Türkiye-İsrail İlişkileri Üzerine
Analiz, 16 Haziran 2011 06:24Gazi Üniversitesi İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Türel Yılmaz Şahin'in Akademik Orta Doğu Dergisinin ?Türkiye-İsrail İlişkileri:Tarihten Günümüze? başlıklı makalesinden derleme:
1948 yılında kurulan İsrail devletinin Türkiye tarafından tanınmasından (1949) sonra iki ülke ilişkileri 2000’li yılların başlarına kadar askeri, güvenlik ve istihbarata dayalı olarak –zaman zaman siyasi krizlere rağmen- inişli/çıkışlı olarak devam etmiş, ancak hiçbir zaman diplomatik ilişkilerin kesilmesi aşamasına gelmemiştir.
Halihazırda, Türkiye-İsrail ilişkilerine bakıldığında, iki ülke ilişkilerinin 2000’li yıllardan itibaren bölgesel gelişmelerin de etkisiyle son derece gergin bir havaya girdiği görülmektedir. 2002 yılında Türkiye’de iktidara gelen AKP hükümeti ile birlikte ikili ilişkilerdeki gerileme hız kazandı. Ancak bu gerilemede sadece başlangıçtan beri genel olarak Türkiye-İsrail ilişkilerinde önemli faktör olan Filistin meselesinin etkileri olduğunu söylemek yanlış olur. İlişkilerin gerginleşmesinde, bölgesel olayların, özellikle de 2003 Irak Savaşının etkisinin büyük olduğu ortadadır. ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle başlayan süreçte, İsrail’in bu savaşta Irak’ın kuzeyindeki faaliyetleri Türkiye’yi oldukça rahatsız etti/etmeye devam etmektedir.
Irak’ın kuzeyine ilişkin sorular ve sorunlar devam ederken, 2004 yılında İsrail, Refah Mülteci Kampına bir operasyon düzenledi. Bu operasyon karşısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül çok büyük tepki gösterdiler. Bu tepkiler, gelecekte iki ülke ilişkilerinin daha da gerginleşeceğinin işaretleriydi.
Bundan sonra gerçekten ardı ardına yaşanan krizler; Ocak 2006’daki Filistin seçimleri sonrası Hamas’ın siyasi büro şefi Halid Meşal’in Türkiye’yi ziyareti, İsrail’in 27 Aralık 2008’de Gazze’ye karşı başlattığı “Dökme Kurşun Operasyonu”, Davos Ekonomik Forumunda Başbakan Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres arasında yaşanan “Davos krizi”, Anadolu Kartalı Tatbikatının uluslararası boyutunun Türkiye tarafından iptal edilmesi, TRT ekranlarında gösterime başlayan ve Filistinlilerin dramını anlatan “Ayrılık” dizisine İsrail tarafından gösterilen tepki, İsrail’de Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisinin alçak bir koltuğa oturtulmasıyla yaşanan “Alçak Koltuk Krizi” ve nihayet 2010 Mayıs ayının sonunda Gazze’de sivil halka yardım götürme amacıyla yola çıkan insani yardım konvoyunda bulunan Mavi Marmara gemisine İsrail askerlerince yapılan saldırıyla başlayan “Mavi Marmara Gemisi Krizi”, Türkiye-İsrail ilişkilerini geri dönüşü çok zor bir döneme soktu. Söz konusu kriz ile ilişkiler şu anda neredeyse donmuş durumdadır. Türkiye, İsrail’in özür dilemesini beklemekte, İsrail ise bu konuda herhangi bir adım atmamaktadır. Oysa, İsrail uluslararası hukuku çiğnemiş, kendi karasuları dışında bir gemiye çıkarak dokuz kişinin ölümüne sebep olmuştur.
