Yeral: Kardeşliğimizden Ödün Vermeyeceğiz
Gündem, 03 Kasım 2012 02:50Ehdav tarafından Antakya'da düzenlenen Gadir-i Hum Programında konuşan Ehdav Başkanı Ş. Ali Yeral'in tam konuşma metnini yayınlıyoruz:
Bismillahirrahmanirrahim
Sn. Grup Bşk. Vekilim, değerli protokol, kıymetli canlar, tüm zorluk ve kıt imkânlara rağmen, Yüce Mevlamın inayeti, ana - babamızın hayır duaları ve siz değerli - duyarlı dava kardeşlerimin de desteğiyle, bölgemizin medar-ı iftiharı EHDAV şemsiyesi altında, 2012'de 14. Gadir coşkusunda hizmetinizde olmanın en derin sevinç ve heyecanı içindeyim. Malumunuz bugün, Mâide Suresinin 3. ayetince; “dinimizin kemale erdiği, nimetimizin tamamlandığı ve din olarak bize İslam'ın seçilip beğenildiği” gündür. Bugün, Hz. Muhammed (S.A.A)'in, Mekke'yle Medine arasındaki Gadir-i Hum denilen yeşil ve sulak bir vadide Veda Haccı dönüşünde 130 bin civarındaki Müslümana, iki büyük ve ağır emanet olan Kuran-ı Kerim ile Ehlibeyt'ini vasiyet ettiği gündür. Bugün, o mahşeri kalabalıkla kıyamete kadar gelecek insanlara; “ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allah'ım, Ali'nin dostuna dost, düşmanına düşman ol, O'na yardım edene yardım et, O'nu yalnız bırakanı yalnız bırak ve hakkı daima Ali'yle beraber kıl!” diye haykırdığı gündür. Kısaca bugün, dinimizin tamamlandığı ve Emirulmuminin Efendimize, Nebi tarafından; velâyet, imâmet, vesâyet ve hilafetin verildiği gündür. İşte böyle bir günde, İmam-ı Ali'ye itaat, aşk ve biat tazelemeye hoş geldiniz, şeref verdiniz! En büyük gün olan Gadir Bayramı, bereketini hâlâ yaşadığımız mübarek Kurban Bayramı ile Cumhuriyet Bayramı hepinize kutlu ve mutlu olsun!
Sn. Grup Bşk. Vekilim, değerli Ehlibeyt dostları, başta Ülkemizle Ortadoğu olmak üzere, tüm dünyaya örnek sunduğumuz şirin Antakya'mıza, barış ve huzurun başkenti adını boşuna koymadık. Zira Ülkemizin tek Ermeni köyü Samandağ'ında, tek Hıristiyan Bel. Bşk. da Arsuz'dadır. Ama her ne hikmetse son yıllarda, birileri her yerinden tarih ve medeniyet fışkıran “Antakya” adından karnı ağırmış ve alerji kapmış olacak ki, onu “Merkez” gibi aslı - faslı olmayan yerden bitme bir adla değiştirmek istiyor. Millet tarihi kültürünü araştırıp koruma altına alırken, bizde ise binlerce yıllık kadim kent Antakya adı yok edilmek isteniyor! Birileri varsın, çakma Merkezli olsun, ama biz ve bu kentin tamamı doğma - büyüme ve yeri geldiğinde de ölümüne Antekye'liyiz arkadaş! Geçenlerde biri kimliğine Antakya yerine Merkez yazmalarının sebebini sorup itiraz etmiş. İç İşleri Bakanlığından gelen evlere şenlik resmi cevap aynen şöyle: “Bakanlık olarak arayıp taradık, Hatay'da Antakya diye bir ilçeye rastlayamadık!?” Şimdi buna Allah için güler misin – ağlar mısın?! Yalan demeğe dilim varmıyor da peki, siz düne kadar asırlardır kimliklerle resmi dairelere Antakya yazmakla, hayali bir ilçeden mi bahsediyordunuz? Şaibeli sebeplerle, perde arkasından bir çırpıda tarihi Antakya adını silmek yerine, bu kentin sahiplerine danışmayı ve gerekirse referandum yapmayı, demokrasiyle dürüstlüğün gereği olarak görüyoruz. Öte yandan Hatay B. Şehir Bld. yeni sınırlarının siyasi, ırki ve mezhebi kaygıyla çizildi şaibeleri, şimdiden bizi üzmekte ve endişelendirmektedir.
