Zeynebiye - Ehlibeyt Dünyasının Gündemi | Türkiye Caferileri

Uhud Gazvesi ve Vahşi'nin Vahşeti

Zeynebiye Camii İmamı Ş. Hamit Turan'ın kaleminden Uhud Gazvesi ve Peygamberimizin amcası Hz. Hamza'nın katili Vahşi. 

22 Ağustos 2013
Uhud Gazvesi ve Vahşi'nin Vahşeti

Hicretin Üçüncü Yılı, Şevval'in On Dördü

Vahşi, Hz. Hamzayı şehid ederek Emevilerin müşrik adamlarının intikamını aldığı için, Emevilerce uydurulmuş sahte menkıbelerle ödüllendirilmiştir.

Hamza b. Abdulmuttalib (a.s) Allah ve Resûlü’nün Aslanı, Hazreti Peygamberin hem amcası hem süt kardeşidir.

Hz. Peygamber(s.a.v) O’nun hakkındaşöyle buyurdu: “Allah katında şehidlerin efendisi Hamza b. Abdulmuttalib’dir.”

Hz. Peygamber(s.a.v), Amcası Hamza’yı şehid eden Vahşi’yi huzurdan ebediyyen kovdu.

Hz. Hamza Seyyidüşşühedâ(a.s)nın katili Vahşi, ömrünü şarap komasıyla noktaladı.

Hz. Ömer b. Hattab Vahşi için şöyle diyor: “Hz. Hamza’yı katledenin, ahirette kurtuluşa ermemesi gerekir.”

Hz. Hamza (a.s)

Hamza b. Abdulmuttalib, Resulullah’ın amcası, Arapların şecaatli yiğidi ve İslam’ın ünlü kahramanıydı.

O, İslam ordusunun Kureyş’le Medine dışında savaşması gerektiğini önerenlerden birisiydi. Mekke’de, o hassas anlarda, Resulullah’ı putperestlerin şerrinden bütün gücüyle koruyan yine Hz. Hamza’ydı. Kureyşin büyük toplantısında Peygambere ettiği eziyet ve hakaretlere karşılık olarak, Ebu Cehl’in kafasını kırmış ve orada bulunanların hiç birisi ona karşılık vermeğe cesaret edememişti.

İslam’ın cesur ve kahraman komutanı Hz. Hamza, Bedir savaşında da Kureyş’in ünlü kahramanı Şeybe’yi öldürerek ortadan kaldırmasının yanı sıra, bir grubu yaralamış, bir başka grubu da meydandan silmişti. Hakkı ve insanî erdemleri savunarak özgürlüğü insan hayatının bütün boyutlarına hakim kılabilmekten başka bir hedefi yoktu.

Ebu Sufyan’ın karısı ve Utbe’nin kızı olan Hind, Hz. Hamza’ya karşı büyük bir kin besliyordu. O, her ne pahasına olursa olsun Müslüman’lardan babasının intikamını almaya and içmişti. Habeş’li bir köle ve ünlü bir savaşçı olan Vahşi b. Harb ise, amcası Bedir’de öldürülen Cübeyr b. Mut’im’in kölesi idi. Hind Vahşi’ye, Muhammed, Ali veya Hamza, bu üç kişiden birisini öldürerek babasının intikamını alması durumunda onun özgürlüğe kavuşmasını sağlayacağını vaad etti. Vahşi, Utbe b. Hind’in bu arzusunu her ne hile ve desise ile olursa olsun, yerine getirerek özgürlüğe kavuşmayı çok istiyordu.

Kimileri de Vahşi’nin efendisi Cübeyr’in, amcasının intikamını almasına karşılık ona özgürlüğünü vereceğini vaad ederek meydana yolladığını ileri sürmüştür. Belki de her ikisi de aynı kişiyi görevlendirmiştir.

Hz. Hamza(a.s)nın şehid edilişini, kendi katili Vahşi’den dinleyelim.

