Özgündüz?den Açı Programı?na İlişkin Açıklama
Ehl-i Beyt, 02 Ocak 2012 05:52Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, Laçiner'in özür beklentisini yadırgayarak "Bilakis, biz Sayın Laçiner'in bunca saldırısı ve kötülemesiyle rencide ettiği, yaklaşık yüz milyonu Türk olan üç yüz milyon Şii'den özür dilemesini bekliyoruz." dedi.
Özgündüz, 27.12.2011 tarihinde TRT Haber’de yayınlanan ve mezhebimizle ilgili ağır ifadelerin yer aldığı “Açı” programına ilişkin açıklamalarda bulundu.
Özgündüz’ün konuya ilişkin açıklaması şöyledir:
“TRT’de 27 Aralık 2011 akşamı yayınlanan Açı Programında konuşan Sayın Sedat Laçiner’in programın tamamına yayılan Şiiler hakkındaki dini, siyasi ve politik değerlendirmeleri karşısında, Laçiner’in değerlendirme ve işamlarının doğru olmadığı, ülkemizin birlik ve beraberliğine hizmet etmeyeceği ve bu tür konuşmaların bunca unvana sahip bir aydının ağzına yakışmadığı, daha çok bağnaz bir bakış açısının yansıması olduğu yönünde bir değerlendirmede bulunmuştum.
Ancak Sayın Laçiner, bir “kamuoyu açıklaması” yayınlayarak, şahsımı kendisini yanlış anlamakla suçlamıştır.
Gerçekte ise, Sayın Laçiner’in, programın tamamına yayılan sözleri değerlendirildiğinde fikri alt yapısının ve sözlerinin hedefinin Şiilik karşıtlığı olduğu açıkça görülmektedir.
Sayın Laçiner, konuşmasında, “Tabii, şimdi sadece Irak’ta da değil, Körfez’de de Şiiler var. Suudi Arabistan ve Kuveyt için, Ürdün için, Mısır için bir insanın Şia olması Hıristiyan olmasından kötü” dedikten sonra altını şöyle doldurmaya başlamış “Çünkü Hıristiyan ise nihayetinde ehlikitaptır, üç dinden bir tanesidir. Allah onu selamete erdirebilir. Belki cennete de koyar ama Şii’yse sapkınlık var orda, yani dini bozmaya çalışmak var.” dedikten sonra devamında devlet, kurum ve kişilere mezhebi üzerinden mesnetsiz, ağır suçlamalara devam ederek o meş’um görüşleri teyit ve tasdik izlenimi vermiştir.
Vakia, halktan bana infial içerisinde “Şu programda mezhebimize saldırıldı; ağır işamlarda bulunuldu” tepkilerinin gelmesi üzerine basın danışmanım Kasım Alcan’dan herhangi bir yanlış yapmamak için bu programın bizimle ilgili bölümünü deşifre etmesini istedim.
Ne yazık ki, “Suudi Arabistan ve Kuveyt için, Ürdün için, Mısır için..” kısmını dikkatten kaçırarak o cümlenin devamını bana sundu. Bunun üzerine yaptığım açıklamalardan sonra cümlenin başını dinlemiş olan arkadaşların bilgilendirmesiyle internet sitemizden beyanatın kaldırılmasını söyledim ve programın görüntülerini istedim. Programı izleyince de, benimle birlikte izleyenlerin hepsinde oluşturduğu kanaat yukarıda belirttiğim şekilde oldu.
Akabinde Laçiner’in şahsıma yönelik ikinci beyanatı gelince bu açıklamayı yapma gereği duydum.
Evvela, “Suudi destekli tekfirci Vahhabi anlayıştan ve onların uzantılarından başka hiçbir Müslüman ülke ve mezhep, Şiiliği Hıristiyanlıktan daha kötü olarak görmemektedir. Ama bu tekfirci anlayış sadece Şiileri değil, Sünni mezhep mensuplarını da mezar ziyaretleri ve şefaat beklentilerinden dolayı müşrik olarak görmektedir.”
