İmamiyye Şiası’nın büyük âlim, fakih ve hadisçilerinden olan, Kütüb-ü Erbaa’dan ikincisinin yazarı Şeyh Saduk Ebu Cafer Muhammed b. Ali (h.k. 305-381), el-Hisal adlı eserinde On İki İmamlar’ın dördüncüsü İmam Ali b. Hüseyin Zeynelabidin’den (a.s) şu hadisi nakleder: “Müminin alametleri beştir: Halvette günahtan sakınmak, eli darda olduğunda sadaka vermek, musibete uğradığında sabırlı olmak, öfkelendiğinde ağırbaşlı olmak ve korktuğunda (yalan konuşmayıp) doğruyu söylemek.” (el-Hisal/269) Bu hadis-i şerifte müminin beş alametine değinilmiştir:
1- Halvette günahtan sakınmak: Mümin, Allah’ın her yerde hazır olduğuna, her şeyi gördüğüne, gizli ve aşikâr her şeyden haberdar olduğuna ve bir gün yaptıklarından dolayı hesaba çekileceğine inanır. Dolayısıyla da Allah’tan başka bir nazırın bulunmadığı bir yerde de Rabbine karşı günah işlemekten sakınır. Aleni olarak günah işlememek kişide hayâ erdeminin varlığını göstermesi bakımından beğenilen bir davranış olsa da, bu durumun halvette devam etmemesi, imanının zayıf ve eğreti olduğunu ya da gerçek olmadığını gösterir. “Allah'ın (her şeyi) gördüğünü bilmez mi?” (Alak/14) Kalbe işlemiş yerleşik ve güçlü bir iman, Allah’tan başka kimsenin bulunmadığı bir yerde de günahtan sakınmayı gerektirir.
2- Eli darda olduğunda sadaka vermek: Mümin, Allah’ın mutlak gani olduğuna, her şeyin hazinesinin O’nun katında bulunduğuna ve rızkı yayanın da, kısanın da O olduğuna, O’nun yolunda yapılan infakın yerinin dolacağına inanır. “De ki: Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine yayar ve (dilediğine) kısar. (Allah yolunda) her ne harcarsanız yerini O doldurur. O rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe’/39) Böyle bir inanca sahip olan bir kimse, eli darda olduğunda bile infak etmekten korkmaz. Durumu yerinde olan zengin birinin kendisini hiçbir şekilde etkilemeyecek, sıkıntıya düşürmeyecek bir infakta bulunması hüner değildir. Ancak eli darda olan birinin kendi ihtiyacından kısarak infakta bulunması, arkasında güçlü bir imanın var olduğunu göstermesi bakımından önemli ve takdire şayandır.
3- Musibete uğradığında sabırlı olmak: Mümin, dünyanın imtihan yurdu olduğunu bilir. Dünya hayatının doğası gereği sevinçli ve rahat günleri olduğu gibi üzüntülü ve sıkıntılı günlerinin de olduğunun bilincindedir. “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma ile deneriz. Bir musibete uğradıklarında, “Kuşkusuz biz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” diyen sabredenleri müjdele.” (Bakara/154-155) Mümin, sevinçli-rahat günlerinde şükreder, üzüntülü-sıkıntılı günlerinde ise sabır gösterirse, bir şey kaybetmeyeceği gibi Rabbi tarafından ödüllendirileceğine inanır. Dolayısıyla da hüznünü Allah’tan gelen şeye rıza göstererek yaşar. Rabbinden şikâyetçi olmaz. Hayata küsmez. Bu onu dirençli kılar, ayakta tutar.
4- Öfkelendiğinde ağırbaşlı olmak: Mümin, öfkelendiğinde kendisini kaybetmez. Öfkesini kontrol eder. Nefsine tabi olarak öfkeyle hareket etmez. İmanı buna engel olur. Öfkeyle kalkanın ziyanla oturacağını bilir. Mümin takvalıdır, Allah’tan korkar. Öfkesini yutabilecek genişlikte bir göğse sahiptir. Rabbinin göğüs genişliği gerektiren davranışları gökler ve yer genişliğinde bir cennet ile ödüllendireceğini bilmektedir. “Rabbinizden olan bir mağfirete ve bollukta ve darlıkta infak eden, öfkesini yutan ve insanları affeden takvalılar için hazırlanmış olan gökler ve yer genişliğindeki bir cennete koşun. Allah iyilik edenleri sever.” (Âl-i İmran/133-134)
5- Korktuğunda (yalan konuşmayıp) doğruyu söylemek: Yalan konuşmanın temelinde iki sebepten biri yatar: Ya bir yarar sağlamak ya da bir zararı defetmek. İnsan bir menfaati kaybedeceğinden veya bir zarara uğrayacağından korktuğu zaman yalan söyler. Mümin, kurtuluşun doğrulukta olduğuna inanır. Yalan konuşarak elde edeceği menfaatin doğru konuşarak elde edeceği kazancın yanında naçiz olduğunu bilir. Bu yüzden dilini yalan konuşmaya alıştırmaz. İmanında doğru olduğu gibi amelinde de doğru olur. “Bu, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür. Altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler onlarındır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük başarı budur.” (Maide/119) Herkes bu beş alamete göre kendini ölçüp tartarak imanına not verebilir. “Hayır; insan, mazeretlerini ortaya koysa da (veya kusurlarını örtmeye çalışsa da) kendini çok iyi bilir.” (Kıyamet/13-14