Bir Batı Sorunu Olarak Siyonizm
Analiz, 12 Ağustos 2009 18:02Filistin'de bir "Yahudi devleti"nin kurulmasını kabul eden Siyonistler, Batı'dan yapacakları hukuk ihlallerine karşı seslerini çıkarmamaları garantisini almışlardı.
Geçen aralık ayında İsrail'in Gazze'de uyguladığı katliamın üzerinden epey zaman geçti. Katliamla ilgili dünyanın suskunluğu devam ediyor. Bugün için 'dünya' Batı'nın hegemonyasından ibaret, dolayısıyla eğer Batı sesini çıkarmıyorsa, dünya da suskun kalır.
Filistin'de bir "Yahudi devleti"nin kurulmasını kabul eden Siyonistler, Batı'dan yapacakları her türden hukuk ihlaline karşı seslerini çıkarmamaları garantisini almışlardı. Batı, sözünde duruyor. Felsefi olarak aslında Siyonizm utanılacak bir ideoloji. Çünkü faşizm ve milliyetçiliklerin yol açtığı kitlesel katliamlara, soykırımlara ve baskı rejimlerine sahne olmuş Batı'nın normalde özü itibariyle ırkçılık ve dinin sekülerleştirilmesi olan bir ideolojiyi temize çıkarması beklenmemeli.Siyonist ideolojiyi ilk şekillendirenler dindar veya doğulu Yahudiler değildi; bunlar öncelikle Alman, sonra İngiliz idiler. Bu bize, Siyonizm, Batı ırkçılığı ve faşizminin Yahudiliğe tercüme edildiği fikrini ima eder.
Yahudileri felakete götüren Siyonistler aslında büyük bir yıkımın peşindedirler. İsrail'in kurulduğu 1948'den bu yana Siyonizm'i "Yahudilik'ten bir sapma olarak" görenler maalesef seslerini yükseltemiyorlar. Bu, görünürdeki şekliyle Batı, özellikle Avrupa açısından tam bir paradoks teşkil ediyor. Avrupa bir yandan kendi dini değerlerini marjinalleştirip hayatın önemsiz alanlarına hapsediyor, öte yandan insanlığa karşı düşman bir ideoloji olarak faaliyet gösteren Siyonizme sesini çıkarmıyor. Batı her neyi savunuyorsa, bu değerlerin tümü Siyonistler tarafından küstahça ve umursamazca ayaklar altına alınıyor.
Bugünlerde İsrail, "ebedi başkent" olarak ilan ettiği Kudüs'ün Müslüman kimliğini kazımakla meşgul. İslam ve Araplarla ilgili ne varsa siliyor. Önce trafik levhalarından başlamış. Öne sürdüğü basit gerekçe "üç isimli levhaların kafa karıştırdığı". Bugüne kadar Kudüs için İbranice "Yerushalaim", İngilizce "Jeruselam", Arapça "El Kuds" yazılıyordu. İsrail Ulaştırma Bakanlığından Yeşa Ayahu Ronen "Bazı Filistin haritalarında İsrail şehirlerinin hala 1948'den önceki adları kullanılıyor. Trafik levhalarımızda buna izin vermeyeceğim. Bu hükümet, bu bakanlık, Yahudi Kudüs'ün El Kuds'a dönüştürülmesine izin vermeyecek" diyor. Geçen nisan ayında (2009) hükümeti kuran sağcı koalisyon bugüne kadar İsrail'in gördüğü en radikal hükümetlerden biri, içinde İsrail Evimiz partisi yer almış bulunuyor.
Arap milletvekili Ahmet Tibi "Bakan birkaç tabela değiştirerek Arap halkının varlığını silebileceğini düşünüyorsa yanılıyor" ifadelerini kullanıyorsa da, mesele Kudüs'te İslami ve tarihi izleri silmek değil, bir halkın fiziki varlığına karşı yok etme planını uygulamaktır. Çünkü ortada çok daha vahim, insan kanını donduran fenomenler var.
