Özgündüz?ün Dilinden Aşura?
Zeynebiye, 28 Ekim 2014 00:12Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, Muhammed Fuzuli Gösteri Merkezi?nde düzenlenen Evrensel Aşura Matem Merasimi?ndeki konuşmasında Aşura?nın öncesi ve sonrasını anlattı.
13 Kasım 2013 Çarşamba Günü Halkalı Aşura Meydanı'nda yüz binler, Cem Tv ekranlarından milyonlar İmam Hüseyin yasında buluştu. Törende konuşan konuklar önemli mesajlar verdi.
Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz'ün konuşmasının ilk kısmı:
Teşrifleriyle Muhammed Fuzuli Kültür Sanat Merkezi’ni süsleyip onurlandıran Gazi Meclisin Başkanı Sayın Cemil Çiçek, Makam-ı Muazzam-ı Rehberi Ayetullah Seyyid Ali Hamaney, Yürütmenin başı Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Yargı’nın başı Ayetullah Sadık Laricani, Yasama’nın başı Meclis Başkanı Ali Laricani’yi temsilen Ayetullah Reisi, saygıdeğer protokol ve bu merkezin içini ve çevresini dolduran ve ekranları başında Cem TV aracılığıyla bu programa kilitlenen siz Ehl-i Beyt aşığı, özgürlük, adalet ve eşitlik taraftarı, iyilik ve güzellik yanlıları, tüm iyilik ve güzellikleri kendisinde toplayan Hüseyn sevdalıları ve bu sevdayı dünyaya taşıma-yayma gayretine giren siz değerli basın mensupları cümlenizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Siz ki yaslı Peygamberimizin derdini paylaşmak Sahih-i Buhari ve diğer kaynaklarda buyurduğu kendi soyundan on iki halifesinin, on ikincisine başsağlığı sunmak üzere toplanmışsınız, sizin adınıza onlara ve şehidler anası Hz. Fatıma’tüz-Zehra’ya başsağlığı arz ediyor ve onların adına yaslarını paylaşan siz dostlarına hoş geldiniz diyorum.
Bugün dünya tarihinin en soysuz, en kötü, en rezil, en zalim diktatörü ile; Kur’an’ın şehadetiyle en temiz, en dürüst, en ilkeli, en yiğit, en adil, en özgür, en alicenab ve neseb bakımından en şerefli insanın karşı karşıya geldiği gündür.
Bugün en iyilerin yani cennetlilerin ve şehitlerin şahı İmam Hüseyn’le; kötülerin yani cehennemlilerin en aşağılık olanı Yezid’in karşı karşıya geldiği gündür.
Bugün tavizsiz, onurlu, ilkeler ve hukuktan şaşmaz dik duruşu sebebiyle pak kanı , Yezid’in kirli kılıcına galip getiren Hüseyn’in Aşura’sıdır.
Bugün despotun diretmesine boyun eğmeyen, onun imparator gücüne aldırmadan özgürlük, eşitlik, hak ve adaletin yiğit ve fedakar Hüseyn’in Aşura’sıdır.
Bugün Şah-ı Enbiya Muhammed Mustafa’nın oğlu Şah-ı Evliya Ali Murteza’nın oğlu, Şah-ı Zenan Fatıma’tüz-Zehran’nın oğlu, Şah-ı Şehidan Şah-ı Şebab-ı Ehl-i Cinan Kahraman Hüseyn’in Peygamber ve İslam ile 21 sene savaşan Ebu Süfyan, Hz. Hamza’yı şehid ettirip ciğerini yemeğe kalkışan Meşhure Hinde’nin, on binlerce sahabi, tabii ve Sıbt-i Ekber Şahı-ı Müceba Hasan-ı Mücteba’nın katili Muaviye’nin oğlu Yezid-i pelidin maskesini düşürüp ebediyen onu Müslüman toplumda kötülük timsali olarak tescil ettirdiği eşsiz destanını asil kanıyla yazdığı Aşura’dır.
Bugün, mertle namerdin, şerifle rezilin, azizle zelilin, asille soysuzun, hakla batılın, zalimle adilin, içi dışı pak olan nur yüzlüyle içi dışı pis olan iki yüzlünün karşı karşıya geldiği Aşura’dır.
