Hizbullah, Oyunların Farkında
Gündem, 10 Nisan 2011 04:48Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, cumartesi gecesi yaptığı konuşmada Lübnan?da ve bölgede yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, el-Menar ve el-Alem televizyonları tarafından canlı olarak yayımlanan konuşmasının başında WikiLeaks internet sitesinde yer alan ve el-Ahbar gazetesi tarafından yayımlanan Lübnan’la ilgili bazı belgelere değindi.
Yayımlanan belgelerin bazılarında ABD’nin Lübnan büyükelçisinin kimi Lübnanlı siyasilerle yaptığı görüşmelerin ve büyükelçinin bu görüşmelerden çıkardığı sonuçların yer aldığına işaret eden Nasrullah, “Biz ilk aşamada bunlara ilişkin bazı yorumlarda ve değerlendirmelerde bulunacağız. Ancak bu konuda ulaştığımız sonuçların tamamının kesin olarak doğru olduğunu iddia etmiyoruz. Yanılgılarımız da olabilir; bununla birlikte bu bizim bakış açımızdır delillerin de ortaya koyduğu üzere bizim değerlendirmelerimiz bir mantık temelindedir” dedi.
Lübnan’daki bazı kişilerin WikiLeaks’teki bu belgeleri 8 Mart koalisyonu içerisinde ayrılık çıkarma yönünde kullandığını belirten Nasrullah, “Son günlerde bazıları, bunlardan istifade ederek Hizbullah’la müttefikleri arasında özellikle de Ulusal Özgürlük Hareketi Lideri Mişel Aun’la ve İlerici Sosyalist parti Başkanı Velid Canbolat’la ayrılık çıkarmaya çalışıyor. Önce Emel Hareketine ve onun lideri Nebih Berri’ye değineyim. Temmuz Savaşı sırasında, 2006 yazında ve daha sonra da çeşitli münasebetlerle konuşmalar yaptım ve daima gerçekleri ve hakkı söylemeye çalıştım.
Sayın Nebih Berri, Siyonist düşmanla yaptığımız savaşın ilk gününden sonuna kadar bizim sadık dostumuz ve ortağımız oldu. Biz, Hizbullah olarak Sayın Nebih Berri ve Emel Hareketi ile insicamlı ve koordineli bir ilişki içerisinde olduk. Savaş sırasında Direniş’in karşılaştığı tüm sorunlarda Sayın Berri’yi arkamıza aldık ve kazandığımız zafer bütünüyle Sayın Berri’nin çabalarıyla gerçekleşti. Şunu son derece açık bir şekilde söyleyeyim ki Nebih Berri’nin yakın işbirliği olmasaydı bu sonucu elde edebilir miydik bilmiyorum.
Biz, Emel Hareketi ile birlikte daha en başından sorumlulukları Hizbullah’la Emel arasında paylaştırmamız gerektiği sonucuna varmıştık. Sorumluluklar net bir şekilde bölüştürülmeliydi. Yani sorumluluklar hem savaş meydanında hem de savaşın planlanmasında ve lojistiğinde paylaştırılmalıydı. Dolayısıyla Hizbullah’la Emel arasındaki ilişkiler başından itibaren iyiydi ve savaş boyunca da omuz omuza oldu. Bu, son derece açık bir konudur. Bizim işbirliğimiz, ordu boyutunda da Şeba Çiftliklerinin kurtarılması boyutunda da güneydeki savaşta da sürdü ve halen de devam etmektedir. Biz, bazılarının Hizbullah’la Emel arasındaki yakın işbirliğine tahammül edemeyeceğini ve Lübnan’ın bu iki büyük gücü arasında ayrılık çıkarmak için çalıştığını biliyorduk” dedi.
Seyyid Hasan Nasrullah, Hizbullah’la Emel’e yönelik suçlamaları reddederek şunları söyledi: “Bu tür suçlamalar, Hizbullah’la Emel arasındaki ilişkilere hiçbir zarar veremez. Bizim ve halkımızın kötülüğümüzü isteyenlerin olduğunu biliyoruz. WikiLeaks’te bu belgeler yayımlanmamış olsaydı bile biz bu meseleleri biliyorduk bu düşmanlıkların farkındaydık. Savaş sırasında Direniş’in verdiği şehitlerden birçoğu da Emel’dendi. Yani savaş meydanında olan sadece Hizbullah değildi. Emel’deki kardeşlerimiz 33 günlük savaş boyunca iyi ve yapıcı bir işbirliği sergiledi. Böylece savaşın sıkıntılarına katlanabildik ve savaş sonrasında da inşa ve onarım işine koyulduk. Dolayısıyla Amerikalı yetkililerin sözleri ve WikiLeaks’te yayımlanan belgeler, gizli saklı bir şeyleri ortaya koymuş olmuyor, biz zaten daha önceden bunları biliyorduk.
