21 Temmuz 2017
Avrupa, şu an yaşadığı toplumsal ve ekonomik gerileme nedeniyle, AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, Almanya Şansölyesi Angela Merkel veya Fransa eski cumhurbaşkanı François Hollande gibi, vazifesini suiistimal eden liderleri suçlamakla yetiniyor. Eğer Avrupa halkı bunun arkasındaki gerçek aktörleri bilseydi, İsrail tüm bu Arap Baharı maskaralığında zarar görmemiş halde kalmazdı. Evet, Avrupa, AB’nin gücünden geriye kalanın altını oyması nedeniyle İsrail’e teşekkür borçlu. İşte, New York Times’da okuyamayacağınız, fakat Wall Street Journal’ın ipuçlarını verdiği bir hikaye.
Bu sabah, Wall Street Journal’da İsrail’in Başkan Beşar Esad hükümetine karşı isyancılara verdiği desteğin çerçevesini sunan bir hikâye bulmanın şaşkınlığını yaşadım. Kaderin ilginç bir cilvesi olarak, Genie Oil yatırımcısı milyarder Rupert Murdoch’un sahibi olduğu gazete, Tel Aviv’den Rory Jones, Beyrut’tan Noam Raydan ve Amman’dan Suha Ma’ayeh eliyle birdenbire, İsrail’in Suriye’deki rolü konusunda ağzındaki baklanın bir kısmını çıkarmaya karar verdi. WSJ hikâyesi, İsrail’in, Suriye’yi yıkan ve Avrupa’ya mültecilerin ve potansiyel teröristlerin akmasına yol açan çatışmada nasıl da kilit bir rol oynadığının ipuçlarını ortaya çıkaran son ifşaatlardan yalnızca biri. WSJ’deki yazıda şu ifadeler okunuyor:
“İsrail yıllardan beri sınırının yakınındaki Suriyeli isyancılara düzenli olarak para, yiyecek, yakıt ve tıbbi malzeme sunarak, düşman ülkedeki iç savaşa, dost güçlerden oluşan bir tampon bölge meydana getirmek amacıyla gizlice dahil oldu.”
Fakat Murdoch’un gazetesi, Esad’ı ne pahasına olursa olsun yerinden etmeyi amaçlayan savaşla doğrudan ilişkili İsrail operasyonlarının yalnızca üstünden geçiyor. Aylardır şu soruyu soruyorum: “Nasıl olur da Arap ülkelerinin en fazla nefret ettiği düşman, IŞİD’in saldırılarının uzağında kalır?” Yanıtlardan bazıları şimdi ortaya çıkıyor. Syria Deeply’de yer alan bu haber muhtemelen WSJ’nin kullandığı bilgi kaynaklarından yararlandı. Giriş paragrafı ise daha büyük bir hikâyeye işaret ediyor:
“Son beş yıl içinde İsrail, Suriye hükümeti destekli güçlerin bölgeyi kontrol etmesini engellemek ve Golan Tepeleri üzerindeki iddiasını güçlendirmek amacıyla, Suriye’nin güneyinde bir tutunma noktası oluşturmak için sessizce çalışıyor.”
