Suriye’de ABD’nin 7, Rusya’nın 4 üsse sahip olduğunu ve bu iki gücün, Suriye’nin güneybatısında ateşkes ilan edilmesi için anlaştığını yazdı gazeteler. Emperyalizmin, bölgeye yönelik işgal ve saldırılarının, bir paket programın parçaları olduğunu hiç akıldan çıkarmadan, belleklerimizi tazeleyelim.
IŞİD terör örgütü, 2014 yılı Haziran ayında Musul’a girmişti. Bunu fırsat bilen Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi lideri Mesut Barzani, hemen birkaç gün sonra Kerkük’te denetimi ele aldı. Barzani, ABD’nin er geç, emperyalizmin aparatı olan IŞİD terör örgütünü, Musul’dan çıkarmak için harekete geçeceğini biliyordu. Emrivaki yaptı. Musul bunalımını kendisi açısından fırsata çevirdi. ABD hemen harekete geçmedi. Sebebi basitti: Birincisi, IŞİD terör örgütü, ABD – İsrail ortak yapımıydı. Bu nedenle tam olarak bitirmek istemedi. Gerektiğinde kullanılmak üzere elinin altında, denetlenebilir düzeyde tutmak istedi. İkincisi, Musul’a saldırmak için ABD açısından şartların daha da olgunlaşmasını bekledi. Kendince en uygun zamanı kolladı. Üçüncüsü, Suriye meselesi daha fazla öne çıktığından, önceliğini Rusya ve İran karşısında zemin kaybettiği Suriye’de konumunu güçlendirmeye verdi.
ABD, 2003’teki Irak işgalinden sonra Musul, Kerkük ve çevresinin demografik yapısıyla oynadığından, bundan en kazançlı çıkan kesimin Kürtler, en çok kaybedenin Türkmenler olacağını biliyordu. Türkiye, Suriye ve Irak’ta mezhepçilik (Sünnicilik) yaparak, Kuzey Irak’ta ise buna bir de etnikçiliği (Kürtçülük) ekleyerek davranınca, en büyük desteği ABD’den gördü. Ankara, Barzani’yle olan yakınlığını artırdıkça artırdı. Onu bağımsızlık yönünde teşvik etti. Onunla, Bağdat merkezi hükümetini dışlayarak habersiz petrol ticareti yaptı. Bu petrolü Barzani, İsrail dahil üçüncü ülkelere sattı.
BÖLGE ÜLKELERİNİN İTTİFAKI GEREKLİ
Şu görüldü: Irak’ta sonucu büyük ölçüde Musul’un nasıl şekilleneceği, Suriye’de sonucu ise rejim güçlerinin sahadaki başarısı belirleyecek. Süreç zorlu. Hem Rusya, hem Suriye, hem İran; verdikleri mücadelenin, aynı zamanda ABD’nin Kürt koridoru projesine karşı verildiğini biliyorlar. ABD’nin aynen Kuzey Irak gibi, Musul’un da özerk şekilde yönetilmesini istediğini biliyorlar. Öyle bir durumda aslan payını, ABD ile birlikte hareket eden Kürtlerin ve Sünnilerin alacağını biliyorlar. Irak’ı fiilen üçe bölen ABD’nin, Suriye’yi de etnik ve mezhepsel temelde bölmek istediğini biliyorlar. Bu bölünmeleri ABD’nin müdahale etmek, nüfuz kurmak için kullandığını biliyorlar.
Anımsayalım: Mart 2017’de Kerkük Valisi, Irak Anayasası’nı çiğneyerek, il genel meclisi kararıyla Kerkük’e Kürdistan bayrağı çekti. Kısa süre sonra Barzani, 25 Eylül 2017’de bağımsızlık referandumu yapacaklarını açıkladı. ABD’den habersiz bu işler olmayacağına göre, Kerkük’ten sonra Musul’un doğusunda da denetimi sağlayan Barzani’nin, bu süreçte en çok ABD, İsrail ve Türkiye’ye güvendiğini görmek gerekir. Çünkü ABD Irak’ta Barzani’yi açıkça kolladığı gibi, Suriye’de de PKK – PYD – YPG terör örgütünü, Türkiye’ye tercih ediyor. Şimdiki halde Suriye’de ABD’nin 7, Rusya’nın 4 üssü var. Ve iki ülke Suriye’nin güneybatısında güvenli bölge kurulması konusunda anlaşmaya vardılar. Öte yandan Almanya askerlerini İncirlik Üssü’nden çekip, Ürdün’de Muvaffak Salti Üssü’nde konuşlandıracak.