“Ben: Peygamberin üzerine varmaya gücümün yetmeyeceğini biliyorum. Çünkü Ashabı, O'nu yalnız bırakmaz, kimseye teslim etmezler. Hamza'yı ise, vallahi, uyurken bulsam, heybetinden uyandırmağa cesaret edemem. Amma Ali'ye gelince, onu öldürmek için bir fırsat kollayayım bakayım, dedim.

Halk arasında Ali'yi aradım. Derken, Ali, göründü, Kendisi, çok uyanık, girişken, çevik, dikkatli ve etrafını çok iyi kollayan bir adamdı. Kendi kendime “Benim aradığım, hakkından gelebileceğim adamım bu değil!” Dedim.

O sırada Hamza'yı gördüm: Halkı, kasıp kavuruyor, kesip biçiyordu. Ona fırsat kollamak için, bir kayanın arkasına gizlendim.

Hz. Hamza'nın Vahşî tarafından şehid edilişi:

Bir ara, Siba' b. Ümmü Enmar: (Var mı benimle çarpışacak bir yiğit?) diyerek meydan okuyordu.

Hamza, ona: (Gel yanıma ey kadın sünnetçisi olan kadının oğlu!)

(Allah'a ve Resulüne sen misin meydan okuyan?!) dedi ve onu, göz açtırmadan, bacaklarından vurup yere serdi. Üzerine çöküp koyun boğazlar gibi boğazladıktan sonra sür'atle bana doğru gelirken, beni gördü.

Sel suları arklarına eriştiği sırada, ayağı kayıp yıkılınca  mızrağımı, onun istediğim yerinden vurmak için, fırlatıp attın . Böğründen vurdum. Hatta mızrağımın ucu, mesanesinden dışarı çıktı!

Hamza bana saldırmak istedi, fakat takatı yetmedi, oracıkta düşerek can verdi. Hamza'nın yanına varıp karnını yardım. Utbe'nin kızı Hind'e götürmek için ciğerini çıkardım. Sonra mızrağımı onun vücudundan çıkarıp Kureyş karargâhına geri döndüm. Benim başka bir işim kalmamıştı. Artık azad olmamı beklemeğe koyuldum.

Vahşi'nin kendi anlatımıyla Müslüman(!) olması

Uhud savaşından sonra uzun bir süre Mekke’de yaşadım. Müslümanlar Mekke’yi feşedince bu defa Taif’e kaçtım.  Çok geçmeden İslam ordusu oraya da ulaşınca, yine kaçmak istedim. Dostlarımdan biri bana: Muhammed’in Müslüman olan her kesi affettiğini ve hiç kimseyi öldürmediğini, söyleyince doğruca Peygamber’in yanına varıp huzurunda kelime-i şehadeti getirince Peygamber bana: “Sen Vahşi’ misin?” diye sordu. Evet dedim. “Hz. Hamza’yı nasıl öldürdüğünü bana anlat” dedi. Ben de anlattım. Bunun üzerine hüzünlenen Peygamber bana:  “Yazıklar olsun sana, yüzünü benden sakla, bu günden sonra sakın bir daha görmeyeyim seni!” dedi.

Bu cinayeti işleyen Vahşi, İslam’ın güçlenmesiyle köşeye sıkışınca, zahiren Müslüman olarak canını kurtarmaktan başka çare bulamıyor. Yani, Vahşi İslam’ı n hak olduğuna anladığından değil, canını kurtarmak için kabullenmiştir. Eğer Vahşi kalpten iman etmiş olsa, onu affeden Peygamber, bir daha gözüne gözükmemek üzere huzurundan kovmazdı.

Vahşi bundan sonrasını şöyle anlatır: Resulullah hayatta olduğu müddetçe ondan saklandım. Resulullah’ın vefatından sonra (Yalandan peygamberlik iddiasında bulunan) “Müseylemetü’l-Kezzab”savaşı meydana geldi. Ben İslam ordusuna katılarak, bu defa aynı mızrağımı Müseylemetü’l-Kezzab’a fırlattım. Ensardan bir kişi de aynı anda ona saldırmıştı. Müseyleme bu saldırıda öldü. “Aynı mızrağımla, Peygamber’in haricinde insanların en iyisi olan Hamza’yı öldürdüğüm gibi, insanların en kötüsü Müseyleme’yi de öldürdüm.”