İsrail, Türk Hükümetinin “Türk kamuoyunu İsrail ve Batı karşıtı düşünceye yönlendirdiği” konusunda bazı ifadeler kullanmıştır. Ancak, burada önemle üzerinde durulması gereken bir husus vardır; gemisine saldırılıp, dokuz vatandaşı öldürülen bir ülke kamuoyunun tepki göstermesi son derece normaldir. Buna rağmen, bu tür bir saldırı karşısında Türk kamuoyu sağduyulu davranmış, tarihten gelen “koruyucu” rolünü yine terk etmemiş ve ülkesindeki İsraillilere ve Yahudi asıllı vatandaşlara yönelik herhangi bir olumsuz harekette bulunmamıştır. Zaten İsrail Hükümeti de bunun böyle olmadığını “İsrail vatandaşlarına Türkiye’ye seyahat yasağını” kaldırarak kabul etmiş bulunmaktadır.
Türkiye’siz bir Orta Doğu’da yalnız kalmaktan endişeye kapılan İsrail, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerle askeri işbirliği imkanları araştırmaktadır. Ancak, bu ülkelerin bölgede Türkiye’nin yerini alamayacağı gayet açıktır. İsrail’in artık bölgede koşulların değiştiğini anlaması ve samimi adımlar atarak, bu coğrafyanın gerçekleriyle yaşamaya alışması gerekmektedir. Özellikle, bölgede “terör istismarı”nı terk ederek, terör örgütlerine verdiği desteği kesmesi ve terörle İslamı özdeşleştirme politikasından vazgeçmelidir.
İsrail’den başka artık Batının da bazı gerçekleri görmesi gerekmektedir. Özellikle Mavi Marmara Gemisi Krizinden sonra Wall Street Journal Gazetesinin 8 Temmuz 2010 tarihli sayısında yayınlanan “İsrail:Normal Bir Ülke” başlıklı yazı, Batının İsrail hakkındaki düşüncelerini ortaya çıkarması açısından oldukça ilginçtir. Yazıda, başta İspanya’nın eski başbakanlarından Jose Maria Aznar’ın yer aldığı bir çok Avrupalı eski devlet adamları, parlamenterler ve diplomatların imzasının bulunduğu bir “bildiri”den bahsedilmektedir. Bildiride, “Yahudilere karşı yapılan soykırımın Batının onurunun bir lekesi ve yüzkarası” olduğundan bahsedilmekte ve İsrail’den özür dilenmektedir. Aslında burada akla hemen bir soru geliyor? “İsrail’den özür dilemek şimdi mi akıllarına geldi?” Başta İspanya olmak üzere Avrupa’nın her yerinden kovulan, baskı ve zulme uğrayan Yahudilere Türkler kucak açmışlardır. Yahudiler, hala Türk milletine olan minnettarlıklarını dile getirmektedirler. Bildiride Mavi Marmara gemisine atıfta bulunularak, İsrail’in “adil olmayan bir muameleye maruz kaldığı ve İsrail’i savunmanın Batı medeniyetini sürdürmek anlamına geldiği” belirtilmektedir. Dokuz kişinin hayatını kaybettiği bu olaya, Batının İsrail açısından bakması, son derece manidar ve çifte standartlı bir politikadır.[1]
Batı’nın tutumu bu şekildeyken, 2011 Haziran ayı sonunda Gazze’ye yine çeşitli ülkelerden katılımla 15 gemiden oluşacağı söylenen bir yardım konvoyunun gitmesi planlanmaktadır. İsrail ise, buna yine itiraz etmekte ve Başbakan Netenyahu’nun açıklamasıyla deniz ablukasının güçlendirileceği belirtilirken, söz konusu gemilerin Filistinli militanlara silah götürmesinden kaygı duyulduğu ifade edilmektedir. Eğer İsrail, bu konuya geçen yıl olduğu gibi bakmaya devam ederse, yine büyük bir krizin çıkacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
İki ülke ilişkileri tekrar eski halini alır mı? Bu sorunun cevabı İsrail’in politikalarına bağlıdır. Türkiye-İsrail ilişkilerinin tekrar eski halini alması için, İsrail’in bölge gerçekleriyle yüzleşmesi ve “barış içinde bir arada yaşama” ilkesine uygun olarak hareket etmesi ve Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate alması gerekmektedir.
[1] Bu konuda bkz. www.nasiriyah.org (erişim tarihi: 24.09.2010)
Analiz, 16 Haziran 2011 06:24
Yorumlar (0)