Geçen aralık ayında Gazze Şeridine İsrail'in düzenlediği kanlı operasyonla ilgili bilinen, ancak İsrail ordusu tarafından inkar edilen gerçekler bir bir doğrulanıyor. Savaşa bizzat katılan 54 asker, İsrail'de faaliyet gösteren Sessizliği Bozmak adlı savaş yaralıları örgütüne işledikleri savaş suçlarını anlattılar. Askerler "ordumuzun çatışma kuralları arasında sivil-militan ayrımı yoktu. Bize, ne kadar Filistinli'nin hayatına mal olursa olsun, İsrail'in kayıp vermesini önleyin emri verildi" şeklinde konuştukları medyada yer aldı. Bir asker, kendilerine "Şehir savaşında herkes düşmanınızdır' denildiğini aktarırken bir diğeri ise, silah arkadaşları için 'hapse atılmayı hak eden insanlar' değerlendirmesini yaptı. Örgütün raporuna göre birçok asker, "düşmanı gözleriyle görmeden" savaştığını anlattı ve bir askerin kendini karınca öldüren çocuklara benzettiği aktardı. Ordunun gözde tugaylarından birinde görevli bir asker de, "İsrail ordusunun Filistinlileri Gazze'de bir ev baskınında canlı kalkan olarak kullandığını" itiraf etti (Yeni Şafak, 16 Temmuz 2009).
Burada üzerinde durulması gereken nokta şudur: İsrail siyonist rejimi, kendi askerlerine ve genelde yurttaşlarına nasıl bir eğitim veriyor ki, onun gözünde toprakları işgal edilmiş Filistinlileri bir 'karınca sürüsü' gibi görüyor. Ve Batı bu insanları karıncalar gibi öldüren ölüm makinalarını kendi vicdanında tolere edebiliyor? Bu sorunun derin bir cevabı var. Cevabı doğrudan Yahudilikte değil, Batı'nın modern seküler düşünce kaynaklarında ramak lazım. Tabii ki, Batı'nın İslam dünyasını zapturapt almanın bir aracı olarak İsrail'e verilmiş bir sözü var, ama daha derinde kendi Hıristiyanlık değerlerini yok ettiği gibi Yahudiliği de yok ediyor. Modern kültürün dip tabakalarında hala varlığını muhafaza eden totaliter, baskıcı, yıkıcı ve kıyıcı bir faşizm ve ırkçılığı İsrail aynasında seyrederken aslında kendini görüyor. Batı birgün kendisiyle yüzleşme cesaretini gösterebilirse, İsrail'i durdurmaya karar verecek. İsrail ve Siyonizm sorunu, hakikatte bir "Batı sorunu"dur./
Dunyabulteni- Yazar: Ali Bulaç
Filistin'de bir "Yahudi devleti"nin kurulmasını kabul eden Siyonistler, Batı'dan yapacakları her türden hukuk ihlaline karşı seslerini çıkarmamaları garantisini almışlardı. Batı, sözünde duruyor. Felsefi olarak aslında Siyonizm utanılacak bir ideoloji. Çünkü faşizm ve milliyetçiliklerin yol açtığı kitlesel katliamlara, soykırımlara ve baskı rejimlerine sahne olmuş Batı'nın normalde özü itibariyle ırkçılık ve dinin sekülerleştirilmesi olan bir ideolojiyi temize çıkarması beklenmemeli.Siyonist ideolojiyi ilk şekillendirenler dindar veya doğulu Yahudiler değildi; bunlar öncelikle Alman, sonra İngiliz idiler. Bu bize, Siyonizm, Batı ırkçılığı ve faşizminin Yahudiliğe tercüme edildiği fikrini ima eder.
Yahudileri felakete götüren Siyonistler aslında büyük bir yıkımın peşindedirler. İsrail'in kurulduğu 1948'den bu yana Siyonizm'i "Yahudilik'ten bir sapma olarak" görenler maalesef seslerini yükseltemiyorlar. Bu, görünürdeki şekliyle Batı, özellikle Avrupa açısından tam bir paradoks teşkil ediyor. Avrupa bir yandan kendi dini değerlerini marjinalleştirip hayatın önemsiz alanlarına hapsediyor, öte yandan insanlığa karşı düşman bir ideoloji olarak faaliyet gösteren Siyonizme sesini çıkarmıyor. Batı her neyi savunuyorsa, bu değerlerin tümü Siyonistler tarafından küstahça ve umursamazca ayaklar altına alınıyor.
