Her şeyin şeyin göründüğü gibi olmadığı Lübnan'da Türkiye’nin yapması gereken; yeni, adil ve şüphe uyandırmayacak bir mahkeme kurulana kadar en azından parmakların tetiğe uzanmasını önlemek.
Lübnan’daki kriz sadece bu küçük ülkeyle sınırlı değil. Çözümü Lübnan’daki güçler kadar bu güçleri temsil eden ve krizi körükleyen ülkeler belirleyecek.
Basit ve şematik bir yaklaşımla, Saad Hariri’nin bloğunun arkasında Katar, Suudi Arabistan ve ABD var, İsrail’i de dolaylı olarak bu gruba ekleyebiliriz. Hizbullah cephesinde ise Suriye ve İran. Türkiye ise bu iki gruba da ayağını basan ülke.
Bugünkü krizi yeni değil. Bu, Lübnan’da Hizbullah’ı tasfiye etme, silahsızlandırma harekâtının 3. ayağı.
Nasıl başladığını hatırlayalım ki bugünü anlayabilelim. Ya da Hariri suikastının kimin işine yaradığını çözebilelim.
Harriri 2005’de öldürüldü. Hemen Suriye suçlandı. Binlerce taraftar sokağa döküldü. Uluslararası baskı ve medya gücüyle Suriye 29 yıldır bulunduğu Lübnan’dan çekildi. Saad Hariri, suikastın ardında Suriye olduğu tezinden vazgeçti. Yani Hizbullah gerekçesiyle Suriye ülkeden çıkarılmış oldu.
2006’da İsrail ikinci denemeyi gerçekleştirdi. Lübnan’a saldırının görünen gerekçesi yine Hizbullah’tı. Ama asıl amaç İran’ın gücünü kırmayı hedefliyordu. İsrail, Suriye ve İran’la Hizbullah üzerinden hesaplaşmaya çalıştı. Ama başaramadı.
Yıl 2010. Suikastı araştırmak için kurulan uluslararası mahkeme konusunda birçok şüphe var. Bu mahkeme ne karar verirse versin kimseyi tatmin edemeyecek. Ama Hizbullah ve İran’ı suçlaması kesin gibi. Yani hedef tahtasının ön yüzünde Hizbullah, diğer yüzünde İran var. Yani tasfiye planının 3. aşaması bu.
HİZBULLAH VE İRAN ZEMİNİ BİR DAHA KAYDIRDI
İşte Hizbullah ve İran kendilerini hedefe koyan bu durum karşısında elindeki güçlü kartı açık oynayarak hem ülke hem de bölgedeki zemini bir kez daha kaydırdı.
Peki Lübnan’da Hizbullah’ın etkisiz hale gelmesi bölgede en çok hangi ülkenin elini rahatlatır? Sorunun yanıtı ortada.
KISA VADELİ İSTİKRAR ADALET DUYGUSUNU TATMİN ETMEZ
Ama yanıtı olmayan soru cinayetin üstünün örtülüp örtülmeyeceği. Çünkü hiçbir adaletsizlik istikrardan önemli değildir. Kısa vadeli istikrar ise adalet duygusunu tatmin etmez. Türkiye bu konuda kararını vermeli. Bu yüzden cinayeti kim işlediyse ortaya çıkmalı. Ama bu mahkemeyle değil.
Türkiye’nin yapması gereken yeni, adil ve şüphe uyandırmayacak bir mahkeme kurulana kadar en azından parmakların tetiğe uzanmasını önlemek. Bu da önemli bir şey.
22 Ocak 2011