Irak-Şam İslam Devleti (İD) sözde halifeliğine uygun zemin yaratmak için en çok mezhepsel çatışmaya bel bağlıyor.
Ebu Musab Zerkavi dönemindeki doğuşundan bu yana örgütün temel aracı ve siyaseti, Sünni-Şii çatışmasının kışkırtılması oldu. ABD’nin 2003’teki işgalinden bu yana Irak’ta faaliyet gösteren iki örgüt arasındaki temel da bu oldu.
Zerkavi 2004’te Usame Bin Ladin’e mesajında Sünni-Şii çatışmasına değindi. Zerkavi’ye göre Şiilerle savaş cihadın vazgeçilmez bir önceliğiydi, Amerikalılarla mücadele bu savaşı engellememeli ve durdurmamalıydı.
IŞİD, işgal ettiği bölgeleri Sünni olmayanlardan, bilhassa da Şiilerden derhal temizlemeye çalışıyor. IŞİD, mezhepsel çatışmayı körüklemek ve Sünnileri kendi safına katmak için muhtelif yöntemler kullanıyor. Musul’un düşmesinin ardından Bağdat’ın Şii bölgelerindeki faaliyetlerini ve intihar eylemlerini artıran IŞİD, Şii ağırlıklı Kerbela ve Kadimiye’de de büyük çaplı bombalı saldırılar düzenledi.
Örgüt bu eylemler sonucunda Şii milislerin Bağdat’ın Sünni bölgelerinde misillemeler yapmasını, Bağdatlı Sünnilerin de örgütün safına katılarak başkentin ele geçirilmesine yardım etmesini bekliyordu. Ancak böyle olmadı. Başkentin Sünni bölgelerinde büyük çatışmalar yaşanmadı ve göreceli sükûnet hâli korundu. Bağdat’taki Sünniler, sivil gelenekleri sayesinde örgütün radikal politikalarından uzak duruyor.
Sünni ağırlıklı Adhamiye şehrinden tanınmış bir din adamı Al-Monitor’a Bağdatlı Sünnilerin radikallikten uzak, sivil bir kültüre ve ılımlı bir din anlayışına sahip olduklarını, bu nedenle 2003’ten sonra kurulan aşırıcı örgütlerde pek fazla yer almadıklarını anlattı.
Nitekim pek çok Bağdatlı Sünni Şiilerle ailevi ve iş ilişkilerini sürdürüyor. Din adamı sözlerini şöyle sürdürdü: “Bağdat’taki Sünni toplum, Şiilerle bağlantılı kimi radikal örgütlerin hasımane tutumlarından hoşnut olmasa da huzurla bir arada yaşamayı ve sorunların çözümü için gayret göstermeyi tercih ediyor.
Musul’da yaşanan büyük yıkım, halkın ayrışması ve binlerce insanın yurdundan olması bize acımasız terörist emelleri için Sünnileri kullanmaya çalışan bu aşırıcı örgütten tamamen uzak durmamız gerektiğini öğretti.” Şii önderler de durumu sakinleştirmekte, Şiilerin bedeli ağır, şiddetli tepkiler vermesini engellemekte önemli bir rol üstlendi.
Irak’ın önde gelen Şii din adamı Ayetullah Ali Sistani ve sözcüleri defalarca “Sünniler sadece kardeşlerimiz değildir, onlar bizdendir.” açıklaması yaptı. Büyük Ayetullah Seyit Hüseyin İsmail Sadr da Irak’ın muhtelif bölgelerinden Sünni aşiret temsilcileri ve din adamlarıyla sık sık görüşerek mezhepsel çatışmanın önüne geçmek için önemli katkı yapıyor.
IŞİD, Sünnilere karşı kışkırtmak istediği Şiileri hedef almakla kalmadı, iç cephede ılımlı yaklaşımları ve Şiilerle barışçıl yaşayanları ortadan kaldırmak için ılımlı Sünnileri bastırdı. Şiilerle iyi ilişkiler yürüten ya da yürütmeye çalışan Sünni aşiretler örgütün gazabına uğruyor.
Bunun en bilinen örneklerinden biri, Anbar’daki Bou Nemr aşiretinin pek çok üyesinin 20 Ekim’de infaz edilmesiydi. Örgüt, bu aşiretin 238 erkeğini öldürdü. Yakın zamanda da 250 kişiye ait bir toplu mezar bulundu. Ne var ki bu eylemler örgütün istediğinin tam tersi etki doğurdu.
Sünniler örgütten kurtulmak için Şiilerden yardım istedi. Bou Nemr aşiretinin liderlerinden milletvekili Gazli El Gaud El Hurra’ya 29 Ekim’de verdiği mülakatta başta Mukteda Es-Sadr ve Bedir Örgütü lideri Hadi El Emiri olmak üzere Şii liderlere seslenerek aşiretinin IŞİD tarafından yok edilmesine karşı koyulmasını istedi.
Gaud, Aşiretin din, ahlak ve insanlık tanımayan barbar bir örgütün soykırım tehdidiyle karşı karşıya olduğunu söyledi. Bu tutumlar, Irak hükümetine de IŞİD’le mücadelede faydalanabileceği yeni olanaklar ve örgütün radikal eylemlerine öfkeli Sünni ağırlıklı bölgelerde yeniden hâkimiyet kazanma imkânı sunuyor.