Bugünlerde İsrail, "ebedi başkent" olarak ilan ettiği Kudüs'ün Müslüman kimliğini kazımakla meşgul. İslam ve Araplarla ilgili ne varsa siliyor. Önce trafik levhalarından başlamış. Öne sürdüğü basit gerekçe "üç isimli levhaların kafa karıştırdığı". Bugüne kadar Kudüs için İbranice "Yerushalaim", İngilizce "Jeruselam", Arapça "El Kuds" yazılıyordu. İsrail Ulaştırma Bakanlığından Yeşa Ayahu Ronen "Bazı Filistin haritalarında İsrail şehirlerinin hala 1948'den önceki adları kullanılıyor. Trafik levhalarımızda buna izin vermeyeceğim. Bu hükümet, bu bakanlık, Yahudi Kudüs'ün El Kuds'a dönüştürülmesine izin vermeyecek" diyor. Geçen nisan ayında (2009) hükümeti kuran sağcı koalisyon bugüne kadar İsrail'in gördüğü en radikal hükümetlerden biri, içinde İsrail Evimiz partisi yer almış bulunuyor.
Arap milletvekili Ahmet Tibi "Bakan birkaç tabela değiştirerek Arap halkının varlığını silebileceğini düşünüyorsa yanılıyor" ifadelerini kullanıyorsa da, mesele Kudüs'te İslami ve tarihi izleri silmek değil, bir halkın fiziki varlığına karşı yok etme planını uygulamaktır. Çünkü ortada çok daha vahim, insan kanını donduran fenomenler var.
Geçen aralık ayında Gazze Şeridine İsrail'in düzenlediği kanlı operasyonla ilgili bilinen, ancak İsrail ordusu tarafından inkar edilen gerçekler bir bir doğrulanıyor. Savaşa bizzat katılan 54 asker, İsrail'de faaliyet gösteren Sessizliği Bozmak adlı savaş yaralıları örgütüne işledikleri savaş suçlarını anlattılar. Askerler "ordumuzun çatışma kuralları arasında sivil-militan ayrımı yoktu. Bize, ne kadar Filistinli'nin hayatına mal olursa olsun, İsrail'in kayıp vermesini önleyin emri verildi" şeklinde konuştukları medyada yer aldı. Bir asker, kendilerine "Şehir savaşında herkes düşmanınızdır' denildiğini aktarırken bir diğeri ise, silah arkadaşları için 'hapse atılmayı hak eden insanlar' değerlendirmesini yaptı. Örgütün raporuna göre birçok asker, "düşmanı gözleriyle görmeden" savaştığını anlattı ve bir askerin kendini karınca öldüren çocuklara benzettiği aktardı. Ordunun gözde tugaylarından birinde görevli bir asker de, "İsrail ordusunun Filistinlileri Gazze'de bir ev baskınında canlı kalkan olarak kullandığını" itiraf etti (Yeni Şafak, 16 Temmuz 2009).
Burada üzerinde durulması gereken nokta şudur: İsrail siyonist rejimi, kendi askerlerine ve genelde yurttaşlarına nasıl bir eğitim veriyor ki, onun gözünde toprakları işgal edilmiş Filistinlileri bir 'karınca sürüsü' gibi görüyor. Ve Batı bu insanları karıncalar gibi öldüren ölüm makinalarını kendi vicdanında tolere edebiliyor? Bu sorunun derin bir cevabı var. Cevabı doğrudan Yahudilikte değil, Batı'nın modern seküler düşünce kaynaklarında ramak lazım. Tabii ki, Batı'nın İslam dünyasını zapturapt almanın bir aracı olarak İsrail'e verilmiş bir sözü var, ama daha derinde kendi Hıristiyanlık değerlerini yok ettiği gibi Yahudiliği de yok ediyor. Modern kültürün dip tabakalarında hala varlığını muhafaza eden totaliter, baskıcı, yıkıcı ve kıyıcı bir faşizm ve ırkçılığı İsrail aynasında seyrederken aslında kendini görüyor. Batı birgün kendisiyle yüzleşme cesaretini gösterebilirse, İsrail'i durdurmaya karar verecek. İsrail ve Siyonizm sorunu, hakikatte bir "Batı sorunu"dur./
Dunyabulteni- Yazar: Ali Bulaç
Analiz, 12 Ağustos 2009 18:02
Yorumlar (0)
Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!