Altıncı imamın imameti devrinde, İslam ülkelerinde çeşitli kıyamlar özellikle Ümeyye oğullarının hükümetini yıkma amacıyla düzenlenen kıyamlar, Ümeyye oğullarını hilafetten düşürüp, soylarını kesmekle sonuçlanan kanlı savaşlar ve beşinci imamın yirmi yıl İslam ve Ehl-i Beyt öğretilerini yayması sonucunda meydana gelen ortam, altıncı imama İslami bilgileri yaymak için daha münasip bir zemin hazırladı.
Altıncı İmam, Ümeyye oğulları hilafetinin son zamanlarına ve Abbas oğulları hilafetinin ilk zamanlarına rastlayan imameti devrinde hazırlanan fırsatları elden kaçırmayıp dini öğretileri geniş alanda yaymaya başladı. Çeşitli akli ve nakli fenlerde bir çok ilmi şahsiyetler eğitti. Bunların başlıcaları şunlardır: Zürare, Muhammed b. Müslim, Mümin-i Tak, Hişam b. Hakem, Eban b. Teğlib, Hişam b. Salim, Hüreyz, Hişam-i Kelbi Nessabe, Cabir b. Hayyan-i Sufi (kimya alimi) hatta Ehl-i Sünnet alimlerinden olan Süfyan-ı Sevri, Hanefi mezhebinin reisi Ebu Hanife, Kadı Sekuni, Gazi Ebu'l Bahteri gibiler onun öğrenciliğini yapmakla övünüyorlardı. (Hazretin eğitim merkezinden dört bin mühaddis ve bilginin mezun olduğu meşhurdur.)[2]
Beşinci ve altıncı imamdan rivayet edilen hadislerin sayısı Peygamber-i Ekrem'den (s.a.a) ve diğer on imamdan aktarılan hadislerden daha çoktur.
Ancak İmam Sadık (a.s) imametinin son yıllarında Abbasi halifesi Mansur'un baskılarına maruz kalarak zor günler geçirdi. Ümeyye oğulları tarafından Şii seyitlere yapılmayan zulümler Abbasiler eliyle yapıldı. Onun emriyle Şiiler grup grup yakalanıp, karanlık hapislerde işkencelerle hayatlarına son verildi. Bir kısmının başını kesip bir kısmını diri diri toprağa gömdürdü. Bazılarını binaların temeline yahut duvarların arasında bırakarak saraylar yaptırdı.
Mansur, altıncı imamın Medine'de yakalanmasını emretti. (Daha önce Abbasi halifesi Seffah'ın emriyle de yakalanıp Irak'a götürülmüştü. Ondan daha önce beşinci imamla birlikte Dimeşk'e götürülmüştü).
Bir süre imamı göz altında sakladılar. Defalarca onu öldürmek istediler ve ihanetler ettiler. Bilahare Medine'ye dönüş iznini verdiler. İmam Medine'ye döndü. Denilebilir ki geri kalan ömrünü takiyye ve inzivada geçirdi. Sonunda Mansur'un emriyle zehirlenip şehit edildi.[3]
Mansur, imamın şahadet haberini alınca Medine'deki valisine mektup yazıp "Başsağlığı dilemek amacıyla İmamın evine git, vasiyetnamesini oku, vasi olarak tanıttığı kimsenin mecliste başını vur" emrini verdi. Elbette Mansur bu oyunla imamet meselesine son vermeği ve Şia adını kökten silmeği amaçlıyordu. Fakat Medine valisi vasiyeti okuyunca Halifenin planının tam tersine beş kişinin vasi tayin edildiğini gördü. Bunlar, Halifenin kendisi, Medine valisi, büyük oğlu Abdullah Efteh, küçük oğlu Musa ve Hamide idiler. Böylece Halifenin planı suya düşmüş oldu.[4]
17 Rebiülevvel…
Karanlıklar dünyasında 17 Rebiülevvel’de iki kere doğdu güneş. İki kere aydınlandı zulüm diyarı, iki kere nurlara büründü haksızlıklar ocağı…
Biri milâdi 570 yılında, Medine-i Münevvere’de zulüm ve haksızlık diyarını aydınlatan, ikinci güneş ise hicrî 83 yılında, yine 17 Rebiülevvel’de doğdu…
Hz. Peygamber’den olan
O yüce insandan bize kâr kalan,
İşaret edilen on iki nurdan, on iki güneşten, on iki aydınlıktan altıncısı…
Bir heyecan sarmıştı Medine’yi.
Bekleniyordu doğumu... Muhammed Baqır’ın göz bebeği…
Güneş her zamankinden daha fazla aydınlatacaktı artık Medine’yi…
Artık ilim her zamankinden daha kâmil olacaktı.
Dört bin talebeyle, dünyanın dört bir yanına ulaşacaktı öz Muhammedi din…
Öğreniyorsak ilimi, keşfediyorsak bilimi…
Kûfe’de Hûrr’ isek, ayırabiliyorsak mazlumu, zalimi.
Tutunmuşuz sana, nasip eyle şefaatini…
Ey altıncı nur!
Biz seni görmesekte…
Bağlıyız bize bıraktığın Öz Muhammedi Mektebe…
Her fırsatta, her ibadette…
Getiririz seni yade…
Zulüm diyarı istemese de…
Bağlıyız cemaatine.
17 Rebiülevvel’de Medine’yi aydınlatan güneş, şimdilerde doğudan batıya, tüm dünyaya Öz Muhammedi dini öğütlemekte…
Ey altıncı nur! Ey İmam Caferi Sadık…
Sadık kalacağız sana. Senin ceddinin yoluna..
Bizi biz yapan senin öğrettiğin ilmin…
Dua ediyoruz yüce yaradana…
“Ğayril mağzubi aleyhim ve lezzallin…”
--------------------------------------------------------------------------------
[1]- Usul-u Kafi, c.1, s.472. Delail-ul İmame, s.111. İrşad-ı Müfid, s.254. Yakubi Tarihi, c.3, s.119. Fusul-ul Mühimme, s.212. Tezkiret-ul Havas, s.346. Menakıb-ı İbn-i Şehraşub, c.4, s.280.
[2]- İrşad-ı Müfid, s.254. Fusul-ul Mühimme, s.204. Menakıb-ı İbn-i Şehraşub, c.4, s.247.
[3]- Fusul-ul Mühimme, s.212. Delail-ül İmame, s.111. İsbat-ül Vasiyye, s.142.
[4]- Usul-u Kafi, c.1, s.310.
08 Ocak 2015