Sayın Meclis Başkanı, saygıdeğer hazırun, Peygamberimizden sadece 50 yıl sonra Muaviye, kiminden rüşvet, kiminden tehditle oğlu Yezid’e biat aldı. Öldüğünde de Yezid’e ettiği vasiyette dört kişi işaret etti. İmam Hüseyin, Abdullah Bin Zübeyr, Abdullah Bin Ömer ve Abdurrahman Bin Ebu Bekir.
Yezid yaklaşık üç buçuk yıllık meşum saltanatının başında sevgili Peygamberimizin hanedanına katliam uyguladı.
Resul-i Ekrem’in kızlarını, gelinlerini esir edip hicapsız olarak Anadolu sınırlarından Hıristiyanlara teşhir ederek Şam’a getirtti. Daha bu kanlar ve gözyaşları kurumadan tarihe Harre katliamı olarak düşen faciayı yarattı.
On bini aşkın Sahabi ve evladını kılıçtan geçirdi. Ravza-ı Mutahharaya sığınanları Peygamberin mezarı üzerinde kestiler. Sadece bey’at-i havel edenler kurtuldu. Yani halife olarak değil Tanrı gibi her şeyleri Yezid’in mülkü sayılacak. Canları, aileleri ve mal-mülkleri Yezid’in tasarrufunda olacak.
Sahabilerin de aynı Ehl-i Beyt gibi süt emer yavrularına bile acımadılar. Orduya ashabın namuslarını üç gün mubah etti. Binlerce nesebsiz çocuk dünyaya geldi sahabe ailelerinden.
Üçüncü ve son icraatı İslam’ın kıblesi Kabe-i Muazzamayı mancınıklarla yaktı-yıktı. Oradaki mukaddes emanetler de yandı kül oldu. O cümleden cennetten gelip Hz. İsmail’in yerine kurban edilen koçun kafası yanan eşyalar arasındaydı. Ve o esnada da Yezid Allah’ın gazabına uğrayıp yatağında kömürleşip ölmüş olarak bulundu.
Yezid’i hangi hukuk ya da hangi tevbe paklayabilir. Ya da akıttığı bunca kan ve yağmalattığı onca emval hepsi hakk’un nastır. Tevbeyle paklanacak cinsten değil.
İşte bu Yezid, o Hüseyn’den biat istiyor. O da eğer benim gibi birisi Yezid gibi birisine biat ederse İslam’ın fatihası okunur. (Fe alel-İslam Es-selam)
Yezid, ya biat ya kelle istiyor. İmam Hüseyn ise bu iki meş’um hükmü kabul etmiyor. Mekke’ye gidip orada kan dökmenin cahiliye töresine göre bile yasak olduğuna göre kan akmasını önlemeyi umuyor. Ama Yezid orada da rahat vermiyor. Amr b. Said b. Ass komutasında bir terör çetesini ihramlıların arasına katarak İmam Hüseyin’i tavafta öldürtmeyi planlıyor.
Bunu sezince İmam, Kurban Bayramı’na iki gün kala Mekke’yi Kabe’ye kan lekesi düşmesin diye terk etmek zorunda kalıyor.Üç aya yakın Mekke’de kalmışken Hac ve Umre için gelen Müslümanlara o günkü şartlarda nasıl tavır takınmaları gerektiği konusunda İslami bilgileri vermişti.
İmam’ın biat etmediğini duyan Kufe ekabiri binlerce mektup göndererek, kendilerinin inkilab için hazırlıklı olduklarını ve bütün Müslümanların Yezid’den nefret ettiklerini kendisinin bu inkilaba önderlik etmesi durumunda bütün şehirlerin ayaklanacağını ve dünyanın en kusursuz temeddünü olan öz Muhammedi İslam’ın da, Müslümanların da, insanlığın da Yezid’in zalim, ırkçı ve hukuk tanımaz yönetiminden kurtulacağını hatırlatıyorlardı. İmam Hüseyn, Mekke’yi terk etmek zorunda kalınca hangi şehre gitse orada Yezid’in valisi, asker ve polisi vardır.