Daha eski olan (15 Haziran; WSJ versiyonu ise 17 Haziran tarihli) Syria Deeply hikâyesinin, daha yeni olan WSJ hikâyesinden farklı olmasının sebepleri var. Her şeyden önce, İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki iddiaları, Rupert Murdoch ve bazı başka önde gelen Batılı figürleri Genie Energy üzerinden Suriye’deki çatışmaya bağlıyor. Bütün bir Arap Baharı altüst oluşunun kısmen boru hatları ve enerji savaşlarıyla alakalı olduğu sır değilse de, Suriye’nin seçili çıkarlar için parçalara ayrılması daha az bilinen bir gerçek. Genie Energy konusunda, okuyucunun Genie Oil and Gas (GOGAS) firmasının Golan Tepeleri’nde önemli miktarda petrol ve şist rezervleri bulduğunu bilmesi önemli olabilir. Bu sınır bölgesi şimdi, ABD’li ve İngiliz milyarderler ve güç simsarlarıyla, Manhattan’ın doğusundaki herhangi bir toprak parçasına kıyasla çok daha fazla bağlantılı gibi görünüyor. Donald Trump’ın kenara atılmış güvenlik danışmanı James Woolsey’den insan öldürme manyağı eski ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’ye kadar Genie entrikacıları, gözümüzün önünde Suriye’nin yıkımından kâr sağlamaya çalışıyor. Ekim 2015 itibariyle Genie Energy Ltd. şirketinin önde gelen jeologları yatırımcılara, Golan’da gerçekten de büyük petrol rezervlerinin bulunduğu yönünde güvence verdi ve ardından 2016 başlarında İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, ABD, Rusya ve Batı’nın geri kalanının Golan meselesinin çözümünden bahsederken “Suriye toprağı” demesi karşısında aklını yitirmeye başladı. Netanyahu’nun Suriye topraklarında enerji peşinde koşan Batılı oligarklarda bir çıkarı olup olmadığını merak ediyorsanız, daha sonra yaptığı açıklamaların da çok şey anlattığını bilmelisiniz:
“Golan her zaman İsrail’in elinde kalacaktır. İsrail Golan Tepeleri’nden hiçbir zaman çekilmeyecektir.”
Hızlı bir şekilde başkana ve Donald Trump’ın Netanyahu ve İsrail’le olan yakınlığına gelelim. Siyaset analisti Anthony Bellchambers, Trump’ın başkanlığının Golan ve genel olarak Suriye için ne anlama geldiğini gayet iyi özetlemişti. Global Research sitesinde, Trump’ın olduğu bir Beyaz Saray’ın anlamını şöyle ifade ediyordu:
“İsrail’i, uluslararası hukuku ağır bir şekilde ihlal ederek ve Birleşmiş Milletler kararlarına aykırı bir şekilde, işgal altındaki Batı Şeria’yı, Doğu Kudüs’ü ve Suriye’deki Golan Tepeleri’ni tek taraflı olarak ilhak etme konusunda cesaretlendireceği neredeyse kesindir… Bu, ABD ile Rusya ve her ikisinin müttefikleri arasında küresel bir savaş olasılığını arttıracaktır…”
İsrail’in Suriye içindeki isyancılara verdiği gerçek ve lojistik desteğe geri dönecek olursak, son UNDOF raporu, Golan ve Suriye arasındaki sınır telleri etrafında İsrail ordusu ve Esad karşıtı muhalefet arasındaki “etkileşimde önemli artış”tan söz ediyordu. Rapor, “her iki yönde de personel ve sevkiyat akışının gözlemlendiğinden” bahsediyor.
İsraillilerin “ılımlı cihadçıların” yaralarını tedavi etme örnekleri ve tıbbi yardım, gıda ve kıyafet taşıyan hükümet tarafından organize edilen yardım çalışmaları yeterince belgelenmiş halde (US News & World Report, 2015), ancak bu kadar açığa çıkarılmamış olan şey, İsrail’in 300 ila 1000 savaşçıdan oluşan, Golan Şövalyeleri (Liva Fursan el-Culan) olarak bilinen Özgür Suriye Ordusu fraksiyonuna sunduğu finansman ve destek. Daha geniş bir ölçekte İsrailliler, açıkça İsrail’in Suriye’ye müdahale etmesi çağrısında bulunan Ulusal Kurtuluş Cephesi lideri Fahd el-Masri’yi de savunmuştu. Tüm bu faaliyetler İsrail’in 1970’lerin başlarından 2000’lerin ortalarına kadar Lübnan’da yaptıklarını birebir çağrıştırıyor.
IŞİD, Esad’ı devirme çabalarını ilerletmek için çirkin başını çıkarır çıkarmaz İsrailli yetkililer Golan’daki İsrail yerleşimlerini ve oradaki altyapı projelerini genişletmeye başladı. IŞİD’in finansmanı söz konusu olduğunda, Rus hava kuvvetlerinin bombaladığı, IŞİD’in elindeki topraklardan İsrail limanlarına giden karaborsa petrol sevkiyatı, benim tarafımdan ve pek çok başka kişi tarafından belgelendi. Esad karşıtı isyancılar, İsrail ordusu ve yönetimi ve ABD’li senatör John McCain arasındaki doğrudan temaslar, Global Research kurucusu Profesör Michel Chossudovsky ve başkaları tarafından da belgelendi. Burada link verilen hikayede, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Moşe Ya’alon’un 18 Şubat 2014 tarihinde Suriye’nin işgal altındaki Golan Tepeleri’yle olan sınırında yaralı bir paralı askeri ziyaret ederken görüldüğü bir fotoğraf da bulunuyor.