Unutmayalım: Irak’ı fiilen Kürtler, Şiiler ve Sünniler arasında üçe bölen ABD, ülkenin anayasasını da yazdı. Gevşek bir federasyon olarak yapılandırdı ülkeyi. Etnik ve mezhepsel temelde kota ve kompartımanlar oluşturdu. O yüzden Cumhurbaşkanı Kürt, başbakan Şii, meclis başkanı Sünni oluyor Irak’ta. ABD, Musul’u da aynen Irak’ı parçaladığı gibi parçalıyor. Yarısını Kürtlere vermeyi tasarlıyor. Türkiye ise Irak’ta, üçü de ABD denetiminde olan kişilerle (Mesut Barzani, Tarık Haşimi, Esil Nuceyfi) ittifak yaptı. Bu güçlerle ittifak yapılarak, Irak’ın toprak bütünlüğü korunamaz. Irak’ın bütünlüğünü savunmak için, Irak’ın bütünlüğünü savunanlarla, başta da Bağdat’taki merkezi hükümetle ittifak kurmak gerekir. Rusya, Çin ve İran’ın da Irak’ın bütünlüğünden yana oldukları unutulmamalıdır.
ABD’NİN KORİDOR HESAPLARI
Arapçada “kavşak” anlamına gelen Musul, Bağdat’ın ardından Irak’ın ikinci büyük kenti. ABD’nin Kürt koridorunun başlangıç noktası (Bitiş noktası Suriye’nin Akdeniz kıyıları). Bu nedenle emperyalizmin iştahını kabartıyor. Suriye’de Rakka, Irak’ta ise Musul’a yönelik harekâtlara katılmak için hevesli olan Türkiye’ye, ABD izin vermedi. Misal; Irak, Başika Üssü’ndeki Türk askeri varlığı hakkında çok sert konuştuğunda, ABD de bu konuda Irak’ı destekledi. İran da öyle yaptı. Suriye konusunda tamamen zıt konumda olan, Irak konusunda siyasetleri çatışan ABD ve İran, Türkiye’nin Irak’taki askeri varlığı konusunda aynı tavrı takındı. Bu da Türkiye’yi zora soktu.
Rusya’nın başından beri destek verdiği Suriye rejimine, 2015 Eylül ayının sonundan itibaren hava kuvvetleriyle de destek vermesi, önce sahada, sonra da diplomasi masasında dengeleri Avrasya güçleri lehine değiştirdi. Batıda ve Türkiye’de, Putin’in Esad’ı gözden çıkardığı, alternatif isimler üzerinde çalışmaya başladığı yönünde haberlerin sıklaştığı bir dönemde, Suriye ordusunda yorgunluk belirtilerinin görüldüğü bir süreçte, Rusya’nın hava kuvvetleriyle de devreye girmesi, zamanlama açısından da önemliydi. Batıda, “Rusya başarısız olacak. Suriye, ikinci bir Afganistan olacak Moskova için. Suriye ordusu tükendiği için Rusya hava gücünü devreye soktu. Rus savaş pilotları Suriye’yi bilmiyorlar. Esad karşıtlarının elinde karadan havaya atılan, savaş uçaklarına karşı çok etkili olan füzeler var…” diye yazılıp çizilirken, sahadaki gerçekler, müzakere masasına da yansıdı. Artık ne ABD’de, ne Fransa’da, ne Türkiye’de Esad’ın gideceğine inanan, gitmesini şart koşan lider yok.
Şunu saptayalım: Suriye cephede 2011 Mart ayından beri ABD emperyalizmine, onun Avrupalı ve bölgesel müttefiklerine (Türkiye, Suudi Arabistan, Katar), ABD destekli her türden terör örgütüne karşı mücadele ediyor. Eğer iç dinamikleri güçlü olmasa, sadece Rusya ve İran’ın, kritik anlarda Çin’in, Hizbullah’ın desteğiyle, bugüne kadar direnemezdi. Suriye’de Esad’a iki hafta ömür biçen, Şam’da Cuma namazı kılmaktan bahsedenler yanıldılar. “Esad bir an önce gitsin. O çekilmezse çözüm olmaz. Geçiş süreci Esad’sız olmalı” diyenler, gelinen aşamada Esad’ın kalıcı olduğunu kabul ediyorlar. Türkiye; sadece Esad’ın siyasi ömrü, Suriye’nin direnişi konusunda hesap hatası yapmadı. ABD destekli Kürt grupların bu kadar geniş bir bölgede denetim sağlayacağını da öngöremeyerek, bir başka hesap hatası yaptı.
Ana fikir: ABD’nin öncelikleri; emperyalizmin ihtiyaçları, İsrail’in güvenlik endişeleri, bölgesel dengeler, zengin enerji kaynakları, İran’ın nüfuzu, Rusya ve Çin’in artan ağırlığıdır. Türkiye’nin bütünlüğünü, ABD ve NATO’nun savunmasını beklemek, saflıktır. Türkiye, bölge merkezli bir diplomasiyle kendini güvenceye alabilir.
Barış Doster
Odatv