O şehrin halkı İmam’ın öldürülmesine seyirci kalsa vebal altında kalacak, savunmaya kalksa hazırlıksız olduklarından katliama maruz kalacaklardı. En uygun yer hazırlıklı ve davetçi olan Kufe’ydi. İmam önden amcası oğlu Müslüm b. Akil’i gönderdi. Peşinden de kendisi zorunlu olarak Mekke’den yola koyuldu.
Kufe halkı tamah ve korku yüzünden sözünden dönmüş, Müslüm öldürülmüştü. Bu haber İmam’a ulaştığında bir bakıma yapacak bir şey kalmamıştı. Kufe yoluna devam etti ama Hürr b. Yezid Riyahi komutasında bini aşkın bir askeri birliğin kuşatmasıyla karşı karşıya kaldı.
Tabir caizse itişe kalkışa Kufe’nin üzerinden geçip Kerbela’da muhasara altına alındı. Vali İbn-i Ziyad’ın emriyle Kufe’den otuz bini aşkın asker de bu öncü birliğe katıldı. İmam, bu orduların genelinin komutanı olan Ömer b. Sa’d’ı çağırıp Yezid’in iki meş’um hükmüne alternatif üç öneri sundu.
Bir, bırakın dedemin Medine’sine döneyim, herkes gibi ben de çoluk çocuğumla hayatımı sürdüreyim.
İki, Deylem ya da Hind yarımadasına sürgüne gidip dedemin ülkesini terk edeyim, yeter ki kan akmasın.
Üç, bu ikisini kabul etmezseniz, Yezid’in fermanı benim şahsımla ilgilidir. Bırakın Ehl-i Beyt’in diğer üyeleri benim çocuklarımı alıp yurd-u yuvalarına dönsünler.
Siz benim kesik başımın yerine kendime götürün Yezid ne yapacaksa kendisi yapsın. Böylece siz benim kanımı akıtmanın vebalinden kurtulursunuz.
Ömer, bunu Vali İbn-i Ziyad’a yazdı. Vali önce razı olduysa da Şimr, onu caydırdı. Yezid’in hükmü açıktır, Hüseyn’in dirisini değil, kellesini istiyor. Sen Ömer’e muvafakat edersen o, Hüseyin’i Yezid’e götürürse o, senden öne geçer. Nihayet Vali, şöyle bir mektup yazdı. Hüseyn ya gelir Yezid adına bana diz çöküp biat eder ya da onlara su yolunu keserek günlerce susuz koyacaksın. Teslim olmazsa erkeklerden hepsini öldürüp başlarını kesip bana getirecek, bedenlerini süvari birliğinin atlarına çiğneteceksin.
Çadırları başlarına yakacak, mallarını yağmalayacak, kadınlarını esir edip bana getireceksin. Bunu yapmaktan imtina edersen komutayı Şimr’e devredeceksin. Artık Rey valiliğini de unutacaksın. Ne yazık ki makam hırsı Sa’d b. Ebi Vakkas’ın oğlunu bu cinayeti işlemeye sevk etti.
İmam Hüseyn, barışçıl çözüm yolları tıkanıp, zilletle yaşamakla kılıçla doğranmak arasında tercihe zorlandı. Böyle olunca meşru nefsi müdafaa hakkını kullandı. Kurbanlık koyun gibi kesilmeyi beklemek yerine meydana çıkıp yareniyle birlikte yiğitçe savaşıp mertçe şehid oldular.
Peygamberimizin, arşın küpesi, cennetin süsü, cennetlilerin efendisi buyurduğu, kucağında besleyip omzunda taşıdığı, öz oğlu İbrahim’i kendisine feda ettiği yavrusu Hüseyn’e dünyayı böyle ettiler.
Oysa bunca zulmü reva gördükleri bu Ehl-i Beyt, Peygamber’in ümmetine Kur’an ile birlikte emanetiydi.Yine buyurmuştu: “Kim Hüseyn’i severse, Allah da onu sever.”, “Hasan ile Hüseyn’i sevenler cennettedir.”, “Kim beni bu iki oğlum Hasan’la Hüseyn’i ve onların babasıyla annesini severse kıyamet günü benimle birlikte benim derecemde olacaktır.” Ve “Hüseyn benden, ben Hüseyn’denim.”, “Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyn’le savaşan benimle savaşmış olur. Onlarla barışan benimle barışmış olur.”
