Özgündüz: Kavim ve İnanç Ayrılıkları Sevgiye Engel Değil
Zeynebiye, 24 Aralık 2012 04:20Bakü'de düzenlenen "Devlet ve Din: Değişen Dünyada Tolerans ve Hoşgörünün Güçlendirilmesi" konferansına katılan Türkiye Caferileri Selahattin Özgündüz, konuya ilişkin konuşmasının yanında, Karabağ'ın özgürlüğünün kazanılması ve Azerbaycan'ın demografik yapısının korunması gerektiğini de belirtti.
Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz konuşmasına, bir başkası için düşünülen şeylerin, karşısındakinin de kendisi için düşünmesine izin verdiği anlamına geldiğini belirterek başladığı konuşmasında şunları söyledi:
"Herhangi bir ideoloji, inanç veya ırkın kanını, malını ve namusunu helal görüyorsanız, karşınızdakinin de sizin canınızı, malınızı ve ırzınını helal görmesine izin vermiş oluyorsunuz. Ve neticede siz kendinizden başkasını, fikrinden dolayı, inancından dolayı kafir olduğuna inanıyor ve katlinin caiz olduğuna inanıyorsanız ve böyle hareket ediyor, böyle konuşuyorsanız, otomatik olarak karşınızdakine de bu hakkı tanımış oluyorsunuz. Yani onun açısından da kafir sensin, katli vacip olan tümör unsuru da sensin. Bu bir bakış açısıdır. Yani kana susamış canavar kesilmişsen, dünya bu tümörü temizlemek ister.
İkinci bakış açısı ise hepimiz birbirimizi sevmek, saymak, saygı göstermek durumundayız, hangi dilden, hangi kavimden olursa olsun. Kimse dünyaya kavmiyetini seçmiş olarak gelmiş değil. İlahi takdir, birimiz Türk anadan, birimizi Arap anadan, birimizi Kürt, birimizi Rus'tan, birimizi Fars'tan dünyaya getirmiştir. Bu hiçbirimizin kendi programı değildir. Cinsiyetimizi tercih etmek de kendi programımız değildir. Hatta inancımızı tayin etmek bile büyük ölçüde kendi programımız değildir. Hak fıtrat üzere yaratılmışız ve hepimiz ilahi fıtrat üzere dünyaya geliriz, sonra ebeveynlerimiz, çevremiz, muhitimiz bizi şekillendirir.
Bu perspektiften bakarak, inancına, kavmiyetine tabi olarak birbirimizi sevmenin, birbirimize yardımcı olmanın, birbirimizle kucaklaşmanın keyfini yaşamalıyız. Biz burada farklı ülkelerden, ırklardan, din ve mezheplerden bir araya gelmişiz, konuşacağımız, fikirilerimizi karşılıklı olarak test edebileceğimiz, kültürlerimizi öğrenebileceğimiz bir ortamdayız. Bundan keyif almalıyız. Aksi halde, burada otururken birbizimizin dinine, mezhebine, ırkına bakarak birbirimizi kötüler ya da içimizde nefret duygusu beslersek, asla rahat edemeyiz. Eğer kalbimizi sevgiyle doldurmuşsak dünyadan keyif alacağız, yok nefretle doldurursak, o zaman da sürekli azap çekeceğiz.
Severek keyf edin, dünyanın keyfini çıkarın, dünyayı güzelleştirmeye bakın, birbirinizle boğuşmak yerine, enerjilerinizi dünyayı gözü aç, gözü doymayan vahşi sömürücülerin elinden, havamızı, suyumuzu, toprağımızı kirletenlerin elinden el birliğiyle kurtarıp, çocuklarımıza, bizden sonra geleceklere temiz bir dünya teslim edelim. Biz nispeten temiz bir dünya devralmıştık, ama kirlettik, havasını, suyunu, toprağını, çocuklarımıza kirli bir dünya vereceğiz. Emanete hıyanet ettik.