Bu olayı Vahşi’nin kendisi anlatmıştır. Ancak, Ehl-i Sünnet’in tarih, siyer ve rical âlimleri, Vahşi’nin ömrünün sonuna kadar siyah bir karga gibi yaşadığını, daima şarab içtiğinden kendisine had cezası uygulandığını ve bu yüzden Müslümanların ondan nefret ettiğini, en sonunda da Vahşi’nin şaraba boğularak öldüğünü yazmışlardır.

“Sahîhu Buharî, es-Siyretu’l-Halebiyye, Siyretu İbn-i Hişam, el-İsabetu fî marifeti’s-Sahabe, Usdu’l-Ğâbe fî ma’rifeti’s-Sahabe, Hayatu’s-Sahabe, İs’afu’r-Rağibîn, el-Bidayetu ve’n-Nihaye, Tarihu Taberî, Tarihu’l-Hamis,vb.”

İslam tarihinde büyük çarpıtılmaların olduğu bilinen bir gerçektir. Hal böyle iken, Müslümanlar olarak İslam tarihindeki hakikatleri olabildiğince sağlıklı öğrenmek hem hakkımız hem ve de görevimizdir.

Hakkımızdır, çünkü bu tarih bize mirastır ve biz bu mirasa acısıyla, tatlısıyla sahip çıkmalıyız. Görevimizdir, çünkü biz dinimizi ve İslami kültürümüzü tarih yoluyla elde etmekteyiz.

“Bu hadisler dindir, bakın bakalım dîninizi kimden alıyorsunuz?”Sözünden yola çıkarak dinimizi bizden önce yaşayan kişilerden alırken, o kişilerin kimliklerini iyi tesbit etmek, kişiliklerini, karakterlerini, yaşamlarını, istidatlarını, ne zaman ve nerde yaşadıklarını ve hakla batıl karşı karşıya geldiğinde bu kişilerin nerde durduklarını ve nasıl bir tavır sergilediklerini iyi bilmemiz lazım gelir.

Aksi halde dînimizi ya yanlış kişilerden ya da esasen uyduruk şahsiyetler üzerinden öğrenmiş, İslam diye batıla uyar ve bir ömür yaptığımız amellerimizi zayi etmiş oluruz.

“De ki amel bakımından en çok zarar görenleri sana haber vereyim mi? Onlar, çabaları dünyada saptığı halde iyi şeyler yaptığını sananlardır.” (18-Kehf/103-104)

Ne acıdır ki müşrik Emevilerin “Vahşi” kölesi, “Akiletü’l-Ekbad” (ciğer yiyici) kadının intikam ateşini söndürüp dünya metaı elde etme uğruna Hz. Hamzayı şehid edip ciğerini çıkararak, Hz. Peygamberin ciğerine unutulmayacak bir dağ çekti.

Gel gör ki, Emeviler, Vahşiyi, müşrikken böylesine bir cinayet için kullanmakla kalmadı, Sözde, İslam’ı kabul ederek maskelenen kölelerini, tarihi çarpıtmak suretiyle Müslümanlarca evliyalaştırıp kutsallaştırdılar(!)

Kâinat’ın efendisi, efendimiz Resul-i Ekrem(sallallahu aleyhi ve âlihi ve selem) için kullanılan “Hazret” ifadesini, Peygamber’den hayâ etmeden onun huzurdan kovduğu Vahşi için kullanmak ne büyük bir edepsizlik!

Vahşi’nin kendisi bile iddia etmediği menkıbeler uydurarak, onu göklere çıkarırken, Allah’a, Allah Resûlüne iftira etmekten çekinmediler.

Vefatı sırasında bir vasiyet yazmasına mani olunan Peygamber(s.a.v), güya Vahşi’nin İslam’a gelmesinde çok ısrarlı imiş ve bunun için ard arda üç mektup yazmışmış(!)

Şu piyasada dolaştırılan lafa bir bakınız!

