Türkiye?nin İsrail Tutumu Zayıf
Analiz, 12 Eylul 2011 13:18TRT Arapça kanalında yayımlanan el-Elvanu?s- Seba programına konuk olarak katılan YDH Genel Yönetmeni Alptekin Dursunoğlu, Türkiye İsrail ilişkilerinde gelinen son durumu değerlendirdi.
Türkiye İsrail ilişkilerinin başlangıçtan bu yana geçirdiği aşamalara değinen Alptekin Dursunoğlu, Osmanlı devletinin yıkılmasından sonra Türkiye’nin kültürel ve siyasi olarak yönünü Batı’ya çevirdiğini, Türkiye’nin 1949’da İsrail’i tanıyan halkı Müslüman olan ilk ülke olmasının da bu açıdan tesadüfi olmadığını söyledi.
İsrail’i Batı’yla yakınlaşmak için tanıyan Türkiye’nin ilişkilerini çok uzun süre gizli sürdürdüğünü, 1993’te FKÖ’nün İsrail’le Oslo anlaşmasını imzalamasından sonra Türkiye İsrail ilişkilerinin seviyesinin de giderek yükseldiğine dikkat çeken Dursunoğlu, 1980’deki darbe yönetiminin Batı’dan yapılan demokratikleşme baskılarını göğüsleyebilmek için Arap ülkelerine yakınlaşma ihtiyacı duymasından dolayı 1980’de de Türkiye İsrail ilişkilerinin şimdiki gibi ikinci katip düzeyine indirildiğini hatırlattı.
Türkiye’nin 23 Şubat 1996 tarihinde İsrail’le imzaladığı askeri eğitim ve işbirliği anlaşmasıyla iki taraf arasındaki ilişkilerin stratejik ittifak düzeyine yükseltildiğini hatırlatan Alptekin Dursunoğlu, 11 Eylül saldırısı sonrasında Irak’ın işgal edilmesi gibi bölgesel ve bölgeyle ilişkileri geliştirme hedefine sahip olan AK Parti’nin hükümet olması gibi yerel şartlar nedeniyle Türkiye İsrail ilişkilerinde sorunlar yaşanmaya başlandığını ifade etti.
Bölgeyle iyi ilişkiler kurulması durumunda İsrail’le ilişkilerde gerilemelerin yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Dursunoğlu, Ak Parti yönetiminin “komşularla sıfır problem” ilkesi, Başbakanın Davos çıkışı ve Mavi Marmara olayının Türkiye İsrail ilişkilerini bugünkü noktaya taşıyan önemli faktörler arasında yer aldığını söyledi.
Alptekin Dursunoğlu, “Türkiye İsrail ilişkilerinin bozulmasından Türkiye mi yoksa İsrail mi daha fazla zarar görür?” şeklindeki bir soruya da Türkiye’nin İsrail’le 2012’de 4 milyara ulaşması öngörülen bir ticaret hacmine sahip olduğunu hatırlatarak Türkiye açısından bunun vazgeçilemeyecek bir rakam olmadığını söyleyerek cevap verdi. Dursunoğlu ayrıca, Türkiye’de daha önce ABD ve Batı’ya giden yolun İsrail’den geçtiği şeklinde bir yargı olduğunu; ancak son dönemde bölge ülkeleriyle ilişkilerini geliştiren Türkiye’nin uluslar arası ilişkilerini kendi özgül ağırlığı üzerinden yürüttüğünü söyledi.
Ancak Türkiye’nin son dönemde Suriye’de yaşanan olaylar konusundaki olumsuz tutumuyla, Suriye’yi ve İran’ı karşısına almasının İsrail karşısında elinin zayıflamasına sebep olduğunu belirten Dursunoğlu, Türkiye’nin İsrail’e yönelik yaptırımlar konusunda yaptırımlar kapsamında İsrail’le sadece askeri ticari ilişkileri kesip sivil ticari ilişkileri kesmemesinin Türkiye’nin İsrail karşısındaki kararlığı konusunda kuşkular uyandırdığını ifade etti.