Bunlar gibi yüzlerce hadis Ehl-i Sünnet kaynaklarında nakledilmiştir. Bütün bunlara rağmen Hüseyn’in tarafında olmak yerine Yezid’i savunma refleksi göstermeyi anlamak mümkün değildir.
Biz neden bu günü anıyoruz? Peygamberimizin Sahih-i Buhari, Müslim ve diğer Ehl-i Sünnet kaynaklarında naklolunan on iki halifesi bu günü anıp önem vermişlerdir.
Sahabe, tabiin bu güne yas tutup, ağlayıp önem vermişlerdir. İslam tarihinde bu gün önemsenmiştir.
Biz milletçe Yezidi değil, Hüseyni olmayı seçmişiz. Dolayısiyle bu günü anarken anlamaya da çalışmakta milli birlik, İslami şuur ve zulme karşı mücadele metodolojisi açısından yararlar vardır.
Ayrıca İslam’dan, hatta İsa ve Musa peygamberlerden de çok önce vuku bulmuş İsmail için kesilen bir koçu her sene yüzlerce milyon hayvan kurban ederek o günü anmayı hatta Mekke’ye giderek İbrahim ailesinin fedakarlıklarını anıp canlandırmayı hiç sorgulamayız da kendi peygamberimizin Kerbela Mina’sındaki bunca cihana bedel civanlarının İslam ve Kur’an uğruna kurban edilmelerini anıp anlayıp canlandırmamız neden yadırgansın bunu da anlamak mümkün değildir.
Şükür ki necip milletimizin her kesimi Ehl-i Beyt sevdasında (ki onları sevmek Peygamberimizin risalet ücretidir) birleşmiştir ve Ehl-i Beyt aşkı milli birliğimizin harcı olmuştur.
Sayın Meclis Başkanım, bana ayrılan vakit geniş izaha fırsat vermiyor. Bununla birlikte belirtmek isterim ki Yezid’in şarap içerek İmam’ın mübarek başına, dişine ve dudaklarına çubukla vurarak şiir okuyup, zimnında Bedir’de öldürülen müşrik dedelerinin intikamını nübuvvet iddiasıyla saltanat peşinde olan Muhammed’den onun evladını öldürüp, kızı ve gelinlerini nasıl intikam aldığını görseler “Yaşa Yezid, koluna kuvvet” diyeceklerdi ve de Muaviye’nin de bunu vasiyet ettiğini dile getiriyor ve de Muhammed’in va’d ettiği cennet ve nimetlerinden benim kadehimin dibindeki bir yudumluk şu eski şarap daha değerlidir diyordu.
Huseyn böyle bir münafığa biat etseydi Yezid, müşrik dedelerinin cahiliye törelerini hortlatıp kusursuz İslam temeddününü ortadan kaldıracaktı.
Bu nedenle bir İslam bilgininin dediği gibi İslam zuhurunu Hz. Muhammed Mustafa’ya (saav) borçlu ama bekaını Hüseyn’in yiğitçe direnişine ve asil kanına borçludur. Aile efradını yanında götürmesi tarihin bu en acı faciasına sadık tanıklar olsun diyeydi. Nitekim Ali’nin kahraman kızı Zehran’nın bihakkın naibesi Zeyneb esaret zinciri altında Vali İbn-i Ziyad’a ve Şam’da mağrur Yezid’i öyle bir mağlup ve makhur etti ki zafer kutlamak isterken mağlup olduklarını anladılar. Zeyneb bu kadar na müsait şartlarda götürüldüğü her yerde inkilab meşalesini tutuşturmayı başardı. Şam’ı bile Yezid için eman yurdu olmaktan çıkardı. Bugün tiyatroda Zeyneb’in özellikle Şam’daki duruş ve konuşmaları Yezid’in mağrurluğunu nasıl kırdığını izleyeceğiz. Tarihi vakia dikkate alınmış, hurafelerden kaçınılmıştır.
Evet, Hüseyn İslam uğruna kimsenin sunamayacağı kurbanlar sunmuştur. İslam’ı korumuştur, ama çok ağır bedeller ödeyerek bunu yapmıştır. Onun için Müslümanlar özelde, dünya mazlumları genelde Hüseyn’e şükran borçludur.
Zeynebiye, 28 Ekim 2014 00:12
Yorumlar (0)