Şunu bir kez daha vurgulayayım ki Direniş’i hedef alan herkes, her zaman Emel’le Hizbullah arasında ayrılık çıkarmaya umut bağlamıştır. WikiLeaks de bu çizgiyi devam ettirmekte ve Hizbullah’la Emel arasında ayrılık çıkarmaya çalışmaktadır. Hiç endişe etmeyin, geçen 20 yıl boyunca ayrılık çıkarmaya yönelik çabalar nasıl boşa çıktıysa gelecekte de boşa çıkacak gelecekte de ilişkilerimiz hep iyi ve yapıcı olacak, bu ilişki stratejik bir ilişkidir.”
İlerici Sosyalist Parti Lideri Velid Canbolat’la ilgili yayımlanan belgelere de değinen Nasrullah, “Canbolat, son dönemde bir açıklama yaparak kendi görüşünü ortaya koydu. O, son aylarda yaptığı açıklamalarda geçmişiyle arasına mesafe koyduğunu ve Direniş’in yanında yer aldığını söyledi. Canbolat’ın kendisi hayatta ve el-Ahbar gazetesinde yayımlanan sözleriyle ilgili açıklamayı da kendisi yapar. Biz onun sözcüsü değiliz.
Bazıları el-Ahbar gazetesinde yayımlanan şeylerin Hizbullah’ın görüşünü yansıttığını iddia ediyor. Biz bunu kabul etmiyoruz. Bu iddia son derece yanlış ve biz bunu reddediyoruz. Şunu açıkça söylüyorum. El-Ahbar Hizbullah’a ait değildir. Yetkilileri Hizbullah’a mensup değildir. Bu gazetede bazen Hizbullah aleyhine de şeyler yazılıyor ve biz bunları teyit etmiyoruz. Radyo Nur, Hizbullah’ın resmi sitesi ve el-Menar televizyonu Hizbullah’a aittir. Bazı görüşleri bizim tarafımızdan teyit ediliyor olsa da bazı televizyonlar ve radyolar bizim tarafımızdan yüzde yüz teyit edilmiyor.
WikiLeaks’te yer alan bazı belgelerin el-Ahbar tarafından yayımlandığını gördüğümüzde bu konuda suskun kalmamamız gerektiğini düşündük. Hizbullah, her mesele konusunda bağımsız olarak araştırma yapıyor. El-Ahbar’dan bu belgelerin bir nüshasını bize de vermelerini istediğimiz halde onlar buna yanaşmadılar. Bu da onların bizimle aynı fikri paylaşmadıklarını gösteriyor.”
El-Mustakbel Partisi Lideri Sa’d Hariri’nin İran’ı Lübnan’ın iç işlerine karışmakla suçlayan açıklamalarına da değinen Nasrullah şunları söyledi: “Değinmek istediğim bir diğer husus da Sa’d Hariri’nin İran’a yönelik sert açıklamalarıdır. Elbette şunu ifade edeyim ki biz İran’ın sözcüsü değiliz. Ancak İran’la yakın ve dostça ilişkiler içinde olmakla iftihar ediyoruz. Tıpkı Suriye’yle ve diğer ülkelerle iyi ilişkilere sahip olmakla iftihar ettiğimiz gibi.
