için tanımlamış, diyor ki mahkeme inanç özgürlüğü bir kimsenin dilediğine inanması, bu inancı dilediği yerde icra etmesi, dilediği şekilde icra etmesi gerekir diyor. Türkiye'nin imajının batıda yanlış tanınmasına neden oluyorlar.
İ.S.: Alevilikle ilgili kitap yazdınız, bir davetle bunu ileteceksiniz, biz de bir toplantı düzenlendik Eşit Haklar Komisyonu olarak, sayın İbrahim Yiğit, biz bu sorunu çözeceğiz dedi, 1 ay geçti, çözmezseniz eleştireceğiz dedik, Mayıs'ta tekrar olacağız. Şimdi nerdeyiz?
İ.D.: Sayın Başbakan biz bunu hallederiz dedi, o dönemde seçim rüşveti denilebilen sözler söylenebilir, görüşmelerimiz devam etsin ama seçimden sonraya kalsın dedi. Sonra bir ikinci görüşmemiz oldu, ben Alevi yurttaşların isteklerini aktardım, kendisi de memnuniyetle cevap verdi. Hatta hocam dedi, 32 sayfalık bir metin hazırlandı, kitaplara konuldu, siz bunda mutabık değilseniz, siz hazırlayın, biz müfredeta koyun dedi, bizim için sorun yaratmaz dedi. Bu çok önemli bir beyandı. Sayın Başbakan sözünü yerine getirecektir. Bizim ciddi bir biçimde Alevi İslam anlayışını yansıtan, çocuklarımızın 8 sene okuyacağı kitabı hazırladık. Kendisine bir rabdevu ile ileteceğim. İsmailciğim bunlar ülkeyi yönetme misyonunu yüklenen insanlar, sorunla neyi çözeceğiz?
İ.S.: Avrupa İnsan Hakları Mahmekesi'ne gitmenin bile acı bir şey olduğunu söylediniz? Bu sene 24 Mayıs'ta Türkiye'de tüm kurum ve kuruluşlarla halkımızı da davet edeceğiz. Eğer siz hala iyi niyetim kabul görmezse, ben Alevileri Anıtkabir'e öyle yığarım ki 3 milyon, 4 milyon yığarım dediniz. Bu olur mu?
İ.D.: Bana kalırsa bu olmayacak. Sayın Başbakan konunun önemini kavradı. Bu anarşist bir çıkış olarak değil demokratik bir hareket olarak görülmeli. Bu iktidarları ikaz etme hakkıdır, bu batıda çok kullanılır. Biz de genelde sendikalar kullanmıştır bu hakkı ve başarılı sonuçlar alınmıştır. Bir siyaset filozofu Montesque'nin dediği gibi "Akıllı hükümet toplumun gidişini görüp, o konulları açanlardır." der. Bu hakkı kullanırken insanlar Sünni vatandaşlarla yürüyecektir. Bizim ülkemiz laik devlettir, eğer başka bir model dayatılırsa bu Aleviler için isyan sebebidir. Bu iktidar, laikliği tehdit eden adımları göstermedi. Zaten Anayasa Mahkemesi'nden bir uyarı aldılar, meydan boş değil, cumhuriyetin sahibi var, Türk milletinin tümüdür diyor, o konuda dikkatli olmaları, belki de samimi yapmaları gerekiyor.
İ.S.: Bu hükümet 6 yıldır, bu sorunları kimle çözeceğini bilmiyordu? Niçin size gelmedi, niye oyalandı? Bir gün bir profesör Subaşı hükümete Alevi koordinatör atandı.
İ.D.: Ben bunu iyi niyetle yorumluyorum. Aksi çıkarsa kötüdür. Sayın Başbakan bu sözler vermiş, çözeceğiz dedi, çözemezse bakarız. Aslında İbrahim Yiğit bey de işin içinde ve bize bilgi getiriyordu. Bir heyetin oluştuğunu ve bu heyetin karar aşamasına geldiği söyledi, demek ki o heyeti yeterli bulmadılar ve tarafsız olduklarını düşündükleri bir hocayı getirdiler. İsmail bizim kararlığımız belli. Biz Türkiye'de Alevi-Sünni kardeşliğini belirteceğiz, eşitliği sağlayacağız.
İ.S. O masanın etrafında olan Sait Yazıcıoğlu açıklama yaptı, yanlış oldu deyip aradılar. Diyanet mi buna engel oluyor?
