Zeynebiye - Ehlibeyt Dünyasının Gündemi | Türkiye Caferileri

Haccet-ül Veda yılının önemi

Peygamber Efendimiz(s.a.a)in hicreti ve Mekke’den ayrılması İslam tarihinin çok önemli bir temel ilkesi olarak sayılmaktadır. Bu hicretten sonra Hz. Resulullah(s.a.a) üç kez Mekke ye yolculuk etmiştir.

İlk olarak, hicretin sekizinci yılında Hudeybiye antlaşması sonrası umre haccı yapmak için mekkeye gitmiştir.

İkici olarak, hicretin dokuzuncu yılında mekkeyi feş ettikten sonra, yapılması gereken işlerin tamamı yapıldıktan sonra, umre hac ziyaretini tamamlayıp Medine ye dönmüştür.

Üçüncü ve son kez olarak, ilk kez resmi bir şeklide halk ile birlikte Haccet-ül Veda yılı olarak gerçekleştirmiştir.

Bu yolculukta, İslam’ın kanunlarından halka resmi olarak gerektiği şekilde açıklanmayan iki önemli temel ilke maksat edilmiştir. Bir Hac hükmünün önemi. iki hilafet ve velayet meselesi.

Bu yolculuğun umum olmasından dolayı, muhacirlerden,ansardan,civar kabilelerden,Medine’den Mekke’den,bir çok şehirlerden ve yemenden,ıraktan,İran dan binlerce insan akın akın Mekke ye doğru koyulmuş ve haccın hükmünü Hz. Resulullah(s.a.a)in dilinden duyup öğrenmeyi ve O hazretle bu yolculuğa çıkmayı istemişleridir.

Mina’da ilk hutbe

İlahi hüküm Arafat ta nazil oludu ki enbiyalar(a.s)in ilim ve emanetlerini Hz. Ali bin Abu Talib (a.s)a devrederek, onu kendisinden sonra halife ve kendi yerinde oturan şahıs olduğunu bildirmektir.

Mina’ da Hz.Resulullah(s.a.a)ilk hutbesini beyan ederek, öncelikle Müslüman toplumunun can, mal ve yüzsuyunun korunmasının güvenliğini, cahiliyet döneminde haksız yere dökülen kanların ve haksız yere zorla alınan malların ciddi bir şekilde af ettirilmesini kin ve nefretin ortadan kaldırılmasıyla toplumsal birliğin güvenliği sağlanmış olsun. Ve daha sonra halka kendisinden sonra asla ihtilafa düşmemelerini ve bir birilerine kılıç çekmemeleri uyarısında bulunmuştur.

Hz.Resulullah(s.a.a)açık bir şekilde belirtiyor ki “Ben olmadığım da Ali ibni Abu Talib(a.s)ihtilafçıların karşısında dimdik duracaktır.”

Sonra sakaleyn hasisini açıklayarak buyurdular: “Size iki değerli emanet bırakıyorum bu ikisine birden tutunduğunuz müddetçe asla sapmayacaksınız. Biri Allahın Kitabı Kuran diğeri benim itretim ehli beytim.”

Bu hutbesinde kendi ashabından bir kısmı kıyamet günü cehenneme götürüleceklerine de işaret etmişlerdir.

Bu mekânda toplumun arka taraflarında yer alanların da duymaları için Hz. Ali(a.s) Peygamber Efendimizin(s.a.a) ağzından çıkan sözlerini tekrar ediyordu.

Mina’da Hif Mescidinde ikinci Hutbe

Minada kalışının üçüncü gününde, halkın hif mescidinde toplanmalarını buyurmuşlardır; burada halktan açıkça söyleyeceklerini iyi dinlemelerini ve duyduklarını gaipte olanlara iletmelerini istemiştir.

Bu hutbesinde ihlâsla amel etmeği, Müslümanların imamı için Mihriban olmayı ve tefrikaya müsaade edilmemeği tavsiye etmişlerdir. Ve tüm Müslümanlar ilahi kanunlar ve hukuklar açısından eşittirler. Bu hutbesinde yine sakaleyin hadisini açıklayarak gadir-i hum zeminini hazırlamışlardır.