Laçiner’in; ABD’nin işgalci sıfatıyla sorumlu olduğu cinayetleri “Şii” Maliki’nin üzerine atması, içinde Şii’yle beraber Sünni ve Kürt yargıçların da bulunduğu bağımsız yargının Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’nin kendi özel kalemindeki görevlilerin itirafına binaen Haşimi’yi mahkemeye çağırmasını bir Şii-Sünni sorunu gibi yorumlaması;
Suud’un finans ve lojistik desteği, CIA ve MOSSAD’ın yönlendirmesiyle El Kaide vb. terör örgütlerinin açıkça üstlendiği yüz binlerce Şii’nin katlini göz ardı etmesi;
Şii müçtehitlerin ısrarla bu cani ve katillerin Sünni olarak değil taşeron terör örgütleri olarak nitelediklerini ve ancak yetkili resmi merciiler tarafından takip, tahkik ve cezalandırılabileceklerini beyan etmelerini de göz ardı etmesi;
ABD tarafından Pakistan’da kurulup Suudi tarafından finanse edilen, Şiileri tekfir edip öldüren, mukaddesatına saldıran El Kaide terör örgütünün cinayetlerini ABD ve Suudi’nin değil de “Şii” İran’ın üstüne atması; ABD’nin atadığı Suudi’nin desteklediği ilk Başbakan’ın din ve mezhep hassasiyeti olmayan Tarık Haşimi’yle birlikte el Irakiye’nin lideri Allavi olduğunu ve O’nun dönemindeki bazı hadiseleri de “Şii” Maliki’nin boynuna yıkması;
Arap Birliği’nin ekonomik yaptırım kararlarını Arap ülkesi olmadığımız halde Araplardan önce bizim uygulamaya koymamızın doğal sonuçlarını Şiiliğin üzerine atması;
% 65’i Şii olan bir ülkede % 10’ların hak ettiğinden fazlasıyla kabine, parlamento ve bürokraside yer aldıklarını göz ardı etmesi;
Suudi’nin ABD emri ile Bahreyn’e ordu doldurup halkı katletmesini göz ardı etmesi;
Şiiliğin bir bölge, ülke ya da kavme ait olmayıp her ülkede ve birçok kavim, özellikle Azerbaycan, İran, Türkiye vs. ülkelerde yaşayan 50 milyonu aşkın Azeri tarafından kabul görüp inanılan İslam’ın iki anlayış biçiminden biri olduğunu, dolayısıyla ona yönelik tenkitlerinin zımnen bütün ülke ve yörelerdeki bu inanç mensuplarını kapsadığını görmezlikten gelmesi;
ABD ve yandaşlarının pompaladığı etnik ve mezhep kışkırtmacılığının günahını Şiilerin boynuna yıkma gayreti ayan beyan konuşmasının her bölümünde ortada iken, artık bunun ülkemiz lehine bir yorum olmaktan ziyade Şia ve Şiiliği kötü tanıtmaya yönelik olduğu, vicdan ve izan sahibi her izleyicide uyandırdığı izlenimdir.
Bölgemize “demokrasi getireceğim” diye kan, fitne ve gözyaşı getiren BOP projesinin sahibi ABD’nin bütün suçlarını, Sayın Laçiner’in devlet, kurum ve kişiler üzerinden Şiiliğin üstüne atma ustalığını da biz dikkatten kaçırmışız.
Bizim tenkit edilen mezhebimizi, İslami mesnedini göstererek müdafaa etmemizi tehlikeli bir davranış olarak nitelemesi de düşündürücüdür.
Kerbela’nın ziyaret edilmesini Şiiler’in haccı olarak göstermesi de yanlış bilgilendirmedir. Müslüman Şii ve Sünniler mezar, türbe ve şehitlikleri ziyaret ederler. Ancak bütün Müslümanların hac amellerini yapacakları tek yerin Mekke-i Mükerrem’e olduğunu defalarca belirtmiş olmamıza rağmen ve her yıl yüz binlerce Şii Müslüman’ın da Sünni Müslüman kardeşleri ile birlikte Mekke’ye giderek bu ilahi vecibeyi yerine getirdiklerinin bilmezlikten gelmesi de dikkat çekicidir. Ayrıca İmam Hasan’ın türbesi Irak’ta değil, Medine’dedir.
Tehlikeli olan dini inancını açıklamak, övmek ve savunmak değil; asıl tehlikeli olan başkalarının inancına direkt ya da dolaylı olarak saldırmak, Siyonist ve emperyalistlerin bölgemizde mezhebî ve kavmî asabiyeti tahrik ettiği bir dönemde onlarla ağız birliği yapmaktır.
Sonuç:
1.) Biz bu meseleyi bir kan davasına dönüştürmekten yana değiliz. Müslümanların birlik ve beraberliği birincil önceliğimiz olagelmiş ve böyle devam edecektir. Bu anlayışımız hiçbir şekilde değişmeyecektir.
2.) Din, mezhep ve etnik ayrımcılığın ancak bölgeyi bölüp parçalayıp yutmaya çalışan emperyalistlerin işine yarayacağına ve bu bahanelerle yapılacak savaştan bu bölgenin hiçbir kesiminin karlı çıkmayacağına inanmaktayız.
3.) Hepimiz bu gerçekleri görerek sözlerimizi ölçüp biçip ona göre konuşmalıyız.
4.) Bu necip millet ve onun devleti ancak Müslümanlar arasında barış ve kardeşliğin öncülüğünü yapmak durumundadır. Çünkü ona yakışan budur, âli menfaatleri de bunu gerekli kılmaktadır.
5.) Madem Sayın Prof. Dr. Sedat Laçiner, Şiiliğe saldırmak gibi bir niyetinin olmadığını söylemiş bu mezhebe mensup camiamızın da bu andan itibaren kendilerini rencide edecek tavır, eylem ve söylemden imtina etmelerini temenni etmekteyim.
Allah’ın nusreti ve rahmeti tüm Müslümanların, ülkemizin ve necip milletimizin birliği ve dirliği için çalışanların üzerine olsun.
Kamuoyuna saygılarımla..."
02.01.2012
Selahattin Özgündüz
Ehl-i Beyt, 02 Ocak 2012 05:52
Yorumlar (0)