Sn. Grup Bşk. Vekilim, muhterem misafirler, komşu ve kardeş ülke Suriye'de 2 yıla yaklaşan olaylar, maalesef en fazla bizi ve bölgemizi etkiledi. Dün “Sn. kardeş Esad”, bugün aniden “zalim, kalleş Eset” oldu?! İlimizde masum mülteciler dışında barındırılan çok uluslu El-Kaide militanları, Suriye'deki akrabalarımızı tavuk gibi kesmekle kalmadı, buranın halkını de taciz ve tehdit etmeye başladı. Oysa 38'deki referandumda Hatay Devletini ilga edip Atatürk Türkiye'sine severek ve koşarak “EVET” diyen bu halkın karşılığı böyle olmamalıydı! Ülkemizce muhalif isyancılara yapılan her türlü destek yetmezmiş gibi, şimdi de tezkereyle Suriye ile resmen savaş atmosferine girdik. Defalarca dedik yine diyelim: “Hıristiyanlar Beyrut'a, Aleviler tabuta!” diye bağıran Emevi güruhun demokrasi ve insan hakları derdi yoktur! Onlara verilen destek, sadece ABD ile İsrail'in işine yarar ve Suriye'yle çıkarılmak istenen savaş, kesinlikle bizim savaşımız değildir. Onun içindir ki, Asi'nin karşı tarafındaki öz akrabalarımızla hiç kimse, hiç bir havadan - sudan ve şaibeli bombalarla bizi savaşa ikna edemez! Birileri birilerinin hatırına; “yurtta harp, cihanda harp” derse, biz de barışçıl dinimizle ve M. Kemal'in hatırına ısrarla; “yurtta sulh, cihanda sulh” deriz!. Zira savaşın gözyaşı, yıkım, kan ve ölüm olduğunu bilmeyen yoktur! Ülkemizin sırayla Suriye, Irak, Lübnan Hizbullah'ı ve İran'la restleşip Ehlibeyt taraftarı Şii – Alevi dünyasıyla kavgalı olmasını, biz tesadüfî ve hayra alamet görmemekteyiz! Bundan da vahimi, Türk Sünniliğinin, gerçek İslamın hiç uğramadığı Emevi Suudi Vahhabiliğine süratle kaydırılmaya çalışıldığını büyük bir endişe ve ibretle izliyoruz. Suriye'ye tank ve terörle inadına demokrasi götürmeğe çalışan havarilerin, kadınlara kimlik bile vermeyen Arabistan ile demokrasi “D”sinin uğramadığı Katar, Bahreyn, Ürdün ve Türkî devletler niye hiç akıllarına gelmiyor? Bizimkiler daima Suriye'deki Baas rejiminin baskısı ve Alevi mezhep tasallutundan şikâyet ederler. Merak edip araştırdım; Suriye'deki bakanların; üçü Alevi, üçü Hıristiyan ve 26'sı da Sünnidir. Peki, 1/3'ünü Alevilerin oluşturduğu sosyal, laik ve demokratik ülkemizin; iktidar partisinin 326 m.vekiliyle 25 Bakanının, Ülkenin 24 Müsteşarının, onlarca gen. mdr.ünün, 81 Valisinin, 81 Emn. Mdr.nün ve 362 generalinin acaba kaçı Alevidir?! Bunların birisinin bile Alevi olmaması sizce daimi bir tesadüf müdür, yoksa kronikleşmiş bir Emevi mezhepçi, mutaassıp, ayrımcı hastalığı mıdır?!. Korkarım nazar değecek, sevsinler sizin dünyadaki numunelik adalet ve eşitlik anlayışınızı!..