Son olarak, İsrail’in Esad hükümetine karşı olan herkese el altından sunduğu destek, birkaç ay önce benim kişisel blogumda da ortaya konuldu. Başka kaynaklardan gelen raporların desteğiyle, İsrail’in Rusya’nın hava kampanyasının tam kapasiteyle başlamak üzere olduğu Eylül 2015’te İsrail’in tüm bunlarda oynadığı role dair vardığım sonuç buydu: İsrail, Esad’ın düşüşünden faydalanmaya koyulmuştur:
“Esad’ın gitmesiyle ve ABD’nin bu meselelerdeki ikiyüzlülüğüyle, İsrail bu bölgedeki en büyük güç merkezi haline gelecektir. Düşmanlarının göçebeler gibi dağılmasıyla Yahudi devleti yoluna devam edebilir ve Filistinlileri tümüyle yok edebilir, topraklarını hiçbir sınırlama olmadan genişletebilir ve bütün bölgeye politika dayatabilir. Tabi, Washington’un da olur vermesiyle.”
O dönemde Jerusalem Post, İsrail petrolünün büyük bölümünün gerçekte Kürdistan’dan geldiğini ortaya çıkardı, dolayısıyla benim teorilerim İsrail’in rolüne dair kanıtlardan yoksun değildi. Bugünkü duruma bakıldığında, “Arap Baharı” olarak bilinen şeyin başlamasından bu yana bu süreçten daha fazla fayda sağlamış bir ülke yoktur. Georgetown Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktora yapan Gabriel Scheinmann, böyle bir kazanımın kanıtlarını ortaya koyan bir makale yazdı. “Arap Baharı’nın Gerçek Büyük Kazananı” başlıklı makale, benim İsrail lobisinin en baştan itibaren düşünce kuruluşlarının zihniyet yapısına yerleştirdiği, İsrail’in Arap dünyasındaki altüst oluştan bir biçimde zararlı çıktığı şeklindeki hileli düşünce olarak adlandırdığım şeyi yansıtıyor. Makale aynı zamanda daha mantıklı bir gerçekliği ortaya çıkarıyor. Scheinmann’dan alıntıyla söylemek gerekirse:
“Ancak bu değerlendirmenin büyük ölçüde yanlış olduğunu düşünmek için haklı sebepler var. Gerçekte, Arap Baharı’nın getirdiği değişimlerin uzun vadede İsrail için faydalı olması muhtemeldir. Onun en adanmış düşmanları, özellikle de İran öncülüğündeki ‘Direniş Ekseni’, hem ekonomik hem de askeri açıdan ciddi biçimde zayıflamıştır. İsrail’e düşman olan veya olmayan Arap devletleri uzun bir süre boyunca İsrail’e doğrudan meydan okuyamayacaktır.”
Düşmanlarla çevrili olan İsrail, bu savaş ve devrimlerden hiç zarar görmemiş olan bir avuç komşu ülkeden biridir. Bu esnada milyonlarca mülteci Avrupa’ya akıyor. Terör dünyanın geri kalanına yayılıyor. Ve bankerler, ilave askeri harcamaları, Suriye’de ve başka yerlerde harcanacak trilyonlarca dolarlık yeniden inşa maliyetlerini ve elli kadar ülkenin ihtiyaç duyacağı borçları öngörerek sıraya giriyor. AB, ekonomik zorlukların ve bu krizden kaynaklı ilave basıncın altına giriyor ve hiç kimse bütün bunlardan kimin fayda sağladığına bakmıyor öyle mi? Eğer dünyada gerçek adalet diye bir şey varsa, İsrail’in bütün bu çatışmalardaki rolü açığa çıkarılmalıdır.
Phil Butler
New Eastern Outlook
Medyasafak.net