İ.D.: AKP'nin en büyük sıkıntısı, Diyanet'in camiler aracılığıyla tehdit eder durumda, oyları azalır diye düşünüyorlar, destekleri azalır, onu düşünüyorlar. Anayasa vermişse onu geri plana alamazsınız. Anayasa'nın 9 maddesi yurttaşlar yasa önünde eşittir diyor. Siz ona rağmen Şafi söyle, Alevi böyle derseniz, Emevi Sünniliği'ni baz alırsanız, buna yeşil ışık yakıyorsanız hükümet Anayasa suçu işler, bunu er geç bunun hesabını bir gün Yüce Divan'da verirler.
İ.S. : Meclis'te şu an Aleviler olarak Alevi kimliğimizle yokuz. Sizin bir söyleminiz var. Biz Alevilerin yüzde 98'ini temsil ediyoruz diyorlar, bu bazı derneklerce yanlış anlaşılıyor. Bizim şubemiz çok diyorlar, siz şube olarak değil, görüş olarak söylüyorsunuz. Ama halk dışarıda toplansak, İzzettin Hoca'nın Aleviliğini mi konuşuyoruz diyorlar, siyasi partileri baraj altında bırakan bir gücüz. Türkiye'de bir Alevi liderden bahsedildiğinde siz geliyorsunuz, dünyada ve Türkiye'de. Ama sizin bazı görüşleriniz yüzünden, Türkiye'nin dört bir yanından sorular geliyor, biz kamplaşan bir siyasetten geliyoruz, ya sağ, ya sol. Siz ise ne sağ cenahtan, ne sol cenahtan birisiniz. Turgut Sunalp'in partisinde kurucu üyeydiniz. Siyaseten kendi tabanınızla da zıt düşünüyorsunuz. Bu batı demokrasilerinde olan bir görüş. Örneğin sempozyumda Bahçeli de geldi. Örneğin doğru yaptığında da sağcı ise yanlış diyoruz. Bunları açıklar mısınız?
İ.D.: Onu şundan dolayı kabul ettim. Bana askerlerden partinin kurucusu olmam istendiğinde, benim size nasıl bir katkım olabilir dedim, benim gibi düşünüyorsanız çözümlerde mutabık iseniz, dünyadaki görüşü anlattım, etkilendiler, ülke çıkarlarını analiz ettim, tedbirleri söyledim, aradığımız kişisiniz dediler. Hemen beni kaydetti, bir numaralı kurucususun dedi, madem bu kadar içten söylüyorsunuz, tamam dedim. Rahmetli olan, 1983'te olan Ali Rıza Bey'in bürosunda yaptık. Anafikir şuydu, Türkiye Cumhuriyeti bütün kesimlerin, Alevilerin, Sünnilerin, Kürtlerin ülkesi olmalı. Bu birinci şarttı. İkincisi eğer askerler bir parti kuruyorsa merkezde olmalıdır. Sağ-sol kavgası ülkeyi bölmüştür, Atatürk ilkelerine uygun olarak, bu ilkeler buzdolabına konulmuş değildir, bu ilkeler günün şartlarına göre kendini yenilemektedir. Marksizm, faşizm, sağcılık vardı, normaldir bir ülkede bunların olması, ama bu çatışmaya dönüştü. Bir sohbette sordum Ecevit'e, sayın Demirel'le yeni bir yaklaşımla parti kursaydınız dedi. Demirel demiş ki, biz ancak savaşta buluşuruz demiş. Ben bunları yaşadım. 3-4 ay sonra paşanın etrafını 3.4. sınıf politikacılar sardı, askerlerin suçu yoktu. Aradaki güven kayboldu, bir konuşmada milliyetçi sağda boşluk yoktur denildi, bu ne demektir, bunu biz dolduruyoruz demektir. Böyle iyi bir insandır Turgut Sunalp. Sovyet Rusya'yı nasıl tanımlarsınız diyor soruyorlar. Biz iyi biliriz, Çariçe derler İstanbul'a diyorlar dedi, çok hatalı konuşmalar yaptı. Dedi ki ağzımdan kaçtı. Sonra dedim, hocam beni bağışla, ben bu yüzden size yararlı olamam, etrafınızı saranlarla başarılı olamasanız dedim, ayrıldım, seçimlere girmedim, partiden ayrıldım.
İ.S.: Bu rahmetli babanızın Demokrat Parti'den aday olması, ilişki var mı?, sonra CHP'den.