“İstisnasız her yaratılmışa Allah vergisi rahmet nazarı ile bakan Sevgili Peygamberimiz, amcası Ebu Talib’in imana gelmesinde ne kadar hassas davrandı ise, ciğerparesi diğer amcası Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşi b. Harb’in Allah’a ve Rasulü’ne iman etmesinde bir o kadar ısrarlı idi....”

Bu ifadeler ciğer yiyen Hind’in ve onun oğlu Muaviye’nin, Peygamber ailesinden intikam alma ifadesinden başka nedir?

Meğer, Allah (haşa) katilleri, zanileri, şarab içenleri ödüllendirip, onlara cömertlik gösteriyor, onlara hidayet veriyor, ama öte yandan bütün ailesini onun resûlüne siper eden ve onu himaye etmekte hiçbir baskıya boyun eğmeyen, on yıl boyunca Allah Resûlü uğruna çekmediği çile kalmayan Ebu Talib’(a.s)e hidayet vermekte cimrilik gösteriyor, üstüne üstlük bir de(haşa) cehennemde gazaplandırıyor(!) öyle mi?

Peygamber, bu kadar nazını çektiği Vahşi’yi, huzuruna gelip îman edince huzurdan kovuyor öyle mi? Bu nasıl bir çelişki? Madem onun iman etmesine o kadar düşkündü de, neden onu muminler arasında rüsva ediyor?

Burada şunu açıklamakta yarar var. Güya peygamber Vahşinin Hz. Hamza’yı şehid etmesini anlattıktan sonra “Seni görünce amcamın acısı tazeleniyor, yüzünü benden saklayabilir misin?” demiş.(!) Oysa Vahşi’nin kendi anlatımıyla Peygamber şöyle buyurmuş: “Yazıklar olsun sana, yüzünü benden sakla, bu günden sonra sakın bir daha görmeyeyim seni!”

Bir başka yalan, Peygamber’in mübarek ağzına bir başka iftira:

“Uhud savaşında Peygamberimiz birkaç kâfire bedduâ etmişti. “Vahşî'ye niçin lanet etmiyorsun” dediklerinde, “Miracda, Hamza ile Vahşî'yi kolkola, birlikte cennete girerlerken görmüştüm!” buyurdu.”

Bakın şu utanmazlığa! Peygamber (s.a.v)'e ne de kolay iftira ediliyor?

Madem Peygamber Mirac’da Vahşi’yi Hz. Hamza ile kol kola cennette görmüştü de, bunu neden Vahşi'ye baştan yazıp yollamamış ki bari boşuna korkup kaçmasaydı?

Hem böyle bir rivayet doğruysa, madem neden”ahede aşere-i mübeşşere”(cennetle müjdelenen onbir kişi” denmemiş de “aşere-i mübeşşere” (cennetle müjdelenen on kişi) diye bir hadis ileri sürülmüş?

Ayrıca nasıl oluyor da Hz. Peygamber hem birisini cennetle müjdeliyor hem de huzurdan kovuyor?

Vahşi gerçek iman getirmedi.

Vahşi inandığından değil, ölümden kurtulmak için İslam’a girdi.

Peygamber de Vahşi’yi bu yüzden huzurdan kovdu.

Vahşi’nin “Peygamber’den sonra en hayırlı insan’la en kötü insanı öldürdüm” sözü bir iman ifadesi değildir. Müseyleme’yi yalancı Peygamberlik iddiasında bulunduğu için öldürmemiştir.Vahşi için, Müseylemetu’l-Kezzab ile Hz. Hamza arasında fark yoktur. Birisi yalandan Peygamberlik iddiasında bulunmakla ünlü, Diğeri ise Allah ve Resulunun yolunda mücadele vermekle ünlü. Vahşi bu iki ünlüyü öldürerek namına nam katmanın peşindedir.

Hem Müseylemeyi öldürerek Müslümanlar nezdinde yüzüne taktığı münafıklık maskesini biraz daha kalınlaştırmıştır.