Bu kesme yerinde, münafıklar tamamen tehlikeyi ihsas ederek durumun ciddiyetini göz önüne alarak kendi programlarını uygulamaya koyarak bir antlaşama yazarak yemin etmişlerdir. 

Emir-el Müminin Lakabı

Mekke’de Cebrail, Emir-el Müminin Lakabı sadece Ali bin Ebu Talib(a.s)a İlahi tarafından has kılınmış olduğunu bildirmiştir.

Peygamber Efendimiz(s.a.a) destur verdi ki tüm ashap bir bir Hz.Ali Bin Ebu Talip(a.s)in yanına giderek, ona “Emir-el müminin” adıyla selam versinler. Ve böylece hayatta onlardan Hz. Ali(a.s)in Emir Olduğu ikrarını almış oldu.

Burada Ebu Bekir ve Ömer itiraz ederek Peygamber Efendimize(s.a.a)dediler: Acaba bu hak Allah ve Resulü tarafından mıdır? Allah Resulü(s.a.a)kızarak buyurdular: “Bu Allah ve Resulü(s.a.a) tarafından bir haktır ki Allah bana destur verdi.”

Gadir-i Hum olayı

 Hicretin onuncu yılında, Zilhiccet-il Haram ayının on sekizinde Resulullah (s.a.a) vedâ haccından dönerken Gadir-i Hum bölgesinde, Cuhfe ismindeki bir menzilde, Medine, Mısır ve Şam (Suriye) yollarının ayrımında,Cebrail inerek şöyle dedi: “Ey Muhammed! Yüce Allah sana selam göndererek şöyle buyurmaktadır: Ey Elçi, Rabbin tarafından sana indirilen mesajı tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçisi olma görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. (Maide S.A.66)  

Yüz yirmi bin ve daha fazla olan insanların bir kısmı ilerleyip Cuhfe’ye yaklaşmıştı. Allah-u Teâlâ ileri gidenlerin geri dönmesini, geride kalanların da bu mekânda durdurulmasını ve Hz. Ali (a.s)ı halka gösterip onun hakkında nazil olan ayeti onlara tebliğ etmesini Peygamber Efendimiz (s.a.a)e emretti ve onu halktan koruyacağını kendisine bildirdi.

Peygamber Efendimiz(s.a.a) ile birlikte Hac amellerini yapıp dönenlerden ilk grup Cuhfe’ye yaklaştığın da Resulullah (s.a.a)önde gidenlerin geri dönmesini ve geride kalanların da bu bölgede olmasını emir etti. O bölgede bulunan birbirine benzer beş ağacın altında oturmalarını sakındırarak temizlemelerini emir etti. Daha sonra öğlen namazı için ezan okundu, Resulullah(s.a.a)halkla birlikte o ağaçların altında namaz kıldılar.

Hava çok sıcak, insanlar abalarının yarısını başlarına ve yarısını da ayaklarının altına seriyorlardı. Semure denen ağacın üzerine elbise gibi şeyleri sererek Resulullah(s.a.a)için gölgelik yaptılar.

Resulullah(s.a.a)namazını bitirdikten sonra cemaatin ortasında, deve semerelerinin üzerine çıkarak şöyle buyurdu: “Bütün övgüler Allah’a mahsustur; O’ndan yardım diliyor, O’na iman ediyor, O’na güveniyoruz. Nefsimizin şerlerinden, kötü amellerimiz den Allah’a sığınıyoruz. Sapan kimseyi O’ndan başka kimse hidayet edemez; O’nun hidayet ettiğini ise kimse saptıramaz. Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahadet ediyorum.”

Ve daha sonra:

“Ey İnsanlar!Latif ve Habir olan Allah bana haber verdi ki,hiçbir peygamber,kendisinden önceki peygamberin ömrünün yarısından fazla yaşamamıştır;ben yakında Rabbimin davetine icabet edeceğim.Ben sorumluyum sizde sorumlusunuz.O halde siz ne düşünüyorsunuz.?”

Halk: Biz senin tebliğ ettiğine, nasihatte bulunduğuna, çaba sarf ettiğine tanıklık ediyoruz. Allah sana mükâfat versin.”

Resulullah(s.a.a): “Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in onun kulu veelçisi olduğuna, cennet ve cehennemin hak olduğuna, kıyamet gününün geleceğine ve kabirde olanların dirileceğine şahadet ediyor musunuz?”

