ABD’nin Suriye halkına sunabileceği şey umut değil yıkım, barış değil savaştır ve bu savaş artık yalnızca Suriye ile ilgili değildir – hatta hiçbir zaman öyle olmamıştır. Zaman geçtikçe, Suriye’ye dayatılan savaşın gerçek doğası kendi kendini açıkça gösterir hale geldi. Bu yüzden bu günlerde Washington’dan duyduğumuz şey artık yalnızca IŞİD gibi terör oluşumlarının yenilgiye uğratılmasına yapılan vurgu değil, daha ziyade, ABD ile Arap ve Avrupalı müttefiklerinin Suriye’de peşinden koştuğu türden bir rejim değişikliğini İran’da gerçekleştirmek üzere savaşın Suriye’nin ötesine doğru genişletilmesine yapılan vurgudur. IŞİD şimdiden İran’a bir kez saldırdı ve bu tür saldırıların gelecekte de İran’da ya da Ortadoğu’nun herhangi bir başka yerinde gerçekleşmeyeceğinin hiçbir garantisi yok. Batı, IŞİD’in başka bölgelere doğru uzanmasını örgütün Suriye ve Irak’tan çıkmasının bir sonucu olarak sunarken, bu genişleyen uzanımın sebep olacağı kaos, tıpkı Irak ve Suriye örneklerinde olduğu gibi, ABD’nin de bölgedeki kendi askeri varlığını genişletmesi için bir davet işlevi görecektir. Şimdiden Afganistan’da yeni konuşlanmalar ve Pakistan’da yeniden başlayan insansız hava aracı saldırıları gördük ve bunlar, ABD’nin yakın ve hatta uzak bir gelecekte bölgeden ayrılmama niyetinde olduğunu gösteriyor.
Bu bağlamda, ABD’deki resmi politika yapım merkezlerinde şimdiden, Suriye ve Irak’ta genişletilmiş askeri varlığın kalması ve hatta savaşın ölçeğinin büyütülmesi planları değerlendiriliyor. Foreign Policy dergisi Haziran ayı ortasında, Beyaz Saray’daki bazı politika yapıcıların, İran’la askeri olarak karşı karşıya gelme ve en sonunda “şer ekseninin bağlantı noktasıyla” hesabı görmenin bir aracı olarak Suriye cephesinin genişletilmesi taraftarı olduğunu yazıyordu. Habere göre,
“Ulusal Güvenlik Konseyi’nin (NSC) üst düzey istihbarat müdürü Ezra Cohen-Watnick ve NSC’nin baş Ortadoğu danışmanı Derek Harvey, Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye’nin güneyinde hücum başlatmasını istiyor. ABD ordusu geçtiğimiz haftalarda bu bölgede, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı destekleyen İran destekli güçlere karşı birkaç savunma eylemine girişti.”
Her ne kadar haber, bu fikrin henüz Pentagon içinde çok da fazla destek bulmadığından bahsetse de, Pentagon’un Suriye stratejisi içinde savaşı Esad yanlısı güçlerle, özellikle de İran’la askeri açıdan karşı karşıya gelecek şekilde genişletme yönünde bir niyet olduğu inkâr edilmiyor. Bunun son işareti, birkaç gün önce ABD güçleri Suriye’de İran’a ait bir insansız hava aracı düşürüldüğünde görüldü. Ve Washington Post’un kısa süre önce açığa çıkardığı gibi, ABD halihazırda Esad rejimine ve İran destekli milis güçlerine karşı daha önce görülmemiş türden saldırılar düzenliyor ve onlara, “Amerikalılarla ve onların yerel vekil güçleriyle karşı karşıya gelmelerine veya onları engellemelerine izin verilmeyeceği” yönünde ikazlarda bulunuyordu.
Öte yandan, ABD’nin burnunun dibinde savaşan Esad karşıtı güçleri korumak için her adımı atacağı, ABD’nin halen Esad’ı Suriye’nin meşru yöneticisi olarak iktidarda görmeye karşı olmasında da kendini gösteriyor. İki şey açıkça bu gerçeğe işaret ediyor.
Birinci olarak, ABD’nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Nikki Haley, Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin 28 Haziran tarihli oturumunda, ABD’nin IŞİD’in çıkarılacağı tarihte Suriye’de nasıl bir rol oynayacağına karar vermesi gerektiğini, “çünkü sağlıklı bir Suriye’nin Esad’la olmayacağını” söyledi. Büyükelçi Haley’in “Birleşmiş Milletler’de ABD’nin çıkarlarının ilerletilmesi” başlıklı oturumdaki son vurguları, Amerika’nın Suriye’deki gelecekteki hedeflerinde olası bir değişime işaret edebilir. Haley daha önce yeni yönetimle birlikte Washington’un Suriye’deki önceliklerinin değiştiğini ve ABD’nin artık Esad’ın görevden uzaklaştırılmasına odaklanmayacağını söylemişti.
Görünürdeki bu politika değişimine ilave olan ikinci şey, Beyaz Saray’ın Suriye’de Esad tarafından düzenlenebilecek yeni bir olası kimyasal silah saldırısından bahsediyor olması. 26 Haziran tarihinde Beyaz Saray yetkilisi, Suriye’nin yeni bir kimyasal silah saldırısı planladığını ve bunun gerçekleşmesi halinde “ağır bir bedel ödeyeceğini” söyledi. Büyükelçi Nikki Haley Twitter’de hemen işe karışarak, yeni biri saldırı durumunda “yalnızca Esad’ın değil, aynı zamanda onun kendi halkını öldürmesine yardım eden Rusya ve İran’ın da sorumlu tutulacağını” yazdı.
Yukarıda bahsedilen politika değişimi ve savaşı İran’a doğru genişletmek için yapılan hazırlıklar, Cumhuriyetçi saflar arasında da belli bir destek buldu. Daha birkaç gün önce Cumhuriyetçi senatör Tom Cotton’un “Amerika Birleşik Devletleri’nin politikası İran’da rejim değişikliği olmalıdır” dediği aktarıldı. CIA, örtülü İran operasyonlarını (“IŞİD adına” diye okuyun) şimdiden genişletti. ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson da birkaç gün önce ABD Kongresi’nde yaptığı ve pek de fazla fark edilmeyen değerlendirmelerinde Suriye’de “barışçıl rejim değişikliği” çağrısında bulundu. Ancak Tillerson’un “barışçıl” derken neyi kastettiği açık değildir, zira ABD’nin rejim değişikliği operasyonları tarihi, doğrudan askeri müdahaleler veya örtülü operasyonlarla doludur.
Şu halde İran, ABD ve müttefiklerinin bir sonraki açık hedefi mi? Oluşum halindeki bu entrikacı gelişime dair sorunun yanıtı evet olmalıdır. Bu, Trump’ın son Suudi Arabistan ziyareti esnasında ortaya koyduğu “İran’ın tecrit edilmesi” politikasının tepe noktası olacaktır. Suriye savaşının bu şekilde genişletilmesinin, bu politikada bölgedeki baş rakiplerini çembere almanın hazır bir fırsatını görecek olan pek çok Arap-Körfez devleti arasında hazır destek bulacağına da şüphe yoktur. Bu ülkeler Amerikan vagonuna atlayacakları gibi, aynı zamanda istekli bir şekilde milyarlarca dolar akıtacak, bütün bölgenin yaşayan bir cehenneme çevrilmesine katkı sağlayacaklardır ki bu cehennemin kendi kapılarını da çalması çok da fazla zaman almayacaktır.
Salman Rafi Sheikh
New Eastern Outlook
Medyasafak.net