Bu arada bazen; “YERAL siyasi mesajlar veriyor, o ise dini bir kanaat önderidir!” gibi duyumlar alıyorum. Gerçek şu ki; daima eğriye eğri, doğruya doğru demeyi ilke edinmişler olarak, bizim şu ana kadar klasik manada hiç kimseye; şu parti veya lidere oy ver veya verme dediğimizi hiç kimse söyleyemez! Ama milli birlikle beraberliğimiz ve Alevi - Sünni kardeşliğimiz tehlikedeyse, hiç kimse kusura bakmasın ki, inisiyatif alıp halkı uyarmak, kardeşliğimizi savunmak, tehlikeli de olsa düşman oyunlarını bozmak bizim hem dini, hem de insani görevimizdir. Yoksa Allah da, tarih de, bu necip millet de bizi asla affetmez! Zira biz hiçbir zaman saray mollası da petro-dolar müftüsü de olmadık, olmayacağız da! Peki, yakın tarihte Maraş'ta bağımsızlık mücadelesiyle Fransızları kovan Sütçü İmam, Irak'ta İngilizlere karşı mukaveme başlatan Allame Şirazi, 20'lerde Suriye'nin bağımsızlığı için Fransızlara karşı mücadele eden Ş. Salih El-Ali, ABD ile kuklasını İran'dan kovan merhum İmam Humeyni, ABD ile işgalcilerin Irak'tan çekilmesini sağlayıp Şii – Sünni çatışmasının önünde duran Seyyid Sistani ve İsrail'e Lübnan'da diz çöktüren Emperyalistlerin kâbusu Seyyid Nasrallah da dini bir kanaat önderi değil midir? Tabi bazı çevreler bu tavizsiz, eğilmez ve onurlu duruşumuzdan dolayı, kendilerince bizi geri plana itmeğe, susturmaya ve hatta ortadan kaldırmaya çalışıyorlar! Ama onlar, bizim şanlı Kerbela'nın öğrencileri ve İmam Hüseyin'in evlatları olduğumuzu demek hala öğrenememişler! Ant olsun ki, ne Ebu Süfyan'ın altınları, ne Muaviye'nin iştahlı sofraları, ne de melun Yezid'in zehirli kılıcı bizi yolumuzdan asla döndüremez!. Biz en yüce makamı Hakkın katında ve bu necip halkın gönlünde olduğunu çok iyi biliyoruz. Çok büyük maddi-manevi bedeller ödesek de, zaten biz Kal-u Bela'dan beri bu canı Hz. Ali ile âşıklarına kurban adamışız. Şehit edilsek de biz ölmeyiz, zira biz bir ölür, bin diriliriz! Derviş Yunus'un deyişiyle;
"Biz sevdik âşık olduk, sevildik maşuk olduk / Her dem yeni doğarız, bizden kim usanası?"
Sn. Grup Bşk. Vekilim, kıymetli katılımcılar, ne hikmetse Suriye'deki fitne şiddetlendikçe, biz Alevilere duyulan kin ve nefret daha net ortaya çıkmaktadır. Dikkat ederseniz, son aylarda biz E. Beyt âşıklarını; Alevi, Şii, Kızılbaş, Caferi, Bektaşi, Rafızî, Fellah ve Tahtacı gibi adlarla bölüp parçalamak ve birbirine ötekileştirmek isteyen çirkin bir siyasetle yüz yüzeyiz. 14 asırdır bizi İslam dışı sayan çirkef Emevi zihniyeti, şimdi de bizi Alevilikten bile dışlamaya çalışıyor. Kendilerinin deyimiyle “Nusayri” dedikleri biz Arap Alevileri; Müslüman da, Şii de, Alevi de, Ehlibeyt'e de bağlı değilmişiz!? Hani derler ya; “dinime küfreden bari Müslüman olsa!?” Bir defa, işlerine gelmese de bu milletin tamamına yakını kendisini “Nusayri” değil, “Alevi” olarak bilir ve öyle tanıtır. Buradan hem ilgililere hem de tüm dünyaya ilan edelim ki; ne kadar farklı isimlerle bizi bölmeğe çalışırlarsa çalışsınlar, biz Hz. Ali ve Ehlieyt aşkıyla yoğrulmuş tek yürek ve tek toplumuz. Teferruat ve adetlerdeki basit farklar da Sünni mezhepler arasındaki farklardan daha fazla değildir. Hiç kimse de boşuna yorulmasın; Antakyalı Alevi ile Sivaslı Kızılbaşın, Azerbaycanlı Caferi