İşte tam da bu noktada o menfaatçiler, aç gözlüler bizi bölerek, bizi birbirimizle savaştırarak, bizim enerjimizi birbirimize harcatarak vakit geçirmemizi isteyenler, biz birbirimizle vakit harcarken dünyayı sömürüyorlar. Bıraksak birbirimizle kavgayı ve biz birbirimizi sevmeye başlasak, bize dünyayı cehennem edenleri göreceğiz, sular durulacak, dünyayı kirletenleri göreceğiz ve işte o zaman onların işi zorlaşacak. Bizim yapmamız gereken budur.
Yani iki tercih var, ya küçük ve büyük şeytanların istediği gibi birbirimizin canına kastedeceğiz, birbirimize düşeceğiz, onlar da dünyayı sömürecek, ya da biz birbirimizle boğuşmayı bırakıp onlara dur diyeceğiz, dünyamızı kirletmelerine, zehirlemelerine izin vermeyeceğiz. Onların korktuğu da bu. Peki barış mı, savaş mı, özgür insanlar olarak yaşamak mı, yoksa onlara isteyerek ya da istemeyerek hizmet etmek mi? İşte o zaman tercih sizin.
Aklın yolu birdir, ama bakıyoruz ki aklı başında insanlar birbiriyle sen neden öyle inanıyorsun diye savaşıyorlar. Peki sen neden öyle inanıyorsun deseniz, diyecek ki en doğru olan, hak olan inanç benim inancımdır. Peki dünyada benim inancım batıl diyen bir kavim var mı? Allah Kuran'da insanlar kendi inançlarıyla, kendi kültürleriyle mutludur, senin görevin bu mutluluğa katkı yapmaktır, senin görevin o mutluluğu insanlara çok görmek değil, onların mutluluğuyla oynamak değil, mutluluğuna mutluluk katmaktır diyor..
Biz niye bir yaşayalım, biz niye birbirimizi sevelim? Çünkü biz kardeşleriz, ya dinde kardeşleriz ya da yaratılışda türdeşleriz. Bu dünya hepimizin ortak yeridir, kimsenin şahsi, babasının çiftliği değildir, hepimizin müştereğidir. Hepimiz bütün düşünceleriyle beraber burada yaşama, yaşam şartlarını kazanma hakkına sahibiz. Dünyanın ve bütün ülkelerin bunu gerçekleştirmek için üç şeye ihtiyacı vardır. Ben yeni oluşturulacak olan anayasa için de bunu teklif ettim. Siz anayasayı ne kadar karmaşık hale getirirseniz o kadar yaramazlık edeceksiniz. Üç şey üzerinden bütün kanunları ve anayasayı ve bütün maddeleri oturtursanız hiçbir problem kalmaz: Hürriyet, adalet ve eşitlik.
Temsilde ve paylaşımda adalet: Eğer uluslararası örgütlerde her ülkenin temsili olursa, eğer her devletin yapılanmasında, bürokrasisinde, meclisinde, kabinesinde, polisinden, ordusundan, adliyesinden her yerde her inanç, her ırk temsil edilirse, o zaman o ülkede hiç kimse kendisini ezilmiş hissetmez.
Fikir ve İnanç Hürriyeti: Fikir özgürlüğü konusu yanlış anlaşılabilir, Orta çağda bile insanlar istediği gibi düşünüyordu, fikrin önüne kimse engel koyamaz. Fikir özgürlüğü, o düşünceyi ifade etme özgürlüğüdür, açığa vurma, propagandasını yapma özgürlüğüdür.
İkincisi inanç özgürlüğüdür, varsın putperest olsun, bu kimseyi ilgilendirmez, neye taparsa tapsın, sana düşen saygı göstermektir. Kuran da bize bunu söyler, kendi tanrınıza hürmetiniz varsa, başkasının tanrısına saygı göstereceksiniz. Ben tahammül edilmeli demiyorum, tahammül edilecek ne var ki? O senin mülkünün üzerinde, senin kazancınla yaşamıyor ki tahammül edesin. Senin tahammül etmek gibi bir hakkın yok. Yani önce onu kötü olarak kabul ediyorsun, bir dert olarak kabul ediyorsun, sonra tahammül ediyorsun, bu yanlıştır. O da senin sahip olduğun bütün haklara sahiptir.