 

Halk: Evet buna şahadet ediyoruz.

Resulullah(s.a.a): “Allah’ım sen şahit ol”

Resulullah(s.a.a): “Ey insanlar işitiyor musunuz?

Halk: Evet ya Resulullah(s.a.a)işitiyoruz.

 

Resulullah(s.a.a):buyurdu “Ben sizden önce Kevser havuzun başına gideceğim, siz orada benim yanıma geleceksiniz. O havuzun genişliği ‘San-a ve Busra arası kadardır. O havuzda, yıldızlar sayısında kadehler vardır. Benden sonra sekaleyn hakkında nasıl davranacağınıza bakın.”

 

Halktan birisi: Ya Resulullah (s.a.a), sekaleyn nedir? Diye sorduğunda

Resulullah(s.a.a)buyurdu: “Değerli iki büyük emanettir. Onlardan biri, bir tarafı Allah'ın elinde ve diğer tarafı ise sizin elinizde olan Allah'ın Kitabı'dır. Ona yapışın; sapmayın ve değiştirmeyin; diğeri ise, İtretim olan Ehl-i Beytim'dir. Latif ve her şeyden haberdar olan Allah, bu ikisinin Kevser Havuzu'nun başında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmayacağını bildirdi. Ben Allah'tan bunu istedim. O halde, o ikisinden öne de geçmeyin, arkaya da kalmayın; yoksa helak olursunuz. Onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın; çünkü onlar sizden daha bilgilidirler."  

 Resulullah(s.a.a)daha sonra Hz.Ali(a.s)ın elini tutup her ikisinin koltuk altları görülecek kadar kolunu yukarıya kaldırdı. Herkes onu görüp tanıdı; sonra şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Müminlerin kendilerinden, onlara daha evla kimdir.”?

Halk: Allah ve Resulü daha iyi bilir.  

Resulullah(s.a.a): “Allah-u Teâlâ benim mevlamdır; bende müminlerin mevlasıyım; ben onlara kendilerinden daha evlayım. Öyleyse ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır.”

Resulullah(s.a.a) bu cümleyi üç defa tekrar ettikten sonra şöyle buyurdu: “Allah’ım onunla dost olana dost, ona düşman olana düşman ol; onu seveni sev, ona boğzedene boğzet; ona yardım edene yardım et, ondan yardımını esirgeyenden yardımını esirge; o nereye dönerse hakkı onunla döndür. Biliniz ki, bu sözleri hazır olanlar hazır olmayanlara bildirmelidir.”

Halk henüz dağılmadan Allah’u Teâlâ şu ayeti nazil etti:

“Bu gün dininizi kemale erdirdim, nimetimi size tamamladım ve din olarak İslam’ı size beğendim.”(Maide S.A,3)

Bunun üzerine Resulullah(s.a.a)şöyle buyurdu: “Allah’u Ekber! Din kemale erdi, nimet tamamlandı, Allah benim risale time ve benden sonra Ali(a.s)ın vilayetine razı oldu.”

Halkın Tebrik etmesi

Daha sonra orada bulunan insanlar dediler: Evet Allah ve Resul(s.a.a)in emrini duyduk ve aynen elimizle, dilimizle ve kalbimizle uyup itaat edeceğiz.  Sonra peygamber efendimiz(s.a.a) ve Hz. Ali(a.s)ın yanına giderek tebrik etmeye ve kutlamaya başladılar. Ebu Bekir ve Ömer Hz. Ali (a.s)ı ilk kutlayan kimselerdendir. Onlardan her biri; “Bu makam sana kutlu olsun ey Ebu Talibin oğlu sen her mümin erkek ve kadının mevlası oldun.”

Calip olan şey Hz. Peygamber Efendimiz(s.a.a)in ölümünden sonra Ebu Bekir, Ömer, Osman, Talha ve Zübeyir Hz. Ali(a.s)a tebrik etmekte ilk sırayı aldıkları gibi karşısında ilk muhalefet etme sırasında da duran şahıslar oldular.