ile Bosnalı Bektaşi'nin, Suriyeli Alevi ile İranlı Şii'nin özde birbirinden hiçbir farkı yoktur!. Hepimiz insanız, Müslümanız, Şiiyiz, Aleviyiz, Caferiyiz, Bektaşiyiz ve Kızılbaşız!.. Hepimiz iriyiz, diriyiz ve biriz! Hepimiz birimiz, birimiz de hepimiz içindir!.. Bitmedi, Sünniler de bizim din kardeşimiz, dini, dili, ırkı ve felsefesi ne olursa olsun diğer tüm kesimler de bizim insan kardeşimizdir. İnsanlık düşmanlarıyla inancını Ehlibeyt ve sevenlerinin kini üzerine inşa etmiş Süfyani zihniyetinden başka, bizim hiç kimseyle sorunumuz olmadı, olmayacak da!.. Ama yazar, gazeteci, siyasetçi, Prof. hatta rektör bile olmuş, fakat adam olamamış bazı kalın kafalılara buradan bir kez daha Aleviliği öğretmek zorundayım! Gerçi biliyorum, 14 asırda Aleviliği öğrenemeyenler, işlerine gelmediğinden yine öğrenmeyeceklerdir. Ama günah bizden gitti, tarihe not düşmek ve ilahidivanda da delil sunmak için arz ediyoruz:
Efendim, biz Ehlibeyt'e uymakla onur duyan Aleviler; Kureyşliler gibi canım Peygambere, sihirbaz, deli demedik, diyenlerin de safında asla olmadık! Biz Aleviler; birkaç suikastla, Peygamberi yurdu Mekke'den çıkarıp öldürmek istemedik, isteyenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; Ebu Süfyan gibi Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarıyla Nebi ile yüce dinini yok etmek istemedik, isteyenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; Peygamber amcası Hz. Hamza'yı, Uhud savaşında Vahşice öldürmedik, Hindu-Yamyamlar gibi de göğsünü açıp ciğerini çiğnemedik, çiğneyenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; Nebi son günlerinde, ümmetin kıyamete dek sapıtmaması için, vasiyet yazmak üzere kalem - kâğıt istediğinde Necm Suresine rağmen, karşı gelip O'nu sayıklamakla işam etmedik, edenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; vefatında Rasulün mübârek naaşını ortada bırakıp, cenaze namazını bile kılmadan siyaset kavgasına girmedik, girenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; dün Gadir'de İmam Ali'ye ettiğimiz biatı bugün Sakife'de unutmadık, unutanların da safında olmadık! Biz Aleviler; Ümmetin tek kurtuluşu Ehlibeyt gemisine binmek yerine, ağaç ve tepelere çıkmadık, çıkanların da safında olmadık! Biz Aleviler; Peygamber şehrinin tek ilim kapısı Hz. Ali'den yüz çevirip dine ve ilme pencere ve çatıdan girmeğe kalkmadık, kalkanların da safında olmadık! Biz Aleviler; Rasul düşmanları ile evlatlarının katillerine, Hz. deyip onları APS ile toptan Cennet-i Firdvse göndermedik, gönderenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; Nebi tarafından Ummu Ebiha Hz. Fatıma'ya verilen Fedek'i elinden almadık, alanların da safında olmadık! Biz Aleviler; 1. halife yapılan kişiye biat edilmedi diye, Peygamberin canının içi Hz. Fatıma'nın evini, Hasan ve Hüseyin'le beraber ateşle yakmağa kalkmadık, kalkanların da safında olmadık! Biz Aleviler; “rızası Allah rızası ile gazabı Allah gazabı” olan Fatıma-ı Betül'ü kapı arkasında sıkıştırarak ve kırbaçlayarak kaburga kemiğini kırıp “Muhsin” adındaki çocuğunu düşürmedik, düşürenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; şehit düşen Hz. Fatıma'nın, sadece Ehlibeyt'in katılımıyla karanlıkta defnedilip mübarek kabrinin