İ.D.: Yok babam siyasete ilgisizdi, Menderese babamı severdi, İnönü döneminde Alevi köylerine baskı oluştu. Babam CHP'ye 1950 seçimlerinde İsmet Paşa'nın zoruyla seçildi. Adnan Menderes babama " Doğan dede, biz Alevi sorununu çözeriz" diyor. Babam da "yol, su, okul, elektrik" istiyor ve Alevi köylerine önemli ölçüde (1954), o dönemde 27 Alevi kökenli vekil DP'ye geçiyor. Sivas'ta 3-4 tane DP'li Alevi vekil vardı. İş takibi falan yoktu, bu çok ayıp, çok çirkindi. Babam dedi ki, "Oğlum sana birşey söyleyeceğim dedi, eğer satın alınmak istemiyorsan, biri kuru ekmekle bir ayrana talim edeceksin dedi. Siyaset mangaldaki ateşe benzer dedi, ortasını bulmak maharet işidir, ben o mahareti gösterecek insan değilim dedi" Buna benzer benim de hayatıma sonradan yön veren sözler söylemişti.
İ.S.: Bu yüzden mi mesafeli davranmıştınız?
İ.D.: Ben, Galatasaray'da ikinci başkanlık yaptım 9 sene, bir kulüp bile olsa, 1960'tan bahsediyorum, bir lise talebesi olarak söylediğim reformlar vardı, kulübün yapısının değişmesini istiyordum, proje sundum, başaramadık, 4 sene durdum, sonra ayrıldım.
İ.S. : Cem Dergisi'nin kuruluşu, Birlik Partisi oldu, o dönemi anlatır mısınız?
İ.D.: Bana o dönem 3 kişilik bir zevat geldi. Tahsin Tosun Sevinç diye bir zat ve 2 kişi daha var. Dedi "Efendim artık sizin siyasete girme zamanınızdır, bir parti kurmak istiyoruz, onun başına geçmenizi istiyoruz" dediler. İşlerini sordum, devlet yönetmek önemli bir bilgi birikimi ister ve iki kelimeyle olayı özetleyeyim. Türkiye'nin bilgi birikimi bir heyetle ve sizin düşüncenizi paylaşan bir heyetle birlikte değilseniz olmaz.
İ.S.: Alevi kurumlarında görev yapan insanların hem siyasi partilerde görev yapması, Alevilerin daha önce siyasi kavgası olan partilerde aday olmalarına nasıl bakıyorsunuz?
İ.D.: Alevi vatandaşları saygın olmalıdır, şu kim Alevi vatandaş, aman dikkatli olalım dedirtmek istiyorsanız, partilere gireceksiniz. ABD'de Yahudiler2in nüfusu yüzde 2.5'tur ama siyasetteki ağırlığı yüzde 14'tür. Kurumların yüzde 3, etkisi yüzde 10'dur. Buna mukabil Alevilerin nüfusu 20-25 milyondur, devletteki ağırlığı sıfırdır. Burda demokrasi yanlış işliyor. Bunun önemli bir ayağı Alevilerin bir noktaya saplanıp kalmasıdır.
İ.S. : Hocam ABD'den bahsetmişken Feşullah Gülen'le ilgili bir söz, sosyal alanda farklı algılandı. İzzettin Hoca Feşullah'ı savunuyor, Nazım Hikmet'le bir tutuyor demiş. Sevilay Hanım'a da sözümün arkasındayım dediniz. Açar mısınız?
İ.D.: Ben eğitim cephesinden geliyorum, binlerce öğrenci yetişti. Şimdi halklar, özgürlükler söz konusu olduğunda Cumhurbaşkanı ile sokaktaki vatandaş hakkında fark yoktur, makam farkı vardır. Feşullah Hoca söz konusu ise o sade bir yurttaş ise bu ülkeye gelemiyorsa karşıyım. Alevi yurttaşlar da sancı çekti, Maraş'ta çekti, bu temel haklara aykırıdır. Hiç kimse kendi rızası dışında başka ülkede ikamete zorlanamaz diyor. Eğer Feşullah Hoca, bir suç işlemişse, yargılanır ve cezasını çeker. Ben Feşullah Hoca'nın düşüncesine katılmıyorum. O daha çok İslami referansı alan bir alanda devleti yaşatmak istiyor. Ben hayır, Kemalist Türkiye'ye inanıyorum. Din insanları iç savaşa götürüyor ama bu onun temel hakları söz konusu olduğunda böyle olmaz. Üç günlük dünyada ayıptır yahu.
Haber: Habercem/Savaş Güller
Siyaset, 28 Nisan 2009 10:34
Yorumlar (0)
Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!