Dünya Bu Katliama Seyirci Kaldı!
Gündem, 12 Temmuz 2011 06:24Dünya, 1992'nin şubatında Azerbaycan'ın Hocalı kasabasındaki katliama sessiz kaldığı gibi, bu faciadan üç yıl sonra Avrupa'nın göbeğinde bir başka katliama kör ve sağırdı. Çünkü katledilenler kelaynaklar değil, Müslümanlardı..
Bundan tam on altı yıl önce, 11 Temmuz 1995 yılında Srebrenitsa’da Sırpların gerçekleştirdiği katliamın en yakın tanıklarından olan Srebrenitsalı Anneler Derneği Başkanı Hatice Mehmedoviç’in, acı dolu hikayesi:
Ben Srebrenitsa’da yaşıyordum. Srebrenitsa zaten benim şehrim, burada doğdum. En güzel ve aynı zamanda en zor günlerimi burada geçirdim. Çocuklarım burada doğdu. İlk oğlum doğduğunda duyduğumuz sevinci kelimelerle anlatmak mümkün değil. Bunlar güzel günlerdi, ama Srebrenitsa’da daha sonra çok zor günler yaşadık. Benim için en zor günler ise bütün ailemi kaybettiğim günlerdir.
Zor günler, 1992 yılında savaşla birlikte başladı. “Çocuklarım, ailem, savaştan sağ çıkabilecek mi?” İşte bu soru aklımdan hiç gitmedi. Ancak ailemi kaybedeceğime hiç ihtimal vermiyordum; “Böyle bir şey olamaz.” diyordum hep kendi kendime. Çocuklarım zaten çok gençti ve biz kimseye hiçbir şey yapmamıştık. Srebrenitsa, 1993 yılında BM tarafından korunaklı bölge ilan edilmişti ama 1995 yılına kadar hemen her gün hayatını kaybeden insanlarımız oldu. Her gün… Bütün dünya bunu sadece seyretmekle yetiniyordu. Zaten kimsenin silahı yoktu. Şunu anladık ki dünya Sırplara bizi öldürmeleri için müsaade etmişti.
Buradaki dağların her birinde ölüm makineleri vardı ve Srebrenitsa çocukları her gün ölüyordu. Bir gün tek bir bomba atışıyla okul bahçesindeki 105 çocuk öldürüldü. Srebrenitsa’da yaşanan birçok şey halen bilinmiyor; yapılan daha birçok zulüm var ve bunlar yavaş yavaş ortaya çıkacak. Bundan emin olabilirsiniz.
Dünya şimdi 11 Temmuz Srebrenitsa Katliamı’nı konuşuyor. İşte o 11 Temmuz bizi tamamen mahvetti. Eşim ve çocuklarımla Kurtuluş Yolu’na çıkmıştık. Ama bunun son anlarımız olduğunu tabiî ki bilmiyorduk. Ondan sonra, bir daha hiç görüşmeyeceğimizden haberimiz yoktu. Ayrıldığımız yer Brestova Ravan’dı. Küçük oğlumun kolları beni sımsıkı sardı. Bana “Anneciğim lütfen git artık, bizi bırak.” derken beni daha da çok sıkıyordu; sarıldı, tekrar sarıldı. Bunu asla unutamam, kim olsa unutamaz. Zulüm konusunda insanın hangi dine inandığı bir önem ifade etmiyor. Kim olursa olsun insan bunu hak etmiyor. Özellikle çocuklar... Çocuk dünyanın en güzel şeyi. Çocuklar neşelidir, varlıklarında neşelendirir, yokluklarında ise bir o kadar hüzünle dolarsınız.
İki çocuğumu da o günden sonra göremedim. Onlar hakkındaki gerçeği hiçbir zaman öğrenemedim. Eşimi, iki kardeşimi ve dört kuzenimi de kaybettim. Sadece bir kardeşimin cesedini bulduk. İnşallah diğerininkini de buluruz. Ablamın oğullarından biri bulundu; ismi Mehmet’ti. Fakat diğer oğlu Muhammed’i hala arıyoruz.
