AGİT Minsk Grubu’nun açıklamalarından sonrasında tarafların sessizliğini ilk önce Ermenistan bozdu. Ermenistan Devlet Başkanlığı Sekreteryası Basın Sözcüsü Samvel Farmanyan, yaptığı yazılı açıklamada, bölgenin bağımsızlığını "barış sürecinde güçlük çıkarmaması için" bugüne kadar tanımadıklarını belirterek, "Eğer barış görüşmeleri çökerse ve askeri müdahale başlarsa, bağımsızlığı tanımaktan başka bir seçeneğimiz olmaz" dedi. Tam da bu açıklamalar ile tansiyonun yükseldiği düşünülürken Ermenistan dışişleri bakanı Eduard Nalbandyan’dan “olumlu” sayılabilecek bir açıklama geldi. Nalbandyan görüşmelerin rahat geçtiğini ve hatta bazı ilerlemeler olduğunu açıkladı. Bunu Azerbaycan Dışişleri bakanlığı sözcüsü Elhan Poluhov, birçok konuda iki ülke arasında yakınlaşmanın ve çözüm sürecinde ilerlemenin olduğunu kaydetti. Poluhov açıklamasında ayrıca Aliyev ve Sarkisyan'ın görüşmelerin devam etmesi amacıyla Dışişleri Bakanları seviyesinde Atina'da görüşmelerin sürdürülmesi konusunda karara varıldığını bildirdi. Dışişleri Bakanları seviyesinde yapılacak görüşmelerin Aralık ayının ilk haftasında gerçekleştirileceği ifade edilmektedir. Tarafların nisbeten olumlu sayılabilecek bu açıklamalarına rağmen bu adımların sorunu çözmeye yetmeyeceği ve çok kısa bir sürede barışa ulaşılamayacağı düşünülmektedir.
Münih görüşmelerinde taraflar, Dağlık Karabağ çevresinde işgal edilen Azerbaycan’a ait yedi bölgenin (en az beşinin) Azerbaycan’ın kontrolü altına geçirilmesi, bölgede güvenlik ve geçici yönetimin statüsünün belirlenmesi, Ermenistan’ı Karabağ’la birleştiren koridorun ayrılması, Dağlık Karabağ’ın kendi kaderini tayin etme hakkını yasal garanti altına alacak hukuki statü, mecburi olarak göç edenleri kendi evlerine dönüş hakkı ve bölgede barış gücü askerlerinin yerleştirilmesi konularını ele almışlardır. Bu konular önceki görüşmelerde de ele alınan ancak herhangi bir ilerleme sağlanamamıştı.
1999 yılında sıcak çatışmaya dönen, 1994 yılında ateşkes sağlanan ama barış anlaşması henüz imzalanmayan Dağlık Karabağ görüşmelerine ilk olarak Azerbaycan’ın Merhum Devlet Başkanı Haydar Aliyev ile bugün Ana muhalefet lideri olan dönemin Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter-Petrosyan döneminde başladı. Ardından 1997’de Petrosyan barıştan yana tavır sergileyince Robert Koçaryan tarafından saray içi darbeyle iktidardan uzaklaştırıldı ve bu defa görüşmeler Başkanlığa geçen Koçaryan ile devam ettirildi. Sonrasında Azerbaycan’da Haydar Aliyev’in vefatı ile İlham Aliyev iktidara geldi ve görüşmeler sürdürüldü. Ermenistan’da Koçaryan’ın iktidarı Serj Sarkisyan’a devretmesiyle de görüşmeler Aliyev ve Sarkisyan arasında sürdürülmeye başlandı. İki lider arasında şimdiye kadar sekiz görüşme yapılmıştır. Ancak her görüşme öncesinde barışa bir adım daha yaklaşıldığına dair açıklamalar yapılsa da barışın çok da yakın olmadığı görülmüştür.
Barışın Tükendiği Noktada Savaş Devreye Girer mi?
Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, Münih görüşmesi öncesinde yaptığı açıklamada bu görüşmenin de sonuçsuz kalması halinde barış ümitlerinin tükeneceğini, o zaman da başka yollarının kalmayacağını, buna hazır olmaları gerektiğini kaydetmişti. Azerbaycan ordusunun güçlendiğini belirten Aliyev, büyük yatırımlar yaparak ordularını güçlendirdiklerini, yeni silahlar aldıklarını vurgulamıştı. Bu açıklamalar bölgede ve dünyada önemli yankı uyandırdı. Ermenistan alelacele işgal ettiği bölgelerde askeri tatbikata başladı. Hatta açılan ateş sonucu bir Azerbaycan vatandaşı hayatını kaybetti. Diğer ülkelerden sükunet çağrıları geldi. Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in bu açıklamaları bölgede bir savaş ihtimalini ortaya koymakta mıdır veya bu gelişmeler öngörülebilir miydi?
Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in eninde sonunda savaş seçeneğini dile getireceği aslında öngörülebilir bir gelişmeydi. Özellikle de Türkiye’nin Ermenistan ile yakınlaşma süreci Azerbaycan’ı bu yöne iteceğini TÜRKSAM olarak 10 Nisan 2009 tarihinde öngörmüştük. O tarihlerde ne 23 Nisan gecesi açıklanan “Yol Haritası”, ne de 31 Ağustos’ta parflanan ve 10 Ekim 2009 tarihinde de imzalanan “Protokoller” vardı. Sadece ABD Başkanı Barack Obama Türkiye’yi ziyaret etmişti ve “açılıma” yönelik mesajlar vermişti. Biz de 10 Nisan 2009 tarihinde “Türk-Ermeni Sınırının Açılması Azeri-Ermeni Çatışması İhtimalini Gündeme Getirebilir!” başlıklı bir analiz kaleme almış ve http://turksam.org/tr/a1630.html adresinde yayınladığımız analizimizde şu değerlendirmede bulunmuştuk. “Türkiye Ermenistan’ı barışa zorlayacak adımlar atmak durumundadır. Bölgede saldırgan tutumundan vazgeçmeyen Ermenistan’a taviz verilerek onun barışa özendireceğini düşünmek naiflik olur. Böyle bir yaklaşım tarzı ise Ermenistan’ı barıştan uzaklaştıracağı için Azerbaycan’ı savaş yoluyla topraklarını geri alma yoluna itebilir. Bu ise Kafkasya’da çok daha farklı çatışma alanlarını tetikleyebilir...” demiştik. Bugün de benzer düşüncedeyiz ve kontrolsüz yapılacak Ermenistan açılımının aslında Azerbaycan’ı savaşa sürekleyeceği gerçeğini bir kez daha tekrar ediyoruz. Ağustos 2008’de bir bölge gücü olan Rusya ile Gürcistan’ın bile savaşa girişebildikleri gerçeği hala hafızalardayken Azerbaycan ile Ermenistan’ın da yeniden savaşabilecekleri kimseye uzak bir ihtimal olarak gelmesin. Açılım hesapları yapılırken bu ihtimal de gözden uzak tutulmasın.