Zeynebiye - Ehlibeyt Dünyasının Gündemi | Türkiye Caferileri

İslami Vahdet, Görüşler Ve Bakışlar

Vahdet, her alanda ilerlemek için mantıklı ve inkar edilemeyecek bir ilkedir. İnsanoğlu yer yüzüne ayak bastığı ilk günden beri vahdet ve dayanışma ile kendi soydaşlarını tehlikelere karşı koruyabileceğini ve daha rahat bir yaşam ortamı hazırlayabileceğini anladı. 

02 Nisan 2009
İslami Vahdet, Görüşler Ve Bakışlar

Salih ve müslih liderler ve düşünürlerin en büyük kaygısı olan İslami vahdetin zarureti, açık ve kesin bir konudur ve Kuran'ı Kerim ayetleri ve çeşitli hadislerde bu konuya vurgu yapılmıştır. Çağımızda İslam düşmanlarının İslam dini ile mücadele ve müslümanları zayıflatmak için birlik oldukları şu sıralarda İslami vahdetin zarureti daha da ön plana çıkıyor. Bu zaruretin bilincinde olan İslam alimleri ise müslümanların vahdeti yolunda adımlar atmış ve insanları tefrika ve ihtilafın tehlikeleri konusunda uyarmıştır.

Çağımızda Ayetullah Humeyni' nin İslam dininin izleyicileri arasında vahdetin en büyük habercisi olduğunu söyleyebiliriz. İslam dininin vahdete vesile olan maarif ve tealimi ve şimdiki siyasi ve uluslararası şartlarda gerçekleşmesi gerektiğinin bilincinde hareket eden Ayetullah Humeyni İran'da İslam inkılabı zafere kavuşmadan yıllar önce, İslam ümmetinin vahdetini düşünüyordu.
1979 yılında İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra bu hareketin dini ve siyasi ve sevilen lideri olan Ayetullah Humeyni, daha güçlü bir konumdan dünya müslümanlarını vahdete davet etti. İmamın bu alandaki en önemli icraatlarından biri de, 12 - 17 rebiulevvel günleri arasında yer alan süreyi vahdet haftası ilan etmesiydi. Bilindiği üzere ehli sünnet 12 rebiulevvel tarihini ve Şii müslümanlar da 17 rebiulevvel'i İslam Peygamberi (saa)'in kutlu doğum günü olarak kutluyor.
Günümüzde Ayetullah Humeyni'nin salih halefi Ayetullah Hamanei de aynı vahdet çizgisini takip ediyor ve müslümanları İslami dayanışmaya davet ediyor.

İslami vahdet düşüncesinin tüm şii ve sünni alimler arasında bir çok taraftarı olduğu belirtilmelidir. Buna karşın bu alanda gösterilen çabaların yeterli olmadığı anlaşılıyor. Son zamanlarda şii sünni vahdeti doğrultusunda sarf edilen çabalardan biri de, Mısır müftüsü Şeyh Ali Cuma'nın yayınladığı bir fetva idi. Şeyh Ali Cuma bu fetvasında ehli sünnetin şii fıkhına göre dini ibadetlerini yerine getirebileceğinin caiz olduğunu belirtti.

Mısırlı müftü fetvasının gerekçesi hakkında ise şu açıklamayı yaptı: Bazıları şii sünni ilişkilerini bozmaya ve müslümanların vahdetini baltalamaya ve böylece şom amaçlarına ulaşmaya çalışıyor. Bu yüzden ben bu fetvayı vererek şii fıkhına göre ibadet edilmesinin caiz olduğunu söyledim.
Şii müslümanların İslam'ın ayrılmaz parçası niteleyen Şeyh Ali Cuma, şii müslümanların vahdet yolunda attıkları adımları hatırlatırken sözlerini şöyle sürdürüyor: Vahabilerce desteklenen bazı devletler tüm çabaları ile şii sünni ilişkilerini bozmaya çalışıyor.
Mısırlı müftü Şeyh Ali Cuma'nın dışında da bazı sünni alimlerin vahdete vurgu yaparken şii fıkhının dinamik ve zengin bir fıkıh olduğuna ifade ettiği anlaşılıyor. Nitekim Mısır'ın ünlü İslami üniversitesi el-Ezher şeyhi Mahmud Şeltut da uzun bir süre araştırma ve şii alimlerle görüşmelerinin ardından müslümanların şii fıkhına uymalarının caiz olduğunu açıkladı.
Öte yandan bir çok şii ve sünni alim de şii veya sünni alime uymanın ve öbür mezhebin cemaat namazına katılmanın caiz olduğunu açıkladığı biliniyor.

