Yine de bir ‘ılımlılar’ efsanesidir gidiyor. 11 Nisan’daki ‘Sarinle ılımlılaşanlar’ başlıklı yazımda Amerikalı ve Suudilerin Ürdün’de eğitip donattığı grupların ABD’nin terör listesine eklediği Nusra ile ortak hareket ettiğini, birçoğunun Kaide’yle aynı düşünsel kodları paylaştığını yazmıştım.
Batı destekli Suriye Ulusal Koalisyonu’nun (SUK) sahada irtibat kurabildiği birkaç gruptan biri olan Suriye Devrim Cephesi, Suudi destekli İslam Ordusu ve Yermuk Tugayı’nın Nusra ile omuz omuza olduğunu belirtmiştim. Bu birliktelik yadırgatıcı değil. Amerikalıların bir zamanlar ‘müstakbel devlet başkanı’ gözüyle baktığı eski SUK Başkanı Muaz el Hatip de Nusra’ya terörist denmesine öfkelenmişti. İlk savaş deneyimini Irak’ta Irak İslam Devleti (IİD) saflarında edinmiş Nusra, Kaide’nin Suriye kolu; Seymour Hersh’in tartışmalı yazısında Guta’daki kimyasal saldırının zanlısı diye mimlediği örgüt.
Bu örgütlerin ortak düşmanı ise 2013 sonlarından beri rejimin maşası olarak gördükleri Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD). IŞİD’ın lideri Ebu Bekir el Bağdadi, Nusra’yı kendisine bağlama fermanı ters teptiğinden beri Kaide lideri Eyman Zevahiri ile de köprüleri atmış durumda. Bağdadi, IİD olarak sadece Irak’ta varlık gösterdikleri yıllarda da Kaide liderliği ile anlaşamıyordu. IŞİD, Kaide’den doğma ama paralel Kaide olarak şimdi Irak ve Suriye cephesinde kendi emirliğini kurmakla meşgul. Ayrıldıkları nokta şu: Nusra’nın rejim yıkıldıktan sonra vaat ettiğini IŞİD rejim yıkılmadan kurmaya çalışıyor. Biri kendini Suriye ile sınırlarken öteki küresel cihadı öne çıkartıyor.
Kuzeyde yabancılar farkı!
Kuzeyde ise denkleme başta Çeçenler olmak üzere yabancılar giriyor. MİT’in Çeçenleri kullandığına dair kanaat yaygın. Türkiye’deki bazı Çeçen mülteciler, cepheye kâh gönüllü kâh zorla sürüklendi. Küresel cihad ağının parçası olanlar bir yana ‘Ya Rusya’ya teslim edilirsiniz ya da Suriye’ye gidersiniz’ seçeneğinin işe yaradığını biliyoruz. Suriye’de öne çıkan Kafkasyalı komutanlar Ömer, Seyfullah, Ebu Musa, Müslim ve Selahaddin. Çeçen olmalarına atfen hepsi ‘Şişani’ soyadını kullanıyor. ‘Cihadi selefiler’ arasındaki bölünmeyye birlikte Çeçenler de ayrıştı. İlk buluşma noktası Ömer Şişani’nin komutasındaki Muhacirun ve Ensar Ordusu’ydu. Ömer Şişani, IŞİD’ın kuzey cephe komutanı olmayı kabul ederek safını netleştirirken Ebu Musa, ‘Ensar el Şam’ı kurdu. Seyfullah da ‘Hilafet Ordusu’nu kurup Nusra Cephesi’ne biat etti. Seyfullah şubatta Halep’teki hapishane baskınını yönetirken öldürüldü. Cunud el Şam’ı kurup bağımsız kalan Müslim ise Seyfullah’ın ölümüyle oluşan boşluğu doldurdu. Selahaddin ise eski örgütle aynı ismi taşıyan ‘Muhacirun ve Ensar Ordusu’nun komutanlığını üstlenip Nusra’nın safına katıldı. Birkaç cepheye liderlik eden Çeçenlerin Keseb’e yönelik Enfal Operasyonu’nu yönetmesi de sürpriz değil. Enfal’in komutası Ebu Musa’daydı. Müslim de saldırıya katıldı. TSK ve MİT’in desteği olmadan Enfal’in yürütülemeyeceğini düşünen çok.
Kaide ile çalışmanın inceliği!
Muhalefetin şekillenmesinde hep Batılı istihbarat örgütleriyle birlikte Katar, Türkiye, Suud Arabistan öne çıksa da siyasi kakafoniye fazla eşlik etmediğinden gözden kaçan bir aktör daha var, o da Kuveyt. Şeyh Haccac ve Şafi el Acemi gibi Kuveytli din adamları ve eski milletvekili Velid el Tabatabai gibi nüfuzlu siyasetçiler cihadi selefilerin finansmanında ciddi rol oynadı. IŞİD-Nusra kavgasından sonra Nusra’ya ağırlık veren Kuveytlilere sırtını dayayanların başında Ahrar el Şam geliyor. İstanbul’da temeli atılan Ahrar el Şam’ın kurucusu Ebu Halid, Kaide’nin Suriye temsilcisiydi. Yine Kuveytlilerin el verdiği komutanlar arasında IŞİD’a biat etmeden önce Ömer el Şişani de vardı. Şişani geçen yıl Lazkiye’deki saldırıları Haccac’ın telkinleriyle yürüttü.
Silahlandırılmalarında sakınca görülmeyen bir diğer örgüt Ceyş el Mücahidin. Bu örgütü sansasyonel bir icraatından hatırlıyoruz: Martta Hıristiyan muhalif Marsel Şehravo’yu başını örtmediği için şeriat mahkemesine çıkarttılar. Örtüneceğine dair yazılı taahhütle bırakıldı. Örgüt sonradan özür dilese de ‘mahkeme’ kararı kaldı. Bu örgütleri eleştiren muhaliflerin başına gelmeyen de kalmıyor. Mesela ‘örgüt suçlarını’ rapor eden Hak İhlallerini Belgeleme Merkezi’nden avukat Razan Zeytune, eşi ve 2 arkadaşıyla aralıkta İslam Ordusu’nun elindeki Duma’da kaçırıldı. Suud güdümlü İslam Ordusu, Batı-Körfez ittifakının yeniden formatladığı savaşın merkezinde yer alıyor.
Yüzlerce örgütten savaş kapasitesi yüksek olanları örnekledim. Kimin kimi beslediğine dair bu hikâyede nihai sözüm şu: Bu kirli bir oyun. Türkiye ayrımsız hepsine kapılarını açarken Amerikan-Suud ekseni sözde ‘ılımlı’ farkı gözetip özde selefileri besledi. Bunun yarattığı fark ne? Fark şu: Nusra’ya sarini Türkiye’nin temin ettiği iddiasında olduğu gibi zor dönemeçte biri sahneden sıvışırken diğeri projektöre yakalanıyor. Kaide ile deneyimi olan silahın çift yönlü ateşlendiğini biliyor ve kaçabileceği bir masaya oturuyor. Acemi olan ise o masayı kendi toprağında kurdurtuyor. Geçmiş olsun!
Fehim Taştekin/Radikal