Birçok kez Sırplar burada katliamların işlendiğini reddettiler; fakat buradaki binlerce mezar gerçeğin şahididir. Aslında maalesef bunlar da sadece bir başlangıç; çünkü bütün kurbanların cesetleri henüz bulunamadı. Bu sebeple mezarların arası, aynı aileden olan insanlar birlikte defnedilsin diye bilerek boş bırakıldı.
Bu gerçekten üzücü bir hikaye. Potoçari köyü ise başlı başına bir hikaye. Dünyanın herhangi bir yerinde bir gün içinde bu kadar kötülük işlenmiş midir acaba? Bu kurbanların tek suçu Müslüman Boşnak olmaları. Zaten aç, silahsız, barışsever insanlar kimseye kötü bir şey yapmazlardı. Şimdi 1042 çocuğun cesedini bulmaya çalışıyoruz. Sadece Mehmedoviç sülalesinden 242 insan kayıp. Müslümanlar olarak haklarımızın iadesi için daha ne kadar acı çekmemiz lazım? Tek istediğimiz, haklarımız. Çok şey mi istiyoruz? Müslüman olmak suç sanki. Ama ben Müslüman olduğum için gurur duyuyorum ve kimseye kin beslemek istemiyorum. Çünkü Allah bizden kin tutmamızı istemiyor. Allah’a inanan hiçbir insan bu kadar kötü bir şey yapmaz. Bence 1995’te BM ve Amerika, burada bir katliam yapılması için izin verdi. Çünkü onlar sadece bir kez “Dur!” deseler bu katliam olmayacaktı. Bu merciler insanlık tarihine kazınan bir katliama seyirci kaldılar. Tarihe bu şekilde yazıldılar. Geri dönen Srebrenitsa mağdurlarının yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve temel haklarının garanti altına alınması konusunda da sessiz kalarak aynı duyarsızlıklarını sürdürüyorlar. Biz hayatımızın normale dönmesi için haklarımızı istiyoruz, ki artık bizim için normal bir hayat olduğunu hiç sanmıyorum. Normalde insanlar akşam işlerinden ayrıldıktan sonra evlerine, çocuklarına koşarlar. Fakat bize düşen iş yerlerimizden mezarlara koşmak ama en azından bunu onurlu bir şekilde yapmamıza izin versinler.
İnsanlar oğullarından gelin, torun beklerken biz cenaze, tabut bekliyoruz. Senelerdir bizim sevincimiz, neşemiz kalmadı. Tek neşemiz, tek umudumuz, maalesef baba, oğul ve eşlerimizin cesetlerini bulmak. Üzücü ama öyle. Onları uzun süre dönerler umuduyla bekledik... Hep dönerler diye umutlar içinde. Ama artık tüm umutlar da tükendi. Artık tek umudumuz onların cesetlerini bir bütün içinde bulmaktır. Allah bunu nasip ederse, çok mutlu olurum.
Srebrenitsalı bir anne olarak, artık hayatımı çocuklarımın cesetlerini bulmaya adadım. Onları doğururken ne kadar sevindiğimi hatırlıyorum; Rabbime bu kadar güzel evlatları bana nasip ettiği için şükrederdim. Şimdi ise, onları bulmak ve hak ettikleri gibi toprağa vermek için dua ediyorum. Ve bütün insanlara sesleniyorum: “Srebrenitsa’dan kovulmamıza izin vermeyin! Bu topraklar bizim için kutsaldır; bu toprakları ziyaret etmemiz, bu topraklara bakmamız ve genç nesillere düzgün bir şekilde aktarmamız lazım. Buralar yalnız kalmasın.”
Gündem, 12 Temmuz 2011 06:24
Yorumlar (0)