gizlenmesini sağlamadık, sağlayanların da safında olmadık! Biz Aleviler; kesin delile rağmen, şahsi ve keyfi kıyasla ezan, namaz, abdest, gusül gibi çoğu dini hükmü değiştirmedik, değiştirenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; “savaşı Allah ve Rasulü ile savaş, barışı da Allah ve Rasulü ile barış” olan Hz. Ali'ye Cemel, Nehrevan ve Sıffin'de kılıç çekerek, yüz binlerce masum müslümanın kanına girmedik, girenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; Emeviler gibi 83 yıl boyunca, “sevgisi iman, düşmanlığı da küfür ve nifak” olan Hz. Ali'ye, Cuma hutbelerinde açıkça lanet okumadık, okuyanların da safında olmadık! Biz Aleviler; Nebi'nin İmam Ali'ye özel verdiği ve hiç kimsenin kullanmasının câiz olmadığı; Sıddîk-i Ekber, Fâruk-u Azam, Bediuzzaman, Emirulmuminin ve Zinnureyn, gibi özel lakaplarını alıp başkalarına zorla yakıştırmadık, yakıştıranların da safında olmadık! Biz Aleviler; Resulün öpüp koklamağa doyamadığı, secdedeyken mübârek omuzlarına çıktıklarında, rahatsız olmasınlar diye Onlar inene kadar secdeden başını kaldırmadığı Peygamber çiçeklerinden İ. Hasan'ı, Muaviye gibi zehirleterek ciğerini parçalamadık, Ceddi Peygamberin yanına gömülmesini engelleyip mübârek naaşını da oka tutmadık, tutanların da safında olmadık! Biz Aleviler; melun Yezit gibi İ. Hüseyin'i, ailesi ve yaranıyla Kerbelâ'da, en feci şekilde, susuzca şehit edip Rasul soyunu kurutmak ve Bedir'in öcünü almak istemedik, isteyenlerin de safında olmadık!
Biz Aleviler; İmam Zeynelabidin, Hz. Zeyneb ile Peygamber evladını zincir ve kırbaçlarla esir köleler gibi Kerbela'dan Şam'a sürmedik, sürenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; Peygamber evladı ve emaneti olan 12 İmamın 11'ini, kalleşçe zehir veya kılıçla şehit etmedik, edenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; melun Yezit gibi Kâbe'yi mancınıkla yıkmadık, melun Velid gibi de Kuran-ı Kerim'i oklarla paramparça etmedik, edenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; Harun Reşit gibi İmam Kazım (as)'ı yer altı bir hapiste çürütüp zehirlemedik, zehirleyenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; Peygamberin Medine'den kovup lanetlediği Mervan'ı geri çağırıp, Nebi'nin sevgili dostu Hz. Ebu Zer'i tek başına garip öldüğü Rebeze'ye sürmedik, sürenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; İbn-i Teymiye gibi Ehlibeyt âşıklarının kanı, canı ve namusunu mubah bilmedik, bilenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; Ehlibeyte yapılan onca zulüm ve katliamı, içtihat kılıfına uydurarak, bir de canilere bol keseden sevap dağıtmadık, dağıtanların da safında olmadık! Biz Aleviler; başkalarının verdiği vergiyle keyif yapıp mezhebimizden olmayanların sapık, kestikleri etin necis ve evliliklerinin de haram olduğunun vaazını minberden vermedik, verenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; bazı Osmanlı saray uleması gibi, bizim mezhepten olmayanların katli ve cihadı Hıristiyan ve Yahudilerden evladır diye yüz binlerce masum Alevi'yi öldürmedik, öldürenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; Dersim'de on binlerce Aleviyi fareler gibi zehirlemedik, zehirleyenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; başka