Alptekin Dursunoğlu, Türkiye’nin İsrail’le askeri ilişkilerinin uzun bir süredir zaten yüksek düzeyli olmadığını belirterek milyarlarca dolarlık ticari hacmi olan F-4, F-5 uçaklarının modernizasyonu ile M-60 tanklarının modernizasyonunun zaten çok önce tamamlandığını; dolayısıyla da bugün yaklaşık 3 buçuk milyar dolarlık ticaret hacminin büyük bir çoğunluğunun askeri değil sivil ticareti kapsadığını belirtti ve İsrail’le ticari ilişkilerin bu şekilde kesilmiş olmasının gerçekte ciddi bir karşılığı olmadığını ve bunun kamuoyunu sakinleştirmeye yönelik bir adım gibi gözüktüğünü söyledi.
Türkiye’nin İsrail’e yönelik yaptırımlarla ilgili tutumunu, oldukça zayıf bulduğunu vurgulayan Alptekin Dursunoğlu, buna rağmen Türkiye’nin İsrail’le diplomatik ilişkilerini ikinci katiplik düzeyine düşürmesinin bile bölgede büyük bir etki yaptığını, Camp David anlaşmasıyla İsrail’i tanıyan ilk Arap devleti olan Mısır’ın bu etki sebebiyle İsrail büyükelçiliğini kapatma aşamasına sürüklenmekte olduğunu kaydetti.
İsrail’in, Başbakan Erdoğan’ın tabiriyle şımarık bir çocuk gibi hareket etmekten vazgeçirilebilmesi için Arap Baharı’nın yaşandığı bölgede elverişli bir zemin bulunduğunu belirten Dursunoğlu, “Amerika bile, İsrail’in bu tutumundan rahatsız, çünkü ABD İsrail Filistin müzakereleri için Filistin tarafını güçlükle ikna etmesine rağmen, İsrail yerleşke inşaatlarını sürdürerek, Amerika’nın müzakere çabalarını baltalıyor. Güçlü İsrail lobisinden dolayı ABD İsrail’in bu şımarık tutumuna açıkça kaşı çıkamasa da tüm bölge ülkelerinin İsrail’e haddini bildirecek adımlar atması Amerika’nın bile İsrail karşısında elini güçlendirecektir. Dolayısıyla Türkiye’nin İsrail’le bütün ilişkileri keserek buna öncülük etmesi gerekiyor” dedi.
Türk halkının ve tüm bölge halklarının dileğinin bölge ülkelerinin İsrail karşısında ortak bir tutum sergilemesi olduğuna dikkat çeken Dursunoğlu, “Türkiye’nin komşularla sıfır sorun politikasının üç aşaması vardı. Birincisi, bölge ülkeleriyle sorunların ortadan kaldırılması, ikincisi azami işbirliği üçüncüsü de bölgesel entegrasyondu. Şu an Arap Baharı denen süreçle birlikte bu yönde bir irade ortaya çıktığına göre bölge ülkelerinin İsrail’e karşı ortak bir tutum takınmaması için hiçbir sebep yok. Ancak burada bazı bölge ülkelerinin bunun aksine fırsatçı tutumlarına tanık oluyoruz. Örneğin Katar Başbakanı Paris’te görüştüğü İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’a Mısır’ın gaz sevkiyatını durdurması halinde İsrail’in gaz ihtiyacını kendilerinin karşılayabileceğini söyleyebilmektedir” dedi.
Alptekin Dursunoğlu ayrıca Körfez ülkelerinin, İsrail’e karşı geleneksel olarak direnişin en önemli üslerinden biri olan Suriye’ye yönelik komplocu girişimlerinin de bölge ülkelerinin İsrail karşısındaki tutumunu zayıflattığını söyledi.
Analiz, 12 Eylul 2011 13:18
Yorumlar (0)