Stratfor Türkiye İle İran? ı Mukayese Etti
Siyaset, 28 Şubat 2009 09:18ABD'nin özel istihbarat şirketi Stratfor, Türkiye ile İran'ın yükselişini inceledi, önümüzdeki onyıllara projeksiyon yaptı.
Teksas merkezli özel bir istihbarat şirketi olan Stratfor, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 10 Mart'ta Ekonomik İşbirliği Örgütü toplantısına katılacağını açıklamasından sonra "Türkiye, İran ve Güçler Dengesi" başlıklı bir analiz yayınladı. Analizde şöyle deniliyor:
"Zirve toplantısı, üye ülkeler arasında ekonomik ve ticari ilişkileri iyileştirmeyi amaçlıyor; yanısıra, liderler ikili ilişkileri ve bölgesel meseleleri de ele alacaklar... Türkiye ve İran, her iki ülke de yükselişte. Nispeten yakın zamanlara kadar her iki ülke de çeşitli güçler tarafından kuşatılmıştı ki bunların en dikkat çekeni Irak ve Sovyetler Birliği'ydi. Kısıtlamaların pek çoğu Soğuk Savaşın sona erdiği ve Amerika'nın Saddamı mağlup ettiği zaman dilimi arasında buharlaşıp gitti. Hem Türkiye hem İran daha çaplı bölgesel rol arayışı içindeler. Her ikisinin de büyük imparatorluk geçmişleri, her ikisinin de tutkuları var. Dünya jeopolitiğinde her ikisi de bir şekilde sıradışı.
Pek çok ulus, düz, merkezi bir toprak parçasına yerleşmişlerdir ki ulusallık burada doğmakla kalmayıp kendisini yine burada tahkim de etmiştir. Örneğin bu merkez, Fransa, Almanya ve Polanya için Kuzey Avrupa düzlüğüdür. Merkez topraklar ABD için Apalaş Dağlarının doğusunda kalan Atlantik kuşağıdır. Arjantin, Buenos Aires'in cömert ovalarındadır. Çin'i tanımlayan topraklar Sarı Nehir ve Yangzte Nehri arasında kalan mümbit bölgedir.
Dâhili coğrafik engellerin olmadığı düzlük, başat kültüre kendisini zayıflatacak ya da kendisine meydan okuyacak diğer grupları asimile etme veya onları yok etme imkanı tanıdığından dolayı bir ulusun kalkınmasında can alıcı öneme sahiptir. Ayrıca ovalık bölgeler, tarım, nakliye ve ticaret fırsatları sunan nehir sistemlerini barındırırlar ki dağlık bölgeler bundan yoksundur...Muhaliflerin veya azınlık grupların bu tür bölgelerde kök salması çok kolaydır ve devletin gücü bu bölgelerde genelde zayıftır. Sonuç itibariyle dağlık devletler başarıyla değil başarısızlıkla tanımlanır. Akla gelen bazı ülkeler, Lübnan, Bosna, Afganistan, Kırgızistan ve Laos'tur. Türkiye ve İran ise farklıdır. Merkez bölgeleri dağlıktır – Küçük Asya'da Anadolu Yarımadası ve İran'ın Zagros Dağları."
Türklerin bin yıl önce geldikleri Anadoluda merkez toprakları korumayı başardıkları, İranlıların ise etnisete boyutunu aşan müşterek bir Fars kültürünü aşılamayı başarmış birbirine bağlı, baş döndürücü şekilde karmaşık bir seçkinler sistemiyle yönetimi sağladıklarını kaydeden analizin devamı şöyle:
"Bu iki devlet ön plana çıkarken Türkiye'nin İrana fark atması kaçınılmazdır ve bunun nedeni basitçe Türklerin sahip olduğu coğrafi üstünlüktür. Anadolu, üç tarafı denizlerle çevrili bir platodur ve sağlam bir konuma sahip İstanbula, onu dünyanın en iyi limanlarından – kesinlikle stratejik olarak da en iyi konumlanmış limanlarından - biri kılan Haliç lutfedilmiştir. Türkiye, Asya ve Avrupa, Balkanlar ve İslam dünyası, Eski Sovyetler ve Akdeniz arasında uzanmaktadır. Sonuç, uluslararası etkinliklerin inanılmaz derecede farkında olan ve ayrıca, kara bağlantıları ve – yarımada olması sayesinde – ticaret ve deniz ticaretinde demlenmiş bir kültürün mevcudiyetidir. Anadolu, son 2.000 yılın büyük kısmında – Yunanlılar, Romalılar, Bizans veya son olarak Türk hâkimiyetinde - beşeri kalkınmanın ya merkezi olmuştur yahut merkezine yakın olmuştur ki şaşırtıcı değildir.