mezhepten diye Maraş, Çorum ve Gazi'de ev işaretleyip mezhep kıyımı yapmadık, yapanların da safında olmadık! Biz Aleviler; Sivas'ta tekbir eşliğinde 37 canı diri diri yakmadık, yakanların da safında olmadık! Biz Aleviler; 4 duvar-4 mezhep sivri şablonumuza uymayan herkesi, kâfir ve cehennemlik görüp, Cenneti baba çiftliği gibi görmedik, görenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; diğerlerine asırlarca, “ya benim gibi Sünni olur, ya da dinsiz kalırsın” inkâr politikası gütmedik, güdenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; sözde değil özde Yaratandan ötürü yaratılanı sevdiğimiz için, Mecusi ve Budistler dâhil hiç kimsenin mabedine ucube ve cümbüş evi demedik, diyenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; Şam'daki Zeyneb-i Kübra Caddesi'ni melun “Yezit” adıyla değiştireceğiz demedik, diyenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; Suriye'deki fitne şeytanı Ar'ur gibi canlı TV'lerde; “kâfir Esad'ı devirecek, Alevilerle onu destekleyenleri kıyma makinelerinde kıyıp etlerini köpeklere yedireceğiz!” demedik, diyenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; binlerce Suriyeli askerle polisi, tekbir eşliğinde kör bıçakla kesen “Yezit Tugayı”na her türlü desteği vermedik, verenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; elimize-belimize-dilimize sahip olduğumuzdan, hiç kimseye mum söndü yapıyor veya ana-bacı alıyor demedik, diyenlerin de safında olmadık! Biz Aleviler; asla sağ gösterip sol vurmadık, Vatanımıza ihanet etmedik, Bayrağımızı çiğneyip yakmadık, M. Kemal'in büstünü kırıpiple yerlerde sürüklemedik, sürükleyenlerin de safında olmadık!.. “Ah! Daha nice, nice, niceler, / Senin dev gördüğün, sahte cüceler!.” Evet, duymayan duysun, bilmeyen de bilsin ki Alevilik öyle değil, işte böyledir! Tarihçiler yazsın ve siz de Yüce Mevlam da şahit olsun ki, Ehlibeyt düşmanlarının gizlediği tarihi gerçeklerin küçük bir bölümünü açıkladım ve necip Alevilerin de mazlumiyetini anlattım! Peki, şimdi tüm bu saydıklarımızı yapan Sünni kardeşlerimiz midir, kesinlikle değil, onları yapan Ehlibeyt ve insanlık düşmanı Süfyani - Mervanilerdir! İşte onun için, daima Sünni kardeşlerimizden Emevilerle aralarını açmalarını ve saflarını iyice belirlemelerini istiyoruz. Ama sonuçta tüm bunlara rağmen, birileri derin yarasından gocunursa, bizim için no problem!.. Evet, bundan böyle, Aleviler hakkında bir kelime bile konuşacak herkesin iki kez düşünmesini, edebini takınmasını ve aynaya da en az bir kez bakmasını kibarca öneriyoruz.
Sn. Grup Bşk. Vekilim, kıymetli canlar, son olarak; her şeye rağmen Alevi-Sünni kardeşliğimizden ödün vermeyeceğimizi ve Antakya'nın huzurunu hiç kimseye bozdurmayacağımızı herkesin iyice bilmesini isteriz. Ayrıca tasarladığımız ve tüm Akdeniz Arap Alevilerinin dini ve kültürel ihtiyacını karşılayacak büyük Ehlibeyt Külliyesi için, zengin iş adamlarımızın ellerini ceplerine atma zamanı geldiği kanısındayız. İlimizle il dışına EHDAV şube açma yetkisini vereceğimizi bildiriyor, birbirinden değerli konuşmacılarımızı sona kadar sükûnetle dinleyeceğinizi umuyor, hepinize selam ve saygılarımı arz ediyorum efendim...
Gündem, 03 Kasım 2012 02:50
Yorumlar (0)