Hizbullah, İran gibi Lübnan’ın yanında yer alan ve her zaman Lübnan’ı destekleyen bir ülkeye yönelik aleyhte propagandalar ve saldırılar karşısında sessiz kalamaz. Hariri’nin İran’ın Lübnan’daki bunalımın kaynağı olduğu yönündeki sözleri hayret vericidir. Hariri, İsrail’i bunalım çıkarmakla suçlamak yerine Tahran’ı suçluyor. Bu sözler gülünçtür. Bunlar hangi delillere dayanılarak söyleniyor. Hariri, bir başka yerde de son dönemde bazı Arap ülkelerinde yaşanan bunalımlardan İran’ın sorumlu olduğunu iddia etti. İran Temmuz Savaşı sırasında Lübnan’ı destekleyen sayılı ülkelerden biriydi. İran’a yönelik bu suçlamayı görmezden gelemeyiz. İran’ın destekleri olmasaydı, Temmuz Savaşı’nda İsrail’i yenemeyebilirdik. Tabi başka bazı ülkeler de Lübnan’ı destekledi. Bunlardan biri de Katar’dı. Hariri’nin bu sözlerinin hiçbir temeli ve gerçekliği bulunmamaktadır. Şunu açıkça söyleyeyim ki İran’ın benim desteğime ihtiyacı yok. İran güçlü bir ülkedir; ancak vefa ve devletlerarası ilişkiler örfü bu konuda sessiz kalmamayı gerektiriyor. İran bizim dostumuzdur ve biz zulüm yapılmasına katlanamayız.”
14 Martçı grupların Hizbullah’ı ortadan kaldırmak için ABD, İsrail ve bazı Arap devletlerinden destek taleplerine de değinen Nasrullah, şunları söyledi:
“14 Martçılar, 2005’ten bu yana yalnızca Hizbullah’ı ve Direniş’i hedef almakla uğraştılar. 5 yıl boyunca tüm imkanlarını, maddi ve manevi güçlerini Hizbullah’ı hedef alarak Direniş’i zayıflatmak için kullandılar. Şimdi şunu soruyorum: 14 Martçılar, kime hizmet ediyor? Hangi bedelle bu hedefin peşinde gidiyor ve kimlerle pazarlık yapıyor? Hizbullah silahsızlandırılırsa onlar ne elde edecek? Hizbullah’ın suçu ne? Umarım bölge analistleri bu meselelere ahlaki ve milli ölçülerle ve insafla yaklaşırlar. 14 Martçılar niçin Batılılardan yardım istedi? Bu bizi şaşırtıyor, Hizbullah olmasaydı işgalcilere karşı Lübnan topraklarını kim savunacaktı? Onların Hizbullah’ı vurmak için Rusya’dan Mig savaş uçakları istediğinden haberimiz var.
Temmuz Savaşı’ndan sonra halkın kalbinin Hizbullah’a yönelmemesi için Lübnan’ı onarmak üzere Batılılardan yardım istediler. Onlar, Batılılardan Şeba Çiftliklerini kurtarmak için değil, Hizbullah’ı hedef almak için yardım istediler. 14 Martçılar, Hizbullah’a karşı koymak için 10-15 bin adam hazırladılar. Hizbullah karış karış Lübnan’ı savunurken, onların en büyük arzusu Hizbullah’ı devirmek oldu. 14 Martçıların bu tutumu utanç vericidir. Hizbullah’ın Amerika’nın gözünde diken ve İsrail’in planları karşısında engel olmaktan başka suçu nedir?”
Hizbullah’ın siyasi gücünü demokratik yöntemlerle kazandığını belirten Nasrullah konuşmasına şöyle devam etti: “14 Martçıların Direniş’e darbe vurma çabaları onların hükümetinin düşmesine sebep oldu. Ne İsrail, ne ABD ne de Batı Direniş’i ortadan kaldırabilecek durumda değil. Ama 14 Martçıların hükümeti kolayca düştü. Artık bu tutumunuzu gözden geçirmeyi ve gittiğiniz bu yoldan dönmeyi düşünmüyor musunuz?”
Bahreyn’de yaşanan gelişmelere ve Bahreyn hükümetinin Hizbullah’ı iç işlerine karışmakla suçlayan açıklamalarına da değinen Hizbullah Genel Sekreteri, “Bahreyn’deki sorun mezhebi bir sorun değildir. Bahreyn halkı, ülkenin idaresinde pay sahibi olmak istiyor. Müslüman halkı desteklemek, iç işlerine müdahale değildir. Bu ahlaki bir görevdir. Biz, Mısır ve Tunus halklarını da destekledik. Halife ailesinin Lübnanlıları Bahreyn’den çıkarması, Bahreyn’in sorunlarını çözmez. Bu, kabul edilemez bir harekettir. Bahreyn’deki sorun bir mezhep sorunu değildir, demokrasinin olmaması sorunudur” dedi.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, konuşmasının son bölümünü Lübnan’daki hükümet kurma sürecine ayırdı ve Hizbullah’ın yeni hükümetin bir an önce kurulmasından yana olduğunu söyledi.
Gündem, 10 Nisan 2011 04:48
Yorumlar (0)