İran ise mahrum. İran'ın her iki tarafında deniz olmasına rağmen deniz ticareti geleneği asgari düzeyde. Platosu ise tuz çölü. Hazar Denizi, karayla kuşatılmış bir iç denizdir ve Bakü hâriç ana nüfus merkezine sahip değildir. İran'ın Basra Körfezi sahili hem seyrek nüfusludur hem de körfezin güneyindeki ülkelerin İran'ın dünyaya çıkışını engellemeleri kolaydır. Anadolu'da - çok sayıda nehri yoksa da - sulak pek çok bölge varken İran kurak bir araziye sahiptir.
Türkler, demografik üstünlüğe de sahipler. Türkiye nüfusunun sadece beşte biri gayri Türktür ama İran nüfusunun neredeyse yarısı Farsi değildir. İran sadece ülkede nizamı sağlamak için olsun büyük bir orduya ihtiyaç duyarken hava ve deniz kuvvetleri gibi güç gösterimi vasıtaları için kaynakları harcama noktasında Türkiye'nin nispi bir serbestiyeti vardır. Farklılık, ekonomileri boyunca da parlamaktadır. Neredeyse aynı oranda nüfusa sahip olmalarına rağmen İran ekonomisi, Türkiye ekonomisinin beşte ikisi kadardır. İdeolojiler cephesinde de Türkiye üstündür. Bölgedeki Arap çoğunluk, Şii Farsi İran, Arap dünyasının tarihi rakibi olduğundan dolayı bölgesel meselelere önderlikte Türkiye'yi tercih etmektedir.
İran, jeopolitik yarışmada Türkiye'ye göre önemsiz sayılabilir fakat İran yine de Türkiye'nin göz önünde bulundurması gereken bir güçtür hâlâ. İran, Şia hâkimiyetindeki bir yönetimin yükselişi eşliğinde Irak üzerinde 1550'lerin ortalarında Türklere kaptırdıkları nüfuzu büyük bir tarihi değişiklik sonucunda yeniden kazandı ve bu iki güç yakın temasa geçti. Yayılmacı iki güç yakın etkileşime girdikleri takdirde – Türkiye ve İran'ın şu an yaptıkları gibi – ya çatışmaya sürüklenirler yahut nüfuz küreleri hususunda bir kavrayışa varırlar. Bugün için Ankara ve Tahran arasında çatışmadan çok işbirliği için daha çok neden vardır belki. İran'ın batıya doğru genişlemesi, Türkiye ve İrana Kuzey Irak'ta işbirliği yapmaları için iyi nedenler sunmaktadır. Dahası, Türkiye'nin enerji güzergâhı olma arzusu, İran'la daha iyi ilişkilere sahip olması sayesinde önemli oranda ilerleme kaydedecektir.
Bu dinamiğe bakınca, Abdullah Gül'ün İran seyahatinin gelecekteki pek çok seyahatin ilki olması muhtemeldir. Tükler ve Farsiler, her biri jeopolitik nüfuzlarını genişletmenin yoluna bakarken ikili düzeyde tasnife tâbi tutup halledecekleri çok şeyleri olacaktır."
Ertuğrul Aydın/ Dünya Bülteni
Siyaset, 28 Şubat 2009 09:18
Yorumlar (0)