Sahabi(!) Vahşinin, Ömer b. Abdülaziz’le mukayesesi

“Hasan Basri Hazretlerine, "Ömer b. Abdülaziz ile Vahşi'yi nasıl görüyorsunuz?" diye bir soru sorarlar. Hasan Basri'nin (kuddise sirruhu) bu konudaki cevabı şöyledir: (Umumî fazilet açısından, yani Allah'ın Resûlü'nü (sallallâhu aleyhi ve sellem) görüp bizzat feyiz alma bakımından) "Ömer b. Abdülaziz ancak Vahşi'nin atının burnunda bir toz olabilir."(!)

Hasan Basri’ye gerçekten böyle bir soru soruldu mu? Sorulduysa cevabı gerçekten bu muydu? Bundan emin değiliz. Ancak, ortada böyle bir söz dolaştığı hemen herkesçe malumdur.

Şimdi  de biz soralım: Ömer b. Abdulaziz ile Vahşi arasında yapılan mukayesenin altında yatan sebep nedir?  Ömer b. Abdulaziz’in karşısında Vahşi’nin değerini yükselten ne? Vahşi’nin karşısında Ömer b. Abdulaziz’in değerini düşüren sebep ne? Bu iki kişiyi karşı karşıya getiren hangi özelliktir?

Burada, yapılan bir fazilet derecesi tesbiti ve yarışması değil, tamı tamına iki zıt cephe arasında tamı tamına bir çatışmadır.

Ömer b. Abdulaziz, 1-Hz. Fatıma(s.a)nın Fedek Hurmalığını iade etmiş olması, 2-Muaviye’nin koyduğu, Hutbelerde ve namaz sonraları Ehlibeyt’ (a.s)e (haşa)lanet okuma ve sövme geleneğini kaldırıp yasaklamış, Haşimî’lerin yüreğini serinletmiş sayılması. Bu iki nokta Ömer b. Abdulaziz’i Ehl-i Beyt’ten yana göstermektedir.            

Diğer tarafta ise, Vahşî, Hz. Hamza(a.s)yı şehid edip ciğerini sökerek Peygamber  ve Al-i Haşim’in ciğerine dağ çekip “Akiletu’l-Ekbad”Hind’in, kocasının ve oğlunun yüreğine su serpmesi.

Söz konusu soru cevapta gösterilen (Vahşi’nin sahabi! Olarak nitelenmesi, Ömer b. Abdülaziz’in sahabî olmaması gibi) gerekçe, İslamî ölçülerle taban tabana zıt gerekçe ve değerlendirmedir. “Allah katında en saygın olanınız en takvalı olanınızdır…”Mealindeki ayet İslam’da en geçerli kıstastır. Birisi adaletiyle, takvasıyla maruf olacak, diğeri Peygamber tarafından kovulmuş, ayyaş, sarhoş, hatta şarap komasından ölüp gidecek, ama sırf Peygamber’i görmüş diye, bütün İslamî kıstasları alt üst edip göklere çıkacak, Allah’ın ve Resûlünün Aslanı, Şehidlerin efendisi Hz. Hamza’nın derecesine yükseltilip onunla kol kola cennete girecek. Öyle mi?

Hz. Ömer Vahşi’yi dîvan’a almış ona 1000 dirhem maaş veriyorken, onun fısk ameli ve ayyaşlığı üzerine maaşını 300 dirheme indirdi, ve kendisini divandan kovdu. Bundan sonra Vahşi, Suriye’nin Hıms şehrine giderek Muaviye diyarında yaşayıp, Hz. Osman zamanında şarap komasından ölüp dereke gitti.

Vahşi Muaviye’nin yanında yaşadı, Osman zamanında şarap komasından öldü.

Vahşi’nin evliyalaştırılması Emevilerin uydurmaca menakıplarının neticesidir.

Hz. Ömer b. Hattab Vahşi için söylediği ve kaynaklarda sıkça geçen şu sözü meşhurdur: “Hz. Hamza’yı katledenin, ahirette kurtuluşa ermemesi gerekir.”

Efsus ki bir ömür ağyârın ardından koştuk
Yardan mahrum olduk maksada kavuşmadık
Dost yüzünü görmek için nice çaba harcadık
Can boğaza yığıldı, yar yüzünü görmedik.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.