Cebrail’in Gadir-i Hum da Zuhuru

Hz.Resulullah(s.a.a)in hutbesi bittikten sonra,  güzel yüzlü güzel kokulu bir şâhısın toplumun bir kenarında durduğunu gördüler ve  diyordu ki: “Allaha yemin olsun ki hiçbir zaman böyle bir gün görmedim, ne kadar amcası oğlunu övüyor  ve onun için aldığı söze, yalnız kâfir olan kimse Allah ve Resulüne(s.a.a) karşı çıkmaktadır. Ve yazıklar olsun sözlerinden çıkanlara."

Bu esnada Ömer Peygamber Efendimiz(s.a.a)in yanına gelerek dedi: “Bu şahısın ne söylediğini duydun mu?

Hz.Resulullah(s.a.a)buyurdu: “Onu tanıdınız mı?”

Ömer dedi: Hayır tanımıyorum.

Allah Resulü(s.a.a) buyurdu: “O ruh-ul Emin Cebrail’dir. Sen dikkat et ki sözünden çıkmayasın. Eğer böyle yapacak olur isen şunu bil ki; Allah, Resul, Melaike ve müminler senden nefret edeceklerdir."

Gadir-i Hum Hakikatine İlahi İmzalı bir Mucize

Gadir-i Hum vakıasının hakikatine dair ilahi imzalı bir mucize gerçekleşiyor ki asla gadir hakikatinden silinmeyecek bir hakikat ve bir ilahi delil.

 Resulullah(s.a.a)Gadir-i hum'da halkı bir araya topladığında Hz. Ali(a.s)in elini tutup şöyle buyurdular:"Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır."

Bu haber çeşitli şehirlere yayılınca, Hars bin Numan-i Fehri bunu duyunca kendi ashabından on iki kişiyle birlikte devesine binerek Hz.Resulullah(s.a.a)in yanına gelerek devesinden inip şöyle dedi:

Ya Muhammed!(s.a.a)sana üç sorum olacaktır: İlk olarak, bize emrettin ki, Allah'tan başka ilah olmadığına ve senin O'nun elçisi olduğuna şahadet edelim; bizde onu kabul ettik. İkinci olarak, Namaz kılmamızı, Zekât vermemizi, bir ay oruç tutmamızı emrettin hepsini kabul ettik ve daha sonra buna da razı olmadın amcan oğlunun elini kaldırarak onu bizden üstün kılıp "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır" buyurmuşsun. Acaba bu iş senden taraf mıdır yoksa Allah'ın bir emrimidir?

Onun cevabında Resulullah(s.a.a)şöyle buyurdu: Allah bana vahyi etti. "Allah'tan başka bir ilah olmayan Allah'a yemin olsun ki bu, bu Allah'tan taraf bir emirdir."

Hars bin Numan, bunu duyunca devesine doğru gidereke şöyle dedi: "Allah'ım eğer Hz. Muhammed(s.a.v)in dediği söz hak ise gökten başımıza taş yağdır ve ya bize elemli bir azap gönder."

Hars bin numan, devesine yetişmeden, isteği gerçekleşti ve gökten başına bir taş düşüp alt tarafından çıkarak oracıkta öldü. Bunun üzerine Allah şu ayeti nazil etti:" İsteyen biri, istedi gelip çatacak azabı. O azabı ki kâfirlerin başından defedecek yok.( Maâric,1-2)

Böylece bu mucize gadir-i Hum Hakikatinin bir ilahi vahyi olmasıyla gerçekleşip yeryüzünün asla hüccetsiz olmayacağına dair bir hakikattir.

Gadir-i hum töreninin bitişi

Böylece üç gün süre içinde yapılan merasimin son bulmasıyla birlikte,"eyyam-ul velayet" adı zihinlere işlenmiş olup gruplar ve Arap kabileleri İslam marifeti doğrultusunda, peygamberin kendisinden sonra yerinde oturacak olanı tanıyıp ve kendi peygamber(s.a.a)den veda ederek kendi şehirlerine doğru yola koyulmuşlardır.

Böylece Gadir-i hum hakikati şehirlerde kulaktan kulağa duyulup ve bunun insanların kulluk ve kurtuluşu için, ilahi bir bayram olduğu insanlar arasında gerçekleşip kutlanmaktadır.

Rabbim;Bizi Gadir'i Hum'u Anlayan ve Hakikatine İman eden Kimselerden eylesin.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.