Bir başka Mısırlı müftü Dr. Vasıl Nasr da kendisinden şiilerin cemaat namazına katılmakla ilgili bir soruya verdiği cevapta bu ameli onaylarken şu açıklamaya yaptı:
Yüce Allah bizlere İslami İran'ı ziyaret etme fırsatını nasip ettiği sırada Kum ve Tahran kentlerinde kılınan cemaat namazlarında biz şii alimlere uyduk, onlar da bize uydu. Yüce Allah'tan İslam ümmetine vahdeti nasip eylemesini ve aralarında her türlü çatışma ve ihtilafı bertaraf etmesini niyaz ediyorum.

Kuşkusuz bu sözler İslam dünyasında hiç kimsenin ihtilafları ve hatta mezhepler arasında düşmanlığı körüklemediği anlamına gelmiyor. Irak ve Pakistan'da şiilere yönelik katliamlar, şii müslümanlarla düşmanlık akımının hala aktif olduğunu gösteriyor. Bu radikal düşünce bazen şii müslümanları kafir ve katledilmelerinin mübah olduğu ve hatta sevaba sebep olduğu derecesine kadar ilerleyebiliyor. Gerçi bu görüşü paylaşanlar küçük bir zümredir, lakin müslümanların vahdetine ağır zararlar vermektedir. Şii müslümanları tekfir eden ve kadın erkek, çocuk yaşlı demeden katledilmelerini caiz sayanlar, şii mezhebini bilmeyen veya müslümanlar arasında çatışma çıkarmak üzere ecnebilerle işbirliği yapan cahillerdir.
İslam dininin iki büyük mezhebi olan şii ve sünni mezhepler bir birine zıt mezhepler olmadığı gibi bir çok konuda bir birine çok yakın olan iki mezheptir. Mısır'ın el-Ezher şeyhi Tantavi, İslam alemi ulema birliği başkanı Kadaravi ve yine çeşitli ülkelerin ehli sünnet alimleri bu konuya fetvalarında vurgu yapmaktadır.

Öte yandan İran'ın seçkin alimlerinden Ayetullah Vahid Horasani de şii müslümanlardan diğer müslümanlara iyi davranmalarını isterken şöyle diyor: Sizin şer'i göreviniz, şahadetleri dile getirenlere, hatta sizi kafir olarak bilseler, iyi davramkatır ve eğer size haksız yere davranacak olurlarsa siz, hak ve adalet yolundan sapmamalısınız ve Allah'ın buyruğuna karşı teslim olmasınız. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Bir cemaat ile düşmanlık sizleri günaha ve adaleti terk etmeye yöneltmesin. Adalet yolunu tutun, çünkü takvaya daha yakındır.
Her iki mezhebin salih ve takva sahibi alimlerince gündeme gelen bu tür fetvalar, İslam dünyasında yükselen tefrika seslerinin gerçekte mezheplerin ve alimlerin arasındaki ihtilaflardan kaynaklanmadığını, tüm bunların siyasi maksatlı ve cahilce bağnazlıklardan kaynaklandığını gösterir. Örneğin bir kaç hafta önce kutsal topraklarda Mendine kentinde ve İslam peygamberi (sav)'in vefat gününde şii müslümanlara yönelik düzenlenen ve bir kaç kişinin şehadeti ve yine bir kaç kişinin yaralanmasına yol açan hain saldırı da şii müslümanlara karşı yönelik bu bağnaz yaklaşımdan kaynaklanmaktadır.
Ancak batılı devletler ve İslam dünyası içindeki bazı işbirlikçi devletlerin müslümanlar arasında tefrika çıkarma yolunda sarf ettikleri tüm çabalara karşın İslami uyanış sürecinin hızla gelişmekte olduğuna ve böylece vahdet için gereken zeminin hazırlanmasına tanık olmaktayız.
İran İslam cumhuriyeti tarafından hazırlanan ve İslam aleminin bir çok alimi tarafından onaylanan vahdet bildirgesi ve yine Mısırlı Şeyh Ali Cuma'nın fetvası gibi şii müslümanlara destek bağlamındaki fetvalar hiç kuşkusuz İslam dünyasının hızla vahdet ve dayanışmaya doğru kararlı adımlarla ilerlediğini yansıtmaktadır.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.