İnancını yaşamak, propagandasını yapmak, öğrenmek, öğretmek onun hakkıdır. Bu sorgulanamaz. Düşüncesini anlatmak, izah etmek, onun hakkı, doğuştan gelen hakkı.
Fırsat ve kanun karşısında eşitlik: Kazançta eşitlik mümkün değil, tabii ki çalışamayacak durumda olanların geçimini, asgari olarak bir insanın onurlu bir şekilde yaşayabileceği kadarını biz sağlamak durumundayız, bu ayrı bir meseledir, ancak kazançta eşitlikten bahsetmek mümkün değildir.
Eşitlik konusunu iki başlıkta değerlendiriyorum, birincisi, hem uluslararası kuruluşların sunduğu fırsatlarda eşitlik, hem de devletin vatandaşlarına sunduğu fırsatlarda eşitlik.
Misalen, eğer Azerbaycan, İsrail'in yapıklarını başka bir devlete yapsa, eminim ki dünya ayağa kalkar. Ya da Ermenistan, Azeri halkını diri diri yakarken, kadınlı-erkekli, çoluklu-çocuklu bir milyondan fazla vatandaşı en zor şartlar altında yaşarken, dünyanın bu konuda sesi çıkmıyor. Ben Yahudi halkından, Yahudilikten veya Ermeni halkından ve Hristiyanlıktan rahatsız değilim. Devlet yönetimlerinin vahşi uygulamalarından rahatsızlık duyuyorum. Aynı şeyi Azerbaycan Ermenilere yapmış olsaydı, ki bundan mutlu olmazdım, utanç duyardım, bir Azeri bir Türk olarak bu bize yakışmaz derdim, dünyanın tavrı nasıl olurdu sizce? BM'in iki şımarık çocuğu var, onlar ne yaparsa yapsın, ancak destek görürler.
Bir de vatandaşların devlet karşısında fırsat eşitliği konusu var. Bir köy okulunda, altmışın üstünde bir mevcutla, ilkel şartlarda, ısınma sorunlarıyla okula giden bir çocukla,ülkenin en iyi okullarında, on beş kişilik sınıflarında ders alan, modern imkanatlardan sonuna kadar faydalanan çocuk, ülke yönetimine yahut diğer bölümlere girmek için aynı şartlarda imtihan ediliyor. Daha yarışa başlarken birisi kaybediyor. Bunun gibi örnekleri çoğaltabiliriz, vatandaş, devletin sunduğu fırsatlardan eşit şekilde faydalanmalıdır.
İkincisi, kanun karşısında eşitlik, eğer herkes kanun karşısında İslam Peygamberinin buyurduğu gibi tarağın dişleri misali eşit olursa, kanun koyucu yanllış olan kanunları düzeltmek durumunda kalacaktır. Yanlış herkesi rahatsız edecek, herkes kanunları güzelleştirme çabasında olacaktır.
Kanun karşısında eşitlik ve fırsatta eşitlik. Herkes temsil ediliyor, herkes ülke nimetinden adilce yararlanıyor, herkes özgür, herkes birinci sınıf vatandaş ise, işte böyle bir dünya güzel olur. Eğer bu dünyayı tahsis edebiliyorsanız, çocuklarınıza alnınız açık, yüzünüz ak, başınız dik bir şekilde, işte dünya bu, dostluk dünyası, eşitlik dünyası, sevgi dünyası, hürriyet dünyası, adalet dünyası, sana bir cennet bırakıyorum deme hakkınız olur.
Hepimiz için adil bir dünya, özgür bir dünya, cennet bir dünya temenni ediyorum.
Son olarak, din ve mezheplerin birbirine karşı en hoşgörülü olduğu bu topraklarda düzenlenen bu konferansta şunu söylemek istiyorum, bu ülkenin din mezhep işal etmeye ihtiyacı yoktur, zaten en güzel şekliyle burada inançlar rahatlıkla yaşanmaktadır. Dışarıdan mezhep ve din ihraç etmeye çalışarak bu ülkenin birliği-dirliğiyle kimse oynamasın diyor, hepinize saygılar sunuyorum."
Zeynebiye, 24 Aralık 2012 04:20
Yorumlar (0)